ZİYARETÇİ YORUMLARI


Ömer Altan'dan “Görüntüler” - 7/29/2014 11:13:21 PM

Ömer Altan'ın Hemen Kitap’tan çıkan “Görüntüler” isimli kitabını herkese tavsiye ederim...

Yeni kuşak bir Altan'ın kelimelerine kavuşmak isteyenlere duyurulur.. Ben çok sevdim...

http://www.dr.com.tr/Kitap/Goruntuler/Omer-Altan/Edebiyat/Deneme-Yazin/urunno=0000000601927
meryem
Alkışlar Ömer Altan’a!… - 7/29/2014 11:08:02 PM

Yükselişin sonu gelecek... Ne ekin var, ne adalet... Halkı gözetmeyi unutan hükümdarlık kar altında kalmaya mahkûm… http://www.gazeteciler.com/alkis/omer-altan-78905h.html
ahmet dönmez
Entelektüel iktisat falsefesi - 3/18/2014 8:04:25 PM


Entelektüel iktisat felsefesi
Fotoğraf orjinaldir. Dileyen kullanabilir.
Her hafta farklı görüşlere yer vermeye çalışan KEYİAD, Tek Rumeli TV'de yayımlanan, Ahmet Eler’le "Ekonomide Ufuk Turu" programında, geçtiğimiz cumartesi Mehmet Altan'ı tekrar konuk etti.

Türkiye’yi Türkiye ile kıyaslayınca gerçekten de ileri hamleler yaptık sanıyoruz...
Ancak, Mehmet Altan diyor ki; “Dünyadan bakınca ortaya çıkan objektif resmi de çok fazla unutmamakta fayda var...”

Bizi hızlandıracak olan o resimdir. Halkını korumak yerine, yalnızca kendisi gibi düşüneni kollayan bir rejim nedeniyle, yoksulluğun ve yolsuzluğunçaresini bulamadığımız ülkemizde, bizlerin “yol, su, elektrik” düzeyinde emeklememiz kimin ağrına gitmez?

Mehmet Altan’a göre; küresel ısınmaya karşı, insanoğlunun, havadan karbondioksit çekmek, yanardağları harekete geçirmek, dünya ile güneş arasına panel yerleştirip, güneş ışınlarına engel olmak, gibi beyin fırtınaları yaptığı bir yüzyılda yaşadığımızı da biliyoruz.

Gelişmiş toplumlarla aramızdaki bu fark sizce de fazla değil mi?

Söyleşinin sonunda Altan, “WhatsApp” örneğini veriyor: “Facebook”un 19 milyar dolar değer biçerek satın aldığı “WhatsApp”ın hikâyesi 1992 yılında başlamış. “Jan Koum” adında bir genç, Ukrayna’dan annesiyle beraber Kaliforniya’ya göç ediyor.

Koum ve annesi o dönemlerde geçimini yemek fişi toplayarak sağlamaya çalıştığı için Ukrayna’da kalan ailenin diğer fertlerini bile arayacak para bulamıyor. Bu anıları Koum’da farklı çağrışımlar yapıyordu. İşte tam da bu noktada “WhatsApp”ın ilk temelleri atılmış oluyordu.

Bildiğiniz gibi uygulama bir noktada anlık mesajlaşma uygulamasıdır. Siz cep telefonunuzdan “Merhaba” diyorsunuz ve bir başkası cevap veriyor. Aslında bir “Anında mesajlaşma uygulaması” ürettiğini fark etti ve “Dünyanın öbür tarafındaki bir kişiye bir cihaz vasıtasıyla anında ulaşmak, bu çok güçlü bir şeydi” diyor Koum.

Ukraynalı genç, “Yahoo” ile iş görüşmesi yapmış ve altyapı ölçmeni olarak çalışmaya başlamış, tabii bu sırada “San Jose Devlet Üniversitesi”ndeki eğitimine de devam ediyormuş.

Bir gün “Yahoo” sunucusu bozulunca işler Koum için değişmiş. Yahoo kurucu ortaklarından David Filo telefonundan Koum’u arayarak arıza haberini verince Koum’un cevabı “Dersteyim” olmuş. Filo ise, “Derste ne halt ediyorsun? Çabuk ofise gel” deyince okulu bırakıp sunucuyu tamire başlamış, okula da tekrar uğramamış.

Diğer yandan, Yahoo‘da çalıştığı günlerde çeşitli sebeplerden dolayı işini değiştirmek isteyen Brian Acton ise yenilikçi girişimler olarak dikkat çeken Twitter‘a ve Facebook’a iş başvurusunda bulunuyor. 2009 yılında yaptığı başvuruların neticesi ise olumsuz oluyor. Her iki şirket de iş başvurusunu reddediyor. Bu durumu Brian Acton attığı tweetle şu şekilde duyuruyor: ”Facebook beni reddetti. Muhteşem insanlarla tanışmak için çok iyi bir fırsattı. Bir sonraki macerayı dört gözle bekliyorum.”

İşte bu sürecin devamında Acton, Jan Koum ile tanışıyor ve birlikte WhatsApp’ı geliştiriyorlar. Yarım milyar kullanıcı sayısına ulaşan WhatsApp’ın kurucularından biri olan Acton’un kaderi Facebook hissedarı olmakmış. 19 milyar dolarlık satıştan en çok pay alan ikinci isim olan Acton hikâyesi birçok genç girişimci için isteklendirme kaynağıdır, diyor Mehmet Altan.

Türkiye içinse, üretim fikrinden taviz vermeden rekabetçi yapıyı güçlendirmenin çaresinin bulunması gerektiğini söylüyor. Türkiye’deki her yöneticinin, her mühendisin, her çalışanın birinci görevinin bahane değil çare üretmek, olduğunu söylüyor.

* * *

Dünyada ucuz üretiliyor “o zaman biz üretmeyelim” demek, kolaycılıktır.

Dünyanın herhangi bir ülkesinde herhangi bir ürün “ucuz” diyerek bir üretim kaleminden vazgeçmek günü kurtarmak değil midir? Birkaç yıl o ürünü ucuz tüketebiliriz. Ancak kesin olan şudur, bir gün mutlaka pahalı tüketiriz.

“Her şeyi yapıyoruz rekabet edemiyoruz” cevap değildir, sadece meselenin bir kere daha tespitinden ibarettir. Verilmesi gereken cevap “Daha ucuz üretmenin yolunu bulduk” demektir. Çünkü birincisinin işe yarar bir yönü ve memlekete hayrı yok, ama ikincisi hem işe yarar, hem memleketi hem de milleti ayağa kaldırır.

Sözümüzü “Jan Koum”la bitirelim: İlk “WhatsApp” sürekli çöküyor veya takılıyormuş. Koum, pes edip başka bir işe başvurmaya hazırlanırken onu durduran Brian Acton olmuş: “Şu an bundan vazgeçersen çok büyük bir ‘salaksın’ demektir. Birkaç ay daha şans tanı.” Bir süre daha çabalamaya karar veren Koum, sonunda mucizeyi de bulmayı başarıyor ve “WhatsApp”ın dönüm noktası da bu yeni teknoloji oluyor.

***

Her konuya entelektüel iktisat felsefesi açısından yaklaşan Prof. Dr. Mehmet Altan’a sorulan soruları ve aldığımız yanıtları geçen cumartesi akşamı Tek Rumeli TV'den bir kez daha ilgiyle izledik.


Ahmet Ak Milliyet Blog
nilgün
Mehmet Altan'ı özlemediniz mi? - 3/22/2013 6:18:47 PM

Mehmet Altan'ı özlemediniz mi?
Bilgehan Uçak bucak@haberx.com
22.03.2013 08:00


Star Gazetesi'ndeki yazılarına son verilene kadar her gün okuduğum yazarlardandı. İktisat profesörü olarak, ekonomiden siyasete, şiirden sosyolojik çözümlemelere birçok farklı konuda kalem oynatırdı. Bugünlerde sadece iki değerli akademisyenle paylaştığı Mehtap'taki Akıl Defteri programında okuyucularıyla buluşabiliyor.

Salı akşamı CNN Türk'te yayınlanan Dört Bir Taraf programını açtım.

İtiraf edeyim, pek düzenli izlediğim bir program değil.

Hele Enver Aysever de ayrıldıktan sonra hiç izlemedim diyebilirim.

Ama Mehmet Altan'ı görünce kanalı değiştirmedim bir daha.

Star Gazetesi'ndeki yazılarına son verilene kadar her gün okuduğum yazarlardandı.

İktisat profesörü olarak, ekonomiden siyasete, şiirden sosyolojik çözümlemelere birçok farklı konuda kalem oynatırdı.

Bugünlerde sadece iki değerli akademisyenle paylaştığı Mehtap'taki Akıl Defteri programında okuyucularıyla buluşabiliyor.

Kalemini elinden aldılar.

Her gün yazan bir iktisat profesörü yazacak köşe bulamaz hale düşürüldü.


Dün, heyecanla oturdum bu kez ekran başına.

Sevgili Mehmet Altan gene programdaydı.

Diyarbakır'dan gelmiş, izlenimlerini anlatıyordu.

"Muş'ta Meryem Olmak" kitabıyla soruna en insani noktadan yaklaşan insanlardan biri o.

Programda herkes fikirlerini paylaşıyordu.

Birden Mehmet Hoca ile Nagehan Alçı bir tartışma içinde buldular birbirlerini.

Altan'ın tartışmalara girmesini bile özlemişim.

Her zamanki fevkalade medeni üslubuyla çekincelerini tane tane anlattı.

Nagehan Alçı'ya belki arka arkaya on defa "beni bir dinler misin?" demek zorunda kaldı.

Nagehan Hanım, zirveyi Mehmet Altan'ı "vesayetçilerin yanında tavır almakla" itham ettiğinde buldu.

Ona göre, Prof. Mehmet Altan, barışın karşısında bir pozisyon alıyordu.

Altan, çekincelerini ve bu çekincelerinin sebeplerini anlatıyor; ama Alçı dinlemek gereğini duymuyordu.

Siyasi hayatımızdaki birçok "tek"e "tek doğru" diye bir kavram eklenmek üzere anlaşılan.

Tek doğruya sahip olduğuna inanmanın büyük cehaleti içinde, Nagehan Alçı, İMC TV için "PKK'ya yakın" diyebildi.

Günlük siyasi polemiklerin değil, ilkelerin üstünden hayatı yorumlamak bambaşka bir şey tabii.

Nagehan Alçı, bozulmuş bir egzoz gibi asla susmak bilmiyor; bu arada Mehmet Altan, karşısındakinin belli ki daha önce hiç duymadığı "beşeri sermaye" kavramını anlatıyor.

"Yunanistan battı" diyor Alçı.

Altan'ın cevabı:

"Beşeri sermaye diye bir kavram vardır ekonomide. Evine çiçek alan insan bundan vazgeçer mi, bildiği yabancı dili unutur mu, 12 senelik eğitimden vazgeçer mi..."

"Kent dindarlığı" kimin tabiri?

"Küresel Vicdan" kimin kitabının adı?

"İkinci cumhuriyet" isminin fikir babası kim?

Hasan Cemal'in susturulması, Uludere gibi konuları söylemeye başlayınca zaten Alçı izin vermiyor.

Mehmet Hoca, aslında her zamanki gibi "nasıl daha ileri götürebiliriz" arayışında.

Siz, onun demokratlığından şüphe edebilir misiniz?

Doğduğu günden beri olanla yetinmeyen çok yönlü bir akademisyen Mehmet Altan.

Yirmili yaşlarındayken şiirleri yayımlanıyor.

Bir sohbetimizde bana yazdığı şiiri okuyup Fazıl Hüsnü'nün bu şiir hakkındaki "el-ayak" yorumunu anlatmıştı.

Hayatı boyunca "özgürlükçü ve demokrat" tavrından, ilkelerinden taviz vermeyen biri Mehmet Altan.

"Sarayı Yıkalım" kitabından bir alıntıyla bitsin bu yazı:

"'Ne değişti'nin ölçüsü Türkiye'nin kendisi, 'ne değişmesi gerekirdi'nin ölçüsü dünyadır. Biz ne kadar dünyalaşabiliriz, bunun önünü açmak lazım, küreselleşmenin önünü açmak lazım. Kimse saraya girmeye kalkışmasın, sarayı yıkalım, sarayı!"


nilgün
Mehmet Altan Samsun Omü de Konferansa Katıldı - 3/15/2013 7:32:05 AM

Mehmet Altan Samsun Omü de Konferansa Katıldı
mehmet-altan-samsun-omu-de-konferansa-katildi
OMÜ Düşünce ve Atılım Topluluğu tarafından düzenlenen ve gazeteci Yazar Mehmet Altan’ın konuşmacı olarak davet edildiği, “Küresel Vicdan” başlıklı Konferans, İlahiyat Fakültesi Konferans Salonu’nda verildi. Konferansa; dekanlar, öğretim üyeleri ve çok sayıda öğrenci katıldı.
14 Mart 2013 Perşembe 19:29

OMÜ Düşünce ve Atılım Topluluğu tarafından düzenlenen ve Gazeteci Yazar

Mehmet Altan’ın konuşmacı olarak davet edildiği, “Küresel Vicdan” başlıklı
Konferans, İlahiyat Fakültesi Konferans Salonu’nda verildi. Konferansa;
dekanlar, öğretim üyeleri ve çok sayıda öğrenci katıldı.

mehmet altan

Açılış konuşmasını yapan topluluk yöneticilerinden Alperen Özmen, “Bizler en
başından beri, ‘En Büyük Değer İnsan’ sloganıyla hareket ediyor, yaşamanın
ve yaşatmanın ölmekten daha değerli olduğuna dikkat çekmek istiyoruz.
Zira davalar, fikirler ve emeller gençlerin omuzlarında yükselir, gençlerin
toprağa düşmesiyle değil. En büyük değeri kardeşliğe ve insanlığa atfeden
topluluğumuza hangi ideolojiden olursa olsun bütün öğrenci arkadaşlarımızı
bekliyoruz. Yararlı bir konferans olmasını diliyorum.” dedi.

“Samsun’un ne kadar geliştiğini, büyüdüğünü ve aslında ne kadar güzel bir kent
olduğunu gördüm. Bu da beni oldukça sevindirdi.” diyen Prof. Dr. Mehmet
Altan, “Bu vicdan meselesi içsel bir terazidir. Peki ben neden bu işe takıldım?
Endonezya’da çok büyük bir deprem sonunda büyük bir tsunami oldu ve 200
bin insan öldü. O facianın peşinde koşarken, oradaki bir Amerikan üssünde
bir alarm sistemi olduğunu ve işletilmediğini, işletilmesi halinde bütün bu
insanların kurtulabileceğini gördüm. Teknoloji insanların ölmesini engelleyecek
hale gelmiş olmasına rağmen vicdanın orada olmamasından dolayı o insanların
ölümünün üstünden aklımı kurcalayan bir konu oldu. Temelde vicdan peşinde
koşarken bunun felsefenin bir dalı olduğunu, kendi içinde çok farklı yaklaşım ve
tanımların içerdiğini bir kez daha gördüm. Muhafazakâr ve inançlı dendiği vakit
benim aklıma tek tanım geliyor; vicdan sahibi. Ama vicdanla Türkiye’dekilerde
dâhil bütün olup bitenlerin hayatta karşılığının birebir yansımaması da aklımı
kurcalayan başka bir konu. Küresel Vicdan adlı kitabımın çalışması sırasında bu
kavramın aslında bir iç terazi gibi, her adaletsizliğe, eşitsizliğe, vicdanın isyan
ettiği noktada harekete geçen bir mekanizmadan ziyade, hayatın şekillendirdiği,
zaman ve zemine göre etkilenen bir duygu olduğunu gördüm. İnsan olmak
muhteşem bir şey ama çok zor. Bu tür eğilimlerden insan olma vasfını kaldırıp,
alt özelliklerin üstünden hayata bakmak insan realitesini ortadan kaldırıyor. ”
şeklinde konuştu.

“Vicdan çıplaktır.” diyen Prof. Dr. Mehmet Altan, “Eğitime göre, çevreye göre,
algıya göre, ülkeye göre, vicdanın şekillendiğini gördüm. Daha önce yazdığım
kitapta belirttiğim gibi; din algısı eğitim arttıkça, sosyoekonomik konum
geliştikçe değişiyor. Dünyada 57 Müslüman ülke var. Bu ülkelerin dünya
nüfusundaki payı %25 ama 57 ülkenin dünya üretimindeki toplam payı %11 gibi
çok küçük bir oran. Bu durum da bu coğrafyalarda yoksulluk, itiş kakış ve büyük
problemler çıkarıyor. Eğer vicdan zaman ve zemine göre oluşuyorsa, sanayi
döneminin bir vicdanı var demektir ancak o dönem çok yereldir. Yeryüzü
sanayinin bittiği, dönüştüğü yeni bir çağa gidiyor. Peki şimdi bütün yer küreyi
kapsayan bir şekilde değişen ve dönüşen dünyada, o yeni çağın vicdanını ne
oluşturacak? Eskiden toprak çok kutsaldı çünkü ilk başta bizi toprak besliyordu.
Hayatı devam ettirmenin tek yolu topraktı. Zaman içinde toprağın değeri azaldı.
Çünkü yeni bir çağ oluştu ve işçi sınıfı, sanayi gelişti. Toplumlar, üretken yapıyla
başka bir noktaya geldiler. Dünyadaki sanayi anlayışı herkesi standartlaştırmak,
aynılaştırmaktır. Bu yüzden eğitim de meslekler de bitiyor. Facebook’u bulan
çocuğun mesleği mi var? İnsan beyni, insan beyninin buluşu dünyanın en büyük
zenginliğini oluşturuyor. Gençler Avrupa’da eğitimli olmalarına rağmen
işsizlikten mağdur. Bu bir işsizlik çağıdır. Klasik anlamda ekonominin dünkü
anlayışlıyla yürümesi sona eriyor. İnsan beyninin her buluşunun çok zengin
olduğu, emek gücünün niteliğini yitirdiği bir çağ başlıyor. Hayat o kadar hızlı
akıyor ki; modern insan ânı ileride yaşıyor. Sizin açınızdan şöyle bir zorluk var;
bu çağ değişimleri bizim konuşmadığımız bir şey. Yani en zor dönem gençliktir
çünkü psikologlara göre en fazla stres yaratan şey belirsizliktir. En belirsiz
dönemse gençlik, yani üniversite dönemi. Doğal belirsizliklerin dışında işin bitip
buluşun ve rekabetin olduğu bir yapı geliyor. Bu kadar değişen, belirsiz hayatta
aslında her şeyi komşu belirliyor. Komşu musallat oluyor, oğlun sınavı kazandı
mı?, kızın işe girdi mi? gibi sorularla anne babayı baskıya sokuyor. Başarı bizde
komşunun bizim için ‘vay!’ demesi oldu. Biz, çocuklara esas ölçünün mutluluk
olduğunu anlatmıyoruz. Komşudan ibaret yerel algının mutluluk olmadığını
anlatmıyoruz. Çağın gelişip, belirsizliğin arttığı bu zamanda yetenekleri
geliştirmek yerine, yeniçağa adım atmanızın da büyük bir zorluğu var. O yüzden
bu yeni dönem bu okulların bittiği, insanların birbirine benzeyerek değil,
benzemeden yeni buluşlara imkân verecek, kapasitelerini artıracak bir dönem
olmalıdır. İnsan beyninin buluşlarının, fiili olarak paradan puldan, sermayeden,
kol gücünden daha önemli olduğu bir noktadayız. Türkiye’de vicdanı sistemin

özü haline getiremeyiz çünkü paçamızı nasıl kurtarırız algısı o kadar derin ki; çok
ürkek, çok ikiyüzlü zaaflar var. ” şeklinde konuştu.

Konferans, soru- cevap bölümünün ardından, Prof. Dr. Mehmet Altan’a İlahiyat
Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hüseyin Peker’in plaket takdim etmesiyle sona erdi.

nilgün akman
Ahmet Altan roman yazmak için çekilmedi !... - 12/18/2012 5:02:04 PM

Ahmet Altan iktidara demokratik değerler temeli üzerinden puan veriyordu. Başbakan Erdoğan ve partisini en zor günlerinde bu değerler üzerinden savundu. Askeri vesayete meydan okudu. Duruma göre PKK'ya da. Sırtını güce asla yaslamadı. Merkez medyada yıllarca darbeleri alkışlayan AK Parti iktidara gelince demokrasi havarisi kesilen, dünün yandaşı bugünün muhaliflerinden değildi. Her zaman muhalifti. Bir yanıyla da kibirli. Gücü her daim sorguladı. Ve Başbakan gücünü pekiştirip eski muktedirlerin alışkanlıklarına dalınca Başbakanı da sorgulamaya başladı, hem de hiçbirimizin cesaret edemediği bir dille. İktidar açısından sözlerini daha da "tehlikeli" kılan ise Altan'ın yazı kabiliyetiydi. Berrak, akıcı ve kimilerine göre "ajitatif" stiliyle çok büyük bir okuyucu kitlesine sahipti.
Ahmet Altan roman yazmak için çekilmedi. Altı yıldır maddi manevi her türlü zorluğu göğüsleyen Taraf'ın patronu Başar Arslan artık Altan'ı taşıyamadığı için çekilmek zorunda kaldı. Eski gazetemden kimseyle konuşmadan bu kanaate vardım. Mevcut iklimde bunu anlamak için dâhi olmak gerekmiyor. Her şey açık ve net.
Ahmet Altan'ın yükselttiği eleştiri çıtası hepimiz için bir şekilde zırh, paratoner görevi görüyordu. Altan'ın yokluğunda artık en cılız muhalifler dahi iktidara batmaya başlayacaktır.
ahmet dönmez
Ahmet ALTAN yazsın biz öderiz... - 12/8/2012 2:22:05 AM

Ahmet ALTAN'IN Devlet yardakçılığı ve ahlak yazısı için talep edilen 15.000 tl'lik tazminatı Taraf Gazetesi önünde, 15000 kişiden 1'er lira toplama hayali.....6 ocak 2013'te
ahmet dönmez
İşaret Fişeği Ömer Altan - 11/28/2012 11:25:24 PM

İşaret Fişeği
Ömer Altan
HEMEN KİTAP

Yazar Ömer Altan; Beni anlayın ben anlatmadan, Deli kahin, Prangalardan kurtulurken, Menekşeler ve itiraflar, İyiler çoğu zaman kazanır, Meyve bahçelerinde hayat, Kayıp oğlanlar kayıp kızlar, “Giderken iz bırakmam” yazı başlıklarıyla yayınlanan İŞARET FİŞEĞİ kitabını babası Mehmet ALTAN’a ithaf ediyor.

nilgün
32.Gün Kemalizm Ölüyor mu? 08.11.2012 - 11/9/2012 8:04:38 PM

http://www.kanald.com.tr/32gun/Video/08112012-32Gun/14959
nilgün
Abbas Güçlü İle Genç Bakış 17.10.2012 - 10/19/2012 7:19:54 AM

http://www.haberciniz.biz/abbas-guclu-ile-genc-bakis-17-ekim-yeni-bolum-full-hd-izle-17-ekim-2012-1687927h.htm
nilgün
KÜRT KARDEŞİNDEN BAŞBAKANA; - 10/2/2012 7:15:53 PM

Ak Parti 4. Olağan Kongresi’nde Genel Başkan Tayyip Erdoğan’ın şiir okuyarak başladığı konuşması oldukça duygulu ve etkileyiciydi. Konuşmada özgürlük, demokrasi ve Türkiye’nin AB üyeliği projesi hakkında çok net vurgu yapılmadı. Kürtlerle alakalı halen anadilde eğitim sözü yok. Sadece 63 maddelik metinde 21.Anadilde savunmanın sorun olmaktan çıkarılması, 22.Anadilde kamu hizmetlerine erişim.30. Kamu hizmetlerinde Kürtçe tercümanlık
Başbakanın, ülkenin girift ve kronikleşmiş sorunlarını barışçıl yollarla çözmeye çabaladığından, öncelikle “iyi niyet ve samimiyetinden” şüphe etmiyoruz.
“Biz yüzlerce adım attık, Kürt kardeşlerimden bir adım atılmasını bekliyoruz.”
Fikirlerine katılmadığımızı çok net beyan edebilirim.
Kahir ekseriyetle Kürtler oyları ve duaları ile siyasi hayatı boyunca Sayın Recep Tayyip Erdoğan şahsında Ak Parti’ye destek vermiş ve desteklemeye devam ediyorlar…
Şöyle ki; şu satırların sahibinin 87 yaşında Türkçe bilmeyen hacı Annesi beş vakit namazında evlatlarından evvel Kürtçe; “Recep Tayyip Erdoğan’ın sağlığı ve başarısı, bu ülkede yanan ateşin üzerine bir su dökülmesi, Kardeşkanlarının dökülmemesi, savaş ve çatışma ortamının son bulması, ülkenin huzur, güvene ve barışa kavuşması” için mütemadiyen dua ediyor.
Başbakanın ilk iktidar yıllarında “iktidar oldum, ancak muktedir değilim” sözleri ile derin yapılar ve askeri vesayet, bürokrasinin yönetimine iş yaptırmadığından, şikâyeti, serzenişi toplumsal algıda hemen karşılık buldu.
Bir sonra ki seçimde toplumca daha fazla destek verildi, her seçim ve referandumda Ak Parti oylarını artırdı, sonuçta yüzde elliden fazla muazzam bir desteğe ulaştı. Ülkede ne kadar seçilmiş ve atanmış makamlar varsa neredeyse tamamı Ak Parti kadrolarına teslim edildi. “Burada Kürtlerin desteği azımsanmayacak derecededir.” Kürt kardeşleriniz daha fazla ne yapsın?
Kürtlerin her zaman güven duyduğu Ak Parti döneminde Uludere faciası yaşandı. İçişleri Bakanının takındığı tavır, söyledikleri sözler Ak Parti’ye destek vermiş tüm Kürtleri çok derinden hayal kırıklığına uğrattı.
PKK ile hiçbir ortak paydaları olmayan Kürtlerde şu duygu gelişti: “Bu ülkede 89 yıllık devletin kurumsal düşüncesi Kürtlere bakışı icraatları ile belli, uygulamalarla her şey aleni ortada, ancak umut bağladığımız Ak Parti, bel bağladığımız Recep Tayyip Erdoğan Başbakandan bu neyin nesiydi?” fikri hâsıl oldu.
Kürdistan bölge başkanı Mesut Barzani şahsında ülkesindeki tüm Kürtler ha keza aleni Başbakan Recep Tayyip Erdoğan şahsından Ak Parti’ye destek veriyorlar.
Irak bölgesel Kürdistan Başkanı Mesut Barzani tüm davetlerinize icabet ediyor. Sayın Barzani; her platformda “politikalarınızın ümmetçi, insancıl, çok faydalı ve komşuluk hukukuna hizmet ettiğini güvenilir olduğunuzu söylüyor.”
Sayın Mesut Barzani ABD dâhil tüm dünyada Devlet Başkanı düzeyinde kabul ediliyor. Kürdistan bölgesi başbakanı ve yöneticileri, Türkiye’de skandal düzeyde bir diplomasi ile karşılanıyor.
Halen Türkiye’de devletin kurumsal hafızasında “Kürt” kelimesine düşman ve faşizan bir eski devlet bakışı anlayışı mevcut. Bu sapkın düşüncenin réhabilite’ye ihtiyacı vardır.
Sayın Başbakan aslında siz çok güzel izah ettiniz ilk Başbakanlık döneminizde; “İrtica aşağı, irtica yukarı” deyip size iş yaptırmayanların amaç ve gayeleri ne ise, “Kürtlerin gasp edilmiş hakları iade edilse ülke bölünür paranoyası da aynı sakat düşüncenin ürünüdür.”
Leyla Zana’dan size yönelik ”Türkiye’de barışı, ancak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan sağlar.” sözünün karşılığı nedir?
BDP Milletvekilleri bile siyasi rekabeti bir kenara bırakıp, size her platformda zeytin dalı uzatıyor. Sırrı Sakık’ın evlat acısı halet-i ruhiyesinde “Her ülkenin bir azizi var. Kürt sorununu çözün siz ülkemizin azizi olun”
Bu sözlerin tamamı çok önemlidir. Çok derin anlamlar ihtiva ediyor.
TV programlarından biz bu kadar sayı şehit verdik, yüzlerce teröristi imha ettik kıyaslamaları ile meşgul olmanız siyasi misyonunuza yakışmaz. Fiili gerçekleri göz ardı edip. Milletvekillerinin vekilliklerini düşürme peşine düşmeniz derin uçurumlara, toplumsal bölünmelere hizmet eder. Bunlar daha önce denenmiş hatalardır. Hiçbir fayda sağlamaz.
Türkiye’de PKK ile hiçbir zerre bağlantısı olmayan tüm Kürtlerin “sizden” eşitlikçi temelde bir hak talebi var. Bu hakkın ne olduğunu en iyi bilen sizsiniz. Çünkü Kürt sorunu ile alakalı politikalarınızı 1991 Refah Partisi İl Başkanlığı döneminde raporla topluma deklere etmiş bir siyasetçisiniz. Bu konularda arifsiniz. Arife tarif ne hacet...
Maksut Konyar
GAZETECİ/ YAZAR


