Medyada 2. Cumhuriyet > İkinci Cumhuriyet

İkinci Cumhuriyet 
 

Belki şu an ülkemiz İkinci Cumhuriyet sürecine girdi de biz bunu ancak 2023 yılında tarih kitaplarında okuyunca tam olarak anlayabileceğiz. İşlevini tamamlamış eski cumhuriyetimizin yerine gelecek olan ise, onun esas olarak demokrasiyle taçlandırılmış hali olacaktır.

 

İkinci Cumhuriyet 

Sözlük Yazıları -8

Birilerini pek bir kızdıran masum sözcüklerdir aslında, İkinci Cumhuriyet… Ve Mehmet Altan’ın adıyla anılıyor artık. 

Eski cumhuriyetimizin iyisiyle kötüsüyle işlevini tamamladığını, yeni çağın yeni yönelimlerine uygun olarak bu sözler, Türkiye Cumhuriyeti’nin demokrasiyle taçlandırılması ufkunu içermektedir. Oysa İkinci Cumhuriyet’ten söz etmek kimilerine göre Cumhuriyet’e son vermek demek, hatta cumhuriyet düşmanlığı demekmiş. Bu korkular nedeniyle Mehmet Altan gibilerine kızanların, 16 Türk devleti kurmuş olmakla övünmeleri ise işin trajikomik yönüdür. 16 devlet işinin safsatalığı bir yana, öyle bile olsa 15 tanesinin batmışlığını kabullenmek demektir bu. Kim bilir, belki değişim ihtimali karşısındaki bu telaş, bu saldırganlık derindeki o suçluluk ve korkudandır, “15 tanesini batırmışız, aman bari bu batmasın!” çabasıdır. 

İngiltere bir tane devlet kurmuş 1000 yıldır aynı devlet, üstelik cumhuriyet de değil meşruti krallık ama bizdeki cumhuriyetçilerin cumhuriyetinden epey gelişkin bir demokrasiye sahipler. Biz ise hem laikliği yanlış kavramış ve yanlış uygulamaktayız hem de bunu cumhuriyetin neredeyse tek mühim özelliği saymakta ve üstelik de onun tehlikede olduğuna inanmaktayız. Yalan ve paranoya… 

Yüzüncü yıl gelmeden ikiyüzlülükle yüzleşmek gerek, birinin bize ayna tutması iyi olurdu 

Bu ikiyüzlülüğü başka bir sözlük yazımda ayrıntılandırmıştım. Bu yazıda dikkati çekmek istediğim şey, son gelişmelerin rüzgârının bizi belki pek istemeden getirdiği ilginç kıyılar… Artık İkinci Cumhuriyet o kadar uzak değil sanki, korkulacak bir şey hiç değil. Üstelik isminin başına numara getirmek bile şart olmayabilir. 

Süreç, ani ve keskin zıplamalar yerine ağır ağır ilerliyor. Belki şu an ülkemiz İkinci Cumhuriyet sürecine girdi de biz bunu ancak 2023 yılında tarih kitaplarında okuyunca tam olarak anlayabileceğiz

Ağır olması, sindirilerek yürünmesi daha sağlıklıdır. Yeni toplum kesimleri yeni konulara ikna olurken, düşünce ufukları yeniliklere açılıyor. Başbakanın her konuşmasından sonra AKP tabanı, alınacak dersleri almak, öğrenilecek konuları öğrenmek ve kabullenilecek tarihi şahısları kabullenmek için birbirleriyle ve kendileriyle akıl ve vicdan muhasebesine girmekteler. Bunun ne kadar büyük bir toplumsal dönüşüm olduğunu gözden kaçıranlar dünyanın ve ülkemizin gidişini asla anlayamazlar. Çünkü paranoyaların peşinden sürüklenmeye alışanlar için her an yeni paranoyalar üretiliyor zaten. 

Cumhuriyetin formatlanması 

Tam bir buçuk yıl önce başka bir sözlükte bu tür bir başlığa şöyle yazmıştım: 

“Cumhuriyetin formatlanması, cumhuriyetimizin bir değişimin eşiğine geldiğini anlatan ironik ve teknik yaklaşımdır; 

Laik, demokratik, sosyal, hukuk devleti lafını, statüko yanlıları da sık sık tekrar eder; format atılmasından yana olanlar ise meseleye şöyle yaklaşır ve: 

1. Cumhuriyetin gerçekte laik olmadığını ama laik olması gerektiğini, hakem devlet pozisyonuna geçilmesini ister; 

2. Cumhuriyetin en önemli özelliğinin (demokrasi) hep eksik olduğunu, demokratik cumhuriyetin artık zamanının geldiğini söyler; 

