Medyada 2. Cumhuriyet > Cumhur cemaat, ikinci cumhuriyet

Cumhur cemaat, ikinci cumhuriyet

“Cümbür cemaat” sözü, “cumhur cemaat”in bozulmuş halidir. Zaten uyduruk “cümbür” sözcüğü de, “cümbüş” ile “cumhur”un Türk halkına pek yakışan arabesk kaynaşmasından ibarettir.

Yıllardır kurmaya çalıştıkları İkinci Cumhuriyet, buymuş demek: Cümbüşle cumhurun birleştiği “cümbür” noktasından, yedi yılın sonunda “cemaat cumhuriyeti”ne varıldı.

Birinci Cumhuriyet ile İkinci Cumhuriyet’in kurucuları arasındaki fark, heyhat! Yalnız zekâ, zarafet, bilgi, birikim, vizyon ve uygarlıkta değil, aynı zamanda fasıl heyetlerindeymiş, meğer.

Böyle bir cemaat cumhuriyetinin fasıl heyetine de elbette çümbüşle eşlik edilir!

Ama kanunla değil.

Oysa Mustafa Kemal’i, gerek kendi heyetinden, gerekse ikinci cumhuriyetin müteahhit ve taşeron kadrosundan, ölçülemeyecek kadar üstün kılan en baş özellik, Türkiye Cumhuriyeti’ni “kanun” üzerine kurabilmiş olmasıdır.

Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı’nın en şiddetli, en belirsiz, tehlikenin en büyük olduğu, kazanmakla kaybetmenin arasındaki o ince çizgide, cephe ile Meclis arasında mekik dokuyor, savaşta atılan her adımı bile, TBMM’nin çıkardığı kanunlarla “hukuksal zemine” dayandırıyordu.

13 Temmuz 1921’de Yunan orduları Ankara’nın 80 km. yakınına kadar ilerlemiş ve mecliste başkentin daha doğuya taşınması tartışılırken, Sakarya Savaşı’nı başlatan ve zaferle sonuçlandıran komutan, TBMM Başkanı Mustafa Kemal’di! TBMM, dünya tarihinde bir ulusun var ya da yok oluşunu belirleyecek bir kurtuluş savaşını yöneten tek yasama kurumu, savaşın sürdüğü üç yıl boyunca ara vermeden çalışan ve henüz kurulup kurulamayacağı belirsiz yeni Türkiye’yi “hukuk devleti” yapacak, onlarca yasa çıkaran meclistir.

Öyle bir yapılanmadır ki bu, cumhuriyetin her tuğlası, önceden hazırlanan yasal zemine oturtuluyor, harcı hukukla karılıyordu.

 

***



Bir de bugüne bakınız. Gecekonduculuktan gelen devletçiler, o tuğlaları, dağları tepeleri işgal, ormanları talan ettikleri, denizleri, gölleri, nehirleri kirlettikleri gibi tek tek söküyor, yerine kendilerine benzeyen, çünkü içinde yetiştikleri, gecekonducu, oldubittici, etik ve estetik anarşiyi koyuyorlar.

Birinci Cumhuriyet’in yasaları doğru, yanlış, artılı ya da eksili olabilir. Ama bir devletin bekasında aslolan, ister demokratik olsun ister diktatoryal, yazılı hukukun üstünlüğüdür. Meclis değiştirmediği sürece yasalar ne yazıyorsa o hukuktur ve hukuk, ne politika malzemesidir ne de politikacının malı. Hukuk, yargının işidir. Bu işi iyi yapar, kötü yapar, ama devlet olan hiç bir devlette, adalet bakanı dâhil hiçbir politikacı, hukuku temsil eden yargı kurumu hakkında bugün Türkiye’de olduğu gibi konuşmaz, çünkü konuşursa yargı da, hukuk da, devlet de çöker. Neden mi çöker? Çünkü cumhuriyet, çünkü demokrasi, her şeyden önce kurumlara saygıyla ayakta duran soyut güçlerdir.

Devlet soyuttur bir anlamda. Bu soyuta saygıyı kaldırırsanız ortadan, geriye kaba gücü elinde tutanın somut yaptırımları kalır ki, hukuk tabanından yoksun bu yaptırımlara anarşi, denir. Anarşinin de bir ülkeye ne getireceği bellidir: Ya dikta, ya da çöküş.

Bugün hukuku temsil eden yargıya, milletin iradesini temsil ettikleri gerekçesiyle saygı göstermeyen politikacılar, yarın onlara yapılacak saygısızlığa örnek olmakta, hatta dayanak hazırlamaktadırlar.

 

***



Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner, ister suçlu olsun ister suçsuz, kendisine yöneltilen “görevi kötüye kullanma” suçlamasıyla, görevi başında suç işlemekten sanıktır. Bu durumda, kendisini ancak Yargıtay’ın yargılayabileceği de yasada açıktır. HSYK’nın bu yasayı ihlal eden savcıları görevden almak ve haklarında suç duyurusunda bulunmak yetkisi bulunduğu, dün Adalet Bakanlığı Müsteşarı’nın katıldığı toplantıda yeni savcıların atanmış olmasıyla, zaten hükümet tarafından da onaylanmıştır!

Ama gerek Adalet Bakanı, gerekse Başbakan Yardımcısı’nın konuyla ilgili konuşmaları, yargı ile hükümeti hasım ilan etmiş, anarşi yaratmıştır. Anarşinin de sonu belli, demek ki İkinci Cumhuriyet böyle bir şey: Ya cemaat başa, ya cumhur leşe!

Mine G.Kırıkkanat

Vatan, 19.02.2010

Konu ile ilgili sayfalar...
7/3/2017 - 15 Temmuz’un ilk entelektüel sonucu ...
9/20/2016 - Garip ilişkiler...
8/16/2016 - Mehmet Altan: Türkiye, 'İkinci Cumhuriyet' kavramına mecburen geri dönecek...
8/12/2016 - Batı’nın “Yeni Türkiye” kuşkusu ...
4/25/2016 - Siyasal İslam ve İkinci Cumhuriyet ...
Bütün başlıklar için tıklayınız