Maksut Konyar
İSTANBUL FİNANS ZİRVESİ - 9/27/2012 5:02:31 PM

Geçtiğimiz gün yapılan İstanbul Finans Zirvesi’ne Amerika, Avrupa, Ortadoğu ülkeleri başta olmak üzere 50 ülkeden katılım oldu. Sosyo-ekonomi, enerji, petrol, finans, sigorta, sağlık, eğitim, şehircilik, çevre, gıda, ulaşım, tekstil gibi birçok spesifik konu yapılan oturumlarda ülkeler ve sektörler bazında konuşuldu, tartışıldı.
Konuşmacıların tamamında “Sürdürebilir bir ekonomi nasıl sağlanır? İnsanlar arası yaşanabilir bir dünyaya nasıl kavuşulur? Dünyada kaynak kullanımında adaletli ve hakkaniyetli olmak, şeffaflık, dürüstlük ilkeleri evrensel hukuk kural ve kaidelerini nasıl hâkim kılınabilir?” konularında ortak konsensüs sağlandı.
Gelinen noktada dünyada çok net bir güven bunalımı söz konusudur. Ekonomideki enstrümanların önemi kalmamış, devletlerin imzaları bile karşılıksız kalmış durumdadır.
Dünyada bu olumsuzluklara bağlı toplumlarda sosyal çalkantılar baş göstermektedir. Çok ciddi sorunlara namzet bir dünyada yaşamın ortak riskleri mevcuttur.
Çoğu gelişmesini tamamlamış ülkeler başta Amerika dâhil şeffaflık ve ekonomik verileri bakımından piyasalara güven vermiyor.
Dünya arenasında ekonomi ve siyasi nizama yön veren oyuncular tüm kuralları hep kendi lehlerine göre belirlemişler. Bu kuralları koyma esnasında adil olmadıkları kesin olarak ortadadır. Sürekli nalıncı keseri misali hep kendi taraflarına yontmuşlar. Dünya kaynaklarını paylaşmada ve tüketimde kuralları, koydukları nizamı hakkaniyet, adalet, şeffaflık, dürüstlük ilkelerinden mahrum bırakmışlar.
Temel sorun güven bunalımı olunca, gelişmiş dünya ülkeleri ve yöneticileri Ekonomi Mucidi Adams Schmidt’i referans alsalar esasında sorun çözülür. Yüz yıllar önce Adams Schmidt; ”Huzur ve barışın tesisi, adil yargı, evrensel hukuk kuralı, ödenebilir makul bir vergi limiti” söylemi ile bu üç altın kuralın insanlığı barbarlıktan uygarlığa çıkaracağını ortaya koymuştur.
Aşırı tüketim israfına girerek kendisine ait olmayan bir dünya kaynağını çılgınca israf edip, tüketen Amerika ve Avrupa insanlığa zarar getirmiş ve bu zararı mütemadiyen vermeye devam etmektedir.
Gelişmekte olan, az gelişmiş ve geri kalmış ülkelerin temel handikapları ise kendi aralarında çok basit sebeplerden dolayı sürekli kavgalı olmaları, iletişimsizlik, mal ve hizmet dolaşımının serbest olmaması, teknoloji ve bilgiye rahat erişememeleridir.
Bu sebeplerden dolayı, temiz suyu içememiş, okul yüzü görmemiş, sağlık hizmetlerinden mahrum kalmış, elektrik enerjisi ile tanışmamış milyonlarca insan dünyada yaşıyor.
Bu adaletsizliğin mevcut olduğu, hakça hakkaniyetli paylaşımın olmadığı bir dünyada sürdürülebilir bir ekonomi ve huzur ile barış nasıl sağlanır?
Türkiye ve komşu ülkeler konulu değerlendirmeyi bir başka yazıya bırakıyorum.
Elbette “İstanbul Finans Zirvesi”, ülkemiz ve dünya ekonomisine pozitif sinerjisi ve çok katkı sunmuştur. Başarılı, amaca hizmet eden bu organizasyon analitik, bilimsel dünya ve ülkemizde insanların sosyoekonomik sorunlarını çok yalın işledi. Sorunların tespiti ve çözüm önerileri birçok konuda katılımcılar tarafından parlak fikirler ile ortaya koyuldu.
Prof. Dr Murat Yülek şahsında bu değerli çalışmayı yürüten ekibe, emeği geçen herkese teşekkürü borç bilirim.

Maksut Konyar
Gazeteci/Yazar
Maksut Konyar
Doğru Söyleyeni Kaç Köyden Daha Kovarlar? - 9/20/2012 5:42:41 PM

Türkiye’nin bazı demokratları, vicdan sahibi düşünce insanları, değerli yazarları hangi şart altında olursa olsun yanlışı onamadılar. İktidar yanlısı görünüp şahıslarına ikbal sağlayacak yanlışlar yapmadılar, en ağır bedellere rağmen bu ülkede hep doğruyu yazıp, söylediler…

Değerli yazı ve düşünce insanlarımız ülkemizde değil de, Amerika, İsviçre, Norveç veya herhangi bir Avrupa ülkesinde dünyaya gelip mesleklerini aynı şekilde tıpkı burada yazıp söyledikleri gibi oralarda da icra etseydiler, Dünya’da tüm insanlığın ortak değerleri olarak kabul edilirdiler.

Edebiyat, kültür, yazı, düşünce adına Dünya’da insanlığın ortak değerleri olurdular. Yaşadığı ülke kendisini baş tacı eder, sosyal konumları ve ekonomik durumları bakımından hak ettikleri değerin karşılığını mutlak bulurlardı.
Ancak maalesef Türkiye gibi düşüncenin tehlike arz ettiği Ortadoğu coğrafyasında, silahı kutsayan, iktidarın egemen gücünü aşırı derecede önemseyen ülkelerde ise yazı ve düşünce insanlarının pek kıymeti harbiyesi olmaz.

Mütemadiyen devlet eli ile yazı ve düşünce insanlarını, toplumda itibarsızlaştırmaya çalışırlar. Hedef gösterirler, sindirmek için yargı dâhil tüm kudretlerini pervasızca düşünce insanlarına karşı kullanarak sıkça kendi oluşturdukları hukukun bile dışına çıkıp andıç, şantaj ve tehditlerle fikir ve yazı insanlarını susturmaya çaba sarf ederler. Türkiye’de bu tarz olaylar bazen tetikçi eliyle, bazen başbakan veya bakan talimatıyla sıkça düşünce
insanları mağdur edildi, edilmeye de devam ediliyor.

Hafızayı beşer zayıftır. Her zaman tazelenmeye ihtiyacı vardır.

Vicdanlı “Özgür Basın” bu ülkede her konuda kadri sayılan pek güzel işler yapıyor. Elbet bedel de ödüyorlar. Özgür basının yazı, düşünce insanlarını mütemadiyen adliye koridorlarında yıldırmaya ve süründürmeye çalışıyorlar. Taraf gazetesi örneğinde de olduğu gibi…

Türkiye’de demokrasi, özgürlük alanının genişletilmesi, askeri vesayetin gerilenmesi, AB üyeliği, evrensel hukuk, özgürlük ve demokratik değerlere katkı, bireysel, kolektif hak ve özgürlükler, tüm farklılıkların kendini ifade etmesi, ana dilde eğitim, eşitlikçi evrensel sivil bir yeni anayasa gibi ülkenin temel ihtiyacı olan konularda demokrat kalemler hep sağlam bir duruş sergiledi.
Tek kırık bir çizgileri olmadı.

Lokalde kendi işlerini yapan gazeteci, yazarçizer düşünce insanlarımız harcadıkları emek ve mesai ile genele sirayet eden amacına uygun önemli işler yaptılar ve yapmaya devam ediyorlar…
”Bir zamanlar Erdoğan”

Refah Partisi İstanbul İl Başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan;

“1991’de Kürt Sorunu ve Çözüm Önerileri adını taşıyan raporunda Türkiye’de bunca can yakan meseleye çözüm önerileri aramış, Kürt sorununu savunmuş, bölgeye Kürdistan adını vermiş. Devletin şiddet ve silahı iflas ettiğini, Kürt kültürü üzerinde tüm yasakların hemen kalkmasını, anadilde eğitimi savunmuş. Yerel parlamentolar kurulmasını önermiş.” Bu kadar gerçekçi raporla fikrini 21 yıl önce beyan eden Erdoğan’ın bu raporunu bulup manşetten Veysi Polat imzası ile 24 Ağustos 2012 tarihinde Taraf Gazetesi detaylıca yayımladı.
Ve yine Tayyip Erdoğan değil miydi bir şiir okuduğu için yargılanan ve hapse giren. Kendisi de mazlum bir siyasetçi konumunda değil miydi ?

Şimdi ise yüzde yüz ekseni kaymış bir şekilde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tam bir diktatör edasıyla kendi fikrinde olmayan yazarçizer, köşe yazarlarına parmak sallıyor. Basına sansür uyguluyor. İç İşleri Bakanı vasıtasıyla aleni olarak basına “köşe yazılarınızı size yediririm” diye tehdit ediyor.

İşkence suçunda mahkûm olmuş polis şefinin terfisine sahip çıkıyor. Aleni yargıya müdahale ettiğini, talimat verdiğini beyan ediyor. Kürt sorununu tamamen şiddet sarmalına teslim etmiş. Tüm antidemokratik, hukuku zorlayan toplu tutuklamalara ilaveten geçmişte yapılan hukuk dışı uygulamalara girme yolunun imasını bile yapıyor. Görüş beyan eden, ülkenin gerçeğinin resmini çekenlerin tamamına bağırıp çağırıp, İç İşleri Bakanı eli ile adeta tehdit ediyor.

Tüm konularda ‘benim’ diye söze başlıyor. Kendi görüşü dışında fikir beyan edenleri ihanet ile teröre yardım yataklıkla itham ediyor. Uludere faciası için ise şimdiye kadar hukuk taş kesilmiş ve sessiz kalmayı yeğlerken, İç İşleri Bakanı ise bu faciada ölenlere “Dolap Beygiri” benzetmesi yaparken devletin başı olarak Sayın Erdoğan parmağını bile kıpırdatmıyor.

Ne diyebilirim ? Allah hepimize akıl, fikir ve vicdan versin.

Maksut Konyar
Gazeteci/Yazar
Maksut Konyar
Facebook - 8/27/2012 9:19:20 PM

bu site için facebook'ta bir sayfa açılsa çok yararlı olur diye dusunuyor. teşekkurler
Oğuzhan Aydemir
ORTA DOĞU VE TÜRKİYE BARIŞI! - 8/21/2012 3:53:09 PM

Ortadoğu coğrafyası ve ülkemizin bu denli sıkıntılarının altında yatan sebebi ne olabilir?
Dünya’da ki, tüm sancılı çalkantıların iç savaşların temel sebebi öncelikle bariz yapılan hak gaspından, haksızlıktan kaynaklıdır. Aksi eşyanın tabiatına aykırıdır. Sıkıntıların başlıca iki temel sebebi vardır.
1. Dünyada huzursuzlukların birinci esas nedeni; İnsanların insan olmaktan kaynaklı temel haklarının ve değerlerinin baskılanması veya yok sayılmasıdır. “Irk, dil, din, mezhep” konularında toplumların temel değerlerinin yok sayılması veya baskılanması hiçbir zaman kabul edilmez bir durumdur.
2. Sınıfsal kavgalar, gelir dağılımın adaletsizliği, anti demokratik uygulamalardan, evrensel hukukun olmamasından kaynaklı haksızlıklardır.
Bu iki esas üzerinde, Ortadoğu coğrafyası ve Türkiye incelendiğinde; Barış ve istikrar ancak tüm bu bölge topraklarında yaşayan halkların, kavimlerin, mezheplerin tüm farklılıkların kendilerini yönetimsel manada demokratik temelde ifade etmesi ile mümkündür.
Herkesin kendi farklılıklarını özgürce ifade etmesi, aynı zamanda iradesini yönetime yansıtması, kendi kendisini yönetme imkânının bulunması, “gerçek demokrasi ile evrensel hukukun” her alana hâkim olması, gelir dağılımının hakça adil paylaşımının sağlanması, kamu harcamalarının şeffaf denetilebilir halka açık hale getirilmesi ile insanlar huzur ve barışa kavuşur. Gerisi lafı güzaftır.
Örneğin; Türkiye’de etnik olarak önemli bir kalabalık nüfusa sahip olan Kürt halkı, Cumhuriyet tarihi ile beraber huzur ve barışa kavuşamadı. Hiçbir zaman meşru hak talepleri devlet tarafından kabul görülmedi. Bilakis hep baskılandı, yok sayıldı, insan olmaktan kaynaklı en temel haklarına varıncaya kadar yasaklandı. Bu sebepten dolayı bizde 30 yıllık bir iç savaş yaşanmakta, on binlerce insanımız öldü ve halen ölmeye devam ediyor. Yaşananlar insanlarda toplumsal travma yaratmış durumdadır. Yüz milyarca ekonomik kaynağımız heba oldu ve olmaya da devam ediyor.
Ortadoğu’da ise Filistinlilerin bağımsız bir devlet meselesi ve Arap ülkelerinde İslam coğrafyasında ki, mezhep, inanç farlılıkları aynı şekilde bölgenin istikrarsızlığına ve çatışmalarının doğrudan sebeplerindendir.
Ortadoğu coğrafyası Mezopotamya bölgesinde yaşayan en kadim halklarından olan Mazlum Kürt halkının bu coğrafyalarda yaşayan tüm diğer halklar gibi, insan olmaktan kaynaklı tüm haklarını kullanma talepleri meşru ve insanidir. Bu sorunun çözüm metodu;
1. Yaşadıkları ülkelerde gasp edilmiş hakları acil iade edilir. Tamamen eşitlikçi temelde yasal ve anayasal statüleri sağlanır. Bu halk irade olarak kabul edilir.
2. Bulundukları bölgelerde kendi kendilerini özerk, otonom, federasyon veya bağımsız olarak yönetirler.
Bu her iki alternatif Kürt sorununun çözümü, huzur ve barışın sağlanması Türkiye’nin çıkarınadır. Ermeni, Fars, Azeri, Arap, Yunan ile olan komşuluk ilişkisi kadar pek ala Kürtlerle komşuluk yapılabilir. Zaten Kürtlerle fiili komşuluğu mevcut veya beraber yaşamaya kader birliğine razı iken bundan Türkiye için ne beis veya sakınca çıkabilir?
Kürtlerin Suriye veya yaşadıkları diğer yerlerde kendi kendilerini yönetme hak taleplerine karşı Türkiye’nin düşmanlık beslemesi bu mazlum halka diş bilemesi kesinlikle gayri insani ve yanlıştır. Her halk gibi meşru hak talepleri hiçbir zaman bölücülükle yaftalanmaz.
Dolayısıyla halkların temelde birbirleri ile hiçbir sorunu yoktur. Türkiye, top yekûn halkı düşman gören eski yanlış devlet paradigmasını değiştirmelidir. Başka halkları potansiyel düşman gören sakat zihniyetin terk edilmesi şarttır. Barış ve dostluk temelinde sosyal, kültürel, ticari, ekonomik ilişki geliştirmek herkesin ortak paydası ve yararınadır.
Toplum bilimcilerin, sosyologların mutlaka izaha çalıştığım konularda analizleri daha derin ve analitiktir.
Barış, dostluk paktları oluşturacak demokrasi, özgürlük ve evrensel hukuk avantajlarını bizlere yaşatacak akıllı yöneticilere ihtiyaç vardır. Halkın Ak Parti iktidarı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan beklediği bu tarz kalıcı çözümlerdir. Popülist anti demokratik politikalar kimseye yarar getirmez.
“Gazi Antep’te yapılan terör saldırısını şiddetle ve nefretle kınıyorum. Bayram sevinci yerine inanılmaz üzüntüye gark oldum.”
Maksut Konyar

Gazeteci/ Yazar
Maksut Konyar
DOĞRU KİME VE NEYE GÖRE - 8/16/2012 3:04:59 PM

Karadenizli Temel, ters yönde otobana girip, tam gaz kendinden emin aracını sürmeye devam ediyormuş. Radyodan uyarmışlar; “Şu istikamette seyir eden araç sürücülerinin dikkatine! bir araç ters istikamette seyir halindedir.” Uyarıyı duyan bizim Karadenizli Temel ise ; “Ya hu! Ne birusu, hepisu hepisu” demiş. Ona göre kendisi doğru yolda, diğer otobandaki sürücülerin hepsi yanlış yoldalarmış.

Ülkeyi yöneten müesses nizam, Cumhuriyet ile beraber on yıllarca inanılmaz düşmanlık tohumları ekti. İçeride ve dışarıda devlet yapısını paranoyak bir biçimde kin ve nefret üzerinde biçimlendirerek bir kurgu oluşturdu ve sürekli korku estirmekle nizam ve asayiş sağlayacağını sandı. İçeride hak arayışında olanları, kendilerini öz benlikleri ile ifade etmek İsteyen dindar mütedeyyin insanları irticacı düşman, Kürt kesimini bölücü düşman olarak itham ettiler. Alevileri, demokratları kısaca toplumun kahir ekseriyetini sakıncalı düşman gibi gördüler.

Aynı şekilde dışarıda tüm komşu ve diğer ülkeler dâhil tamamını aynı sakat zihniyetle düşman ilan ettiler. Bunun üzerinde oluşturulan iç kamuoyu hep ön yargılı davrandı. İçeride vatandaşımızı, dışarıda ise tüm ülkeleri düşman belledik.
Düşmanlık, kin ve nefret üzerinde öyle bir algı ile kamuoyu oluşturmaya çalıştılar ki içinden çıkılması zor bir hal aldı. Bayrak ve vatan istismarı ile bu düşmanlıkları körüklediler.

Ak Parti İstanbul İl Başkanının son siyasi çalışma döneminde İstanbul’da bir bayan kendini yerlere atıp cumhuriyet düşmanlarına bu şehrin merkezinde nasıl siyaset yaptırırlar diye avaz avaz bağırıp, kendisini yerden yere atacak duruma kadar gelindi. Bu örnekler çoğaltılabilir.

Düşmanlıkla beslenen bu kamuoyu Ak Parti’nin on iki yıllık iktidarı sonucu kısmen bu kesimin ülke üzerinde bir hakkı olduğunu kabullenebildi.
Kürtler ve Aleviler başta olmak üzere diğer farklılıklara yönelik bu eski düşmanlık algısı maalesef halen devam ediyor. Her yerde bu kesimlere fiili şiddete varan saldırılar düzenleniyor. Bu müesses nizamın yerini şimdilerde ise Ak Parti aldı.

Esası bu geri kalan mağdurların bu ülkenin asli unsurları ve en az kendileri kadar gerçek sahibi olduklarını, şimdiye kadar gasp edilmiş haklarının eşitlik temelinde çok ivedi iade edilmesinin zaruri ve gerekli olduğunu halen layıkıyla kavrayabilmiş değiller.

Bu mağduriyetle gelen Ak Parti kendi haklarını mübah olarak görürken, diğer kesimin haklarının verilmesini de günah gibi görüyor. Meseleyi çözme yerine siyasetten ne kazanabilirim havası ile ağırdan alıyor.

Halen taraflar silahtan, şiddetten medet umuyorlar. PKK yüzlerce militanla şehirleri, yerleri ele geçirme provaları yapıyor. Devlet yüz binlerce askeriyle PKK ile savaşarak içerideki Kürtlerin insan olmaktan kaynaklı tüm haklarını yok sayıyor. Komşu coğrafyada ağır
bedellerle statü haklarını alacak Kürt halkına diş bileyerek, düşmanlıklar besleyerek bir şey kazanacağını sanıyor.

Düşmanlık, husumet ve savaşların hiç kimseye bir yarar sağladığı yok. Ülkeye dostluk, barış ve demokrasi avantajlarını yaşatacak bir yönetim iradesine ihtiyaç var. Bu ters otobanda trafik kazası kaçınılmaz. Girilen bu yanlış yoldan bir an önce çıkılması gerekiyor. Maazallah telafisi olmayan Uludere faciaları tekrar etmesin.
Maksut KONYAR Gazeteci/ Yazar
Maksut Konyar
Bağnazlık - 8/2/2012 10:55:23 AM


Çocuk Samimiyeti

İstanbul’un sakin ve yazlık semtlerinden birinde yaşları 8 ila 10 arasında birkaç çocuğun deniz kenarında yaptıkları çocuksu, sade ve bir o kadar da samimi sohbetini sizlerle paylaşmak isterim. Bu 6 küçük çocuğun sohbetlerinin konusu “DİN” idi.

Sohbetlerinden anladığım kadarıyla Müslüman ve Hıristiyan olan bu çocuklar muhtemelen mensubu oldukları dine ait bilgileri ebeveynlerinden almışlar ve bu bilgileri birbirleri ile uygarca paylaşmaya çalışıyor, biz büyüklere şapka çıkartacak erdemde tartışmayı başarıyorlardı.
Hıristiyan çocukların İsa Peygamberden bahsederken haç çıkararak söze başlamasına Müslüman çocuğun hayretler içinde; ”Sakın öyle yapma, haç işareti yapman seni cehenneme götürür. Sevdiğim bir arkadaşımın cehenneme gitmesine razı olamam” diye karşı çıkması, Hıristiyan çocuğun ise arkadaşını; “Hayır asıl haç işareti yapmazsan, Hz. İsa’yı sevmezsen cehenneme gidersin. Senin bu durumuna çok üzülürüm” diye cevaplaması beni oldukça etkiledi.

Bu küçük adamlar birbirleri için endişe ediyorlardı. Kendilerince birbirlerine doğruyu anlatmaya çalışıyorlardı. Bunu yaparken de hiç kavga etmiyorlardı.

Ortam sakin sohbet derin
Çevre çok sakindi. Sohbetleri koyulaşan bu büyük düşünen çocuk arkadaşların dünyası inanılmaz güzel ve öğreticiydi. Uzun süren sohbetin nihayetinde “Ölümden sonra gerçek bir hayatın varlığından, Cennet ve Cehennemin olduğuna, bu dünyada iyilik yapanların cennete, kötülük yapanların cehenneme girecekleri konusuna kadar birçok konuda mutabakat sağladılar.”
Ancak kesin ayrılığa düştükleri konularda bile farklı görüş ve inançlarından son derece medeni bir tavır sergilediler. Hoşgörülü, anlayışlı, seviyeli bu tartışmaları bütün büyüklere ders verecek nitelikte bir sohbet ve tartışmaydı.

Birbirlerini dinleme ve anlama konusunda çok uygarca davranan bu erdemli tavırları bende inanılmaz bir hayranlık uyandırdı ki,  bu öğreti çocukluktan öte biz büyüklere ders niteliğindeydi.
Bu manzaraya inanılmaz hayranlık duydum. Oldum olası çok kültürlülüğe hayranım. Farklılıklara sempati duyarım. Kişilerin sorunlarını uygarca tartışmasının, devletlerin ve sistemlerin meşru hak taleplerine insani cevap vermelerinin, mevcut olan veya sonradan doğan ihtiyacın karşılanmasının gerekli ve şart olduğu gerçeği görülmelidir.
Devleti yöneten idarecilerin sorun çözme mantığının çok gelişmiş olması, toplumların gerisinde kalmaması normal bir beklenti standardı olmalıdır.
Ancak maalesef halen ne ülkemde ne de dünyada stabil bir yaşam standardı mevcut değildir.

Dalay Lama'nın adamları terör estiriyor
Myanmar Cumhuriyeti’ne bağlı Arakan bölgesinde yaşayan Rohingyalı Müslümanlar gözü dönmüş Budistler tarafından devlet manipülasyonu ile hunharca katlediliyor.

Bütün dünyanın gözünün önünde binlerce insan öldürülüyor. Yer ve yurtlarından göç ve sürgüne zorlanıyor. Sefalet ve cehalet diz boyu, kimsenin kılı kıpırdamıyor. Kınamaktan öteye bir düzeltme imkanımız olmuyor.    

Haksızlık karşısında susmamak gerekir
Yine maalesef yaşadığım ülkenin devlet organizasyonuna baksan Başbakanından Bakanına kadar, İktidarından hükümetine kadar halen bağnazlık hâkim, yani başımızda diktatör rejimler tarafından yok sayılan, baskılanan, zulme uğrayan tamamının yaşamında inanılmaz travmalar bırakan bir halkın ağır bedeller ile verdikleri mücadele sonucu kazanmış veya kazanacakları statüye müdahale edeceğini  beyan eden bir Başbakan, Dışişleri Bakanı ve Hükümet var karşımızda.
 
Aynı şekilde ülkesinde hak diyenlere, farklı olan ve farklı düşünenlere gaz bombaları ile hiddet ve şiddetle farklılıklarını kabul etmeyen, o farklı insanlara ülkeyi yaşamaz hale getiren, işkencecileri terfi ettirip destekleyen bir İç İşleri Bakanı…

Bu zihniyet tarafından yönetilecek bir ülkenin ne huzuru olur ne de barışı. Sonuç ortada her gün ölüm ve cenazelerle çocuk mezarına dönüşen bir ülke… Farklı düşünen halkın seçilmişleri dahi olsa fark etmez nerdeyse tümü cezaevlerinde tutuklu ve inanılmaz baskı altındadır. Çocuklarına anadilde eğitim gibi hak talebine şiddet, baskı ve toplu tutuklama ile cevap veren bir devlet yöneticileri ile organizasyonu karşımızdadır.