3. Sosyal devletin devletçilikten farklı olduğunu, yalnız bizim için değil Avrupa için de yenilikçi olacak yeni adımlara ihtiyaç olduğunu söyler; 

4. Hukuk darbelerine yolları kapatıp, tutucu `kanun devleti`nden, ilerlemeye açık `hukuk devleti`ne dönüşü isterler. 

İkinci Cumhuriyet, belki de yalnızca böyle bir şey -ki meselenin numarası değil içeriği önemli. Örneğin Fransa, bugüne gelene kadar 4-5 tanesinin üstünden geçip gitti. 

Özetle format ihtiyacı dayatmıştır diyebiliriz. Devlet yönetimindeki ağırlaşmanın, zaman zaman error vermenin, olmadık kilitlenmelerin başka türlü izahı yoktur, üstelik başka çözümü de yoktur." 

İkinci Cumhuriyet
 
İşte eski yazdıklarım hemen hemen böyleydi ve görünüyor ki aradan geçen 1,5 yılda kötüye değil iyiye doğru yol almışız, sevindirici olan bu.
 
Gelelim ülkemizin bugün içinde ilerlediği tarihi sürecin alt başlıklarına:

1. Osmanlıdan beri var olan Ermeni sorunu, Ermeni açılımı biçiminde yaşamımıza girmiştir. 

2. Cumhuriyet ile yaşıt olan Kürt sorunu, demokratik açılım olarak kendini göstermiştir. 

3. Kıbrıs barışı, kimi geçici çıkmazlara rağmen esas olarak topun hep karşı tarafa geçirildiği bir durumda ilerliyor. Yakında yeni gelişmelere gebe… 

4. Rusya ve İran ile iyi ilişkiler, kendisini -gerçekte öyle olmasa da- AB kıskacında hisseden herkese iyi gelmiştir. 

5. Alevi barışı, Sünni kesiminin de giderek kabullenişiyle bir denge noktasına geliyor. 

6. Gayri Müslim azınlıklarımızla barışma sürecinde onların insan hakları ile ilgili sorunları bugün daha bir önemseniyor. 

7. Suriye ve Irak ile gerçekleşen işbirlikleri Ortadoğu'da dengeleri zorlamaya başlamıştır. 

8. İsrail'e karşı abartılmamış dengeli bir tavır koyuş hem dostlarımız hem karşıtlarımız için yararlı olmuştur. Belki en başta İsrail için... 

9. AB yolunda çoğu zaman ağır kimi zaman şöyle böyle ilerleme sürüyor. Bu durum bizi kaçınılmaz biçimde hukuk devleti olmaya zorluyor. 

10. Gittikçe daha çok kesim ordunun siyasetten elini çekmesi gerektiğine ikna oluyor. Özellikle ordunun bunu kabullenmesi zaman alacak olsa da, süreç doğru çizgide gelişiyor. Milli savunma bakanına bağlanan, devletin sahibi değil memuru olduğunu kabul eden ordu, toplum içinde olması gereken yere oturacaktır. Bunun sonucunda ülke savunmasını daha doğru ve daha ucuz biçimde yapma şansı doğacaktır çünkü izlenen politika, askerlerin işini kolaylaştırmakta, büyük ve kötü ordulara ihtiyacı azaltmakta, küçük ama etkili, donanımlı ordular gündeme alınmaktadır. 

11. Ülke tarihinde ilk kez sivil, asker darbecilik yargılanıyor ve toplumun çoğunluğunun aklında ve vicdanında mahkûm ediliyor. Ergenekon davası ile ülkenin karanlıktaki birçok noktası giderek böylece aydınlanıyor. Bu dava zaten birçok açılımın başlangıç noktasını oluşturdu. 

12. Dünya tarihinin gördüğü en büyük ekonomik krizin gerçekten teğet geçtiği ise bugün daha iyi anlaşılıyor. Ülke reytingimizi mecburen arttıran uluslararası kuruluşların takiye yaptığını bereket ki kimse iddia edemiyor. Bu durum sadece hükümetin başarısı değil elbette. Kemal Derviş'i ve onun kriz önlemlerini de unutmamak gerek. Tabii ona “Sorospu” falan diyenleri de unutmadık ya, neyse. 

13. Yeni anayasanın zorunluluğu artık genel bir kabul. Seçimlerin sonrasındaki güç dengesine göre bir taslak ortaya gelecektir. 

