Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Balyoz Harekat Planı > TSK açıklamasının şifreleri

TSK açıklamasının şifreleri

Ergenekon ve Balyoz; neresinden bakarsanız bakın, yakın tarihin en önemli davaları olarak devam ediyor. Bu davalar, bir yanıyla Türkiye’nin kendi içinde yaşadığı ciddi bir hesaplaşmanın sonucu. Ancak bir o kadar da bölgemizin ve dünyanın yeni düzeninde Türkiye’nin nasıl bir rol alacağını belirleyen sürecin parçası.

Türk ordusunun, bizim sistemimizde ne kadar etkin bir yere sahip olduğunu, en azından yakın zamana kadar tartışmak bile söz konusu değildi. Bugün geldiğimiz noktada ordu, siyasetten elini çekiyor, sistemde olması gereken yere doğru ilerliyor. Bu gelişmenin Türkiye için hayırlı ve doğru olduğunu düşünenlerdenim. Yargı-ordu-medya-İstanbul sermayesi eliyle kurulan düzenin tasfiyesi, özellikle kritik davalarla birlikte hız kazanmaya başladı.

12 Eylül 2010’da gerçekleşen anayasa referandumu, 27 Mayıs darbesinin ülkemize ‘armağanı’ olan bu sistemin değişmesinde önemli bir rol oynadı. Ancak kabul etmek lazım; güvenlik bürokrasisinde ve medyadaki dönüşümün asıl mecrası, Ergenekon ve Balyoz davalarıyla şekillendi.

Neden tasfiye?

Şu soru elbette sorulabilir. Neden Türk ordusunun komuta kademesinde yer alan ya da kısa süre sonra o koltuğa oturması muhtemel olan isimler, bu davaların parantezinde tasfiye oluyor?

Kuşkusuz, buraya gelinmesinde yargılanan isimlerin geçmişin alışkanlıkları üzerinden kalkıştıkları birtakım yanlış işlerin payı büyük. Şundan kuşku duymak artık çok zor. Eğer siyasi irade zaaf gösterseydi ve aynı şekilde dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, bu rüzgarlara geçit verseydi, darbe girişimlerinin can yakması işten bile değildi. Türkiye o günleri atlattı, ama bir şeyi doğru yapıyor. Bu darbe ve benzeri girişimlerle, kimsenin bir daha bu işlere cesaret edemeyeceği bir üslupla hesaplaşıyor.

Yargılama sürecinin uzaması, hukuk sistemindeki arızalar ve zaman zaman ortaya çıkan tuhaf uygulamalar üzerinden getirilen eleştirilerin hepsine hak vermek mümkün. Ancak bunlar Türkiye’nin geçmişiyle son derece kararlı ve sert biçimde hesaplaştığı gerçeğini değiştirmez.

TSK’dan gelen açıklama

Askerler uzun süredir devam eden sessizliklerini dün bozdular ve devam eden Balyoz davasıyla ilgili ilginç bir çıkış yaptılar.

Süreci kısaca özetleyen ve meselenin ne olduğunu mahkemeye ve kamuoyuna anlattık diyen satırların ardından şu ifade geliyor: ‘Türk Silahlı Kuvvetlerinin görevli ve emekli 163 personelinin tutukluluk halinin devamını anlamakta güçlük çekilmektedir.’

Bu açıklama zamanlama açısından ilk bakışta çok garip sayılmayabilir. Zira önceki gün sanıkların tutukluluk hallerine yapılan itiraz tekrar reddedildi. Dolayısıyla, bu açıklamanın buna tepki olduğu düşünülebilir.

Öte yandan bu açıklamanın Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz’ün ‘terfi’sinin ardından gelmiş olması da manidar sayılabilir. Acaba birileri sürecin artık farklı bir yönde ilerleyeceğini mi düşünüyor sorusu akla geliyor hemen.

Ancak, bunların hepsinden daha ilginç olan şu: Son günlerde bir başka önemli tartışma devam ediyor. İddiaları hatırlayalım. Gülhane Askerî Tıp Akademisi’nin (GATA) Nöroloji Anabilim Dalı’nda görevli 6 doktor, hareket bozukluğu hastası 20 Mehmetçiğin beynine yüksek elektro-manyetik alan uygularken görüntüleniyor.

TSK’dan gelen son açıklamayı, bir de bu ‘kobay’ tartışmalarıyla birlikte okumak herhalde daha doğru bir yaklaşım olabilir.

Tekrar baştaki tezimize dönelim. Süreçteki ayrıntıların bir önemi yok. Bu bir hesaplaşma ve tasfiye süreci. Çok da uzak olmayan bir gelecekte bu tartışmalar bitecek ve söz konusu ayrıntıların çoğunu hatırlamayacağız bile.

Nasuhi Güngör, Star

07.04.2011


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.