Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Demokratik Açılım > Demokratik Açılım Mardin'de masaya yatırıldı

Demokratik Açılım Mardin'de masaya yatırıldı

MARDİN (CİHAN)- Mardin Artuklu Üniversitesi tarafından "Demokratik Açılım ve Müşterek Paydalarımız" konulu panel düzenlendi.
Mardin Artuklu Üniversitesi Vali Kılıçlar Konferans Salonunda düzenlenen panelin açılış konuşmasını yapan üniversite rektörü Prof. Dr. Serdar Bedii Omay, "Cumhuriyetimizin bugün zaman deryasında aldığı dönemeçte üniversite olarak yüksek öğretim politikası olarak birlikten kuruluş fonksiyonunu yerine getiriyor. Mardin Artuklu Üniversitesi, Kürt meselesinden tutun yeni anayasaya, demokratikleşme sürecinden tutun dinler arası ilişkilerin oluşum dinamiklerine kadar düşünüyor, tefekkür ediyor, tezekkür ediyor, durumun fotoğrafını çekmeye çalışıyor ve çeşitli sosyal çözüm önerilerini hem ülkemizin kamuoyuna hem Ortadoğu coğrafyasına, Orta Şark'ın problemli coğrafyasına hem de dünyanın çeşitli fikir kulüplerine takdim diyor. Bundan dolayı da çok mutluyuz." dedi.

Panelde Mardin Artuklu Üniversitesi Yaşayan Diller Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Kadri Yıldırım, Star Gazetesi Başyazarı Prof. Dr. Mehmet Altan, AK Parti MKYK Üyesi ve aynı zamanda Dicle Üniversitesi Öğretim Görevlisi olan Sosyolog Doç. Dr. Mazhar Bağlı, AGAD Vakfı Şanlıurfa Şube Başkanı Doç. Dr. Süleyman Yılmaz ve TBMM Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Ahmet Yıldız birer konuşma yaptı.

Panelde bir konuşma yapan Star Gazetesi Başyazarı Mehmet Altan, hala 2010 yılında insanların ana dillerini konuşup konuşamamayı tartışarak zamanlarını öldürdüklerini ifade etti. Prof. Altan, şöyle dedi: "30-50 yıl önce ben doktora yapmak için gittiğim ülke olan Fransa'da Bask bölgesinde iki dil ortak olarak kullanılıyordu ama bizde ise 40 bin çocuğumuz öldü ve hala bu kavga devam ediyor. Yani böyle bir rejimin değişememesi, 1908 yılı üzerinden bir asır geçti aynı yerlerde dolup dolaşıp aynı yere geliyoruz. Bugün aslında açılım denilen ama kapanan konuyu konuşuyoruz. Niye hep artık ortak özelliği bütün bu açılım ve kapanım tarihsel adımlara, şunlara bunlara rağmen 2010 yılındaki Türkiye temel hak ve hürriyetlerin, özgürlüklerin en doğal olanını hayata geçirememiş bir ülke olmaya devam ediyoruz. Çünkü hiçbir siyasi partinin işine gelmez. Ama dönüştüremeyen bir siyasetle bugün 12 Eylül rejimini eleştirmeye kalkıyoruz. Ama özünü değiştirmiyorlar, çünkü değiştirilmeye hamle isteyen kurum siyaset kurumu, bizzat kendisi 12 Eylül rejiminin ürünüdür.


Seçim sisteminin bizzat kendisi 12 Eylül'den kaldığı, Meclis iç tüzüğünün 12 Eylülden kaldığı bir ülkede, 12 Eylül rejiminin ürünü olan siyasi partilerin o sistemi ve rejimi topyekûn değiştirmeye imkân ve olanak var mı? Onun için değişmiyor. Zamanında çok önemli adımlar atıldı. Bu rejimi bütün kurumları ile değiştirmek lazım. Bu siyaset kurumu değişmedikçe biz bunları konuşmaya devam edeceğiz, istediğimiz yere ulaşamayacağız. Bu ülkede konuşulması gereken şey hukuk olmasına rağmen hiç konuşulmayan hukuk kurumu oluyor. Bugün bütün siyasi partiler için din, dil, ırk üzerinden siyaset yapılıyor ama hiç kimse bunu çözmek için temel hak ve hürriyetleri, evrensel hukuku konuşmuyor."


Yaşayan Diller Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Kadri Yıldırım ise üniversitenin kurulması aşamasında yaşadıkları sıkıntılara dikkat çekerek, "İlahiyat profesörü olarak bir yandan bir türlü öldürmedikleri dillerin müdürü olarak bir yandan da TRT 6'e aktif program yapımcılarından birisi oluşum elbette ki kullanacağım dilin biraz komplike olmasını gerektiriyor. Açılımın bir sınırlandırılmasını yapıyorlar. Aslında biz Kur'an-ı Kerim'e baktığımızda dillerle ilgili açılımlara, kimliklerle ilgili açılımlara baktığımızda ilahi bir açılımın olduğunu görüyoruz. Ve görünen bir netlik daha var, o da dil ve kimliğin asla birbirinden ayrı tutulmadığı. Mesele, bir ayet-i kerimede, ey insanlar biz sizi bir erkek ve dişiden yarattık. Birbirinizi daha sonra kabilelere ve uluslara ayırdık. Neden böyle yaptık? Birbirinizi tanımanız için, bu tanıma elbette ki kaş göz yüz tanıması değildir. Bu basbayağı bir kimlik tanımasıdır. Bu basbayağı birbirleri bir şube ve kabile olarak birbirilerini tanımasıdır. Said-i Nursi bu ayete açıklık getirirken, birbirinizi tanıyasınız ki aranızda muhabbet ve sevgi oluşsun. Muhabbetin, sevginin oluşabilmesi için karşılıklı tanıma gereklidir elzemdir. Ve yine devamında birbirinizi inkar etmeyesiniz ki birbirinize karşı nefret ve kine düşmeyesiniz. Bu da yine gösteriyor ki tenakür inkârdan gelme. Kesimler arasında mutlaka bir nefret, bir kine sebebiyet veriyor." diye konuştu.

Konuşmasında ilginç bir detaya dikkat çeken Yıldırım, Kürt çocuklarının dillerini konuşamadıkları için ağızlarının küçük kaldığını öne sürdü. Kur'an-ı Kerim'den bir ayet vererek konuşmasına dayanak oluşturan Yıldırım, "Şimdi Kur'an-ı Kerim'in bir ayetinde 'İnsanlara verdiği nimetler babında insanlar kendilerine bakmıyor mu bir dil ve iki göz ile iki dudak verdik.' Göz görüyor, dil söylemek istiyor. Ama dil söylemek istediğini söyleyebilmesi için dudaklarının açılabilmesi gerekiyor. İki göz bir lisan ve iki dudak. Oysa özellikle Cumhuriyetten sonra doğan Kürt çocuklarına baktığımızda dikkat edin dudakları ve ağızları antropolojik olarak çok küçüktür. Bunun nedeni, Kürtçe konuşacak kadar dudakların konuşulmasına izin verilmediği içindir." şeklinde konuşu.

stargundem.com, 25.12.2010
 


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.