Medyada 2. Cumhuriyet > Kırk yıllık hesaplaşma

Kırk yıllık hesaplaşma

Hasan Cemal'in 40. meslek yılı kutlamasının ardından daha çok tartışma çıkacağını söylemiştim. Nitekim ilk işaret fişeği en az Hasan Cemal kadar eski olan bir haber üzerinden çakıldı: 'Ekose etekli levrek' haberi... Dün, daha evvel Yalçın Bayer'e de bu haberin kendisine ait olduğunu söyleyen eski Günaydın'cı Engin Konuksever'den bir telefon aldım.
Konuksever, benim de bu köşede yer verdiğim görüşlerini tekrarladı... 'Bu yemeğe Hasan'ı ben götürdüm, benim de imzam var o günkü haberde' dedi ve ekledi: 'Zaten toplam altı satırlık bir haber, bütün sayfa fotoğraflardan oluşuyor. Hepsini de ben çektim.'
Konuksever, yemeğin maliyetini Çağlayangil'e sorduğunu, '30 bin lira' yanıtını aldığını ancak gazetede haber çıkıp da kıyamet kopunca Çağlayangil'in onu şikayet ederek 'Üç bin liraydı sen yanlış yazmışsın' dediğini anlattı...
Hoş bir anekdot: Konuksever o günlerde Necati Zincirkıran'a 'Çağlayangil'e aramızda üç bin lira toplayalım da bize de bir yemek versin' demiş...
'Ekose etekli levrek' haberi Türk basınının mihenk taşlarından biridir. Aynı zamanda da bir tabudur. Yıllarca Hasan Cemal'in gazetecilik miladı olarak bildik; bugün üzerinde bir tartışma yaşanıyorsa aydınlatılması basın tarihinin objektif değerlendirilebilmesi için şarttır.
Epey de uzun bir zaman oldu, kimileri eksik ya da yanlış hatırlıyor olabilir, bütün bunlar da insana özgü hatalardır... Bugün 'ekose etekli levrek' üzerindeki tartışmalar Hasan Cemal'in basın tarihindeki yerini-önemini değiştirmiyor ne de olsa...
Ancak bu haberden daha da önemlisi Engin Konuksever'in kırgınlığı: Hasan Cemal'den hiç iyi söz etmiyor, bugünkü çizgisini beğenmiyor ve ona kızgın... Ne garip, Hasan Cemal'le yolu geçmişte kesişen pek çok kişinin de benzer kırgınlıkları var ona karşı...
Benzer tartışmalar Hasan Cemal'in kitapları yazıldığında da ortaya çıkmıştı... 'Kimse Kızmasın Kendimi Yaz
dım'da solcu arkadaşları tarafından davayı satmakla itham edilmişti... 'Cumhuriyet'i Çok Sevmiştim'de en parlak meslek yıllarında beraber çalıştığını arkadaşlarını haksız yere suçladığı, başta da onu buralara getiren İlhan Selçuk'a çok büyük haksızlık ettiğine dair kıyamet kopmuştu...
İlhan Selçuk'a haksızlık ettiğini sanırım kendini de biliyor ki kutlama gecesinde 'İlhan Selçuk kitabı yazacağım, olumlu yönleriyle' diye bir laf atmış ortaya...
Gerçi bu cümle üzerinde de pek çok spekülasyon var. Hasan Cemal'in bu kitabı yazmayacağı, bunun bir espri ya da yanlış anlama olduğu gibi...
Ama kesin olarak anlaşılan bir şey var ki '40 yıllık gazeteci Hasan Cemal'e insanlar kolaylıkla kırılabiliyor.
Kutlamada dağıtılan kitaba görüş veren Yalçın Doğan bazı görüşlerinin çıkartıldığını açıkladı geçenlerde odatv.com'a. Yalçın Doğan özellikle Cumhuriyet gazetesiyle ilgili kitap çıktığında da Hasan Cemal'i çok sert eleştirmişti... (Kitabı yayına hazırlayan Ezgi Başaran ise tek yetkilinin kendisi olduğunu, Hasan Cemal'in haberi bile olmadığını, eşi Ayşe Sözeri'nin ise hiçbir şekilde müdahale etmediğini açıkladı twitter'da.)
Kutlama geceye katılanlar kadar katılmayanlar da dikkat çekiciydi...
Yakın zamana kadar Milliyet'in yayın yönetmeni olan ve Cumhuriyet'ten beri Hasan Cemal'le yakınlığı bilinen Sedat Ergin katılmadı mesela. Ergin'in o gece bir 'manisi' yoktu, İstanbul'daydı ama biraz mesafeli durmayı tercih etmiş olmalı...
Bana kalırsa iyi de etmiş...
Nitekim, gecenin sonucuna baktığımızda da o gece Hasan Cemal'in 40. meslek yılı kutlamasındansa 'İkinci Cumhuriyetçiler'in gövde gösterisi' tiyatrosunun kötü bir temsiline dönüştü.
Bu gecenin böyle bir şeye dönüşeceği zaten kimi davetlilerden belli... Böyle bir şey tasarlanmasa önceden Hasan Cemal'in meslek hayatıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, kimi 40 yılı teğet bile geçmeyen Mustafa Karaalioğlu, Akif Beki, Ali Bayramoğlu, Emre Aköz gibi isimler neden davet edilir, neden orada yer alır ki...
Ya da bu isimler de 40 yıl boyunca pek çok dostunu kıran Hasan Cemal'in yeni arkadaşları, eski dostlarının yerine yerleştirdikleri yedekler olmalı...
Ah Hasan Cemal... Hep tartışmalar, gerginlikler, çatışmalarla geçen 40 yılın kutlaması bile bu gergin geçmişten nasibini almadan sonlanmıyor işte...

