Medyada 2. Cumhuriyet > Babalar ve oğullar

Babalar ve oğullar

GAZETECİ Kutlu Esendemir çok eski arkadaşımdır.

Dağda esir olmuşluğu da vardır, Leman’da muhalefet literatürünü zenginleştirmişliği de...

Birlikte haberlere atladığımız günlerden beri muhabir heyecanını hiç kaybetmedi Kutlu...

Arar, bulur ve patlatır haberi...

Geçen gün Habertürk’ün manşetinde yine aynı şeyi yapmış: Haberi patlatmış...

Hem de haberin hasını... Afallatanını...

¡ ¡ ¡

Hani son aylarda adını en fazla işittiğimiz bir “albay” var ya...

Hani “ıslak imza” deyince akla, hemen onun adı gelir...

Evet, işte o Dursun Çiçek adlı albayın oğlunu bulmuş Kutlu...

Çocuk tam bir “ikinci cumhuriyetçi”...

Küçük Mehmet Altan... Küçük Etyen Mahçupyan...

Henüz serpilmemiş ve yolunu tam bulamamış bir Taraf yazarı...

Genç Siviller Örgütü’nün kurucularından...

Radikal İki okuyor mu bilmiyorum ama Sabancı Üniversitesi’nden mezun olduğunu biliyorum...

Murat Belge hayranı olduğuna adım gibi eminim. Sanırım Ahmet Altan’a da “yoldaş” diyordur...

Adı: Deniz... Soyadı: Çiçek...

Kendisi sonuna kadar “özgürlükçü”... Sonuna kadar “antimilitarist”.

Ama babası “darbe planı yapmak” ile suçlanıyor...

¡ ¡ ¡

Ben ta Sabah Gazetesi’nde yazıp çizerken...

Deniz Çiçek için bir yazı yazmışım...

Kutlu’nun haberinde o da var...

Hatırladım o yazıyı...

Bir 19 Mayıs günü, Albay Dursun Çiçek’in oğlu Deniz Çiçek ve arkadaşları, “19 Mayıs’ta statlarda yapılan törenler, rahatsızlık verici etkinliklerle geçiştiriliyor. Bu törenler otoriter bir devlet zihniyetini yansıtıyor. Gençlik, düşmanı korkutacak hazır kıtalar olarak düşünülüyor. Bu törenler, modası geçmiş militarize gösterilere benziyor” diyerek...

Dönemin Milli Eğitim Bakanı’na bir bildiri sunmuşlardı...

Ve kıyamet kopmuştu... Ben de kopan kıyamet üzerine Deniz Çiçek’e destek vermiş ve “Aldırma Deniz” diye bir yazı yazmıştım...

Şimdi anlıyorum ki: O Deniz, bizim Dursun Çiçek’in oğlu Deniz Çiçek imiş...

Hey büyük Allah’ım! Sen nelere kadirsin...

¡ ¡ ¡

Ama durun bir dakika!

Bu olayı sadece “şaşırarak” geçemeyiz...

Düşünün: Dursun Çiçek, Deniz gibi bir evlat yetiştirmiş... Yani oğlunun kendisinden çok farklı bir dünyanın içine girmesine izin vermiş ve bunu mesele etmemiş...

Aile içinde bu kadar demokrat takılan bir babanın, Genelkurmay’ın en azılı “darbe heveslisi” olması size de tuhaf gelmiyor mu?

Bir insan evde bu kadar “demokrat”, kışlada bu kadar “darbeci” olabilir mi?

Tamam... “Islak imza”yı, “AK Parti ve Fethullah Gülen’i Bitirme Planı”nı, “Dursun Çiçek’in önce tutuklanıp sonra serbest bırakılması”nı...

Hepsini ama hepsini tartışalım...

Ama lütfen biraz da “Deniz” gibi bir evladın, ne türden bir aile ortamından beslendiğini de tartışalım...

Çünkü burada Turgenyev’in “Babalar ve Oğulları”na benzer bir macera saklanmış gibi geliyor bana...

Haftanın enleri

? EN İYİ: Siyaset Meydanı’nda yaptığı konuşmayla “Kürt açılımı” gibi netameli bir konunun en netameli alanlarında bile hayli inandırıcı ve serinkanlı yaklaşımıyla göz dolduran AK Parti Genel Başkan Yardımcısı HÜSEYİN ÇELİK.

? EN KÖTÜ: Meclis’te yaptığı konuşmada kullandığı “Dersim iması” ile partisinin doğal tabanını bile küstürmeyi başaran CHP’li ONUR ÖYMEN.

? EN ÇARESİZ: Onur Öymen’in “Dersim vurgusu” nedeniyle parti binasının önünde protesto gösteri yapan Tunceli Dernekleri’nin yöneticileri karşısında çaresiz kalan CHP İstanbul İl Başkanı GÜRSEL TEKİN.

? EN ADANMIŞI: “Kürt açılımını Kuşum Aydın yapsın, ona da tam destek olurum” diyen ünlü sinema yönetmeni SİNAN ÇETİN...

Meclis’i seyrederken sayıklamalarım


?
Bütün DTP’lilerin yüzünde, Ahmet Türk’ün yüzündeki “zulme ve gadre uğramış ifade” olsa, her şey çok daha farklı olur muydu acaba?

? Ömer Çelik biraz kilo mu almış yoksa ceketi biraz dar mı?

? Biri Ömer Çelik’e “Eğer hazır cevap biri değilsen, hazır cevap biriymişsin gibi davranma” diyebilir mi acaba?

? Ufuk Uras kürsüye Sartre’ın “Nobel’i ret” konuşmasına benzer bir konuşma yapacakmış gibi geliyor...

? Dağ fare doğurdu: Ufuk Uras, yoldaşlara yakışmayacak denli sakin ve dingin...

? Devlet Bahçeli çok kanaatkâr bir insan... Süresinin dolmasına 10 dakika kala konuşmasını bitirdi...

? Tayyip Erdoğan’ın en fazla bağırdığı anlar, kâğıttan kafasını kaldırdığı anlar... Sanırım konuşmayı kaleme alanların, “Öfke bir hitabet sanatıdır” meselesine kafalarının basmadığını düşünüyor.

? “Baykal tam bir hitabet ustası” diye sayıkladım... Yanımdaki arkadaşım, “Evet ama onun sorunu farklı” dedi... Bir “Baykal tartışması”nı kaldıramayacağım için sustum...

Ahmet Hakan, Hürriyet

15.11.09

Konu ile ilgili sayfalar...
7/3/2017 - 15 Temmuz’un ilk entelektüel sonucu ...
9/20/2016 - Garip ilişkiler...
8/16/2016 - Mehmet Altan: Türkiye, 'İkinci Cumhuriyet' kavramına mecburen geri dönecek...
8/12/2016 - Batı’nın “Yeni Türkiye” kuşkusu ...
4/25/2016 - Siyasal İslam ve İkinci Cumhuriyet ...
Bütün başlıklar için tıklayınız