Müslüman Kürt halkı Beşer Esed'in zulmünü yaşadı
Yıllarca Suriye diktatörü Esad zulmü tarafından inim inim inletilen bir halkın zaferi çok ağır bedellerle yakın gibi görülüyor. Yıllarca yok sayılan, insan olmaktan kaynaklı tüm hakları gasp edilen Kürtlerin muhtemel kazanacakları otonom, federasyon veya bağımsızlık statülerinin Türkiye Başbakanı ve bir kısım faşizan düşünceliler tarafından bu kadar sancılı ve tepkili karşılanmasının sizce izahı ne olur?

İnsanların birbirlerini anlaması çok şeyi çözer
İnsanların birbirlerini anlama duygudaşlığı gelişseydi, en azından o küçük çocukların kültür kavramı ülkemizde ve dünya coğrafyasında “büyüklerde” hâkim olsaydı hiçbir zaman insanlar birbirlerini boğazlamazdı. Kesinlikle çok daha iyi yaşanabilir bir ülke ve dünya olurdu. 
Gazeteci,Yazar
 

Maksut Konyar
sen önce İkinci cumhuriyetin ne olduğunu öğren... - 7/19/2012 11:56:29 PM

eskisi, bizatihi kendi ağzından bir gazetenin genel yayın yönetmeni olduğu halde, "gazete okumadığını" söylemişti... şimdiki de farklı değil anlaşılan...


İsmail Küçükkaya, bilmemek değil, öğrenmemek ayıp.... gir bak öğren 2. cumhuriyet ne demekmiş, atıp tutmadan önce...

cehaletten utanmayı bırakın, üste çıkacak bir hoyratlığa nasıl geldik... yazık...

baksanıza ne demiş bugün...

"CHP nasıl bir parti haline gelirse kitlelere umut, heyecan, iyimserlik, refah ve daha fazla demokrasi rüyası kurdurabilir. Böyle bir hayalin ardında milyonları koşturarak iktidara nasıl ulaşabilir?
Geleceğe bakacak ama muhakkak geçmişinden güç alarak...
Köklerine inerek...
Küllerinden doğarak...
Geçmişini yenileyip geleceğe taşıyarak...
'Yeni CHP'yi Yeni Cumhuriyet' sloganıyla kucaklayarak.
İkinci cumhuriyet gibi olmaz kurgularla değil..."

evet, bu kadar cehalet ancak eğitimle olur, onu da alır tepemize getirirler...
hasan bileyici
Has Parti il başkanlarından Kurtulmuş'a destek - 7/16/2012 4:22:14 AM

Has Parti il başkanlarından Kurtulmuş'a destek açıklaması gelince şöyle derince bir düşündüm.Veee Ancak;Vay beeee demişim..Dün kara dediklerine, buğün Ak diyebilecek kadar pişkinmişler megerse.(!) Yahu dünden bu ğüne nedeğiştiki?Karunlaşmayacağız,Belamlaşmayacağız,Allahtan Başkasına Secde etmeyeceğiz,Ötekileştişmeyeceğiz,Fravunlaşmayacağız,Kamu kaynaklarını bizden olanlara peşkeş çekmeyeceğiz.Gizli ajandamız olmayacak vs.vs.vs. diye yeminle bu millete verilmiş sözler nerede? Artık su alan ve Batmakta olan bir Geminin kaptanına bu kadar Aşıktınızda; Neden HAS Partiyi kurdunuz?Belki(!)Numan Kurtulmuş;Kurtuldu ama sizin için bir garanti yok!!! Bakın 2 AKP Genelbaşkan yardımcısı alel acele açıklama yaptı: Gelirse Tek başına ve Bizim Misyonumuza uyacaksa gelsin diye.....Haa Siz Kürekçi olmaya razı iseniz o başka..Bakın Eskişehirden Bugün sizin içinde mesaj verildi... (!) Kürekçiliğe razı isen gelebilirsin diye.. Eeee bu durumda size hayırlı olsun artık...
Muammer Avşar
İÇ VE DIŞ POLİTİKAMIZ! - 6/27/2012 6:38:15 PM


İnsan hayatının bütün ilişkilerinde “güven” çok önemlidir. Devlet idaresi, toplum hayatı ve yönetimi, siyaset yapmak, iktidar olmak, muhalefette kalmak, hayatın her alanında nüfuz etmek, kurumsal manada insanın tutarlı olması, bir bütünlük içerisinde doğru tavrı, ilkeli duruşu, insani bakış açısıyla inandırıcı olmalıdır.
Türkiye içeride ve dışarıda hayatın her alanında günübirlik, popülist edasıyla kısa vadede ne kazanırım fırsatçı bir anlayışı ve tutumu içerisinde davranan bir devlet görüntüsü veriyor.
Türkiye vatandaşlarının içerisinde bulunan Mavi Marmara adlı gemi uluslararası sularda İsrail ordusu tarafından saldırıya uğradı ve insanlar katledildi.
Suriye devleti askerlerince Türkiye’nin bir uçağı düşürüldü, iki pilot kayıp.
“Elbette bunları anlatmamda ki maksat küresel ve ulusal savaş çığırtkanlığı yapan güruhlara katkı sunmak değildir.”
Sadece iktidarın bir o kadar da muhalefetin içeride ve dışarıda olabilecek ve ‘geliyorum’ diyen risklere, hadiselere uzaktan seyirci gibi davranıp sadece izlemekle yetinip bu olayların vahim sonuçlarının gerçekleşmesini beklemesini, Türkiye’de veya dışarıda insan ölümlerinin karşısında ki adam sendeliğini eleştiriyor ve kınıyorum.
Diktatör Esad ve yönetimi tarafından Suriye vatandaşlarına zulmediliyor. Suriye’de Baas rejimi Kürtlere vatandaşı olarak düne kadar kimlik dahi vermiyordu. Cehennem zebanisi gibi kendi insanlarını raptı zapta alarak kendi vatandaşına karşı her tür devlet terörünü estirmeyi meşru hak sanıyor. İnsanların üzerine ölüm kusuyor. Bunların tamamı maalesef insanlık dışı haller…
Bunun karşılığı hümanist bir tutum içerisinde uluslararası tepki ve yaptırım ile beraber gerçek manada Suriye halkının menfaatine güvenli ve geleceğinin temini samimice sağlanmalıdır.
Ancak Türkiye, yakın tarihe kadar Suriye ile büyük bir iş birliği içerisinde, özellikle Kürtlerin yaşadığı ülkelerdeki egemenlerce Kürtleri yok sayma asimilasyoncu politikalarını stratejik olarak destekliyordu.
Allah aşkına geçmişi bırakalım, bugün bile Türkiye insanların ölmemesi için kendi içerisinde barış ve huzur adına ne yapıyor?
Halen binlerce insana hayatı zehredecek şekilde tamamı güvenlikçi tedbirler kapsamında bölücülük yaftasıyla sendikacıdan, yazarçizere, akademisyenden, gazetecilere, hukukçudan, öğrencilere her tür meslek mensubuna düşünen, fikir üreten insanları dünyada eşi benzeri bulunmayan bir hukuksuzlukla toplu tutuklamalara devam ediliyor. Üstlerine atılan suç belli KCK Kürtleri cezalandırma kumpası veya diğer bir adı “Kürtleri raptı zapta almadır.” Kendi vatandaşına güven, huzur vermeyen, barışı sağlamayan başkasına nasıl ahkâm kesebilir, ne kadar inandırıcı olabilir?
Cezaevlerinin tamamı insanların yaşayamayacağı berbat koşullarda, altyapı inanılmaz yetersiz, insanları isyana götürecek boyutta maalesef kötü koşullardalar.
Türkiye, içeride ve dışarıda ilkeler üzerinde hümanist bir anlayışla insan odaklı, doğru esaslı, uzun vadeli bir tutum pozisyon almalıdır. Bir bütünlük içerisinde tutarlı davranış sergilemelidir.
Çok net görülüyor ki Türkiye’de daha önceki haksız, hukuksuz, vebale bulaşmış, suça batmış günahkâr devlet yapısına, Ak Parti iktidarı köklü bir değişim ve pozitif bir dönüşüm gerçekleştiremedi. Palyatif çarelerden ileri gidilmedi. İlkesel olarak demokrasi, özgürlük ve insan hakları, evrensel hukuk ortamı geliştirilmedi.
Türkiye demokrasi kültürü bakımından son derece fakir bir ülkedir. Devleti kutsayan, bireyi yok sayan bir anlayıştan gelen bu paradigmanın halen ne kadar değiştiği ortadadır. Ha keza ülkemizde farklı diller, dinler, görüşler topyekûn farklılıklar ne kadar kendilerini özgür ifade ediyor veya güvende hissediyor?
Hepimizin demokrasi ve özgürlükler adına umut bağladığı, içeride ve dışarıda mutlak barışı sağlayacağına ve ülkeyi AB üyesi yapacağına inandığımız, değişim rüzgârı estirdiği, demokrasi ve özgürlük vaat eden Ak Parti iktidarının şu yakın geçmiş tarihine baktığımız zaman çok net ayan beyan statükonun su götürmez bekçisi halini aldığı görülmektedir. Sadece iktidarını devam ettirmek için başkanlık veya yarı başkanlık adı altındaki maksadı ise Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın tartışılmaz tek adamlığını devam ettirme gerçeğidir. Sayın Erdoğan bu ahval ile toplumu her bakımdan sukutu hayale uğrattı.
Biz ne zaman her şart altında ilkesel olarak evrensel insan hak ve hukuku bakımından tutarlı politikalar içselleştirir, benimser ve uygularsak o zaman içeride ve dünyada inandırıcı oluruz. Telafisi mümkün olmayan bu tarz insan ölümleri ile neticelenen hadiseler içeride ve dışarıda yaşamayız.
Maksut Konyar Gazeteci/Yazar

Maksut Konyar
NİYET VE SAMİMİYET! - 6/14/2012 11:04:18 PM


Bu ülke gerçek manada ihtiyaç duyduğu toplam insan kalitesini bulamadı, bir türlü insan ayarını artırmayı beceremedik. Maalesef her geçen gün geriliyoruz. Toplam insan kalitesi bakımından adeta yerlerde sürünüyoruz. Çıkarcı ve ikiyüzlü davranılıyor. Günün koşullarına göre pozisyon alınıyor, yer belirleniyor. Bu riyakârlığa, insan aldatmaya “işini bilmek” diyorlar.
Siyasette, ticarette, sanatta, bürokraside, yargıda, yazarçizerlikte, akademisyenlikte kısaca hayatın her alanında ne meslek icra edersek, ne iş yaparsak yapalım öncelikle dürüst olmak bir görevdir. Takiye yapmak ayıptır, yalan konuşmak haramdır ve günahtır. Dünyanın en kötü ruh hali, yalanla aldatılmış olmaktır. İnsanın enayi yerine konulması, kandırılmış olması çok kötü bir histir.
Daha son seçiminde; “Başbakanlık, Milletvekillik ve ne kadar makam mevki varsa tamamını feda ederim. Yeter ki Analar ağlamasın. Kardeşlik Hukuku, “yaratılanı severiz Yaratan’dan ötürü”, ölen insanlarımızın tamamı aynı kıbleye yöneliyor, bunda bir tuhaflık var.” diyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, özgürlüklerden, değişimden, insan haklarından yana dem vurdu. Barış elçisi ve demokrasi havarisi kesildi. Mütedeyyin, Allah korkusu taşıyan, en azında haramdan zulümden sakındığını söyleyen, yönetimde vicdanlı olacağını “ne aldanan, ne de aldatan olacağını” her zaman gerçek adaleti sağlayacak bir hükümet ve Başbakan olacağını, kamuoyu ile her seferinde her şeyi şeffaf bir biçimde paylaşacağını söyledi.
Ne oldu? İktidar ne kadar kötü bir efendidir ki “insanı” bu kadar esir alır. Asıl insan karakteri bu durumlarda ortaya çıkar. “Kişinin ufak ve büyük çıkarlar karşısında ki tavrı, duruşu gerçek karakterinin yansımasıdır.”
Roboski insanlık suçunun işlendiği coğrafyada ne oldu? Failler, caniler adalet önüne çıkarılıp cezalandırıldı mı? İnsan onuru halen ayaklar altında çiğneniyor.
Roboski katliamı butlan hali kabul edildi. Butlan; hukukta yok hükmünde saymak demektir.
Kesinlikle çok adil davranacağını deklere eden, kısa süre cezaevinde yatması ile seçilmiş görevinden hukuksuzca alaşağı edilmenin iliğine kadar mağduriyet yaşattığını bilen Başbakan, nasıl bu kadar BDP’li seçilmiş Belediye Başkanını, İl Genel Meclis Üyesini ve Belediye Meclis üyelerinin nerede ise çoğunu ceza evlerine konulmasına seyirci kalır? Bırakın seyirci kalmayı bu tutuklamaları bir zati desteklediğini beyan eder.
Hak, hukuk, gerçek demokrasi, gerçek adalet diyerek Recep Tayyip Erdoğan şahsında Ak Parti tüm halk yığınları tarafından seçildi, oy ve desteği hep bu kavramlar üzerinde arttı.
Göründüğü gibi çıkmadı. Sıradan biri tarafından değil, Başbakan tarafından kandırıldık. Bize karşı takiye yaptı.
Şimdilerde KCK’ya tam gaz vermiş, bu şekli ile Kürtlerden oy alacağını sanıyor. BDP yöneticileri, seçilmişleri hiçbir vicdanlı insanın, demokratın kabul etmeyeceği bir şekilde yoğun saldırı altındadır. En son Muş Bulanık Erentepe Belde Başkanı Aydın Kaya 6 Haziranda Muş cezaevinde öldü. 31 yaşındaki bu Başkanın ağır hasta olması sebebi ile cezaevinde tutulmaması gerektiği, ağır hasta olan bir insanın tedavi talebi yetkililerce maalesef kabul edilmemiş.
Dün devlet tarafından Yeşil, vb canilerle Kürtlere yönelik binlerce cinayetler işleniyordu. Bugün aynı şekilde devam ediyor, değişen bir şey yok. Bana göre Kürt açılımının, milli kardeşlik projesinin tamamı yalan, bu açılımın adı Ak Parti, Başbakan iktidarı tarafında İdris Naim Şahin ile aynı “ırkçı” paralelde “Kürtleri Cezalandırma Kumpası” açıldıkça açılıyor.
Lütuf buyurmuş on yıl iktidarın sonunda bu kadar baskılama yanında, birde garnitür olarak,
Kürt çocuklarına alın 11 yaşından sonra Kürtçe’yi, ana dilinizi “seçmeli” olarak öğrenin. Bir de TRT 6 daha Allah’tan ne istesiniz?
Sakın bu atılan adımları yok saydığım veya küçümsediğim manası çıkmasın. Sadece ne kadar hayatın ve gerçeğin gerisinde kaldığının, yaşamın aslını ıskaladığımızın vurgusunu yapmaya çalışıyorum.
Yazar Gazeteci Markar Esayan ;”BDP’li belediye başkanlarının neredeyse tamamına yakını tutuklu vaziyette. Hangisinin gerçek suçlu, hangisinin TMK’nın mağduru olduğunu bilemiyoruz.” Diyor. İktidarına kesintisiz destek vermiş vicdan sahibi aydınlar, demokratların tamamı ayakta muktedirlerin kimseyi iplediği yok.
Bunun adına hukuk diyeceksiniz, yapılan bu zulme kamuoyundan inanmayı bekleyeceksiniz. Hukuksuzca delil elde etmelerin, yasaları zorlayarak seçilmişleri alaşağı edip tutuklamaların hiçbir meşru hukuki zemini yoktur. Neredeyse seçilmiş Kürt iradesi, siyasetçisi kalmadı görev başında.
Şimdi tüm şakşakçılar etrafında arenalarda şov yapıyor. Ak Partililerin tamamı sütten çıkmış ak kaşık gibi hiçbiri bir suça asla karışmamış, diğer muhaliflerin tamamını içeri atmalısınız. Ki belki palyatif bir rahatlığınız olur. Kılıcınızın iki tarafı her zaman bu kadar keskin olmaz. Tüm muktedirlerin yaptığını yaptınız. Ancak şunu bilmeniz lazım; belki adalet bir gün size de lazım olabilir!
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Milliyetçi” olduğunu söyleseydi zinhar benden bir oy alamazdı. Aynı şekilde Ak Parti’ye oy veren tüm Kürtler, aydınlar, demokratlar, farklı dil, din, görüşte olan insan yığınları Recep Tayyip Erdoğan tarafından tamamı çok net kandırıldı.
Mevlana dediği gibi “ Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol.”
Samimi olarak sorma gereği duyuyorum. Acaba Başbakan vicdanen rahat uyku uyuyabiliyor mu? Bu kadar ağır suça bulaşmış, bir devlet yapısı, ah almış bir ülkenin başına geçmek miydi tek hedefi, değişim dönüşüm, demokrasi, özgürlük, evrensel hukuk, AB’ye giriş için olağanüstü çabaların tamamı bahane miydi? Samimice merak ediyorum. Bilgi edinme hakkımı kullanıyor, bu sorunun cevabını yetkili birinden bekliyorum!
Maksut Konyar
Gazeteci/Yazar



Maksut Konyar
SLM - 6/6/2012 9:39:30 AM

Sn. Hocam
Siz doğruları söylemeye devam biz de sizi izlemeye, destek olmaya.
Eleştirilerinizi hiç azaltmayınız ki son zamanlarda biz her şeyi
düzelttik havasına kapılan iktidarın sıradanlaşmasına ve ülkeyi
sıradanlaştırmak isteyenlerle kol kola girmesine engel olalım. Yönetme
erkini elinde tutan insanların DEMOKRASİ ufuklarını asıla asıla
genişletmeliyiz belkide.
Rahmetli annemin çok sevdiğim bir duası ile size en içten saygılarımı sunarım.
ALLAH ÖMRÜNÜZE BEREKET VERSİN.

Bu gece Akıl defterini izledikten sonra, size şimdiye kadar bir destek
mesajı yollamamış olmaktan büyük mahcubiyet duyduğumu, utandığımı
bildirmek isterim.

İrfan İNCE
uludere için yeni bir başlık - 5/27/2012 5:53:26 AM

değerli hocam daha doğrusu hocamız
ben neredeyse tüm yazılarınızı ve programlarınız takip etmeye çalışan bir bireyim her şeyden önce. etnik kimliğim Kürt. ROBOSKİ (Uludere değil orası) katliamına kadar Tayyip Erdoğan'ın Kürt meselesini çözeceğine inanan biriydim. kendimi bu vatanın ve devletin bir parçası hissediyordum. adı Türk bayrağı Türk vatanı Türk devleti Türk ordusu olsa da bu vatan için bu bayrağın altında bu ordunun emrinde gerekirse canımı veririm diyordum ama şu anda kendimi başka bir ülkede yaşayan bir mülteci gibi hissediyorum. özür tazminat bunlar bu yana benim gibi aidiyet bağı kopmuş kişiler nasıl bir daha kendini ait hissedecek. ben bu kişiler arasında eskiden kendimi en çok ait hissedenlerden biriydim. bir de zaten bu aidiyetleri kabullenmemiş olanlar var. eskiden diyorum çünkü 100 yıl sonra bile ROBOSKİ hatırlanacak bu bir kopma noktasıdır. Muğlalı olayı asla unutulmadı kaldı ki o olay Menderes tarafından sahiplenilmedi ve Muğlalı hapiste vefat etti. Değerli, hocam sokağa çıkıp bağırmak istiyorum ama bağırsam kaç yıl hapis yatarım diye de korkuyorum açıkçası. Kürtler 50 yıl hatta 20 yıl önceki Kürtler değil eğitim seviyesi sürekli yükseliyor. eğitimli kişilerin isyanı ne yazık ki kopma getirecektir.bir bilgisayar mühendisi olarak Ankara da çalışıyor ve buradan ekmeğimi kazanıyorum. ben İstanbul'u İzmir'i Türkiye yi bırakıp gitmek istemem. kürtaj(bomba) la alınması gereken istenmeyen çocuk olacağıma giderim Siirt te ana babamın has evladı olurum.
tüm bunların ışığında ikinci cumhuriyet sayfanızda ROBOSKİ diye bir başlık açar mısınız.
size ve fikirlerinize duyduğum tüm saygı ve sevgimle
mehmet arslan
Başbakan,Dindarlık ve Bölücülük üzerine ... - 5/23/2012 11:59:36 PM


Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Uludere Roboski hakkında konuştukça batıyor. El vicdan! meseleye basit bir trafik kazası sonucu ile bakacak olsak bile, ölümlü bir trafik kazası vakasında kamuoyu vicdanının rahatlaması için mutlaka tutuklamalar olur.

Roboski Uludere’de çok bariz çoğu çocuk 34 insan TSK ve devlet tarafından ağır bombardıman sonucu adeta katliama uğradı. Bu emri verenler, bombalamayı yapanlar, bu zincirdeki sorumluların tamamı belli olmasına ve olayın üzerinden 5 ay geçmesine rağmen tüm suçlular dışarıda ellerini kollarını sallayarak geziyorlar.

Ey hukuka inananlar, adalet ve vicdan sahipleri sizce bu normal mi? Bu işte fiili suça iştiraki olanların tutuklanması gerekmez mi? Acilen soruşturma ve davalar açılmaz mı? Yapılan caniliğin hesabı sorulmaz mı?

Bunun üstünü örtün, hafife alın, basite indirin, geçiştirin diyen bir hükümet ve Başbakan karşımızdadır. Recep Tayyip Erdoğan, güvenlik güçlerine verilen iznin, güvenlik güçleri tarafından kendi mücadele ve tasarruf alanlarında kullanıldığını anlattı, “Bu da en doğal, en tabii bir haldir. Nitekim orası da bir terör bölgesidir ve olay bir terör bölgesinde cereyan etmiştir.” dedi.

Uludere olayının üzerine gidilmesin isteniyor

Satır aralarında neler gizlediği, bilinçaltında neler yattığı açığa çıkıyor. Söz konusu Kürtler olduğunda paradigma zihniyet değişmiyor. Din Kardeşliği, Dindarlık, Müslüman Kardeşliği, Müslümanlık, Kardeşlik Hukuku, Evrensel Hukuk, Demokrasi, Şeffaflık, Değişim, Özgürlük bunların tamamı hikâyeymiş. Başbakan Erdoğan, basına ve insanlara kısaca şunu söylüyor; Bizim yönetimimizde Ak Parti döneminde yapılanlara kimse karışmasın bu yapılan katliamı fazla da gündemde tutmayın. Çünkü orası terör bölgesi, ölenler Kürt. Fazla da sorgulamayın. Kimse bizden hesap falan sormaz diyor. İşin özeti budur.

Coğrafyamıza göz gezdirip baktığımız zaman bu topraklarda muktedir olan egemen güçlerin özellikle İslam coğrafyasında her zaman birlik ve beraberlik adına farklı kavimleri dil, din ve mezhepleri baskıladıkları, yok saydıkları, bariz zulüm yaptıkları ortadadır. İslam ve ümmetçi bir yapıdan hümanist bir inanç ve anlayıştan nasıl bağnazlık doğduğunu insan hafızası almıyor.

Üstünkük takvadır

Çünkü İslam dini de her tür bağnazlığı, ırkçılığı lanetlemiştir. ALLAH VE RESULU kesinlikle kavimciliği, ırkçılığı haram kılmıştır. Aynı zamanda insanlığı kavim kavim ayrı dillerde yaratmanın gayesinin birbirlerini tanımak olduğunu belirtmiştir.

Kimsenin kimseden üstün olmadığını, üstünlüğün takvada olduğunu belirtmiştir. Bu sebeple İslam dini, etnik kökenlerin, kültürel dil, soy özelliklerini alabildiğine geliştirmeye ve yaşatmaya teşvik etmiştir. Peygamber Efendimiz Muhammed (SAV); “Aslını inkâr eden, haramzadedir.” diye buyurmuştur.

“İnsan”, Allah tarafından eşrefi mahlûk olarak meleklerden bile üstün kabul edilmiştir. İnsanları tüm etnik farklılıklarından ötürü dışlamak, onlara karşı düşmanlık beslemek bir nevi Allah’ın emrine karşı gelmektir. Kavimcilik, ırkçılık haramdır.

İnsan olmaktan kaynaklı haklarını gasp etmek zulüm ve gayri insanidir. Esası toplumun içinde kendiliğinden sosyolojik bir hadise olmayan ancak devlet eli ile bu tarz kin nefret suçu manipüle ile topluma yayılarak aleni süre gelmiştir. “Bu suçu soydaşlık esası üzerinde önce “Türk” sonra “İslam” cumhuriyet tarihi ile beraber daha fazla yaygın yapılmıştır”.

Türk İslam sentezi üzerinden bölücülük yapılmasın

İnsanlara Türk İslam sentezi üzerinden bölücülük yapılmasına bu devlet inanılmaz çanak tutmuştur. Çoğunluğun etnik kültürü “Türklük” milliyetçiliği üzerinden farklı etnik kökenlerin üzerinde sürekli baskı unsuru oluşturmuştur. Farklı etnik kökenden olduğunu belirten birey ve toplum Türkiye’de inanılmaz dışlanmış ve her tür hakarete ve haksızlığa uğramıştır.

Bu yoldan fiili şiddet bile adliyeyi vakadan kabul edilmiştir. Nitekim bu tarz faşizan eylemlerin devlet manipülasyonu olduğu bilinen bir gerçektir. Kamuoyunca tanınan, herkesçe bilinen Sanatçı Ahmet Kaya’ya karşı basını, yargısı, kamuoyu ile yürütülen linç kampanyası ve yine aynı şekilde yazar gazeteci Hrant Dink’e karşı sergilenen tavırların sonuçları ortadadır.

Derin bir ilkellik ve bağnazlık türevi bu hadiseler saymakla bitmez. Bu bize şu gerçeği gösteriyor; Türkiye’de yaşayıp farklı etnik köken ve kültüre mensup bir insanın etnik kökenini ön plana çıkardığı an her tür tehlikeye açık hale geliyor demektir. Bu farklılık Dil, Irk, Din, Mezhep, Renk, Bölge, Görüş, vb daha mikro özellere kadar indirgenebilir.

Zalimler İçin yaşasın cehennem

Bu durumda zalimlerden çokça çekmiş Bediüzzaman Said-i Kurdî’nin “Zalimler için yaşasın cehennem” sözünü sıkça söyler olduk.

Değerli Yazar Ahmet Altan’ın; “Gerçek bir dindarın milliyetçilikten utanması gerektiğini bile bilmiyorlar, bir matahmış gibi bununla övünüyorlar.
Bunca dindarımız, bunca din âlimimiz var, biri çıksın da bize bir dindarın nasıl milliyetçi olabileceğini anlatsın, Veda Hutbesi’ni bizim anlayabileceğimiz gibi bir yorumlasın.

