Medyada 2. Cumhuriyet > İran’da İkinci Cumhuriyet

İran’da İkinci Cumhuriyet

En büyük rakipleri öldü.

Ve en büyük rakipleri şimdi her zamankinden daha güçlü...

İslâm Devrimi’nin muhalif sesi Büyük Ayetullah Hüseyin Ali Montazeri 19 aralıkta sustu.

Ve Montazeri’nin sesi, bugün İran’da her zamankinden daha güçlü çıkıyor...

Yüce Lider Ayetullah Ali Hamaney ile onun kanatları altındaki Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, Büyük Ayetullah’ın ölümüne sevindilerse de bu uzun sürmedi.

Zira İran’da rejimin “kurucu babalarından” olan, Rehber Humeyni’nin halefi olacakken rejimin demokrasi ve insan hakları ihlallerini eleştirerek muhalif saflara geçen Montazeri’nin 87 yaşında gözlerini yumması, onun eleştirilerini paylaşanları harekete geçirmiş görünüyor.


Uluslararası ajansların geçtiği yeşili bol görüntüler, Tahran’da, Tebriz’de, Isfahan’da, Kum’da yaşananlar hakkında bir fikir verse de, sokak gösterilerine ve rejimin kullandığı şiddete ilişkin haberler arasında, Montazeri’nin ölümünün aslında neyi ateşlediğini bize tam olarak kavratabilecek hikâyeleri bulmak her zaman mümkün değil.

Oysa İranlı muhaliflerin bloglarını ya da twitter yazışmalarını bir ucundan izlemeye başlayınca, sokağa taşan temel duygunun yas, çaresizlik ve öfke değil, aksine yeni bir cesaret, değişimin kaçınılmaz olduğuna inanmaktan kaynaklı taze bir güven olduğunu anlıyorsunuz.

Bu elektronik trafiğin içinde benim en çok dikkatimi çeken hikâyelerden biri, 21 aralıkta yani Büyük Ayetullah’ın ölümünden iki gün sonra, Montazeri’nin evinin yolunu kesmiş Besici milislerinin yanına kadar giden bir kadının herkesin gözü önünde Ayetullah Hamaney’in resmini yırtıp atmasıydı.

Bir diğer çarpıcı olay, ertesi gün Kerman vilayetinde yaşandı; hırsızlık yaptığı iddia edilen iki adam kent meydanında idam edilecekken, protestocular gidip onları darağacından indirdiler.

Besicilere kafa tutan kadın dövüleceğini ve gözaltına alınacağını biliyordu, öyle de oldu; Kerman’daki idamlıklar ise yakalandılar ama her iki olay da, İranlıların “rejimin bekçileri” karşısında artan bir cüretle hareket ettiklerinin göstergesiydi.

Bu cüreti “rejim muhalifi” olarak nitelendirmek doğru, “devrim karşıtı” olarak nitelemek ise bence yanlış...


Montazeri’nin evinin önünde Hamaney’in resmini yırtan kadının davranışı, rejimin “İslâmi” niteliğine değil, “baskıcı” niteliğine bir başkaldırı olarak okunabilir ancak.

Esasen, eğitimi ve din adamları hiyerarşisindeki yeri itibarıyla Ayetullah Hamaney’i çok geride bırakan Büyük Ayteullah Montazeri’nin rejime yönelik eleştirileri de, İran’ı daha “ılımlı” bir İslâm Cumhuriyeti, daha demokratik ve özgürlükçü bir rejim yapma hedefinde yoğunlaşıyordu.

Montazeri’nin ölümünün yedinci günü, Aşure Günü’ne rastladı ve o zamandan beri İran’da sokaklar durulmuyor.

Reformcu gösterilere ruhunu veren ana metinlerden biri, Montazeri’nin bu yıl yayınladığı fetva...

İran’da mollaların hükümette görev almasına son verilmesi, din adamlarının seçimle işbaşına gelmiş siyasilere “danışmanlık” yapmak dışında bir yetkisi olmaması gerektiğini uzun süredir savunan Montazeri, bu son fetvasında, Hamaney-Ahmedinejad ikilisini doğrudan hedef almıştı.

Montazeri’ye göre bu ikili, Şii İslâm’ı tahrif ve istismar ediyordu ve bu durum aslında “halkın, sözleşmeyi bozan bu kişileri görevden alabileceği” anlamına geliyordu.


Dahası, “Hamaney, İslâm’ın kanunlarını, buyruklarını açıklayabilecek yetkinlikte bir din adamı değil” diyordu Montazeri; ona göre, İslâm Devrimi’nin Yüce Lideri konumundaki kişi, “fetva” yayınlayabilecek otoriteye sahip değildi, susmalıydı.

Montazeri’nin “Büyük Ayetullah” sıfatıyla yaptığı bu eleştiriler, devrim karşıtlarından ziyade, devrimin restore ve reforme edilmesi gerektiğine inanan muhalifler için anlamlıydı kuşkusuz.

Ama bu, Montazeri’nin İran’daki değişim feryadının marjlarında durduğu anlamına gelmiyor.

Bu feryadın “özgürlükçü” ve aynı zamanda “İslâmi” bir feryat olduğunu, Montazeri’nin fikirlerinin de muhalefetin “merkezinde” durduğunu kavramadıkça, İran’da ne olup bittiğini anlamamız da imkânsız.

İran’daki reformcuların önde gelenleri, “laikçi” insanlar değil ama demokrasi isteyen, ifade ve toplantı özgürlüğü üzerindeki kısıtlamaların kalkması için uğraşan, insan hakları ihlallerinin son bulması için bastıran insanlar.

Ve bütün bunlar, Montazeri’nin de talepleriydi.


Hazirandaki genel seçimlerde, İran halkının geniş bir kesiminin inancına göre “hile” yapılarak reformcu lider Mir Hüseyin Musavi yenilmiş ve Ahmedinejad yeniden seçilmiş sayıldığında, muhalifler demokratik taleplerini içeren yedi maddelik bir manifesto yayınladılar.

O manifestodaki taleplerden biri, Montazeri’nin “Yüce Lider” ya da “İnkılâp Rehberi” sıfatıyla Hamaney’in yerine geçmesiydi.

İranlı rejim muhalifleri, otuz yıl önceki devrimi tersine çevirmek değil, devrimi “sağlam” bir temel üzerinde yeniden inşa etmek istiyordu adeta.

İran ikinci devrimini mi yaşıyor?

Guardian
gazetesinde Simon Tisdall, İslâm Cumhuriyeti’nde yaşanan son olayları analiz eden dünkü makalesine bu soruyla başlıyordu...

Bence bu sorunun cevabı “evet.”

İranlılar, 1979 devriminin ideallerinden uzaklaşmayan ama o devrimin kendilerine vermediği hak ve özgürlüklerin yolunu açacak ikinci bir devrimin, belki de ilkinden çok daha demokratik bir İkinci İslâm Cumhuriyeti’nin yolunu döşüyorlar.

Yasemin Çongar, Taraf

30.12.09

Konu ile ilgili sayfalar...
7/3/2017 - 15 Temmuz’un ilk entelektüel sonucu ...
9/20/2016 - Garip ilişkiler...
8/16/2016 - Mehmet Altan: Türkiye, 'İkinci Cumhuriyet' kavramına mecburen geri dönecek...
8/12/2016 - Batı’nın “Yeni Türkiye” kuşkusu ...
4/25/2016 - Siyasal İslam ve İkinci Cumhuriyet ...
Bütün başlıklar için tıklayınız