14. Adaletsiz seçim barajının, ironi oluşturmadan Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından düşürülmesi durumunda, ülkede gerçek bir denge durumu oluşacaktır. Koalisyonlar dönemi açılacağından iyi olacaktır ve uzlaşma kültürü, program üzerinde anlaşma ve birlikte adımlar atma dönemi gelecektir. AKP'yi DTP dengeleyecektir, DTP'yi ise AKP. Belki AKP - CHP koalisyonu cumhuriyetin daha az sarsıntılı olarak Demokratik Cumhuriyet’e evrilmesini getirebilir.
 
Bugün kimsenin istemediği, ortada kalmış 1982 cunta anayasası, koalisyon nefretini anayasaya yansıtmıştı. AKP karşıtlarını çok mutsuz kılan %47 ile meclisin %65’ine hâkim olma adaletsizliğinin kaynağını tartışmak, şikâyet edenlerin bir kısmının nedense işine gelmiyor. Oysa koalisyon, diğer seçeneklere göre her zaman için daha fazla demokrasi demektir. 

İlerici, demokrat bir partinin eksikliği var 

CHP ve MHP'nin ulusalcılık, darbecilik, militarizm çığırtkanlığı yaptığı günümüzde; ana muhalefet görevini hala ne yazık ki AB'nin yaptığı ülkemizde hayırlı bir süreç olgunlaşmakta ve hepimizin layık olduğu bir demokratik cumhuriyet 86 yıllık gecikmeyle de olsa gündemin merkezindeki yerini sağlamlaştırmaktadır. 

İleriyi gören, ufku geniş bir ilerici, demokrat partinin eksikliğinin çok hissedildiği bir ortamda; demokratlar, ilericiler yerlerinde oturursa, yanlış yollara giderse, bu demokratik cumhuriyeti yaşama geçirenler, kaçınılmaz olarak başkaları olacaktır, oluyor da. Sürecin ana itici gücü olanlar kendileri çok demokrat olmasalar da, hayat onları mecburen demokratikleştiriyor. Üstelik değişimde demokratların rolü sınırlı oldukça çözüm çerçevesi elbette ki daha dar kalabiliyor. Bunu gözden kaçırmamalıyız. Özetle onların kimi durumlardaki tutarsızlıklarına kızmak yerine toplumsal sürecin yeni tür örgütlenme ihtiyacına acilen ve doğru olarak yanıt vermeliyiz. 

Kimileri eski tür sınıf partilerine ihtiyaç var diyerek tipik bir komünist parti öneriyorlar. Oysa yeni anlayışta “parti olmayan parti” oluşturulursa, onun içinde zaten bir tür fraksiyonel yapılar yasal olarak var olacaktır. Her grubun abartılmamış kendi iç mekanizmaları, kendi yayın organları bulunacaktır. Önemli olan bunların kendi iç ortak paydaları ve bu ortak konular çevresinde yeni tür bir demokratik merkeziyetçilik çerçevesinde eyleme geçebilmeleri, günlük politika yapmaları ve kendi dışlarındaki örgütler ile ittifaklar kurarak toplumun dönüştürülmesinde manivela olmayı başarmalarıdır. Başarısız olan fraksiyonun ya da iç ittifakın yerini demokratik çerçevede başkasına sorunsuz bırakabilmesidir.

Biliyorum eski duaları ezberlemiş olanlarımız, bir sürü konuda olduğu gibi bu konuda da yenilikçiliğe yakın değiller. İnternetin olduğu ve küreselleşmenin yeni perspektiflerle geliştiği günümüzde adaletli, özgür bir toplum hayali kuranların yeni partiler oluşturabilmek için yeni tür bir arayışın zorluklarını da göze almaları gerekiyor. 

Kim bilir? Sürece korkularımızı yenerek, ütopyamıza güvenerek bakmayı denersek kendimizi daha iyi hissedebiliriz. Şu günlerde yaşananlara, alıştığımız bakış açılarının dışında bir yönden bakmanın tam sırası.


İlhami Mısırlıoğlu 

izmirizmir.net

10-11-2009

Konu ile ilgili sayfalar...
7/3/2017 - 15 Temmuz’un ilk entelektüel sonucu ...
9/20/2016 - Garip ilişkiler...
8/16/2016 - Mehmet Altan: Türkiye, 'İkinci Cumhuriyet' kavramına mecburen geri dönecek...
8/12/2016 - Batı’nın “Yeni Türkiye” kuşkusu ...
4/25/2016 - Siyasal İslam ve İkinci Cumhuriyet ...
Bütün başlıklar için tıklayınız