Bizim “modernler” dinden, dindardan korkarlar. Dinden korkacak bir şey yok.

Tehlike, dindarların gerçekten dindar olmaması, o dindar kisvenin altında milliyetçi bir bedenin bulunması, asıl büyük tehlike din değil, milliyetçiliktir....” sözlerine hak vermemek mümkün mü??

Maksut KONYAR
Gazeteci/ Yazar

Maksut Konyar
Cami Kışla Parantezinde Türkiye - 5/8/2012 1:06:57 PM

Sn.Altan kitabınızı okudum.Bu vesile ile sizinle tekrar buluşmuş olduk.Tecrübelerinizi,düşüncelerinizi bizlerle paylaşmaya devam edin lütfen.
Ebru Yılmaz
YENİ SİVİL ANAYASA - 5/7/2012 8:56:29 PM

Kısa bir analiz yapabilmek için, orta ve büyük ölçekli bir işletme mantığından bakarsak, İyi biliriz ki düzgün bir sistemi olan işletmede en kötü yönetici o işletmenin, sistemin başında yönetici olsa bile yüzde beş bilemedin maksimum yüzde on ile işletmeye zarar verdiği an sistem o kötü yöneticiyi ekarte eder. Daha fazla zarar vermesine sistem asla müsaade etmez. Çünkü sistem gerçeğini, verilerini rasyolarla raporlar, ortaya koyar.
Ancak aynı şekilde sistemi olmayan veya kötü işleyişi olan bir işletmenin başına âllame-i cihan olan bir kadro veya yöneticiyi getir, o kötü gidişat o başarılı yöneticileri ve kadroyu bile başarısız kılar. Kötü işleyişi olan işletmede, başarı şansı asla olamaz.

Evet, işletme mantığı ile bakarsak ülkelerin sistemi ise toplumsal mutabakat olan anayasadır. Hepimizin hem fikir olduğu çok kötü bir anayasa ve sistemle yönetildiğimiz aşikâr ki bu kötü gidişat içerde ve dışarıda ciddi sorunlara sebebiyet verdiği, Tüm vatandaşların vesair sebeplerle mağduriyet yaşadığı ortadadır.

Yeni sivil bir anayasa yapma konusunda, görevi tevcih edilenler arasında özellikle bazı isimlere karşı çoğumuzda bir güven eksikliği mevcut idi. “idi” ekini özelikle kulandım. Çünkü yanıldığımız ortadadır. Samimiyet testinden 1. etapta hazırlığı iyi geçti. Açık şöyleyim İyi bir orkestra şefi gibi Cemil Çiçek’i yeni anayasa konusunda son derece başarılı, uzlaşmacı, demokrat ve toparlayıcı gördük. Dileğimiz ülkeyi demokratik, özgürlükçü, evrensel, sivil, yeni bir anayasaya kavuşturur.

TBMM başkanı Cemil Çiçek ve Meclis Anayasa komisyonuna göre, şimdiye kadar toplanan tüm görüşlere göre; Türkiye’de mutlaka yeni bir sivil Anayasa yapılmasının şart olduğunu, bu esas itibari ile yeni anayasanın sade, anlaşılır, özgürlükçü, demokratik, adil, hakkaniyetli, evrensel normlarda olması gerektiğini, bu meseleleri dünyanın gelişmiş ülkeleri nasıl aşmış ise, bizlerin de aynı şekilde bir yol izleyerek aşacağını belirtti.

Halktan, STK’dan (sivil toplum kuruluşlarından) 1. etap görüş toplama sürecinin tamamlandığını ve yeni anayasa yazılım 2. etap sürecinin Mayıs ayı itibarı ile başladığını fiilen ilan etti.

Şimdi esas olan hangi siyasi parti ve siyasetçinin ne kadar özgürlüklerden ve demokrasiden yana olduğu ve evrensel bir hukuk nosyonuna sahip olmanın yansıması, işte tam da bu anayasa etrafında netliğe kavuşacaktır. Bu konuda seçmenlerin kendi seçtiği siyasi parti ve siyasetçilerini anayasa konusunda pozitif katkı için markaja alması gereklidir.

Türkiye’nin bugünü, yarını ve gelecek yüz yılları uzun ve geniş görüşlülük perspektifi ile toplumsal mutabakat olan bu anayasa metninin içeriğindeki kriterlerle ortaya koyacaktır.

Bizler Türkiye’de yaşayan bireyden topluma kadar tüm kesimin gerek bireysel beklentisi gerekse kolektif hak kullanımı için mutlak bu anayasa esas itibarı ile eşitlikçi ve özgürlükçü olmalıdır. Sade ve anlaşılır bir dil kullanılmalıdır. Oldukça kısa yazılmalıdır. Asla bir etnik kimlik vurgusu olmamalıdır.

Kesinlikle bireyi devlete karşı korumalıdır. Her bireyin, mutlak adalete güveni sağlanmalıdır. Toplumsal birliktelik ile huzur ve barışa olan inanç yenilenmelidir. Refah düzeyinin yükselmesi fırsat eşitliğinin her bakımdan yaşanması bu yeni anayasa ile toplumun tüm talepleri vücut bulmalıdır.

Türkiye’de yaşayan insanlar ve gelecek nesiller demokrasi ve özgürlük avantajını kullanan bir toplum haline bu anayasa ile gelmelidir. Mutlaka bu ülke toplumu evrensel bir anayasa ölçütüne kavuşmalıdır.

Anayasalar ülkelerin sistemidir. Türkiye’de özgürlükçü, evrensel bir anayasa yapıldığında, toplumsal huzur ve barışın temini, birlikteliğin hakkaniyeti, evrensel hukuk ve adalet ilkesi ile sağlanır. Her bakımdan fırsat eşitliği olur. Bireyi esas alan yeni sivil bir anayasa ile sistem oturur ve dünyanın saygın demokrasileri arasında yerimizi alırız.

Demokrasi ve özgürlüğün avantajını yaşatan eşitlikçi, evrensel yeni bir anayasa beklentisi ve takipçisiyiz.
Gazeteci / Yazar
Maksut Konyar
Maksut Konyar
İNSANLIK HALLERİ - 4/11/2012 10:42:49 PM


“Tek bir insan, sefalet ve cehaletin, pençesinde can çekişiyorsa, sırası ile o hanenin komşuları, o mahallenin sakinleri, o şehirlerin kalabalıkları ve ülkenin yöneticileri sorumludur.” Victor Hugo
Yerküremizde yaşayan “İNSAN” kavramı ele alınsa, 7 Milyar “insan”ın yaşam tarzı, sosyal ve ekonomik imkânı, barınma sorunu, eğitim koşulları, temel gıda ihtiyaçları, temiz içme suyu, sağlık koşulları, dünyada toplanan gelirden aldıkları pay, dünyada ki insanlığın durumu objektif olarak incelense, bilimsel çalışma ile resimlense her yönü ile yerküremizde yaşayan insanların yaşam kalitelerinin ve gelir dağılımı ile sosyo-ekonomik, kültürel, eğitim yönünden insanların kendilerini özgür ifade etme panoraması çekilse harika bir çalışma olur.
Birçok üniversitede bu konularda araştırmalar yapılsa, yüzlerce akademisyen ve araştırma görevlisi “İNSAN” konularını tez konusu ederek işlerse, her gün basın iletişim araçları çok yalın bir şekilde dünyadaki insanlığın halini-ahvalini paylaşırsa insanlığa çok iyi bir hizmet sunulmuş olacaktır.
Dünya coğrafyasında İnsanlar üzerinde tüm anlamsız yasaklar sorgulansa, örneğin; lokal hangi devlet ve yöneticileri tarafından yeryüzünde kaç halkın dilinin ve kültürünün yasaklandığının utancı o ülkelerin yöneticilerinin yüzlerine vurulsa, İnsanlığa karşı işlenmiş bu suç ve ayıpları periyodik olarak raporlansa, insanlık ailesi bu konularda duyarlı hale getirilip bilinçlense, bunlardan dersler çıkarılsa, insanlığın belası olan bağnazlıklar törpülense giderek vahşileşen ve yabanileşen insanların daha insancıl bir hale gelmesi sağlanabilir.
Her tür bağnazlığı ve zorbalığı “kanun ile kılıflandırarak” totaliter despotluk ve baskıcı yönetimlerle yeryüzünün herhangi bir lokal kısmında halkına zulüm eden yöneticiler teşhir edilse, insanlara karşı insanlık suçu işlediklerinin bilimsel ve evrensel kanıtları raporlansa bu gelecek nesiller için geçmişten ders çıkarması adına inanılmaz hizmet olur.
Acaba insanların tercih etme hakkı olsaydı kim Ortadoğu ya da Afrika coğrafyasında dünyaya gelip yaşamaya razı olurdu. Ya da bizim gibi insan yaşamına değer vermeyen ülkelerdeki yaşam kalitesini her gün düşüren ülke yöneticileri çareyi bolca hamasete abanmaktan arayan “Şu şekil büyük ülkeyiz, bu şekil büyük milletiz.” diye böbürlenen yöneticilere sormak lazım; “büyüklük ölçünüz nedir? İnsanları mutlu yaşatmak değil mi?”
Türkiye’de iş kazalarında, ateşlere düşüp yanarak, kışın ortasında buza tutunup yavaşça donarak, köprülerde suya dökülerek, depremlerde çürük yapıların altında kalarak, hortum’a kurban giderek, yüzlerce metre derinlerde grizu patlamalarında madenlerde yeraltında kalarak, kendi devletinin silahlı kuvvetleri tarafından bombalanarak, kendi ülkesinin resmi asayişten sorumlu güvenlik görevlileri tarafından vurularak, terörden, vb sebeplerden yaşanan binlerce insan ölümleri kader midir yoksa insanlık ayıbı mıdır?
Türkiye’deki bu insan ölümü trajedileri, çaresizlik manzaraları yürek burkuyor. Tamamı fakir ve çaresiz, “İnsanım, bir şey yapmam gerek!” diyorsun, elin kolun bağlı öylece çaresiz ve aciz kalıyorsun.
Hiç birbirimizi tanımasak bile o ölen insanların her birisinin bir hikâyesi, bizden hesap sorar gibi hayaletleri karşımızda öylece duruyorlar. Biz ölmeyelim yaşayalım diye siz diri yaşayan insanlar acaba ne yaptınız? Ne gayretiniz oldu diye sorgular gibi yüzümüze bakıyorlar. Sorgu ve suallerle hepimizi ölümlerinden sorumlu tutuyorlar. Canınız hiç yandı mı, içiniz acıdı mı? Bizler için bir tek gözyaşı döktünüz mü diye sorar sorgular gibi öylece yüzümüze bakıyorlar…
Ey insanlık! Eğer ölmediysen, Tuzla Tersanelerinde, şantiye çadırlarında, Erzurum Aşkale’de, Zonguldak Çaycuma’da, Elazığ Maden’de, Van’da Erciş’te, Uludere Roboski’de, çocuk mezarlığına dönüşen Türkiye’nin her yerinde insanlık ölmediyse ses vermeli sorgulamalısın. Etnik kökeni, mezhebi, meşrebi, siyasi görüşü ne olursa olsun o ölenlerin hesabını tüm yalın çıplaklığı ile “İNSAN” olduğun için sorgulanmalısın.

Maksut KONYAR
Gazeteci/Yazar
Maksut Konyar
TÜRKİYE’NİN YANLIŞ PARADİGMASI - 4/6/2012 4:52:41 PM


Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu tarihten beri toplumun tasarımı devlet tarafından “Soydaşlık” üzerinde kurulmuş, “vatandaşlık” kavramı “referans alınmamıştır”. Türkçülük geçerli akçe kılınmış, siyasette ve gerek sosyal gerekse ekonomik olsun hayatın her alanında “soydaşlık” çok rahat ranta çevrilmiştir. Mevki ve unvanlar “soydaşlık” temeli üzerinde Türkiye’de dağıtılmaya başlandı. Neticede kim, ne kadar soy olarak kendini “Türk” veya Türk soydaşı olarak ifade eder ise bu ülkede o kadar makul ve itibarlı insan oldu. Esas bölücülüğü müesses nizam olan devlet şimdiye kadar bizatihi kendi eli ile yaptı. Halen ısrarla yapılmak istenen yanlış budur.
Evrensel hak ve hukuktan yoksun bir şekilde zorba kanun ve yasalarla bu fiili durum devam ediyor.
Paradigma bunun üzerinde olunca; bir devlet tasavvufu içeride ve dışarıda “Soydaşlık”, “Türkçülük” yaymak üzerine politikaları tasarlamak isteyince, o zaman ister istemez ülkede yaşayan diğer farklı etnik gruplar potansiyel suçlu gibi kabul edilir. Soy olarak “Türk” olmayan farklı gruplar farklılıklarından dolayı her zaman baskılanmaya, hak gaspına uğramaya, muhatap olur. Özetle şimdiye kadar Türkiye’de fiili devam eden durum buydu.
Türkiye rol modellik için, Türkî cumhuriyetlerde ülkenin kaynaklarını örtülü veya açık bu yolda yoğun olarak harcadı. Türkiye devleti bu paradigma üzerinde içeride ve dünyada politikalar üretti, bu aynı zamanda bir devlet politikası haline geldi. Eğitimden, sağlığa, yargıdan, ekonomiye hayatın her alanında “soydaşlık” politikalarına inanılmaz önem verildi.
Türk coğrafyasından sorumlu Bakanlık kuruldu.
Kıbrıs’ta dâhil Türk’e Türk hamaseti ile bu istikametle askeri vesayet merkezli harp dairesi menşeli yılların propagandası olarak içeride ve dışarıda basının tüm araçları yoğun bir şekilde kullanıldı.
Soydaş olmayanların çocuklarının ana dilde eğitim hakkı, kültür talebi, etnik kökenlerini eşitlikçi bir statüde yaşama talepleri ve bu temelde kendilerini ifade etmek istemeleri bölücülük yaftası ile nitelendirildi. Farklılıklarını ifade edenler savcılar tarafında takibatlara uğradılar. Bu sebepten dolayı yüzlerce insan cezaevlerinde yattı, evrensel hukuktan yoksun ağır cezalara muhatap oldular.
Sosyologlar, yazarçizerler bu yanlış politikalar üzerine çokça kafa yordular, eleştiriler yaptılar. Ancak nafile! En özgürlükçü hükümetlerde bile bu yönde politikaların oya tahvili kolay olunca hamaset vazgeçilmez oldu.
Bu politikaların nihayette ülkenin içinde birçok sıkıntılara sebebiyet verdiği aşikâr, dış dünyada iflas ettiği ortadadır. Türkiye’nin ne bu Türkî devletler nezdinde, ne de bu devletlerde yaşayan vatandaşları tarafından rol modelliği kabul edilmedi. Hele ağa beylik payesi hiç ama hiç Türkiye’ye verilmedi. İstedikleri kadar birkaç devlet tek millet denilse de bu bile riyakârlıktır.
Esası bu Türkî toplumlar her alanda tüm geri kalmışlıklarının ve iç işlerine darbe ve askeri cunta tarzı müdahalelerin bile müsebbibi olarak Türkiye devletini görmeye başladılar. Bu konuda o ülkelerin sıradan her vatandaşı düşüncelerini yüksek sesle ifade ediyor, haklılık payları yok da değildir.
Çünkü Kıbrıs gibi Türkî devletlerin tüm örtülü ve açık kaynaklarımızı iç etmelerine ve dış ilişkilerimizde onların lehine yoğun nüfuz kullanmamıza rağmen bu kadar maddi ve manevi desteğe karşılık Türkiye’ye bir fayda vermedikleri de ortadadır. Türkî coğrafyasından sorumlu Bakan ve Cumhurbaşkanı ile geçmiş tarihte benim de içinde olduğum heyetle Türkmenistan’a seyahatlerimizde Türkiye Büyük Elçiliğinin bizi karşılamasında ki, ilk sıkı tembihi şu olmuştu. “Sakın kardeş ve abi ülke vurgusu yapmayın! Bundan çok rahatsız oluyorlar.” diye gelen delegasyona sıkı tembihte bulunmuştu.
Bizler o bölgelere iş yapan arkadaşlarımızla neler yaşadığımızı zaten biliyoruz. Hiçbir şeyi olmayan, çöller halindeki o bölgelere pozitif katma değer katan, bilgi birikimini ve sermayesini her alanda yeniden imar eden Türkiye’den giden müteşebbislerimizin neler yaşadığını çok yakından biliyorum ve biliniyor. Bir gecede nasıl sınır dışına atıldıkları, mal ve birikimlerine mafya tarzı el konulduğu, ne olumsuzluklar yaşadıkları herkes tarafından bilinen gerçeklerdir. Şu gerçeği hep yaşayarak gördük ki insanlarının Türkiye vatandaşına bakışı bile farklıydı. İstediğiniz kadar Türk’e Türk hamaseti yapın, nafile…
Diğer çarpık örneğe bakınız; “Ak Parti iktidarının sıfır sorun, maksimum ticaret ve kültürel ilişki” politikasına rağmen, coğrafi olarak hemen yanı başımızdaki Kürdistan federal bölgede birçok alanda yapılacak yatırım ile yüksek ihracat potansiyelinin olduğu ortadadır. Her tür mal, emtia, hizmet ile ihracatın yapılabileceği Kürdistan bölgesinde bu fizibil olan projelerin müteşebbislerimiz tarafından yapılmasına Türkiye devleti engeller çıkartıyor. Kürdistan Bankaları tarafından tüm teminatlandırmalara rağmen sıfır riskle oralarda iş yapma imkânı olmasına karşılık bizim ülkemizin dış işleri vb kurumları tarafından bu atılımlar, engelleniyor. Yapılacak yüzlerce proje Türkiye’nin bürokrasisi tarafından engelleniliyor. Söz konusu iş yapılacak ülke Kürdistan bölgesi olunca normal bir iş yapma bile çok zor hale getiriliyor. Yapılanlara bakılınca adeta verilen mesaj “o bölge ile iş yapmayın!”dır. İhracat yaparak, ülkeye döviz getirerek, istihdam oluşturarak ülkemize katma değer sağlanması maalesef sekteye uğratılıyor. Dün yeşil sermaye, renkli sermaye ayrımı ile ekonomiye müdahale yapanlar bugün de soydaş ve Kürt ayrımı ile aynı engel ve müdahaleyi yapıyor. Zihniyet aynı değişen bir şey yoktur.
Ak Parti ve Başbakan Tayyip Erdoğan’dan beklenen bu yanlış paradigmayı değiştirmektir. İçeride kamu hafızasının “soydaş değil vatandaşlık kavramı ile birey mutluluğu esası üzerine değiştirilmesidir. Dışarıda tüm ülkelerle sıfır sorun maksimum ekonomik, kültürel, ticaret kısaca hayatın her alanında karşılıklı güven içersinde insani ve müspet ilişki ve iş birlikteliği geliştirilmelidir” Tüm iç ve dış işlerimizde ki devlet diplomasimizin bu temelde politika üretmesi lazımdır.

Maksut KONYAR
Gazeteci / Yazar

Maksut Konyar
İletişim - 4/5/2012 5:46:50 PM

Saygılar hocam.Sizi izlemeye devam ediyoruz.
Nurgül Çölkesen Adana,Mimar.

Nurgül Çölkesen
TÜRKİYE’NİN GÖRÜNTÜSÜ - 3/28/2012 8:09:11 PM


İktidar adayı, siyasi parti ve liderler demokrasi, özgürlük ve evrensel hukuk, değişim sözü ve vaadi ile geldiği iktidara, önceleri bazı palyatif icraatlar dışında bir süreden sonra ne hikmet ise iktidarın nimetleri ile tanıştığı andan itibaren daha önce dert yandığı anti demokratik uygulamalardan, şikâyet ettiği gayrı hukukilikten, geçmişin mağduru ve şikâyetçisi olarak tüm yaşadığı onca şikâyet ettiği faktörlerin tamamını unutuyor. Bir önceki muktedirlerden kopya almış gibi aynı şekilde uygulamaya devam diyor. Sağlıksız kötü geçmişe oda rehin oluyor. Adına “Devletleşme, Aynılaşma veya Ankaralaşma ” deyin fark etmez gelen yönetimler için kaçınılmaz bir kadermiş gibi biz bu ülkede yaşayanlara aşina senaryoyu hep bu şekil yaşayarak izliyoruz.
Askeri darbelerin ürünü olan faşist iktidarları geçelim, Türkiye’de demokratik seçimle iş başına gelen seçilmişler bile yönetime geldikleri andan sonra hep tek adamla ülkeyi yönetme ve bir daha iktidardan düşmeme hırsı ile yanıp tutuşuyorlar. İktidarda ayak oyunları ile ilelebet kalma hesapları içerisine giriyorlar. Aslında esası farkında olmadıkları kayıpları o andan itibaren başlıyor. Tek adamlık ve sürekli iktidarda kalma hırsı öncelikle dünyada ülke itibarını ve evrensel çıtasını düşürerek belli bir süreden sonra içten içe başta ülkeyi çürütüp her alanda yaşanmaz hale getiriyor. Bu şekil sistemin dışına atılmış kötü örnekli iktidarlar malumunuzdur.
Dünya’da her ülkenin iktisadi, ekonomisi ve siyasi, demokrasi, evrensel hukuk alanında ki, karnesi tutuluyor. Bu ölçümler ülkelerin sistemleri ile alakalı raporlarla dünya kamuoyu ile paylaşılıyor…
Dünyada bu tarz otokontrol yöntemleri ile ölçme sistemleri olan uluslar arası kurumların yaptıkları tespitler ve birde bizzat vatandaşımız tarafından kişisel başvuru sonucu Türkiye devleti aleyhine verilmiş kararlar ile gözlem, tespit sonucu raporlanmış karnesi:
(AHİM) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi raporu:
Türkiye 2011’de 159 mahkûmiyet kararıyla birinci sırada.

Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütünün Basın Özgürlüğü Endeksi:
Türkiye, 179 ülke içinde 2011’de 148. sıraya gerilemiş durumda.
Özgür Gündem hakkında kapatma kararı Meslek örgütleri geç de olsa karara tepki gösterirken en keskin açıklamalardan biri New York merkezli Committee to Protect Journalists’ten (CPJ - Gazetecileri Koruma Komitesi) geldi. CPJ’den yapılan açıklamada “Gazetenin basılması ve kapatılmasıyla ilgili dehşete düştük” diye ifade edildi.
“Hapisteki gazeteci sayısı: 105”
ABD Dini Özgürlükler Komisyonu USCIRF’nin, yıllık raporlarında 2009'dan bu yana "izleme listesine" aldığı Türkiye, bu yıl ilk kez, raporun en alt kategorisi olan ve dini özgürlükleri en çok ihlal edenlerin yer aldığı "özel kaygı uyandıran" ülkeler listesine dâhil edildi.
Bu yıl 2012 Newroz Bayramı’nda tam bir Vandalizm tüm yerleşim birimlerinde hâkim oldu. Her yerde gaz bombaları, plastik mermilerle, yer yer gerçek mermiler kullanıldı, ölümler, yaralanmalar, onlarca tutuklanmalarla maddi manevi zararlarla sonuçlandı. Başka kültürlere karşı hoşgörüde de sınıfta kaldık.
Oysa geçen yıl 2011 Newroz Bayramı tüm ülkede en yüksek katılımlarla gayet sakin ve sorunsuz geçmişti.
Ülkemiz topraklarında on yıllardır karada ve havada bombalar… Askeri hareketlilik hiç eksik olmuyor. Bir nevi savaşı andıran görüntüler, insan ölümleri ile kan ve gözyaşı haberleri izlemekten İnsanlar üzüntüden kahır oluyor.
Maalesef halen yoğun bir şekilde bireysel ve kolektif temel insan haklarını ihlal eden bir ülkede yaşıyoruz.
Herkesimin bariz kabul ettiği ekonomideki pozitif havanın bu sebeplerden dolayı her an kırılgan olduğu gerçeği mevcut. Türkiye siyasi demokrasi ve evrensel hukuk bakımdan içeride ve dışarıda pekte hoş bir görünüm ve görüntü vermiyor.
Ey Ak Parti ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, muktedirler ülkeyi yöneten seçilmiş ve atanmışlar… Bu ülke çocuk mezarlığına döndü yazıktır, günahtır, vebalı vardır. Barışı sağlama ve insanlarımızı bir arda yaşatmak çok mu zor iştir? Tüm anlamsız yasakları hayatımızdan kaldırın. Ülkede özgürlük alanını genişlensin, demokrasi ve evrensel hukuk esas olsun.
Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan, sıkça bahsini ettiğin “kardeşlik hukukunu” eşitlik esasında bir an önce bu ülkede sağlayınız. Kardeş ölümlerini ve kavgaları bitiriniz.
Her kesimin ve herkesin özelini rahat, özgür yaşama ortamı olmalıdır. İnanç özgürlüğü ve etnik aidiyetlerin, ana dillerin üzerinde ki anlamsız yasakları behemehâl kaldırınız.
Özgürlüğe sınır koymayın, evrensel hukuku yaşamın her alanında hâkim kılın. Anayasa ve yasalarımızın AB standardında olmasını sağlayın. Bu ülke insanlarının ekseriyetinin şikâyetçi olduğu konuları sizden, barışçıl yöntemlerle bu sorunlardan arınma gibi yüksek beklentisi ve umudu mevcut. Bu yüksek beklentinin umudun gereğini yapmalısınız. Tarih size böyle bir misyon add etmiştir. Büyük sorunları büyük düşünen liderler çözmüştür.Sizden beklen budur.
Maksut Konyar
Gazeteci / Yazar

Maksut Konyar
SAKAT ZİHNİYET VE 18 MART 2012 NEWROZ KUTLAMALARI - 3/19/2012 5:12:54 PM