Defne Samyeli'nin 'kirli' geçmişi
Defne Samyeli televizyon tarihimiz boyunca kendi kendisini yeniden yaratabilmiş, üstelik bir uçtan bambaşka bir uca savrulabilmiş ve bunu başarmış bir isim... Yıllarca bu ülkede ana haber spikerliği yaptı. Zaman zaman 'Canlı yayında rehine pazarlığı' gibi çok ciddi etik ihlalleri içeren yayınlar da yaptı, ama bir şekilde bunlardan sıyrılmayı bildi... Kendisini öyle ya da böyle kabul ettirdi.
Ta ki o iktidar gününün sonu gelene kadar...
Türk televizyon haberlerinde bir gün spiker devri kapandı ve Defne Samyeli de ekrandan uzak kaldı...
Ancak hemen ardından o ekrandayken nedense hiç kimsenin gündeme getirmediği geçmişi pişirilip önümüze kondu: Defne Samyeli çok kötü bir sesi olmasına rağmen Melih Kibar'la albüm yapıp, 'Sensiz Seninle'ye klip bile çekmişti... Zamanında televizyonda Rafaella Carra tarzı şov programları sunmuştu... 'Salı Pazarı' diye ekranda gazino programının yüzü olmuştu...
Ama kimler neler yapmamıştı ki zaten... Özel televizyonların ilk yılı herkesin serseri mayın gibi dolaştığı, kimin ne yaptığını bilmediği anarşik bir ortam değil miydi...
Defne Samyeli'nin leopar desenli kıyafetleriyle fetiş dansları sergilediği bir videosu da o haberlerden ayrı kalır kalmaz İnternet'e düştü. Geçen gün yeniden keşfedildi, pek çok sitede dolaştı...
Samyeli'nin bu video'lara çok bozulduğunu biliyorum. Eminim geçen gün sitelerde yayınlanınca da çok üzülmüştür... Hele hele iki çocuğuyla yepyeni bir hayat kurmaya çalıştığı zor bir dönemde...
Kendisine tek bir tavsiyem var: Biraz gülsün... Kendisiyle dalga geçmeyi öğrensin... Bu kadar kasmasın... 'Haberci ciddiyeti' adına geçmişini inkar etmesin... Yaptığı ayıp değil, günah değil... Herkes şöhret olmak için bir yerlerden geçiyor... Ahlaksızlık değil, dolandırıcılık yapmamış, hüküm giymemiş, yüz kızartıcı suçu yok, bir skandala karışmamış... Sadece şarkı söylemiş ve gülmüş...
Bugün baktığımızda çok komik geliyor Defne Samyeli'nin o görüntüleri... Şarkıcılığı o günlerde de bir işkenceydi... Ama biz nasıl gülüyorsak, nasıl dalga geçiyorsak o da bu yola başvursun.
'Umursamazlık' medya insanın ermesidir... Umursamadığında, başkaları hakkında ne düşünüyor diye kulak kabartmadığında, başkalarının görüşleri hayatını bağlamadığında derin de kalınlaşır, kendine de güvenin gelir ve hiç kimsenin sana karşı koz kullanmasına fırsat vermezsin...
Başın öne eğilmesin, aldırma Defne aldırma ama gül....

Oray Eğin, Akşam

23.12.09

Konu ile ilgili sayfalar...
7/3/2017 - 15 Temmuz’un ilk entelektüel sonucu ...
9/20/2016 - Garip ilişkiler...
8/16/2016 - Mehmet Altan: Türkiye, 'İkinci Cumhuriyet' kavramına mecburen geri dönecek...
8/12/2016 - Batı’nın “Yeni Türkiye” kuşkusu ...
4/25/2016 - Siyasal İslam ve İkinci Cumhuriyet ...
Bütün başlıklar için tıklayınız