Cumhuriyet tarihinde eşi benzeri olmayan işlerin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan şahsında Ak Parti döneminde yapıldığı bu ülkede yaşayanların ezici çoğunluğunun asgari ortak kabulüdür. Devlet sistemini şeffaflaştırması ile askeri vesayetin gerilendiği, demokrasi alanında nispeten olumlu adımların atıldığı, öncelikle ülke ekonomisinin makro değerler alanında ciddi ivme kazandığı herkes tarafından bilinen gerçeklerdir. Bu başarıların sağlık, ulaşım, eğitim, istihdam, alt yapıda kısaca hayatın her alanında ülke insanlarına pozitif yansımalarının sirayet ettiği ki yapılan bu güzel işler halk tarafından takdir ediliyor.
Ak Parti daha çok değişim, özgürlük ve demokrasi ile evrensel hukuk ideası ve vaadi ile üçüncü dönemdir tek başına iktidardır. Ak Parti’nin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ustalık döneminde daha çok demokrasi ve özgürlük alanını genişletmesi ile evrensel hukuka bağlı barışçıl yolla sorunları çözme beklentisi yüksekti.
Ancak tüm yapılan saydığım iyi işlerin tamamı mevcut İçişleri Bakanı tarafından çok rahat tar umar edildiğini söyleyebilirim. Hiç kimse şimdiye kadar İdris Naim Şahin kadar bu ülkeyi bu denli kutuplaştırmamıştır. Başbakan Tayyip Erdoğan ve Ak Parti’ye bu denli bariz ağır zarar vermemiştir.
Çünkü mantığı halen o eski çağdışı değişmemiş faşizan noktadadır. Tüm farklı etnik kökenlere karşı ön yargılıdır. Akademiye, bilimselliğe, fikre, sanata, resme, düşünceye karşı düşmanca bir tutum içerisinde olduğunu âdete gizleme gereği bile duymuyor. Farklı kültürlere karşı inanılmaz kindar ve hazımsızdır. Sıradan basit ajitasyonlarla devletin kolluk gücünü kullanarak baskıcı, zorbaca bir tutumla memlekete huzur getireceğini sanıyor.
İdris Naim Şahin ve Valiliklerin bu anlamsız yasağının izahı neyin nesiydi?
Normal bir demokraside İç İşleri Bakanlık koltuğunu geçelim halkın seçilmiş Muhtarı değil azası, sıfatı bile bu zata yüz gömlek çok daha fazla gelir. Bir site güvenlik görevlisi bile yapılmaz bu zati muhterem. Irkçılığın ve kavmiyetçiliğin Allah ve Resulü tarafından lânetlendiğini, ırkçılık ve kavmiyetçiliğin İslam’da yeri olmadığını henüz layıkıyla kavrayamamışsa da, ben yine de O’nun zahirî görüntüsüne bakarak kendisini Müslüman bir insan olarak bildiğim için asayiş anlayışında ki sakat düşünce ve eylemi faşizanlıktır. Memlekete huzuru sağlayacak beceri ve feraset ile liyakate sahip değildir.
Eğer biraz olsun İdris Naim Şahin’in de Müslümanlık ve insanlık iddiası varsa, çıkıp dün yapılanlardan dolayı Kürt halkından özür dilemelidir. Eğer bunu yapmazsa, Üstad Bediüzzaman Saîd-i Kurdî (rh.a.)’den aktardığı “Zalimler için yaşasın cehennem!” sözü, kendisine de yönelebilir. Çünkü Saîd-i Kurdî o sözü başka bir rejimi için değil, Kürtçe’ye hayat hakkı bile tanımayan Türkiye rejimi için söylemiştir. O sözün sahibi Saîd-i Kurdî belli olduğu gibi, sözün muhatabının kimler olduğu da bellidir. Dış politikaya alet etmeye gerek yok; zirâ Üstâd’a ait olan o söz “meclisten içeridedir”.
Her konuşması densizliklerle her eylemi bir facia ile sonuçlanacak niteliktedir. Ancak burası Türkiye. İdris Naim Şahin gibileri bile maalesef çok rahat İç İşleri Bakanı olabiliyor.
İç İşleri Bakanı ve polisiye tedbirleri ile 18 Mart 2012 tarihinde yapılana bakılırsa adeta bir polis terörü esti, küçücük çocuklara, ailelere, kadınlara, yaşlılara karşı orantısız bu kadar gaz bombası, plastik mermi ile savaş provalarının pervasızlığının sebebini asayişten sorumlu yetkili birinin izah etmesi lazımdır. Mesela İç İşleri Bakanı bir yetkili bu neyin provasıydı? Bu şeklide neydi bu polisin havada helikopterle Diyarbakır’da insanların üzerine gaz bombası yağdırmasının izahı nedir?
İç İşleri Bakanı İdris Naim Şahin çıkıp bir izah etsin. Uludere Roboski’de yaptığımızı çokta ileri gidersen yarın yerleşim birimlerinde şehrin göbeğinde tekrar aynı katliamı yaparım tehdidi miydi?
Emniyet bu yapılanlara çoluk çocuğa, yaşlı kadınlara yönelik yalpanın izahını bir yapsın Allah’a hak reva mıdır? Tüm Kürt halkına karşı bu polis terörünün izahını anlatsın bir bakalım döksün içindeki irini, zehirli hastalıklı ruh halini bizde mantığını anlayalım.
Bu sakat anlayışla mı bu ülkeye asayiş gelecek diye Ak Parti Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a sorma gereği doğuyor.
Merkez basının körlüğü, sağırlığı 1. Derecede haber değeri yokmuş gibi aymazlığı ve tek yönlü tarafgir haber servisi sadece delirmiş bir toplumun araç ve durakları tahrip ediyormuştan ibaret haber etmeleri ayrı bir utanç ve ayıptı, elbette ayrıca bir yazı konusudur. Utanç verici, rezil bir basınımız mevcut yine “Taraf Gazetesi” ve “vicdan sahibi köşe yazarlarını” tenzih etmek istiyorum.
Ancak tüm o anlamsız İdris Naim Şahin yasaklarına, polisin onca zulmüne rağmen halkın yüz binlercesinin, o coşkulu halk yığınlarının Diyarbakır alanında Newrozu o kadar bedelle kutlaması takdire şayan erdemli bir tavırdı.
Maksut Konyar
Gazeteci / Yazar

Maksut Konyar
NEWROZA WE PİROZBE! NEWROZUNUZ KUTLU OLSUN ! - 3/16/2012 1:15:01 AM


21 Mart günü Nevroz Bayramını idrak edeceğiz. Her Nevroz Bayramlarında olduğu gibi “Dünya’da Nevroz’u bayram olarak kabul eden halklar tarafından” coşku ve karnaval havasında, hasretle 2012 Nevroz Bayramı kutlanacak.
Türkiye’de ise şimdiye kadar resmi müesses nizamın yıllarca yasak ilan ettiği “Nevroz Bayramı Kutlamaları” özelikle bu anlamsız yasağın ortadan kaldırması için yoğun mücadele sonucu meşru kılındı.
Türkiye’de ki eşitlikçi temel insani hak talebi elbette meşrudur. Bu gasp edilen insani hakların iadesi anayasal ve yasal zeminde henüz kabulü maalesef sağlanamadı. İnsan, olmaktan kaynaklı hakların üzerinde ki anlamsız yasaklar ne yazık ki, halen devam etmektedir.
Şimdiye kadar her anlamsız yasaklarda görüldüğü gibi gelecekte yasağı koyan cehennem zebanileri, yasakları ile beraber bir daha gündeme çıkmamak üzere o anlamsız utançlı yüzleri ve yasakları ile tarih çöplüğüne gömüleceğinden kimsenin şüphesi olmasın.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan şahsında Ak Parti ülkede şeffaflaşma, demokrasi alanında atılan adımların yetersiz olduğunu ve bu kadar veballe ülkeyi yönetmenin çok ağır ve zor olduğunu sanırım en iyi net görendir.
Her uluslararası gezi ve toplantılarda öncelikle yeni yapılanan ülkeleri ziyarette Başbakan Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül gezdikleri ülkelerin yöneticilerine “yönetimlerinde şeffaflaşmayı, demokrasiyi hak ve adalet ölçüleri ile evrensel hukuka bağlı olmayı” salık veriyorlar. Bu dilek temennilerle ziyarette bulundukları ülkelere yönetimlerinde “reform, şeffaflaşma, demokrasi ile evrensel hukuka bağlılığı kısaca değişimi” öneriyorlar.
Ancak başka ülkelerin yönetici ve yönetimleri için değişim talepleri öneren Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türkiye’nin de bu manada kendi geçmiş ile hesaplaşması helâlleşmesi gerekmez mi?
Türkiye’de tüm toplumla beraber verilen demokrasi mücadelesinde halk ağır bedeller ödedi. Travmalar yaşadı ancak değerli yazar Çetin Altan’ın deyimi ile “enseyi karartmayalım” gelecekte erdemli, güzel ve aydınlık günler elbet olacaktır. Bundan kimse kuşkuya kapılmasın.
Evrensel hukuk, demokrasi, insan hak ve özgürlükleri bağlamında meşru zeminde verilen çabalar sonucu bütün kadim halkların hakları alınmıştır. Bu manada verilen tüm erdemli mücadeleler haklı ve meşru çıkmıştır. Nihayette her halkın insan olmaktan kaynaklı haklı talebi mutlaka kabul görülecek ve saygı ile karşılanacaktır. Türkiye’de çok ağır bedellerle olsa, süreç yavaşta işlese, devletin resmi jargonu bozuldu. Hiç kimse eski hamasi nutukları kabul etmiyor. Artık kaçınılamaz olan toplumun sulhu için hakkaniyetli eşitlikçi barışçıl çözümler üretmektir. Aksisi eşyanın tabiatına terstir.
Halk yığınları özelikle Kürtler bu meşru hak talepleri ile tekrar Nevroz Bayramında meydan ve alanlarda hak ve adalet için haykıracaktır. Bu talepler sadece BDP seçmeninden diye bakılması yanlıştır. Başta Ak Parti, CHP ve tüm siyasi partilere oy vermiş seçmen o alanlardadır.
Öncelikle yaşayarak tanık oluyoruz ki tüm dünya gidişatını sorguluyor. En totaliter baskıcı rejimler bu tutumlarından vazgeçmek zorunda kalıyor. Diktatörlerin şatafatları son buluyor. Halk baskıcı rejimleri yönetimlerinden el çektirmek zorunda bırakıyor.
“Yönetimlerde şeffaflaşma, temsilde adalet katılımcı demokrasi, hakça paylaşım, eşitlik, evrensel hukuk, insan hakkı ve özgürlükler, insanlığın vaz geçilmez evrensel yükselen değerleri oluyor.”
Tüm ileri demokrasi ile yönetilen devletler bile sistemlerinin proaktif hale getirme işleyişlerini pozitif değişim daha insani yönetim tarzı ile insanlara hizmet odaklı kendilerini sorguluyorlar.
Türkiye’de yaşayan halkların tamamına yakını devletten kaynaklı mağduriyet yaşadı. Kimi etnik köken, başörtüsü, inanç, mezhep, kimi farklı dinde ve sair sebeplerle mağduriyetler yaşandığı kesin, halen bu çağda farklılıklarından kaynaklı sorunlar maalesef yaşanmaktadır.
Türkiye’de ki yaşanan mağduriyetlerin tamamına izafe Kürtlerin insan olmaktan kaynaklı tüm hakları şimdiye kadar yok sayıldı ve inkâr edildi. Gayri hukuki ve demokrasi dışına çıkmanın tüm gerekçeleri altında yatan neden bu sorunlardır.
Ak Parti ve Başbakan Tayyip Erdoğan bu gerçekleri çok net gören ve yaşayanlardan biridir.Dileğimiz çözümler için pratik adımların atılması, ülkeye her alanda demokrasi ve evrensel hukukun hâkim olmasıdır.
Nevroz eşitlik temelinde barışa, huzura, kardeşlik hukukunun tesisine vesile olsun. Herkesin Nevroz bayramını kutluyorum.
CÊJNA WEYA NEWROZI PÎROZ BÊ...
Maksut Konyar
Gazeteci / Yazar

Maksut Konyar
ahmet altan'a akıl verenler okusun... - 3/13/2012 2:47:07 PM

Eskiden generaller, şimdi de Erdoğan aynı şeyi söylüyor, “ben her şeyi yaparım, hiçbir şeyin hesabını vermem”, ben de eskiden generallere, şimdide Erdoğan’a aynı şeyi söylüyorum, “her şeyi yapamazsınız, yaptığınız her şeyin de hesabını verirsiniz”.

http://www.ikincicumhuriyet.org/index.asp?sayfa=basindan-alintilar&icerik=34003
hasan bileyici
Merhaba.. - 3/1/2012 11:08:28 PM

Mehmet Altan'ı hangi gazetede yazarsa yazsın okurum.. Bir yılda altı kişiye bir kitabın düştüğü güzel ülkemde bence onun yazılarını özleyenler kitaplarının sayfalarında gezmenin keyfini yeniden tatmalı... Alanya'dan herkese sevgiler..
Nilgün
Mehmet Altan Hocam lütfen sitemizden yazın... - 2/28/2012 9:55:47 PM


sayın hocam

İkinci cumhuriyet sitemizde zaman zaman da olsa yazılarınızı görmek, gündeme ilişkin görüşlerinizi öğrenmek istiyoruz... Lütfen bizi bundan mahrum bırakmayın daha fazla

saygılarımla...



hasan bileyici
KÜRTÇE VE MEDENİYET HAKKINDA! - 2/10/2012 1:45:40 PM


Bu ülke insanlarına bu çağda bu kadar anlamsız “yasakları dayatanlar” reva görenler, bu yanlışlardan ısrar edenler utanmalıdır. Dilini yasakla! Cahilliğinden şikâyet et. Kültürünü yok say hakir gör. Bunun adına medeniyet diyeceksin.
İstatistik veri net elimde yok. Ancak tahmini bu ülkenin en az %40’ı Kürt nüfusuna sahip çünkü sadece İstanbul’da 5 milyon Kürt nüfusu yaşıyor. Kürtlerin yok sayılması bilmem kime ne fayda sağlayacak. Biraz İnsani, meseleye bakılsa sayısı bile çok önemli değildir, bir milyon veya on milyon hiç önemi yoktur. Kürtçe veya başka dilden, Arınç’ın söz ettiği “medeniyet” Türkiye’de eğer varsa bu Kürt Halkının çocuklarına okul öncesinden üniversiteye kadar ana dilinde eğitim verilmesi devletin zorunlu görevi olmalıdır.
“Kürtlerin gasp edilen tüm hakları iade edeceğiz” TBMM huzurunda bu beyanatı veren, toplumun vicdanı olarak kabul edilen. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, bu beyanlar sözlerinin ardından kimden nerden bir uyarımı aldı yoksa “maksadını aşan bir ağır kelamdı etti.” daha sonra “Kürtçe medeniyet dili değil” diye beyanda bulundu.
“Bu söz şahsımı inanılmaz derinden üzentiye gark etti tüm Kürtler nezlinde, bu sarf edilen sözler ağır hakaret olarak add edildi. ”
Fazla uzatmadan bu konuyu çok güzel Bülent Arınç’ ın biyografisi ile işleyen kaleme alan derin bir analiz yapan değerli yazarın bu kıymetli makalesini olduğu gibi köşeme taşıyorum.
İbrahim Sediyani : Bülent Arınç Kürtçe ve Dil Problemi
25 Mayıs 1948 tarihinde Marmara bölgesinin Bursa şehrinde dünyaya gelmiş.
“Mayıs”, Latince.
“25 Mayıs 1948”, Gregoryence.
“tarih”, Arapça.
“Marmara”, Yunanca.
“Bursa”, Yunanca.
“şehir”, Farsça.
“dünyaya gelmiş”, leylekçe.
Lise eğitimini Manisa kentinde almış ve Manisa Lisesi mezunuymuş.
“Manisa”, Yunanca.
“kent”, Yunanca.
“Lise”, Fransızca.
“mezun”, Arapça.
“eğitim”, dîndar nesil yetiştireceğiz ve Türkçe.
1970 senesinde Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirip avukat olmuş.
“sene”, Arapça.
“Angora”, Yunanca.
“Engurî”, Farsça.
“Üniversite”, Latince.
“Hukuk”, Arapça ama buradaki Kemalistçe.
“Fakülte”, Latince.
“avukat”, İtalyanca.
“olmuş”, - miş’li geçmiş zaman.
Manisalı olduğu için memleketi Manisa’da serbest avukatlık yapmış.
“serbest”, Kürtçe.
“memleket”, Arapça.
“Manisalı”, Tarzanca.
24 Aralık 1995’te Refah Partisi’nden milletvekili seçilerek parlamentoya girmiş.
“Refah”, Arapça.
“Parti”, Latince.
“millet”, Arapça.
“vekil”, Arapça.
“parlamento”, İtalyanca.
Bu dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu ve Türkiye – Avrupa Birliği Karma Komisyonu’nda çalışmış.
“Millet”, Arapça.
“Meclis”, Arapça.
“Adalet”, Arapça.
“Komisyon”, Latince.
“Avrupa Birliği”, bilmece bildirmece.
“Türkiye Büyük”, gülmece güldürmece.
“çalışmış”, işçi göçünün 50. yılı.
28 Şubat post – modern darbe sürecinde Refah Partisi kapatılmış.
“Şubat”, Kürtçe.
“4 Şubat”, âzîz rehberimiz İskilipli Âtıf Hoca (rh. a.).
“13 Şubat”, âzîz rehberimiz Şeyh Saîd (rh. a.).
“21 Şubat”, âzîz rehberimiz Malcolm X (rh. a.).
“28 Şubat”, İsrailce.
“29 Şubat”, Dünya Kupası gibi dört yılda bir gelen şey.
“darbe”, Kemalistçe.
“post – modern”, birincisi İngilizce ikincisi Latince.
“Müslüm Gündüz – Fadime Şahin”, biz Elâzığlılar’ın komşumuz Malatyalılar’a karşı tarih boyunca elde ettiğimiz tek üstünlük.
18 Nisan 1999’da, kapatılan Refah Partisi’nin yerine kurulan Fazilet Partisi’nden ikinci kez milletvekili seçilerek parlamentoya girmiş.
“Nisan”, Kürtçe.
“millet”, Arapça.
“vekil”, Arapça.
“parlamento”, İtalyanca.
“Refah”, Arapça.
“Parti”, Latince.
“Fazilet”, Arapça.
“parti kapatmak”, pek bir sevimsizce.
Fazilet Partisi de aynı akıbete maruz kalıp Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmış.
“akıbet”, Arapça.
“maruz”, Arapça.
“Mahkeme”, Arapça.
“Anayasa Mahkemesi”, kimse bilmiyor nece.
Daha sonra Adalet ve Kalkınma Partisi kurulmuş ve ona katılmış.
“Parti”, muhafazakâr demokrat ve Latince.
“Kalkınma”, abdestli kapitalizm ve Türkçe.
“Adalet”, “Ustalık Dönemi”yle birlikte rafa kaldırıldı ve Arapça.
Daha sonra bu partiden üst üste milletvekili seçilip yeniden parlamentoya girmiş.
“üst üste”, Moğolca.
“girmiş”, - miş’li geçmiş zaman.
AK Parti Hükûmeti’nin başlattığı ve önce “Kürt Açılımı”, sonra “Demokratik Açılım”, en nihayetinde de “Millî Birlik ve Beraberlik Projesi” adını verdiği demokratikleşme paketi başta Kürt halkı olmak üzere tüm halk nezdinde büyük ümit ve heyecan dalgası yaratmış.
“Kürt”, Kürtçe.
“Demokratik”, Yunanca.
“Demokratik Açılım”, ben de seni!
“en nihayet”, Arapça.
“Millî”, Arapça.
“Beraber”, Kürtçe.
“Proje”, Fransızca ve 1915 tarihli.
“Millî Birlik ve Beraberlik Projesi”, halay da bizim, horon da bizim, zılgıt da bizim, zeybek de bizim, Mastika da bizim, Kolbasti de bizim, Şemmamê de bizim!
“halk”, Arapça.
“nezdinde”, Arapça.
“ümit”, Farsça.
“heyecan”, Farsça.
“paket”, Fransızca.
“demokratikleşme”, kökü Yunanca kuyruğu Türkçe.
61. (şimdiki) Hükûmet’te başbakan yardımcısı ve hükûmet sözcüsü olarak vazifesini icra ediyor şu anda.
“61”, Trabzon.
“61. dakika”, Trabzonspor.
“Hayat bizi 61 kenara”, 28 yıldır kazanılamayan şampiyonluk.
“Hükûmet”, Arapça.
“Başbakan”, Recep Tayyip Erdoğan. Şâir ve aktivist. Yaradılanı seviyor Yaradan’dan ötürü. “Türkçe dışındaki dillere hayat hakkı bile tanımayan” Türkiye’nin başbakanı olarak “tam 4 tane resmî dili olan”İspanya’nın başbakanı ile birlikte “Medeniyetler İttifakı”na eşbaşkanlık yapıyor. Kasımpaşa altyapısında yetiştiği için futbolla yakından ilgili. Türkiye’de Fenerbahçe’yi, İspanya’da ise “kendisini Katalonya Millî Takımı olarak gördüğü için” formasına reklâm almayan ve İspanya devletinin de buna hoşgörüyle yaklaştığı FC Barcelona’yı tutuyor. Kendi ülkesinde Kürdistan ve Lazistan isimlerini kullanmak yasak; fakat Katalonya ve Bask takımlarında oynayan Türk futbolcularıyla gurur duyuyor. İsmini şimdiden tarihe altın harflerle yazdırdı. “Van Minüt” çıkışıyla Selahaddîn Eyyûbî’nin bile pabucunu dama attı; “Çılgın Proje” ile Fatih Sultan Mehmed’in bile karizmasını çizdi. Ayrıca Mısır’daki İhvan-ı Müslimîn cemaatine Laiklik tavsiye ederek Mısırlılar’a “ikinci bir Tosun Paşa vakası” yaşattı.
“Sözcü”, okuma yazma bilmeyenlerin çıkardığı bir gazete. Argo dilinde yayın yapıyor. Her 10 Kasım günü “Atatürk Yaşasaydı” adlı mizah sayfası hazırlıyor.
“icra”, Arapça.
“hak”, Arapça.
“vazife”, Arapça.
“Hak yok vazife vardır”, öğrenciyken Millî Güvenlik derslerinde bize sık sık okuttukları ve ezberlettirdikleri şiir.
Şu anda 63 yaşında, fakat yakında 64’e girecek. Evli; iki çocuk babası.
“63”, Urfa.
“64”, Uşak.
“65”, boşversene sen, kimin umurunda? İstanbul’a iki haftadır kar yağıyormuş, vah vah, millet perişan olmuş. Vapur seyahatleri bile iptal!
“ev”, Moğolca.
“çocuk”, Çince.
“baba”, İtalyanca.
“iki çocuk babası”, normalde en az üç olması lazım, fakat bence hâlâ geç kalmış değil.
Sempatik ve naif bir insan. Hislidir, sık sık gözyaşı döker. Oldukça da kibar ve beyefendidir. Bu yüzden dolayı hasımları tarafından bile sevilir. Karizması “kodu mu oturtması” değil ama nezaketidir.
“Sempatik”, Yunanca.
“naif”, Arapça.
“insan”, Arapça.
“his”, Arapça.
“gözyaşı”, Kürt Sorunu.
“Gözyaşı Nehri”, ABD’nin Kızılderili katliâmı.
“sık sık gözyaşı döker”, ABD’nin Pennsylvania eyaleti.
“kibar”, Kürtçe.
“efendi”, Yunanca.
“bu yüzden dolayı”, benim Türkçe’ye kazandırdığım bir ifade şekli.
“hasım”, Arapça.
“nezaket”, Arapça.
“karizma”, Latince.
“Quaresma”, Beşiktaş’ın Portekizli futbolcusu.
“Sporting Braga”, UEFA Kupası’ndaki rakibimiz.
“Sivasspor”, konumuzla ilgisi yok, içimden geldi yazdım.
Ancak bütün bu artı yönlerine karşın, ne yazık ki bir de eksi yönü var bu anlattığımız zat-ı muhteremin. Kendi anadili haricinde hiçbir dili öğrenmemiş, bilmemiş. Diğer diller konusunda hiçbir şey bilmiyor. Sadece birazcık, o da “orta derecede” İngilizcesi var, o kadar!
“anadil”, Allâh’ın âyeti.
“bilmemek”, ayıp değil öğrenmemek ayıptır.
“zat”, Arapça.
“muhterem”, Arapça.
“zat-ı muhterem”, ben sen o biz siz onlar.
“İngilizce”, İngilizce.
“orta derecede”, this is a book.
Fakat kendi anadili dışındaki dilleri bilmediği, diğer bir dili hiç öğrenmediği halde, başka diller hakkında yargıda bulunuyor, ahkâm kesiyor. Ve ne kadar nazik bir insan olursa olsun, bilmediği bir konuda ahkâm kesen, tanımadığı bir şeyi yargılayan herkesin farkında olmadan yaptığı şeyi o da yapıyor: Nezaketsizlik!
Aslında “nezaketsizlik”, O’nun yaptığı şey için kullanılabilecek en hafif kelimedir. Ancak ben yine de üç sebepten dolayı en hafif kelimeyi kullandım:
Birincisi, babam yaşında bir insan olduğu için. Yani yaşına hürmeten.
İkincisi, sevdiğim ve değer verdiğim bir insan olduğu için. Ve bugüne kadar, kalbimde O’na karşı sevgi ve muhabbet dışında hiçbir duyguyu taşımamış olduğum için.
Üçüncüsü ve en önemlisi, her ne kadar bu zat-ı muhterem, ırkçılığın ve kavmiyetçiliğin Allâh ve Resûlü tarafından lâ’netlendiğini, ırkçılık ve kavmiyetçiliğin İslam’da yeri olmadığını henüz layıkıyla kavrayamamışsa da, ben yine de O’nun zahirî görüntüsüne bakarak kendisini Müslüman bir insan olarak bildiğim ve Müslüman kardeşim olarak gördüğüm için.
Bu zât, hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadığı ve konuşup yazmasını da bilmediği Kürtçe’ye 70 milyon insanın önünde açıkça hakaret edebiliyor. Bu ülkede 30 milyon insanın anadili olan bir dili herkesin önünde aşağılayabiliyor.
Eğer biraz olsun Müslümanlık ve insanlık iddiâsı varsa, çıkıp Kürt halkından özür dilemelidir. Eğer bunu yapmazsa, geçen gün Üstâd Bediuzzaman Saîd-i Kurdî (rh. a.)’den aktardığı “Zâlimler için yaşasın cehennem!” sözü, Allâh muhafazâ, kendisine de yönelebilir. Çünkü Saîd-i Kurdî o sözü Suriye rejimi için değil, Kürtçe’ye hayat hakkı bile tanımayan Türkiye rejimi için söylemiştir. O sözün sahibi Saîd-i Kurdî belli olduğu gibi, sözün muhatabanın kimler olduğu da bellidir.
Dış politikaya alet etmeye gerek yok; zirâ Üstâd’a ait olan o “Söz meclisten içerdedir”.
Kürtçe’nin medeniyet dili olmadığını, zengin bir dil olmadığını söylüyor. Bunu da “Kürtçe eğitim” yapılmasının imkânsız (!) olduğunu ispatlama çabası güderek yapıyor.
Eğer bu sözleri, anadili Arapça, Farsça veya Yunanca, Fransızca olan biri söylemiş olsaydı, kendisini ciddîye alır, bunca yasaklamalar, inkâr, imhâ ve asimilasyon politikalarına rağmen Kürtçe’nin bugün dünyanın en zengin dillerinden biri olma özelliğini hâlâ koruduğunu bilimsel veriler ve kaynaklar ışığında izah etmeye çalışırdım.
Ancak Doğu ve Batı dillerinden arakladıkları kelimelerle anadillerini zenginleştirmiş (!), konuştukları dildeki sözcüklerin % 80’ini başta Kürtçe olmak üzere diğer dillerden çalmış, böyle olduğu için ve bu gerçeği de en iyi bizzat kendileri bildiği için diğer dilleri inkâr, yasaklama ve asimilasyon ile tatmin olmayıp bir de pervasızca aşağılamaktan ve hakaret etmekten imtina etmeyenlere karşı böyle bir çaba içerisine girmem.
Kürtçe’nin asaletine ve günümüz insanlığına bıraktığı medeniyet mirasına saygısızlık anlamına gelir bu.
Kürtçe’nin dünyanın en zengin dillerinden biri olduğunu kavramak için dilbilimci ya da akademisyen olmanıza gerek yoktur. Sadece hem Kürtçe’yi, hem de Doğu ve Batı dillerini biliyor olmanız yeterlidir, bu gerçeğin farkına varabilmeniz için.
Ancak bu yaşına kadar kendi anadili dışında hiçbir dili öğrenmemiş, bilmemiş, öğrenmediği ve bilmediği gibi, hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadığı ve o dilde okuma yazmasını da bilmediği bir dil hakkında yargıda bulunabilen, ölçüp biçebilen insanların bunu anlayabilmesi mümkün değildir.
1960 senesinde Almanya’ya işçi sıfatıyla gelen Türkler’in, 50 yıl sonra bugün çocukları Türkçe bilmiyorlar.
Dünya savaşı döneminde Rusya ve Kazakistan’da kalan Almanlar, 50 yıl sonra 1990’larda Almanya’ya toplu olarak getirilip hepsine Alman vatandaşlığı verildiğinde, tek kelime bile Almanca bilmiyorlardı.
Bugün Almanya’daki Türkler’in çocukları evde Almanca, Rusya’dan getirtilen Almanlar’ın çocukları da evde Rusça konuşuyorlar.
Almanca gibi zengin, köklü ve güçlü bir dil, Sovyetler Birliği’ndeki yasak ve asimilasyona 50 yıl bile dayanamadı. 50 yılda unutuldu. Adamların tipleri bile değişti. Alman’dan çok Rus’a benziyorlar.
Türkçe ise, Almanya’da yasak ve asimilasyon olmadığı halde 50 yıla kalmadan unutuldu. Buradaki Türk derneklerinin çabalarıyla ayakta kalmaya çalışıyor.
Kürtçe ise medeniyet düşmanı ırkçı rejimin bunca baskılarına, yasak ve imhâ, inkâr ve asimilasyon politikalarına karşı hâlâ hayatın her alanında Kürtler tarafından konuşulup yazılmakta, Kürtçe dilde bugün onlarca makale ve kitap yazılmaktadır.
Çünkü Kürtçe bir medeniyet dilidir. Fakat bu medeniyet, ilim, kültür, icâd, çevre bilinci ve şehircilik, san’ât ve edebiyât medeniyetidir. Barbarlık, kılıçtan geçirme, tahtını kaptırmamak için kundaktaki bebeği boğma, tahta geçmek için kendi öz kardeşlerini öldürme, işgal, ırkçılık, inkâr ve asimilasyon medeniyeti değil.
Bu yazıda, Kürtçe’nin zengin bir dil olmadığını söyleyip hakaret eden ve aşağılayan zat-ı muhteremin biyografisini eksiksiz aktardım.
Bu biyografiyi, O’nun bizzat kendi kişisel web sitesinden aktardım. Yani benim veya başkasının değil, bizzat kendisinin o pek bir övündüğü “öz Türkçe”siyle yazdığı otobiyografisidir.
Türk etnik topluluğunun bir mensubu olduğu için galiba ahirette cenneti de otomatikmen garantilemiş olduğuna imân etmiş olan bu kardeşimizin, dünyada bildiği tek dil olan kendi anadili Türkçe yazdığı otobiyografisi yukarıdadır.
Türkçe (!) kaleme alınmış olan 300 kelimelik biyografisinde topu topu 15 tane “öz Türkçe” sözcük var. Türkçe’de toplam kaç tane kelime varsa hepsi kullanılmış yani, anlayacağınız.
63 yaşında, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, anadili Türkçe, üniversite mezunu, ilkokuldan üniversite bitimine kadar anadili Türkçe eğitim almış, hukukçu, siyasetçi, devlet adamı, hükûmet sözcüsü... Bu kadar çok yaşamış, bu kadar çok okumuş ve şu anda bu kadar çok önemli bir makamda bulunan bir insanın hayat öyküsüdür bu.
Böylesine önemli bir konumda bulunan bu zat-ı muhterem, bütün hayatı boyunca kendi anadili Türkçe eğitim aldığı halde, 63 yıllık ömründe topu topu 15 tane Türkçe sözcük biriktirebilmiş. Türkçe’de toplam kaç tane sözcük varsa hepsine denk gelmiş kadar tecrübeli ve birikimli yani, anlayacağınız.
Ortada nasihat edilecek değil, acınacak bir durum var hakikaten.
Sen gel 5 sene ilkokul, 3 sene ortaokul, 3 sene lise, 4 sene de üniversite oku, hepsini de Türkçe olarak oku, fakat bu 15 senelik eğitim hayatında sadece 15 tane Türkçe kelimeyle karşılaş. Ondan sonra da çıkıp de ki, “Kürtçe eğitim dili olamaz. Çünkü zengin bir dil değil.”
Peki, “Kürtçe zengin bir dil değil” diyen ve yukarıda biyografisini aktardığım bu insan kim midir?
Adı – soyadı: Bülent Arınç.
“Bülent”, Kürtçe.
“Arınç”, Kürtçe.
Kürtçe kökenli olan “bülent” kelimesi, “yüksek, yüce, ulu” anlamına gelir. Kürtçe’deki “bılınd” kelimesi Türkçe’ye “bülent” (= bülend) şeklinde geçmiştir.
Türkçe İsimler Sözlüğü’nde de “Bülent” isminin aynı şekilde “yüksek, yüce, ulu” anlamına geldiği yazılıdır. İsteyen küçük bir araştırma yaparak kendisi de bu bilgiye ulaşabilir.
Aynı şekilde Kürtçe kökenli olan “arınç” kelimesi de “huzur, güven, emniyet” anlamına gelir. Kürtçe’deki“arinc” kelimesi Türkçe’ye “arınç” şeklinde geçmiştir.
Türkçe İsimler Sözlüğü’nde de “Arınç” isminin aynı şekilde “huzur, güven, emniyet” anlamına geldiği yazılıdır. İsteyen küçük bir araştırma yaparak kendisi de bu bilgiye ulaşabilir.
Zaten “-nd” ve “-nc” diftongları bütün Hind – Avrupa dillerinin ortak özelliğidir ve bu dil ailesinden olan Kürtçe’de de pekçok kelime “-nd” ve “-nc” diftonglarıyla biter. (ÖRNEK: - bılınd, - bend, - sond, - xwend, - Siyabend / - arinc, - pênc, - qenc, - armanc, - Kûrmanc)
Uzatmayayım; hem “Bülent” hem de “Arınç”, her iki kelime de Kürtçe’dir.
Yani anlayacağınız, “Kürtçe zengin bir dil değil” diyen ve yukarıda biyografisini aktardığım bu devlet büyüğümüzün bizzat kendi adı ve soyadı bile Kürtçe.

Maksut Konyar
Demokrasi bir bütündür ödün verilmez. - 2/9/2012 3:27:32 PM

AK PARTİ İKTİDARI VE BDP SEÇİLMİŞLERİ.
Van ve çevresini bu yakın tarihlerde birkaç kez ziyaret etme şansım oldu. Edindiğim izlenim. Seçilmiş ile atanmışlar arasında ciddi bir diyalog kopukluğu mevcut. Bu orada yaşayan insanlara hizmette bariz negatif sirayet ediyor. Bu fiili durumun bende ki çağrışımı bir zamanlar Refah Parti Belediye Başkanlarına yapılan tecridin aynısı bu gün Barış ve Demokrasi Partisi Belediye Başkanlarına ve seçilmişlerine karşı yapılıyor. Bu cezalandırma itibarsızlaştırma seçilmişlerin şahsında halka verilen cezadır. İtibarsızlaştırmadır. Çok yanlış ve tehlikelidir. Bıyık altından gülme rakibi hafife alma dün RP seçilmişlerine yapıldı. Bu gün Ak Parti iktidarı o tarlanın mahsulüdür. Şimdilerde daha fazlası BDP seçilmişlerine karşı sergileniyor. Yazık ve günah kıssadan hisse bu memlekette yaşananlardan ders çıkarmak gereklidir. Demokrasilerde olmazsa olmaz seçim ile seçilmişlere mutlak atanmışın ram etmesi gereklidir. Bu genelden yerele değişmemelidir. Kamu adına hareket eden atanmış, halk adına seçilmiş ile uyumlu çalışmak zorundadır. Farklı siyasi parti veya görüşten diye halkın seçilmişine yapılan anti demokratik uygulama evrensel hukuktan yoksun her tür yaptırım doğru değildir. Siyasi çekişmelerden dolayı farklı Bizans oyunlarına tenezzül etmek kimseye fayda sağlamaz. Türkiye’nin siyasi atmosferi maalesef insanları halen çok tedirgin edici boyutlardadır.
Demokrasi ile yönetilen Türkiye, Ak Parti iktidarının ustalık döneminde yıl 2012 mevcut tüm siyasi ve sosyal fiili sorunların halen askeri ve polisiye tedbirlerine havale edilmesi demokrasimiz adına kabul edilir bir durum değildir.
Halkın seçilmiş iradesini temsile yetkili insanların toplu tutuklanması, onlarca akademisyen, gazeteci, hukukçu, avukat, tamamen yanlış yasa ve kanunlardan dolayı tutuklu olan binlerce insanın durumuna yönelik fiili tek olumlu adım halen atılmış değildir.
Eski çarpık yasa ve kanunlardan, adil yargılanma hakkı ihlalinden dolayı yüzlerce dava AİHM tarafından Türkiye aleyhine mahkûmiyetle sonuçlandı. Bunlar yetmezmiş gibi Ak Parti dönemine çıkartılan Terörle Mücadele Kanunu ( TMK) binlerce mağduriyetleri şu an oluşturmuş.

Savunma hakkı kutsal deniliyor. KCK dan dolayı savunma hakkı yapan otuz Avukat hukukçu içerde tutuklu, çoğu stajyer yeni basın mensubu kırk kişi tutuklandı.Hükümeti yıpratmak amaçlı haber yapmak diye bir suç türevi çıkarıldı. Bu basın özgürlüğüdür. Basını özgür olmayan bir ülkede hiçbir özgürlük alanından söz etmek mümkün değildir. Tüm bunlar hızlarını kesmedi. Milletvekili evleri pervasızca çilingirlerle kapıları açılarak aranması, Milletvekilleri tutuklanmaları bu kadar seçilmiş halkın iradesine karşı yapılan toplu tutuklanmalar... Tüm bu baskılama, sindirme akıllara ziyan durumdur. Türkiye’de evrensel hukuk, demokrasi adına hoş bir görüntü manzara vermiyor.

Esası Terörle mücadele adı altında terör uygulanmaya başlanmıştır. Bunu sadece KCK adı altında yapılan soruşturmalarda da değil Oda TV soruşturmasında da görüyoruz. Liselilere ve üniversitelilerin ifade özgürlüklerine yapılan saldırılarda da çok net görüyoruz. Ak Partinin uyguladığı güvenlik politikaları konsepti daha yeni Uludere/ Şırnak Katliamı gibi bir facia ile sonuçlandı. İnanılmaz insan hakları ihlali ve hukuksuz uygulamalarla tarumar her şey net ortadadır.

Dost acı söyler bu gidişat Türkiye’de hiçbir aydını, entelektüeli, demokratı, yazarçizeri, gazeteciyi, top yekûn her meslekten vicdanlı hiçbir insanı memnun etmez. Mazlum-Der'in öncülüğünde Uludere'ye giden dokuz İslami sivil toplum kuruluşu, Şırnak Gülyazı Köyü'nde 34 kişinin F-16 savaş uçaklarıyla öldürülmesini incelemek üzere hükümetin inceleme yapmadan olayı "operasyon hatası" olarak değerlendirmesinin devlet ve iktidar kibri olduğunu açıkladı.
Tüm bunlara karşı başımızı ellerimizin arasına alıp düşünmemiz lazım...
Maksut Konyar
Maksut Konyar
Hürmet - 2/8/2012 11:44:35 PM

Çoğu zaman sizinle aynı fikirde olmadım.siz 2. cumhuriyet kavramını dile getirdiğiniz yıllarda üniversitedeydim ve sizden hiç hoşlanmıyordum:)yıllar içinde bazı kitaplarınızı-hepsini değil malesef- okudum ve düşüncelerinizi hala çok benimsemesem de bakış açıma bir esneklik kattınız bunu söylemem gerek.ama daha önemlisi bir sürü insanın -entellektüelin ve diğerlerinin-bulundukları kabın şeklini aldıklarını gördükçe,yaşadıkça yani büyüdükçe ve sizin hep ilk gençlik yıllarım da ki gibi kaldığınızı,20 yıl önce-ki sizinle tanıştığım yıllara tekabül eder-ne söylüyorsanız aynı şeyleri savunduğunuz ve daha da önemlisi kime söylediğinizin bir önem arz etmeyip, söylediklerinize odaklandığınız için ,yani omurgalı bir duruşunuz olduğu için size olan hoşnutsuzluğum yıllar içinde yerini derin bir saygıya dönüştü.çok uzun bir cümle oldu toparlayayım;iyi ki varsınız.))

Mücella Balta
mehmet hocama sevgiler... - 2/7/2012 2:29:59 AM

hocam, sizin yanınızda sizi seven ve size hayran çok büyük bir kitle var... siz henüz bir gazetede yazmasanız bile sizin tüm röportajlarınızı okuyor, televizyonlarda sizi izliyoruz...

sesimiz oldunuz, rehber oldunuz... en azından biz de sizi ne kadar sevdiğimizi söyleyelim arada...

iyi ki varsınız hocam
berna bingöl
Vefalı bir okur - 2/2/2012 10:16:42 AM

Yıllardır köşe yazılarınızı ve tv programlarınızı ilgiyle takip ediyorum sizin siyaset ile ilgili düşüncelerinize katılıyorum kişisel olarak benim düşüncelerimi de dile getiriyorsunuz ,sizi cesaretiniz ve doğruluğunuzdan dolayı kutluyorum ancak kişisel desteğimin bu olabileceğini düşündüm saygilar sunuyorum

Gürkan Akyıldız
ahmet altana destek... - 1/31/2012 2:07:53 PM

sayın ahmet altanın sonuna kadar yanındayız... bu böyle bilinsin...
ahmet dönmez
“Devlet yardakçılığı ve ahlak” - 1/29/2012 3:33:03 PM

Ahmet Altan'a destek olalım lütfen...
Erdoğan Tayyip
lutfen sitenizde yazarmisiniz? - 1/27/2012 5:39:31 PM

Hocam yazilarinizi web sitenizden takip edecegiz.
Yazmaya devam edin lutfen.

Yavuz Gundogdu
Elazig


Yavuz Gundogdu
Mehmet hocam size ihtiyacımız var - 1/27/2012 5:38:40 PM

Mehmet hocam size ihtiyacımız var bizi yazılarınızdan yorumlarinizdan mahrum etmeyin. Star gazetesine kızdığımdan kaç gündür eser hocayida okuyamiyorum.

Gökhan Çetin
oksijensiz kaldik - 1/27/2012 5:37:33 PM

Mehmet Hocam merhaba,

köse yazilarinizi okuyamamak oksijensiz kalmak bizler icin.

Yavuz Gundogdu
Elazig

Yavuz Gündoğdu
Yazılarınız ve tv programlarınız - 1/27/2012 5:36:19 PM

Değerli hocam yazılarınız ile bizleri aydınlatmaya ne zaman devam edeceksiniz ve nerde. Akıl defterini Pazartesi izleyemedik inşallah bitirmiyorusunuzdur. Çok üzücü olur bizler için sizlerden mahrum kalmak. Saygilarımla Latif ÇANKIRI

Latif Çankırı
Sn.Mehmet Altan lütfen burada yazın - 1/23/2012 3:33:27 PM

Hergün okuduğumuz yazılarınızdan bizi mahrum etmeyin grubumuz adına rica ediyorum. Türkiye'de ve dünyada olan olayları yine farklı, tarafsız bakış açınızla bizlerle paylaşmanız dileğiyle saygılar...
Fatma İnce
Star'dan ayrılışınız... - 1/21/2012 10:53:33 PM


SN ALTAN;
Size Kayseriden yazıyorum.Fikirlerinizi çoğu zaman kabul etmekte zorlanmama rağmen,ufkumu açtınız,ülkemi ve dünyayı daha geniş bir
açıdan anlamamı sağladınız.
Sayenizde Star gazetesini her gün okuyordum.Şimdi içimden gelmiyor,olan geride kalan birkaç iyi yazara oldu.
Gözümde daha büyüdünüz.
Saygılarımla
Sezai COŞAN

Sezai COŞAN
sayın hocam lütfen buradan yazın - 1/20/2012 6:03:11 PM

ahmet dönmez beyefendiye katılıyorum... lütfen hocam ikinci cumhuriyet sitemizde zaman zaman da olsa yazılarınızı görmek istiyoruz...

saygılarımla...


hasan bileyici
sayın hocam lütfen burdan yazın.... - 1/19/2012 10:50:53 PM

hocam lütfen yazılarınızdan bizi mahrum bırakmayın, buradan yazmaya devam edin....

ahmet dönmez
ahmet dönmez
Küresel Vicdan - 12/16/2011 8:40:32 PM

Küresel Vicdan değişimi kökten yapan bir anlayışla yazılmış bir kitap.. Odadaki eşyaların yerini değiştirerek ya da eşyaları dışarıya atarak yenilik getiren bir anlayış değil.. Odayı yeniden tasarlamak için havaya uçuran bir kitap.. Mükemmel...
nilgün akman
Vicdan da dünyalı bir kavramdır. - 11/20/2011 5:38:55 PM

Değerli M.Altan'ın son kitabı insana ufuk açıcı türden ve okunması gereken bir yapıt.Hem herkesin/hepimizin okuması...
Özellikle "şeffaflaşma" benim de üzerinde çok durduğum kavramdır.Hocam da bunu "Saydamlık" bölümünde detaylıca ve çok net olarak anlatmış...
Kalemi daim olsun der,saygılar sunarım.
Sabri Ayçiçek
Kuresel Vicdan - 11/4/2011 10:21:11 AM

Degerli dostum, dusun yoldasim,

Sizi okyanuslar kadar tebrik ediyorum. Hayatimda bir gecede okuyup bitirdigim ilk ve tek kitap olan 'Kuresel Vicdan' eseriniz, adeta 21.yuzyilin manifestosu gibiydi.

Sizi opuyor, basarilarinizin devamini diliyorum.

Hüseyin Çekmer
hocam tebrikler.... - 10/20/2011 2:42:11 PM

mehmet altan hocamın "küresel vicdan" kitabını herkesin okumasını tavsiye ediyorum... küreselleşmenin vicdani boyutunun ne olacağını merak eden herkesin elinden düşürmeyeceği bir çalışma olmuş...

elinize sağlık hocam...
ahmet dönmez
Küresel Vicdan - 10/20/2011 11:19:52 AM

Mehmet Altan, Vicdanınız yerel mi, küresel mi? yazısında şu cümleyi yazmıştı:
‘Küresel vicdan’; ‘din, ırk, mezhep’ ve de ‘yerellik’ ayrımı yapmıyor...
Yeni bir kavram gerçekten çok tartışlacaktır.
Fatma
Mehmet Altan'ın yeni kitabı hayırlı olsun... - 10/18/2011 4:58:10 PM

Geçmişin vicdan ve ahlak anlayışları artık geçerliliğini kaybetti. Ekonominin sermaye değil, buluşlar ve inovasyon tarafından yönlendirildiği, ulus-devletlerin gücünü yitirdiği, ırkçılığa ve aşırı milliyetçiliğe karşı Panhümanizmin doğup geliştiği bu yeni çağda yeni bir vicdana ihtiyacımız var. Mehmet Altan tam da bu uğrakta, bu özgün çalışmasıyla, literatürümüze yeni ve çok tartışılacak bir kavram kazandırıyor: Küresel vicdan.

Henüz emekleme döneminde olan küresel vicdanı yaşatmak ve geliştirmek için yeni ümitler yeşerten bir kitap Küresel Vicdan. Çağın ve geleceğin sorunlarına ilgi duyan okurlar için
hasan bileyici
ÖLÜM YILDÖNÜMÜNDE... İlhan Berk (18 Kasım 1918, Ma - 8/29/2011 12:16:20 AM


SİZ NE GÜZELDİNİZ BENİMLE BİLEMEZSİNİZ


Siz ne güzeldiniz benimle bilemezsiniz
A harfinden bir çarşı güneşi yüzünüzde
Hèlene uyruklu bir rüzgârdınız her şiirde
Benimdi, Ronsard'ın bir ülkesiydi yeriniz.

Şimdi kim bilir İstanbul'sunuz değilsiniz
Bir f'diniz Önasya'larda o şey evlerde
Şimdi nasıl bir yalnızlık eser yüzünüzde
Uzun sular olur duymak gibi bir şeydiniz.

Şimdi h, şimdi M sesi ilk nasıl karanlık
İpek gibiydiniz iyisi mi anlatmamalı
Ben yokum ya yoksunuz bakın nasıl artık.

Şimdi bakın nasıl bir yalnızlık vuran benden
Şimdi şiirlerde benim yazdığım sıkıntı
Bayılırsınız bir rüzgâr oynatsam ülkemden.

Çivi Yazısı






İlhan BERK



nilgün
"Her Türk, neden asker doğsun? Neden bilimadamı, a - 8/29/2011 12:14:31 AM

"Kimse AB'yi konuşmuyor"

http://www.samanyoluhaber.com/h_660698_Gundem-sok-ses-kaydina-en-sert-tepki---video.html
nilgün
Bank Asya Ligi’nde mücadele etmek istiyoruz.... - 8/25/2011 10:55:10 PM

Sayın Ali Koç'un açıklamalarını lütfen herkes okusun...


http://www.hurriyet.com.tr/spor/futbol/18580397.asp
ahmetdonmez
Işık Koşaner’in itiraflarıyla ilgili bilgi edinme - 8/25/2011 10:48:06 PM

Dinlenmese iyiydi ama bir kere duymuş olduk. Bu duyduklarımızla bayrama, tatile girmeye içimiz elvermedi.
Yanlışlıkla alnından vurulan, kötü karakollara canlı hedef gibi bırakılan, toprağa tohum gibi saçılmış mayınlarla hayatı karartılan tüm insanların hatırı var.
17 adet sorumuza cevap almadan, sorumlulardan hesap sorulmadan, bir daha yapmamaları garanti altına alınmadan bize bayram yok.

http://gencsiviller.net/2011/08/25/suc-duyurusu/
engencsivil
ikinci cumhuriyetçi fenerbahçeliler - 8/25/2011 6:12:46 PM

Fener’in ipini çekin diyen kimse ona sesleniyorum...

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/18578408.asp


Ahmet Dönmez
"Türkiye’nin komuta kademesi"ymiş........ - 8/5/2011 1:30:40 AM

Radikal Gazetesi "İşte Türkiye’nin Yeni Komuta Kademesi" diye vermiş haberi… TSK’nın komuta kademesini Türkiye’nin komuta kademesi diye haberleştirmek nasıl bir bilinçaltının tezahürüdür???
hasan bileyici
ÇOK önemli, bir kavşaktan geçiyoruz.... - 8/2/2011 2:42:29 PM

Mademki yeni Türkiyemizi inşa ediyoruz.
Bunuda hep birlikte, karşılıklı hoşgörü ve güven atmosferi içinde gerçekleştireceğiz; o zaman tüm başımızı ağrıtan sorunları silelim..
Yeni tertemiz bir sayfaya merhaba diyelim.
Ne dersiniz?
Türkiye'de çok önemli değişimler olmaktadır.
Bu değişimler; bir kaç kurum ve bireyle sınırlı değil...
Burada söz konusu olan değişim; tüm ülkenin konstruktuel ve struktuel, yani, ülkenin genel yapısı ve bu yapının işlemesini sağlıyan prensip ve kurallarıını da kapsamaktadır.
Bu nedenle, böylesine büyük değişim dönemlerini, çok iyi yönetmek lazımdır...
SORUMLU olanlar, sorumluluklarınnın farkına varmalıdır. Kontrol mekanizmasını; başkalarının iradesine bırkmamalıdır.
Özellikle değişimle ilgili, medyada ''kendini görevli'' yeni tipler türedi... Provakatif söylemleriyle; kendilerince, değişim sürecine katkı verdiklerini sanıyorlar- en pozitif olabilecek i yorumumla- Hayır!
Bu dönem de söylenecek her söz ; yetkili bir ağızdan çıkmalıdır.
Türk Silahlı Kuvvetlerini i yıpratan bir takım söylemler; yüksek sesle dile getiriliyor. Bu o kadar kolay olmaması gerekli.
Sanıyorum devleti yöneten birinci derecede ki; kurum veya şahıslar kontrolu başkalarıyla paylaşmamalıdır....
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, gerçek, çağımızın değer ölçülerine yakışır bir rejim veya sistem değişikliğine gitmektedir.
Vesayet dediğimiz, zihinsel yapı Devletin kurumlarından alınmış; Millete geçmiştir.
Olması olana dönüşmüştür; Objeyle sübje yer değiştirmiştir...
Artık, Devletin milleti yoktur...
Milletin devleti vardır...
İşte bu geçiş döneminden bahsediyorum.. Anayasa derken de, bu değişim çerçevesinde düşünüyorum.
Silahlı Kuvvetlerimiz hakkında düşünürken de, bu değişimi; göz önüne alıyorum... Yok etme temizlik yapma duygusuyla değil.
Yanlışları düzeltme ve birbirimizi tamamlama mantığıyla hareket ediyorum...
Artık dünyamızda da, yeni yaşam parametreleri var...
Bilgisayar, mobil telefon, TV sayesinde öğrenme dediğimiz, eğitim dediğimiz uygulamalarda değişti. Hatta ters yüz oldu. Aynen, Türkiyede devletin de obje, milletinde subje olması gibi.. .
Yaşamın, yararlı, düzenli olmasında kullanılan eğitim ve öğretim parametreleri de, yöntemler değişti. Eğitim ve öğretim artık verilmiyor.. Dikte ettirilmiyor...
Eğitim ve öğretim alınıyor...
Bizim nesil ve daha öncekiler; öğretmenlerimizin, köy okullarımızın olanakları ölçüsünde yaşama hazırlanıyordu...
Ama şimdi, nasıl yaşayacağımıza kendimiz nereyedeyse karar veriyor. Geleceğimizi kendimiz arıyıp buluyoruz....
Bugün kavga değil, birlikte olma zamanıdır..
Başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere, Hükümetimiz; tüm sorumlu kurum ve kuruluşlara bir çağrım var:
Madem ki; birlikte Türkiyemizi yeniden inşa ediyoruz. Bunun da altyapısını bİrlikte olmak, hoşgörülü olmak, birbirimize tahammül etmek oluşturuyorsa.....
O zaman tez elden bir sil baştan yapalım..
Tabii ki birlite olmayı, kabul edenlerce...

DUSUN GÜRLER
Egzotik meyve sonunda memleket topraklarına geldi - 7/31/2011 2:10:04 PM

Egzotik meyve sonunda memleket topraklarına geldi
Mutlu Tönbekici ----------------------------------------------------------


Perihan Mağden hep ne derdi?

“İstifa: memleketin bilinmeyen bir kurumu, uzak diyarların egzotik meyvesi...”

O egzotik meyve sonunda geldi.

Bu topraklarda da yetişebiliyormuş.

Geldi ama ne utanç verici bir şekilde geldi!

Bir kere istifa değil emekliği isteme ki onu tapu kadastrodaki eniştem de yapar.

Vazgeçseydin haklarından ne olacak ki..

Memleket kurtarıyorsun öyle değil mi?

Hadi diyelim böyle olsun. 3 liraya ızgara lüksünden mahrum etmeyelim sizi.

Fakat dün Ahmet Altan’ın da dediği gibi..

Bu ülkede 30 yılda 10 bine yakın şehit verilmiş... Karakollar keklik gibi avlanmış... Güpegündüz askerler kaçırılmış...

Her seferinde silahın tutukluluk yapmış, haberleşmen kesilmiş, helikopterin geç gelmiş.. Askerin cayır cayır yanmış..

Eğitim zayiatı diye anlaşılmaz bir açıklamayla evlerimize tabutlar gelmiş..

Baskınlar sırasında komutanlar golf oynamaya devam etmiş..

Kimsenin kılı kıpırdamamış...

Da şimdi mi personelin hakkı, hukuku?

Işık Koşaner “Personelimin hak ve hukunu koruma adına...” demiş..

Kusura bakmayın ama size asker diye emanet ettiğimiz, canlısını verip ölüsünü aldığımız eşlerimiz, kardeşlerimiz, babalarımız, oğullarımız da sizin personelinizdi.

Bir gün olsun personelimizi koruyamadık, kollayamadık, hatalıyız demediniz de, zahmet edip hakiki bir rapor sunmadınız da şimdi terfiler söz konusu olunca personelimin hakkı, hukuku...

Peki ya öbür personelinizin can hakkı?

Sizin personelinizin, bizim ise canımız ciğerimizin hukuku?

Hiç mi önemli değildi?


***


Bana şehitleri de an dediklerinde her seferinde içim cız eder.

Bilmezler ki en yakın arkadaşımı kaybettim ben o savaşta.

Benim için öldü demeyeceğim çünkü ben ne ona ne başkasına bu sorumluluğu vermedim.

Ama hiç yere öldüğünü çok iyi biliyorum. Diğer on bin gibi. Ateşe atıldı. Nokta.

Ve hiç yere öldüğü gibi “hiç” değeri var.

CHP’nin dediği gibi “Orduya yeni bir dizayn verilmeye çalışıldığı için oluyor bunlar.” Verilsin gerçekten. Ama hakikaten verilsin.

Yazık ki buna dair inancım hiç yok.


seydi alim
ANAYASA''yenisi'' - 7/31/2011 1:24:29 PM

Acaba diyorum nerede ''yanlışlık'' yapıyorum?

Olacak şey değil.

İki bin yılını geçmişiiiz.

En az üç bin yıllık bir tarihimizin olduğunu biliyoruz...

Bu sadece kendi iddiamız değil, tüm tarihçilerin kabul ettiği bir gerçek; dünyada var olmuş/ olan en uzun ömürlü ulus;Türklerdir...

Bir ulusu ulus yapani olmazsa olmazlardan birincisi; ortak AİDİYET duygusudur.

İkincisi; birbirininin varlıklarını KABUL zorunluluğudur.

Üçüncüsü; her birey ve kurum kendine güvenini /güvensizliğini , ifade edebilmelidir; AÇIKLIK, ŞEFFAFLIK....

Bu üç dimension: ANAYASA diye de adlandırdığımız '' ORTAK ANLAŞMA'' formatıyla da ifade edilebilir..

..

Bir ülke düşünün .. Şu çağda...Anayasa'sını arıyor....

İşte ''olacak şey değil'' olan budur...

.

Türkiye'de hemen hemen herkez, gerçekten herkez söz birliği etmişcesine ; mevcurt anayasanın fonksuyonunun olmadığında; hem fikir:

-Yeni, hemde sıfır kilometrede bir anayasa'ya gereksinim var..

Bence de; Türkiyenin birinci derecede, gecikmeden, çözmesi gereken sorunu; Anasasıdır.

Toplumsal mutabakat ; yazılı da olur, başka formatlarda da..Yani; sözlü de...

Amaç; birliktelik duygusunun, karşılıklı, tanınması ...

O zaman; ANAYASA , sadece , toplumsal bir ihtiyaç değil, aynı zamanda; varolmanında bir koşuludur....

Bugün için anayasa yapımı için hazırlık dönemi diyeceğimiz ortama girilmiştir.

Yapılacak şey; bireyinden en gelişmiş özel/ kamu kurum ve kuruluşlarına kadar herkez:; gerekli olan malzemeyi; kendi bulundukları yerden toplamaktır...

O zaman nasıl bir anayasa yapılacağı görülecektir...

''Doğacak çocuğa, nasıl bir elbise yapmayı, sonraya bırakıp'', ne yapmamız gerekiyorsa onu yapalım: MALZAME toplıyalım....

Ben de, kendimce şimdi bunu yapıyorum. Kendimde varolduğunu bildiğim yetenek ve donanımıımlarım ölçüsünde...

Yarın: bugünün birikimleriyle oluşacaktır...

Birde, ;düşünebilme, aklını kullanabilme zemininin sağlamak gerekir.

. Yani; güven ortamının sağllanması...

Korku ortamında ; düşünce olmaz, düşüncenin olmadığı yerde; sağlıklı yarınlar inşa edilmez.

Sadece ; mevziler kazılır, var olma kavgası verilir...

Korku ortamından bir an kurtulmak gerekir. Karşılıklı GÜVEN ortamı sağlanmadan Anyasa yeni olarak yapılamaz.

Eski, kullanılamaz bir eve yapılan yamalarla; ne kadar bir ''yeni'' yapılırsa; buda o kadar olur....

DUSUN GÜRLER
ANAYASA - 7/30/2011 8:34:32 PM

http://twshot.com/4KAA
DUSUN GÜRLER
Ve bugün 2. Cumhuriyet ilan edildi.... - 7/29/2011 11:28:16 PM

Adnan Ekinci beyin yüksek müsaadeleriyle ondan bir alıntı yapıyorum:
"Ve bugün 2. Cumhuriyet ilan edildi. 29 Temmuz 2011. Kutlu olsun"
hasan bileyici
Altan: Askeri zafiyet söz konusu- Video - 7/18/2011 8:47:55 PM

Samanyoluhaber TV'de yayınlanan Öğle Arası programına bağlanan Star Gazetesi Başyazarı Mehmet Altan, Diyarbakır Silvan'da 13 askere düzenlenen saldırı hakkında çarpıcı tespitlerde bulundu.
http://www.samanyoluhaber.com/h_616541_Gundem-altan-askeri-zafiyet-soz-konusu--video.html
nilgün
ikinci cumhuriyetçi fenerbahçeliler - 7/8/2011 6:07:26 PM

Şike operasyonu’ mu gerçekten? Yoksa, ‘Fenerbahçe operasyonu’ mu; ya da ‘Aziz Yıldırım operasyonu’ olmasın...

http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1055539&Yazar=CENGİZ ÇANDAR&Date=08.07.2011&CategoryID=97
Ahmet Dönmez
hasan beye bir katkı... - 6/29/2011 12:21:45 AM

Ne demiştin? Niçin caydın sözünden?

Mustafa Balbay, Mehmet Haberal, ya da Engin Alan... "Neden mahkemeler bu kişileri tahliye etmediler?" diye kıyamet kopuyor. Acaba niçin CHP ve MHP, Ergenekon ve Balyoz sanıklarını milletvekilliğine aday yaptı, böylece sorunu, Türkiye'nin gündemine taşıdı? Bence, öncelikli olarak onlardan hesap sormak lâzım.

3 Haziran 2011'de, Kanal Türk'te, gazeteci Adem Yavuz Arslan ile CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu arasında şöyle bir diyalog geçmişti:

Adem Yavuz Arslan: Burhan Kuzu diyor ki, katalog suçlarla ilgili olduğu için, sürprizler ortaya çıkabilir. Diyelim ki, yarın seçildiler ve mahkeme "Hayır... hapisten çıkamaz" dedi, ne yapacaksınız?
Kemal Kılıçdaroğlu: Evet çıkmayabilirler. Bunu daha önce de Sabih Kanadoğlu açıklamıştı. Sonuçta yargının takdirine bağlı... Cezaevinden çıkması için yargıcın kararı lâzım. Herhangi bir sorun yok.

***

Tarih ve mekân göstererek, seçim öncesi Kılıçdaroğlu'nun tutuklu milletvekilleriyle ilgili görüşünü sundum. O tarihte, "Takdir hakkı yargının" demişti. Şimdi, tutukluluğun sona ermesini, milli iradenin gereği gibi gösteriyor. Ve mücadele edeceklerini söylüyor.
seydi alim
Halk iradesi mi? - 6/28/2011 11:33:40 PM

Halk iradesini yok saymak için darbe planlayanların, hapisten kurtulmak için halk iradesi diye tutturmaları da ayrı bir ironi... (teşekkürler tncrk)
hasan bileyici
Adaylığına onay, milletvekilliğine kırmızı ışık... - 6/25/2011 12:04:43 AM

"Hatip Dicle olayı, 12 Eylül askeri darbesi tarafından kendi zihniyetine göre oluşturulan ve otuz yıldır kendisinin sivil olduğunu iddia eden siyasi partiler tarafından imha edilmek bir yana, neredeyse olduğu gibi korunan ‘siyaset kurumunun’, her an toplumsal maraza çıkarmaya açık, tutarsız bir köhne yığın haline geldiğini açıkça gözler önüne seriyor..." mehmet altan



erhan
ikinci cumhuriyetçi Başbakan - 6/16/2011 6:09:13 PM

helal olsun başbakana... türkiyeyi ileri taşıyacak anayasal güç birliği için darısı tüm liderlerin başına....
mücahit
Başbakana Teşekkür... - 6/16/2011 12:22:15 PM

Balkon konuşmasında verdiği sözü tutarak, Ahmet Altan'a açtığı davayı geri çeken sayın Başbakan'ı canı gönülden kutluyorum... Umarım bu yöndeki tüm sözlerini tutar ve çok daha özgür bir Türkiye'nin kapılarını açar bizlere...


sevgiler, saygılar...



hasan bileyici
balkon olsun... - 6/14/2011 3:24:38 AM

Artık, seçim meydanlarındaki Başbakanı değil, balkon konuşması yapan Başbakanı görmek istiyoruz...

sevgiler, saygılar...


hasan bileyici
birlik.. - 6/13/2011 8:49:58 AM

sarayda bahçede taşta renklerimiz, umut ve sevgi beraber yürümeli yolun açık olsun türkiye,
cem
Kof kabadayılık - 6/13/2011 3:31:07 AM

Hasan Bey görüş ve ifadelerinize aynen katılıyoru. Evet bu ğün için Kof kabadayılık kazanmış gibi görünüyor.(!) Ama bende inanıyorum ki bazan kazaqnmış gibi görüneneler aslında kaybetmektedir.Unutmamak gereki ki! Kof olanların göçmesi mukadderdir.Çünki içten çürümüştür.Dıştan görkemli görünür ama içinden çürümüş agaçlar daha çabuk göçerler.Zira:Hak,hukuk, Adalet ancak,dürüstlük üzerine kurulur ve kalıcı olur.Tarih böyle kof kabadayılıkların bol olduğu viranelerle doludur.Bu bu durum asla bizim için umutsuzluk değildir.Doğru,haklı ve dürüst olanlar kazanacaktır.
Muammer Avşar
Kof kabadayılık - 6/12/2011 9:07:25 PM

bu ülkenin hukukunun, keyfi davranışlara, gücün hoyratça kullanılmasına, güçsüzlerin ezilmesine cevaz vermeyeceğine inanıyorum...

sevgiler, saygılar...

hasan bileyici
hasan bileyici
Üç İstanbul - 5/24/2011 8:10:15 PM

Sevim Hanımefendi.
Teşekkür ediyorum ama,çok özür dileyerek itiraf etmeliyim ki;Üç İstanbul romanını ben henüz okuyamadığım için içeriğini bilmiyorum.Umarım bende okuma şans ve zamanı bulurum.İstanbul Ülkemiz ve Coğrafyamız için çok önemli bir Kültür Şehrimizdir ama,Türkiyenin tamamı değildir şüphesiz.
Ülkemizin her tarafı,bizatihi Anadolumuzun heb bir karişı önemlidir.

Saygılarımla.
Muammer Avşar/Adana

Muammer Avşar
ikinci cumhuriyetçi fenerbahçeliler - 5/24/2011 12:54:23 AM

Tüm fenerbahçelilerin şampiyonluğu kutlu olsun....
Ahmet Dönmez
Üç İstanbul... - 5/23/2011 11:34:41 PM

İlahi Muammer Bey siz böyle söyleyince Üç İstanbul romanını yeniden elime aldım sayenizde:)
Sevim Yaşar
İstanbul'a iki yeni ŞEHİR - 5/12/2011 3:04:49 AM

Nereden nereyeeeeee geldik bir bakarmısınız?
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken İstanbul'a gelenlere vize uygulanmasını isteyen Başbakanımız sayın; R.T.Erdoğan Başbakan oldu ya, şimdi ise:İSTANBUL'A 2 YENİ ŞEHİR KURULACAK diyor.Bu ne anlama geliyor?
Şark kurnazlığı yapıp millete havanda su döğdürüp,Bütce açığı hergeçen gün artarak büyüyen açıkları gizlemek,Açlık,Sefalet ile boğuşan milleti öteleyerek;Yandaş medyası aracılığı ile bizleri bu konularla oyalayarak,Yeni Anayasa sözünü unutturup,Seçim kazanmak..! Beni ve Benim Milletimi bukadar aptalmı sanıyor acaba?Tekbaşına iktidarının 8.ci yılının sonunda,Mağdur edebiyatı yapamayacağına göre,hedef saptırıp seçim kazanmak öyle mi?Buhesap nekadar tutacak 13 Haziran 2011 sabahı hepberaber göreceğiz. Saygılarımla.
Muammer Avşar
@2ncicumhuriyet - 4/28/2011 2:56:22 PM

Nilgün Hanım twitter da "2ncicumhuriyet" olarak arattığınızda çıktığını göreceksiniz; ilk bir kaç gün görünmüyordu ama şimdi sorun yok.....
webmaster
biz de hep burdaydık... - 4/26/2011 2:24:38 AM

Elbette yalnız değilsiniz, Türkiye'nin demokratikleşmesini isteyen milyonlar gibi biz de buradayız... Suskunsak yok da değiliz...

tüm dostlara selamlar!


ikincicumhuriyetçiler
twitter - 4/25/2011 1:02:14 PM

İkinci Cumhuriyet'in Twitter linkini verebilir misiniz? Lütfen..
nilgün
2.cumhuriyet Twitterda... - 4/23/2011 11:02:11 PM

2.cumhuriyet artık Twitter'da!duyurulur
2ncicumhuriyet


webmaster
insansız siyaset.... - 4/22/2011 12:54:39 AM

bu topraklarda ne zaman gerçek bir demokrasi kök salacak, siyaset odağına insanı ne zaman koyacak, insanları incitmeden, yaralamadan, öldürmeden; kırmadan, dökmeden, oturup konuşarak sorunlarını çözmeyi öğrenecek...

illaki bedelini canla ödemek zorunda mıyız çözmek için sorunlarımızı...

ne zaman hatırlayacağız insanın en kutsal varlık olduğunu...?

sevgiler, saygılar...

hasan bileyici

hasan bileyici
Herkese iyi haftalar... - 4/18/2011 9:57:30 AM

Yağmurlu bir İstanbul sabahında tüm arkadaşlara iyi haftalar diliyorum.
Fatma
Yeniden merhaba... - 4/11/2011 4:39:06 PM

Herkese iyi haftalar diliyorum.Muammer Bey ve Nilgün Hanım gibi ben de siteye girdiğimde ziyaretçi sayısına bakıyorum alışkanlık olarak. Yorumları okuduğumda yüzümde bir tebessüm beliriyor.İstanbul'da olan ikinci cumhuriyetçiler lale mevsimini kaçırmayın çok güzel gerçekten de.
Fatma
Herkese Merhaba. - 4/8/2011 4:31:31 PM

Nilgün ve Fatma Hanımlar ile Hasan Bey ve Grup üyesi arkadaşlarım Merhaba.

Nilgün hanım gibi ben'de siteye hergün enaz sabah ve akşamları birçok kez giriyorum.Haftalık ziyaretçi sayısı 1000 (Bin) kişiyi aşmış durumda.Bu da beni mutlu ediyor.Ama Grup üyesi arkadaşlarımızın sessizliği devam ediyor.Hasan beyin'de belirttiği gibi;TaraF Gazetemizin SALI ve ÇARŞAMBA günki sayıları ADANA'da da dağıtılmamıştır.Meraklandım ve Gazetenin Internet sitesinden ilgili birimine yazdım ama gönderemedim.Çünki e'posta maalesef gitmedi. Sistem kilitlendi.

Selam ve Saygılarımla.



Muammer
İyi akşamlar - 4/7/2011 7:59:28 PM

Merhaba.. Bir ay olmuş son okur yorumundan bu yana.Güzel bir "Günaydın" mesajı..Her sabah baktım ben o günaydına ve çok keyif aldım..Pek konuşmayı sevmiyor bu sitenin takipçileri.Olsun ben her gün bakıyorum kaç kişi benimle aynı anda sayfada diye... Çok kişi..Herkese sevgiler...
nilgün
Taraf Gazetesi - 4/7/2011 5:07:24 PM

Taraf Gazetesi önceki gün olduğu gibi zaman zaman bazı bölgelerde basılamama tehlikesi yaşıyor. Bu zamanlarda sessiz ama sağlam İkinci Cumhuriyetçi dostları duyarlı olmaya davet ediyorum...

sevgiler, saygılar...

hasan bileyici
hasan bileyici
Günaydın:) - 3/7/2011 9:47:44 AM

Herkese güzel bir hafta diliyorum...
Fatma
İyi Haftalar... - 2/28/2011 5:40:04 PM

Yeni bir haftaya başladık, İstanbul'da bahardan kalma günleri gerilerde bıraktık...Buralardan ya da başka diyarlardan paylaşımlarınızı esirgemeyin 2.cumhuriyetçileeeerrr
Fatma
Merhaba - 2/21/2011 8:45:44 PM

Çok haklısınız grubumuz çok suskun gerçekten de.Benim hala umudum var. Belki de baharı bekliyorlardır Nilgün Hanım'ın bize aktardığı güzellikte bir baharı...Kof kabadayılık kampanyası için kesinleşen birşey yok daha sanırım olursa eyleme geçilebilir belki. Yine de siteyi ziyaret eden arkadaşlar bir merhabasını esirgemesin lütfen.Hepinize iyi haftalar diliyorum.
Fatma
Kof kabadayılık için 10 TL - 2/21/2011 3:00:52 PM

Çok çok haklısınız Hasan bey.Ben'de grubumuzun bukadar suskunluğuna bir anlam veremiyorum ama yinede ümitlerimi taze tutuyorum.
Herkese;Selam ve saygılarımla.

Muammer Avşar
Muammer Avşar
Kof kabadayılık için 10 TL - 2/20/2011 11:30:11 PM

Muammer bey gününün çoğunu internet başında geçiren arkadaşların iki satır da olsa yazmalarını istemek çok değil di mi? Neticede meydanları doldursunlar demiyoruz!

herkese sevgiler, saygılar...

hasan bileyici
- 2/18/2011 10:07:29 PM

http://www.ikincigrup.com/index.asp?haberID=28849

nilgün
Kof kabadayılık için 10 TL... - 2/18/2011 1:02:45 AM

Hasan Bey ve grup üyesi arkadaşlarım Merhaba.
Toplumsal reaksiyonlar bizde,birden oluşmuyor galiba.Ama ben inanıyorum'ki:İKİNCİCUMHURİYET'ciler grubumuz olarak bizi harekete geçirecek birileri aramızda var.İlk adım atıldı,devamı adımları ümit ve sabırla bekliyoruz.Saygılarımla.
Muammer Avşar
Kof kabadayılık için 10 TL... - 2/17/2011 5:25:02 PM

Kof kabadayılık için 10 TL kampanyasının ikinci cumhuriyetçilerden neden destek görmediğini anlamış değilim...
hasan bileyici
Kılıçdaroğlu "Ergenekon'a üye olmak istiyorum" - 2/16/2011 10:43:27 PM

Mehmet Altan, Kılıçdaroğlu'nun "Ergenekon'a üye olmak istiyorum" sözlerine sert eleştiriler getirdi...
'Ergenekon'un ne olduğunu görecektir'

http://www.samanyoluhaber.com/h_510601_mehmet-altandan-onemli-aciklamalar.html
nilgün
İkinci Cumhuriyetçiler nerede??? - 2/11/2011 1:56:08 AM

Allahtan Muammer Avşar bey ve Nilgün hanım var!!!!
Sezai İnan
2011 Baharının,Türkiyemiz içinde yeni bir bahar ol - 2/10/2011 3:02:39 PM

Nilgün hanımın dediği gibi,çiçeklerin,meyve ağaçlarının tomurcuklanmaya başladığı yenibir bahara merhaba demeye hazırlandığımız bu 2011 Baharınında,Türkiyemiz için'de yeni bir bahar olmasını diliyorum.Bu yıl ülkemiz için çok büyük bir değişimin(Yeni ve Sivil bir ANAYASA)olacağına;Türkiye'de Siyasetin yeniden formatlanacağına inananlardanım.
Herkese Sevgi ve Saygılarımla.
Muammer Avşar
Badem çiçekleri.. - 2/9/2011 8:04:51 PM

Aslında bu yıl açmaları gecikti biraz . Bugün Alanya Kalesi'nde dolaşırken gördüm tomurcuklar patladı patlayacak.. Buralara bahar geldi,güneş sıcacık..Bugün baktım bizim sayfa da kıpırdanmaya başlamış. Tomurcuklar gülümsemeye başlamış bile.Ses veren vermeyen herkese sevgiler.. Moderatörümüze bahar dallarından bir buket gönderelim bence, belki güneşi görünce o da seslenir.. Espirili merhabasını özledik doğrusu...
Nilgün..
bugün - 2/8/2011 2:18:09 PM

mehmet altanın bugün ki yazısı çok doğru..nasıl yöneteceklerini değil kimin yöneteceğini konuşuyoruz..herkes birbirinin açığı yakalayıp söylemeye çalışıyor ama kimse bunların böyle olmaması için bir çözüm sunmaya çalışmıyor..birisi hatasını söylediğinde nedenini değilde sende böyle yapmıştın gibisinden değerlendirmelerle cevaplıyorlar..sonrada düşünüyruz neden ilerleyemiyoruz diye...
vildan
Kof kabadayılık için 10 TL. ve İkincicumhuriyetçi - 2/8/2011 4:43:31 AM

Değerli ikincicumhuriyet grubu üyesi arkadaşlarım.
Çok özür dileyerek bir konuya vurgu yapmak istiyorum.Biliyorumki bu ülkenin en cesur hanımefendileri ve beyefendileri yüreklerini ve özgür iradelerini buraya koyan ve bu ülkenin geleceğine yön veren kilometre taşlarıdır.Çok iyi biliyorumki;Ülkemiz birçok badirelerden atlayarak buğünlere gelmiş ise:Mehmet Hocamızın önderliğinde,burada bulunan ve zaman zaman görüş ve düşüncelerini yazı ve yorumları ile bizimle vede ülkemiz insanları ile paylaşan cesur yürek arkadaşlarımız sayesinde olmuştur.Ben,İkincicumhuriyetçilerin Misyon ve vizyonu ile çok önemli gelişmelere imza attığına yürekten inananlardanım.Tam işte şimdi,biraz daha aktif olmalıyız.Sizlere bu ülkenin ve geleceğimizin ihtiyacı var.Bu grubun isimli ve isimsiz kahramanlarını tarihimiz hayırla anacaktır.
Sizleri;20-15 yıl öncesinden daha aktif ve katılımci olmaya davet ediyorum.Herkese Saygı ve Selamlarımla.
Muammer Avşar
Ben de İkinci Cumhuriyetçiyim... - 2/6/2011 11:21:46 PM

biz ikinci cumhuriyetçiler fazla ortalarda görünmekten hoşlanmıyoruz sanırım....

sena.
sena
Burdaaaaa.. - 2/6/2011 2:02:07 PM

Merak etmeyin herkes burada. Ben her açtığımda sitede kaç kişi online diye bakıyorum. Ama pek bi sessiz bizim arkadaşlar..Sevgiler..
nilgün
ikinci cumhuriyetçiler!!! - 2/1/2011 8:57:20 PM

sadi bey sadece ikimiz kalmadık umarım???
nihat
ben de ikinci cumhuriyetçiyim... - 2/1/2011 1:35:56 AM

anlamıyorum... niye kimse ses vermiyor? gerçekten anlamıyorum!!!!
sadi
ikinci cumhuriyetçiler nerede? - 1/27/2011 3:59:01 PM

buralarda göremiyoruz kendilerini???
nihat
Kof kabadayılık için 10 TL - 1/24/2011 4:21:12 PM

Kof kabadayılık için 10 TL kampanyasını yürekten destekliyorum... hasan bileyici
hasan bileyici
Kof kabadayılık için 10 TL - 1/23/2011 11:18:35 AM

bu kampanyayı en iyi yürütecek kişi bence kayıp moderatörümüz adnan beydir... kendisini göreve davet ediyoruz...
mirza
Kof kabadayılık için 10 TL. - 1/22/2011 1:22:21 PM

Muammer Avşar beye katılıyorum... lütfen öncüler ses versin...

gülşah deniz
gülşah deniz
Kof kabadayılık için 10 TL. - 1/22/2011 3:58:04 AM

Muhterem Arkadaşlar,herkese merhaba.
Bu konuda;İstanbulda ikamet eden ve bizlere öncülük edecek,yardımcı olacak bir arkadaşımız varmıdır?Fatma hanım & Nilgün hanım nedersiniz? Selam ve Saygılarımla.

Muammer Avşar/Adana
Muammer
Kof kabadayılık için 10 TL. - 1/21/2011 3:30:07 AM

Bu kampanyada ben de varım...

adnan santur
Kof kabadayılık için 10 TL. - 1/21/2011 2:02:32 AM

Bu kampanyada ben varım.Açılacak bir banka hesabı ile bunu hemen başlatabiliriz.Saygılarımla.
Muammer
Kof Kabadayılık - 1/20/2011 11:58:27 AM

Ahmet Altan'ın "Erdoğan ve Kof Kabadayılık" yazısının altına imzamı atarım. Benim gibi düşünen ve 10 TL verecek 5000 kişinin daha olduğu ianancındayım. Bu parayı toplayalım ve Ahmet Altan'a hem destek verelim hem de kof kabadayı düşüncesinde tek başına olmadığını tepelerdekilere duyuralım...
Erdoğan Tayyip
“Utanmadıktan sonra dilediğini yap” - 1/18/2011 2:11:04 PM

Bir yönetici, kendisine ümit bağlayan insanları, büyük kitleleri kendi kişisel çıkarı için yarı yolda bırakıp başka bir yola saptığında, yaptıklarının anlaşılmaması artık küçüklü büyüklü birçok kurnazlığın ve günahın duraklarına uğrayacağı bir yolculuğa çıkmış demektir...


adnan santur
Başbakan ve AKP tükeniyor-mu ?..! - 1/18/2011 3:33:56 AM

*Sayın Ahmet Altan'a tazminat davası açan;Sayın Başbakanım sizden büyük ALLAH var.Ben TARAF GAZETESİ Yayın hayatına başladığı günden buyana günü gününe takip ettiğim ve birçok haber ve yazarının yazılarını kesip sakladığım,bana göre çok ama çok önemli bir gazete olup;Sayın Başbakan'ı mıza ve AKP'nin birçok icraatlarına en çok destek verenlerin en başında gelmektedir.Ahmet Altan ve Gazetesi sizin çekingen davrandığınız birçok konuda önünüzü açmış ve cesaret vermiştir.Bunu görmezden gelemezsiniz!!!Sayın Altan kardeşler (Mehmet & Ahmet)şimdiye kadar iyi işlerinizde teşvik,yanlış işlerinizdede eleştirilerini yapmış olup,Lütfen bu kararınızı birkez daha düşünün.Bu tutumunuz haksızlıktır ve Adil değildir.
Bu ve bb.tutumlarınız sizi vede iktidarınızı bitirme sinyalleri veriyor.
Bu tutumunuzda;Size,ama daha fazla ülkemize ve milletimize zarar verir!.

*Ayrıca:Artık kral çıplak deme zamanı.Haziran 2011 de herkes hak ettiğini alacak ve bulacak.12 Eylül 2010 da size verilen %58.5 destek bakalım nasıl tecelli edecek? Bu avansı kullanamayan Başbakanımız daha nereleri vede neleri terk edecek göreceğiz.Her şey Demokrasi kuralları içinde sonuçlanacak.Kimse buradan bu olaydan pay kapmaya kalkmasın.Bu büyük ve onurlu millet Sandıkla getirdiklerini,yine Sandıkla götürecek.AKP'de bundan payını alacak.Daha 8 yıl öncesini hatırlamak yeterlidir.12 Eylül 2010'da Başbakan ve AKP'ye verdiğimiz "Yetmez ama evet" olumlu avansımızı iyi kullanamamıştır ne yazık ki.Rüzgar ekenler fırtına biçermiş.Herşeye rağmen yinede Ülkemiz kazanacaktır.Yorulan dinlenecek inat yok.Kutsal vede sihirli Seçim Sandığı geliyor biraz daha sabır.Saygılarımla.
Muammer Avşar
insansız siyaset ve yeni kitap - 1/10/2011 2:06:31 AM

bu çarpıcı başlık özlediğimiz siyasetin de adresini veriyor. "İnsana dokunmayan" siyaseti istemiyoruz. muşta meryem olmanın ne olduğunu bilmeyenler, ellerini artık siyasetten çeksinler...
meryem
Muş'ta Meryem Olmak - 1/10/2011 2:02:05 AM

hocamız yeni yılın ilk günleriyle birlikte yeni kitabıyla karşımıza çıktı... dilerim hız kesmez...
doktor hikmet
İyi seneler - 12/31/2010 7:46:40 PM

Yeni yılın herkese yeni sevinçler, mutluluk ve huzur getirmesini dilerim.
Fatma
yahoo grup - 12/28/2010 11:00:41 PM

yahoo gruba ben de üyeyim... oradan mesajlarını iletemeyenler burayı kullanabilirler sanırım...
melih
yahoo grup için cevap - 12/28/2010 6:07:51 PM

Semih Bey haklı olarak yahoo gruba artık yazılar neden gelmiyor diye sormuştunuz. Adnan Bey'e konuyu ilettik. yorumunuz için teşekkürler
webmaster
ikincicumhuriyet yahoo grup neden çalışmıyor? - 12/27/2010 12:25:43 AM

merhaba,

ikincicumhuriyet yahoo gruba artık yazılar gelmiyor,nedeni nedir acaba?
semih inci
beyhude - 12/1/2010 7:49:45 PM

gerçek bir palavrasınız.Hepinizin Taraf gazetesinde yazmanızda malümün ilanı.....
erdal ışık
Sarayı Yıkalım - 11/18/2010 4:47:38 PM

Bi solukta okunan bir kitap..Kitaptan bende kalan; aklı yeniden kurmalı..."sarayı yıkalım,sarayı!"
nilgün
Sarayı Yıkalım - 11/10/2010 1:52:02 AM

Sayın Prof.Dr.Mehmet Altan'ın yeni kitabı ''Sarayı Yıkalım''çıktı.Tüyap kitap fuarındaydı pazar günü. Fuarın bitmesi üzücü ama kitaplar iyi ki her zaman var...
Fatma
CUMHURİYET-VATAN.-2010 - 10/27/2010 10:43:09 PM


2010 yılında; sadece ve sadece , bin dokuzyüzün ilk on yıllarının bizlere bıraktığı mirasla mı yaşıyacağız?
Yoksa; Atalarımızın, bize miras bıraktığı Cumhuriyetimizin ; teknolojı ve refah düzeyiyle mi gurur duyacağız?...
Bugün:Gerek birey olarak, gerekse kurumsal olarak; ''başkaları'' ile kavga etmiyormuyuz sadece? Başkaları; bizim olanın dışında olanlar, tabii ki, başka yapacaklardır...
Bizler ise; bizim istediğimizi ,olmasını arzu ettiğimizi yapmıyacakmıyız?...
2010 yılında, Cumhuriyetimizin kurucularına; yüce önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'e , ne diyebileceğiz acaba?
''Uğrunda ölürüzden'' başka...

Ağlamak yok artık...
Yarınki nesiller için; gerek birey olarak, gerekse kurumsal kişilik olarak yapacaklarımıza hemen başlamalıyız...
Cumhuriyet ; içinin hangi araç ve gereçlerle dolu olduğuyla bir mana ifade eder. Çağımızınn gereçleriyle ,uygulamalarıyla dolması, bizlerin arzuladığı MANA'yı bulur ancak...
İşte; görevimizde bu ...
Bilgi çağının mayası olan; hoşgörü, tahammül ,beraber ve farklılıklarla yaşayabilme kültürü ile; yarınların inşaatı...
İşte, o zaman ; Torunlarımız da, Atatürk'ümüzün torunlarıyla mutlu olsun...
Bizler, Atalarımızla mutlu olduğumuz gibi.
Ve, Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun...



__._,_.___



DUSUN GURLER
Biz, “Güçlü Türkiye” gönüllüleri olarak, zorunlu a - 9/26/2010 12:54:32 AM

http://www.vatanhizmeti.com/

Dünya'nın hiçbir çağdaş ülkesinde Türkiye’de uygulandığı gibi bir “Zorunlu Askerlik” uygulaması bulunmamaktadır.

Zorunlu askerlik uygulaması gençler arasındaki statü farklılıklarını azaltıcı bir girişim gibi gösterilmektedir. Fakat asıl mesele, askerlerin toplumun geri kalanına karşı sahip oldukları statü üstünlüğünün bir kez daha tescillenmesinden ibaret. Bizce gerçek eşitlikçilik; gençlerin asker karşısında eşit koşullarla teslim olması ile değil, sivilleşmeyle mümkün.

Dünya'nın birçok yerinde olduğu gibi aynı süreyi başka hizmetlerde bulunarak tamamlamak için Anayasa’da gereken esneklik varken, gençlerimiz zorunlu askerlik yapmak yerine neden alternatif kamu hizmetinde bulunmasın? Bu durumun vatanseverlikle ilişkilendirilmesi doğru olmaz. Vatan hizmetinin yalnızca askerlik yapılarak yerine getirildiğini düşünmüyoruz. Kaldı ki sınır karakollarında profesyonel sisteme geçilmesi asker ihtiyacını da azaltmaktadır. Polisler, doktorlar, öğretmenler, sporcular, mühendisler... alanlarında uzmanlaşmış tüm bu ve benzeri donanımlı gençler, en verimli oldukları dönemde askerlik yerine kamu hizmetleri yaparak, sivil toplum kuruluşlarında görev alarak ülkesine çok daha yararlı olabilir! Bu tip hizmetlerin ekonomiye de, aktif vatandaşlık bilincine de çok daha fazla faydası vardır.

Soğuk Savaş'tan bu yana askeri teknolojilerin baştan sona değiştiğinin, değişen teknolojinin asker sayısı azaltıp daha profesyonel ve eğitimli personel ihtiyacını yükselttiğinin bilincinde olarak; Türkiye’nin kendisini rejim bekçisi gibi konumlandıran kalabalık bir ordu yerine çağın gereksinimleri ile donatılmış güçlü bir orduya ihtiyacı olduğunu savunuyoruz.

Biz, “Güçlü Türkiye” gönüllüleri olarak, zorunlu askerlik uygulamasına son verilmesi talep ediyoruz. Türkiye’nin bağımsız gençleri olarak zorunlu askerlik uygulaması kalkana kadar bu kampanyamıza devam edeceğimizi kamuoyuna ilan ediyor ve tüm siyasi partileri, sivil toplum örgütlerini, kişi ve kuruluşları siyasi renk gözetmeden kampanyamıza destek vermeye çağırıyoruz.
nilgün
BİR KAÇ TESPİT VE NİÇİN EVET. - 9/10/2010 8:21:23 PM

Demokrasi, kavram olarak, barış atmosferi içinde mana bulur. Hoşgörü,karşılıklı saygı,respekt,yerini ve konumunu bilme... Değişimin doğurduğu sorunları ve engelleri aşmada kullanılacak sistemin, struktel yapının, uygulamada ki kurallarını içerir.

Demokrasinin karşıtı: mutlak itaattır; otoriterliktir. Oteriter ve mutlak itaat kültürü:Çağımızda, baş vurulan alanlara sahiptir:Ameliyat masasın da ,Askeri sevk ve idarelerde,can kurtarmada, ölümle-yaşam arasındaki mücadelelerde ve kısa zaman da sonuç beklenen işlemlerde kullanılır...Kullandığı dil itaat , emir dilidir...

.Halk oylaması;savaş ve korkunun ürettiği kavga ortamının dışındadır. Kullandığı dil; barış dilidir...

Halk oylaması; demokratik kültürün de bir sınavıdır aynı zamanda... Olgunluk sınavıdır..

Referandum; barış döneminde ifadesini bulur.Demokrasi kültürünün araçlarıyla şekillenir. 12 Eylül 2010 tarihi; bu nedenle de önem taşımaktadır.

Referandum, bireylerin: Bireyse kimlikleriyle-kurumsal kimlikleri arasındaki bağın da güven sınavıdır....

Bu şu demek:

Hızlı bilgi edinme çağında hümaniter ve sosyal bilimler, daha da, zenginleşmiştir...Bilimlerin bu zenginliğ, yeni güven kavramıyla kendini bulur...

Birey,kültürel ve bilimsel alandaki eksikliklerini; kendi iradesini tamamlayan, veya ifade eden, kurum veya kuruluşlar da arar...Ve kendini bu biçimde de anlatır...

Misal olarak: Bu referandumda; sık sık öne sürülen 26 maddenin toptan, tek cevapla ifadesi :Evet veya Hayır

26 soruya bir cevap aranması kadar absurt,mantık dışı,lojik, bir gerçeklik olamaz... İşte, burada; kurumsal kimlikler devreye giriyor; kişi kendisini ifade ettiğine inandığı kurumun, burada parti veya sivil toplum kuruluşlarıın, tercihini kullanıyor.

Yeni iletişim çağımız,aynı zamanda, örgütlenme çağıdır.. Netice olarak; 26 maddenin .hepsinin okunması, anlağılması, burada bir ölçü değildir.. Birey, kurumsal kimlik tercihini kullanıyordur...

. Benim, bireysel tercihimin EVET olmasının en önemli nedeni:

12 mart döneminin bir ‘’kurbanı '' olmamdır..

Dısıplinsizlik suçu işlediğim ileri sürülerek, Üst teğmen iken ,12 yaşından beri bana hayat veren, kişilik veren Şerefli Türk Silahlı Kuvvetlerinden kovulmam... ıkı sene tutuklu kalmam.

..Hâlâ, disiplinsizlik suçumun ne olduğunu bilmiyorum... Sadece ve sadece onurumu ve kişiliğimi gösterecek değerlerle bütünleşmek istiyorum. O kadar...

EVET; Bu beklentilerimin de kapısını açacaktır...

Diğer maddelerin büyük bölümü, bireysel insan hakları sözleşmelerinin gecikmişleridir... Bir kaç teknik bilgi gerektiren maddelerde de ; kurumsal kimliğimi kullanıyorum...

12 Eylül akşamı, Evet’in getirdiği aydınlıkla , ışıl ışıl olacaktır Türkiye. Hayrcılara da hayırlı olacaktır...


Çok önemsediğim ve üzerinde durulması gerekli bir konu da: BOYKOTun bir alternatif olduğu iddiası...

Boykotcular ,beni korkutuyor...Bu nedenle de sağlıklı bir değerlendirme yapmam güçleşiyor... Bu konuda ,alınan boykot kararı, barış dili değil. Kavganın , kendi ‘’meşrutiyetini’’araması ve onaylatmasıdır... Kürt aydınlarının ve Sivil toplum örgütlerinin ,boykot karşıtı duruşlarına, dayanışma olması için, yukardaki tespiti yaptım.

Bu referendumun en kırılgan çelişkisi,zıtlığı; Boykotcularla- Evet/Hayır cılar arasındadır. Bu; kavga düzeniyle- barış düzeni arasındaki kırılganlıktır....

NOT: Yazıda kullandığım yabancı kelimelerin kavramsal manalarının karşılığını; tam olarak bulamadığımdan, yabancı kelımelerın ön veya arkasından ,tırnak işaretiyle ayırarak ,açıklamaya çalıştım...

DUSUN GÜRLER
Referandum; evet;hayırcılara da hayırlı olacaktır. - 8/25/2010 11:07:25 AM

Soru: açık ve net.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti kimin?

Referendumun bir amacı da; bu sorunun cevabını almaktır...

Yıl 2010 da. Bilim ve iletişim çağına merhaba diyen bır dünyada....

Binlerce yıllık geçmişi olduğunu gururla söylediğimiz Devletimiz, kime ait olduğunu sorguluyor!!!

Millet-Devlet denkleminde, kimin özne, kimin subje olduğunu sorguluyoruz...

Bugün , kendini demokratik ve hukuk devleti normlarıyla ifade eden ülkeler; devletin kurumsal kişiliğinin sorumluluğunu, o ülkenin insanlarına emanet etmiştir...

Tahammül, hoşgörü atmosferi içinde, karşılklı güven koşulu esas alınarak, karşılıklı ilişkiler zincirinin oluşturduğu ağlarla yarınların inşaası...

Devlet; bir grup veya kurumun tekelınde değil artık... Olamazda....

12 Eylül 2010 , Türkiye Cumhuriyetinin mihenk taşlarından biri olacaktır...

Referendum da hayır çıkarsa; var olan sistem devam edecek demektir.

Evet çıkarsa:

Halk yığınları Devletini inşa etmeye başlıyacaktır...

EVET; Bir tramplen görevi üstlenmiştir.

En azından Hayırcıların korkaklığını da ortadan kaldıracaktır...

Aynı zamanda, haksızlığa uğramış milyonlarca küskün insanı, devletiyle barıştırmak için neden olacaktır...

DUSUN GÜRLER
Facebook - 7/26/2010 11:07:55 PM


http://www.facebook.com/#!/mehmet.hasan.altan?ref=t
Belki de Mehmet Altan'ın haberinin olmadığı bir sayfa..
nilgün
Mehmet Altan'dan suikast cevabı... - 7/18/2010 2:36:01 PM


http://video.moralhaber.net/medya/mehmet-altan-dan-suikast-cevabi/
nilgün
http://www.yetmezamaevet.com/imza/ - 7/9/2010 8:48:23 PM

Bence de yetmez; ama evet...


http://www.yetmezamaevet.com/imza/
nilgün
Gruba üyelik - 5/24/2010 11:37:57 PM

Muammer Bey, gruba tekrar üye olmak için ikincicumhuriyet-subscribe@yahoogroups.com adresine boş bir mail atarsanız sizi yönlendireceklerdir.Ayrıca sitemizin sağ üst köşesindeki e-gruba üye olmak için...yazısını tıklarsanız bilgilere ulaşabilirsiniz. Umarım yardımcı olabilmişimdir. Sevgiler...
Fatma
Neden üyeliğimi aktive edemiyorum - 5/24/2010 1:15:10 AM

Sayın ilgili.
Öncelikle başarılarınızın devamını diler,başa
rılarınızın devamını canı gönülden dilerim.Ben uzun yıllardan beri bu sitenin üyesi ve zaman zamanda aktif üye olarak,bazı yorum katkılarımla aktif katılımcısı oldum.Ne yazıkki o zamanki e'mail adresim iş yeri adresi olup,işten talihsiz ve ani ayrılışımdan dolayı,buralardan uzak kaldım.zaman zaman girişimlerime rağmen ikincicumhuriyet sitesi günlük yorum ve katılımcı kardeşlerimden ayrı ve bihabersiz kaldım.Sizden ricam üyeliğimin ve grup günlük yorumlarından haberdar olmam ve izlemem için bana yardımcı olunuz.Biliyorumki;Bu ülke'de gerçek demokrasi olacak ve gelecekse 1= ikincicumhuriyetciler. 2=Taraf gazetesi sayesinde yapılan yayın,yorum ve de taraftarları sayesinde olacaktır.Bunun dışında kalmak beni üzüyor ve kahrediyor.
Lütfen bana yardımcı olunuz.

Selam ve saygılarımla..

Muammer Avşar/ADANA
E'mail: muammer.avsar@hotmail.com
muammer avşar
" biz niye burdayız?"‏ - 5/2/2010 10:24:37 PM

Mehmet Altan'ın on yıl önce sorduğu " biz niye burdayız?" sorusuna ben de bir cevap yazmak istedim.
Çölün ortasında, dilinin tadına varan, konuştuklarını anladığım, konuştuklarımı anlayan arkadaşlarla dolu bir vaha burası.Vaha dedim diye alınganlık yapmayın lütfen. Bazen bir cümle kurduğunuzda kendi dilinize alt yazı yazmak zorunda hissettiyseniz kendinizi ve inatla önyargılardan yola çıkarak kurduğunuz cümleyi çekiştirenlerle karşılaşmışsanız, bilirsiniz ne demek istediğimi.Hayat bu topraklarda toza toprağa bulanarak akıyor. Haberlerin ciyaklamalarından sıyrılıp bir adım geri çekilerek olanları daha net görmek istediğimde buradan posta kutuma dökülen mektuplar elimden tutup usulca tozları silkeliyor.


nilgün
Mail grubumuz.. - 4/30/2010 9:22:06 PM


Bir mail grubumuz var. Uzun süredir sessizce bir kenarda bekliyordu. Son bir kaç gündür yağmur gibi mail gelmeye başladı gruptan. Ben de siteyi ziyaret edenler de yazışmalara katılmak ister diye düşündüm. ikincicumhuriyet@yahoogroups.com
nilgün
Forum fikri... - 4/14/2010 8:30:43 PM

Forum fikri çok güzel bence de. Diyorum ki bu platformda da fikirlerimizi paylaşıp, yeni sentezler elde edebiliriz. Hatta sadece bir gruba, ideolojiye ait olmasa bile hayata dair, yeni fikirler, değişik bakış açılarını burada tartışmak hoş olur.
Yasemin
tartışma platformu - 4/7/2010 8:16:54 PM

bu güzel organizasyonumuzu forumla desteklesek olmaz mı? böylece kitlelerin katılımını hızlandırırız ve sentezler elde ederiz. eminim bunlar zaten sentezdir, ama halk süzgeci de önemsizdir. bu forumun yönetimi de eğer kitleden kişilere verilirse, kitleyle entegre bir ideoloji doğmuş olur. sanal ortamda doğmuş olur belki, ama sağlam ve entegre olmuş bir ideolojinin aktive olmuş halini kimse durduramaz.
ufuk
Merhaba.. - 4/5/2010 11:57:20 PM

1986 yılıydı. Nokta Dergisi bir işkenceci polisin itirafları başlığıyla çıkmıştı. İnsanın kanını donduran yazı ve haberi okuduğumuzda ilk kez 12 Eylül darbesinin kara bulutları aralanmaya başladı demiştik. Taraf gazetesi de aynı duyguları defalarca hissettirdi. Taraf gazetesine ve Altan ailesine teşekkür etmek isterim.İyi ki varsınız.
nilgün
tebrikler - 3/22/2010 10:58:02 PM

Teşekkür ediyorum.Emeğiniz ve ülkemiz için yaptıklarınıza
Recep Ayer
neden politikaya atilmiyorsunuz - 3/22/2010 5:58:00 AM

heb merak etmisimdir boyle degerli insanlar niye politika yabmiyor ben mehmet beye cok saygi duyarim onemli bir insandir onun fikirlerini aktif hale nasil getirebiliriz birsey mumkundur oda onun aktif politika yabmasidir ona cok ihtiyac var
Recep
Murat Kurt’tan tüm darbeseverlere… - 2/26/2010 11:51:03 PM

http://www.dailymotion.com/video/xc5k12_neşeli-günler_music
Şarkı Ayışığı, Yakamoz, Sarıkız, Eldiven, Kafes ve Balyoz isimli darbe/eylem planlarını temel alarak yapılmış. Öyküde planlayıcının dünyası ve ruh hali, kendi ağzından bize aktarılıyor.

hasan nida
28 ŞUBAT 1000 YIL SÜREMEZ! - 2/24/2010 10:15:33 PM

Ayrımcılığa Karşı Kadın Hakları Derneği (AKDER), başörtüsü yasağının kaldırılmasını istiyor.
http://28subat1000yilsuremez.blogspot.com/ adresinde imzaya açılan bildiriye aralarında yazar ve gazetecilerin, siyasi parti temsilcilerinin ve sivil toplum
nilgün
İmzalı Kitap - 1/28/2010 9:12:23 PM

Sayın Mehmet Altan'ın sınırlı sayıda imzalı kitabı kitapyurdu.com'da ...

nilgün
Kent Dindarlığı - 1/23/2010 8:58:44 PM

Sevgili Yasemin..Evet sonunda kitap dağıtımda.'Kent Dindarlığı'www.kitapyurdu.com' da satılmaya başladı..
Ben Kanatlı Karınca ile başlayan deneme kitaplarına da merhaba demeli diyorum...Sevgiyle..
Nilgün
İmzalı kitap isteği... - 1/19/2010 8:34:23 PM

Puslu Demokrasi Ergenekon Güncesi.Kitabı henüz aldım.Kent Dindarlığı sanırım dağıtıma girmedi henüz..Ben buradan imzalı kitap isteğinizi Sayın Mehmet Altan'ın duyacağını düşünüyorum.Sevgiler..
Nilgün..
Mehmet Altan'ın kitabı - 1/19/2010 12:47:06 AM

Nilgün Hanım kent dindarlığı kitabını siz yazmıştınız baktım timaş yayınlarının sitesinde de göremedim çıkmadı mı henüz acaba? Bir de aldığımızda imzalatabilir miyiz ki böyle bir organizasyon olacak mı İstanbul'da haberi olan varsa bilgi verebilir mi
Yasemin
Kent Dindarlığı - 1/9/2010 9:28:06 PM

Kimse yazmıyor madem..Ben de yeni bir kitap adı daha vereyim.
Kent Dindarlığı/ Mehmet Altan / Timaş Yayınları..Benim yaşadığım yere kitapların gelmesi biraz uzun sürüyor..Olsun

nilgün
Puslu Demokrasi & Ergenekon Güncesi - 1/1/2010 4:53:58 PM

Sayın Prof.Dr.MehmetAltan'ın yeni kitabının adı bu.Etkileşim yayınları'ndan çıkmış.Yeni kitabınız hayırlı olsun.İsmi çok güzel.Umarım içeriğini de okuduktan sonra buraya yorum yazan
arkadaşlarla konuşuruz.
Nilgün
iyi seneler... - 12/31/2009 7:16:50 PM

Herkese 2009’u aratmayacak yeni ve çok mutlu bir yeni yıl diliyorum...


mehmet altan
Mutlu yıllar.. - 12/30/2009 1:40:45 PM

"Ve gönül Tanrısına der ki:
-Pervam yok verdiğin elemden;
Her mihnet kabulüm, yeter ki
Gün eksilmesin penceremden"
Mutlu yıllar...
Nilgün
Rüştünü ispat etmek. - 12/28/2009 7:47:40 PM


yaşanan onca kaosun basit bir çözümlemesi var aslında. hepimiz biliyoruz ulusal kurtuluş mücadelesinin önderleri cumhuriyeti kuranlar vatanseverlerdi çağının devrimcileri idi..Osmanlı monarşisini yıkarak çağdaş laik türkiye cumhuriyetini kuranlar o
sabahattin ali
Kıyamet Ambarı - 12/26/2009 10:13:57 PM

İstediğim evrensel hukuk kurallarının geçerli olduğu bir ülkede eşit vatandaşlar olarak yaşamak. Mesela “Yuvarlakçay’ın sularının, kurulacak bir hidroelektrik santralı için; barajlarda toplanması projesi ile Köyceğiz Gölünü kirletmesi ve geleceğe bır
Nilgün
Saygı ve Tahammül - 12/25/2009 4:03:41 PM

Eleştiriyi hakaret sayan, karşıt düşüncede olanlara tahammülü olmayan, hoşgörüsünü yitirmiş olan toplumumuzda insanları değil, olayları, fikirleri tartışarak, yaşama nasıl değer katabiliriz onu sorgulayabilen bir ortam olmasını diliyorum.
Fatma İnce
TEŞEKKÜR EDERİZ - 12/25/2009 3:33:25 PM

TÜRKİYENİN SORUNLARIYLA BU KADAR İLGİLENDİĞİNİZ İÇİN TEŞEKKÜR EDERİZ.KEŞKE HERKES SİZİN GÖZÜNÜZLE BAKABİLSE...
YASEMİN
Bu harika bir fikir. - 12/24/2009 9:58:57 PM

Sayfayı kıpır kıpır yapabilir burası. Bence burası çok hoş olmuş.
Nilgün
Sinerji yaratalım... - 12/24/2009 4:04:42 PM

Haydi arkadaşlar, hep beraber sinerji yaratmaya!..
mehmet altan
İyi fikir - 12/24/2009 12:02:58 AM

Bunu tam zamannda yaptınız..İkinci Cumhuriyet sinerji yaratacak
Hasan Bal
hayırlı olsun - 12/23/2009 9:58:49 PM

yorum bölümü site için hayırlı olsun....
murat
yorumlar - 12/23/2009 9:00:50 PM

Yorum sayfamız açılmıştır.Yorumlarınızı görmek bizi mutlu edecektir. İlginize teşekkürler...
webmaster

Yorum yaz