Medyada 2. Cumhuriyet > Tuncay Özkan’ın yumuşak uslubu...

Tuncay Özkan’ın yumuşak uslubu...

Tuncay Özkan’ı izledim önceki gece Habertürk’te Fatih Altaylı’nın programında bir süre...

Tahmin etmeyeceğim kadar yumuşak bir uslupta konuşuyordu...

Anayasa Mahkemesi’nin kendileriyle ilgili tahliye kararını değerlendirirken, “Haşim Kılıç’ı geçmişte böyle bilmediğini, verdikleri bu karardan dolayı boynunun kıldan ince olduğunu“ söyledi...

Yeni başlangıçlar yapılmasını istediği konuşmasının bir yerinde, “belki beni bu programdan sonra yine alıp götürecekler, cezaevine koyacaklar...” dedi ve bir hatırlatmada bulundu...

-”Seninle yaptığımız son programda da böyle demiştim... Gelip aldılar 6 yıl tutuklu kaldım... Şimdi de aynısı olabilir...“

 

***



Tuncay’ı dinlerken, özgür bir yurttaştan çok, bir rehin gibi konumlandığını düşündüm... Tepesinde müebbet hapis cezası, tahliye edilmiş ve güya özgür konuşuyor...

İlker Başbuğ konuşurken de aynı şeyi hissetmiştim...

Bu kişiler tahliye edildiler...

Fakat yargıtay onarsa aldıkları cezalar onları bir defa daha kapalı kapılar ardına yollayacak...

Yeni cezaevi günleri yeniden başlayacak, eşlerine ve çocuklarına kavuştuktan sonra...

 

***



Bu toplum için çok geniş kapsamlı bir af artık elzem hale geldi...

Toplum, yasalar affetmeden önce birbirini affetmeli...

Sonra da affın kendisi gelmeli…

Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanlığı’na çıkarsa, bu affı çıkarmak onun hakkı ve onun sorumluluğu...

Mustafa Balbay, İlker Başbuğ, Tuncay Özkan benimsedikleri yumuşak ve kindar olmayan uslupla, toplumu barıştırıcı ve yapıştırıcı bir etkide bulunmayı amaçlıyorlar sanırım...

 

***



Bu ülke, Ukrayna’nın başına gelen felaketleri hiçbir zaman hak etmiyor...

Mısır’da, Suriye’de olanlara bakıp üstümüze almayanlar çıkabilir...

-”Biz Türkiye’yiz... Mısır veya Suriye gibi Ortadoğu değil, Avrupa ülkesiyiz... Ayrıca imparatorluktan geliyoruz...” diye düşünenler olabilir...

Herkes bilmeli ki...

Türkiye Ukrayna’dan daha fazla Avrupalı değil...

Ukrayna da Türkiye’den daha az Avrupalı değil...

Son tahlilde Ukrayna Türkiye’den daha Avrupalı’dır...

Ukrayna’nın durumuna bakın...

Büyük devletlerin, birbirleriyle güç savaşı verdiği boks ringine döndü adeta...

Bölüne bölüne elden gidiyor...

Türkiye iç barışı sağlarken, dışarısıyla da barışı sağlamalı...

“Yurtta Barış, Cihanda Barış...”

Sanırım Gazi’nin sözlerinin, en geçerli olduğu günleri yaşıyoruz...

TARTIŞMA PROGRAMLARINDA NAKARAT...

Allah rahmet eylesin...

Sadık Mantık isimli bir gazeteci meslektaşım vardı...

1992 yılında o zamanlar ana gazete olarak satılan Günaydın gazetesinde televizyon eleştirileri yapardı...

Ateş Hattı programını ilk başlattığım yıldı...

Zıt görüşlü tartışmacıları bir masa etrafında toplamaya başlamış, demokrasinin ilk hararetli tartışmalarına sahne olacak programlar yapmaya başlamıştım...

 

***



Ateş Hattı, “TRT Açık Oturumlar’ına alışmış Türkiye’de devlet kurumu TRT’de inanılmaz bir özgürlük ve hararet altında“ yapılıyordu...

Birçok gazete, bunun televizyon yayıncılığında bir devrim olduğunu söylüyordu...

Sadık Mantık kardeşim ise, “Bunun neresi devrim... Yıllardır açık oturum yapılır TRT’de... Reha Muhtar da bunun bir benzerini yapıyor işte...” derdi...

 

***



Onun böyle yazdığı yıllarda, rahmetli Uğur Mumcu’yla Mehmet Altan TRT’de Ateş Hattı’nda İkinci Cumhuriyet’i tartışıyordu...

Emin Çölaşan’la Mehmet Barlas, o günlerde Hürriyet’in manşetinde söylendiği gibi “yılın ekran tartışmasına“ çıkıyorlardı...

Sonraki yıllarda Türkiye’deki operasyonel derin odaklar hep merak edeceklerdi...

-”Bu adamın arkasında kim ya da kimler var da devletin televizyonunda, böyle tartışmalar yapmaya cesaret edebiliyor?..” diye...

 

***



Farkında değillerdi, arkamdaki tek güç “deli cesaretim ve televizyonculuk ile habercilikte her güçlüğü aşabileceğime olan sonsuz ve sınırsız inancımdı...”

Mehmet Altan İkinci Cumhuriyet tartışmasını, Süleyman Demirel’in Başbakan olduğu en muhafazakar yıllarda nasıl olup da yaptığıma bir türlü akıl sır erdirememişti...

Bana bakışlarından;

-”Bu işin arkasında kim var söyle bilelim de, kim bizim müttefikimiz onu anlayalım...” der gibi bir hal vardı...

O yıllarda Mehmet Altan özel televizyonlara bile çıkamıyordu doğru düzgün...

Nerede kaldı devlet televizyonunda İkinci Cumhuriyet tartışması...

 

***



Oysa sadece bir gazetecilik trick’ine başvurmuştum bu deli cesareti gerektiren tartışmayı yapabilmek için...

O yıllarda Süleyman Demirel’le; Erdal İnönü’nün SHP’si iktidarda koalisyon halindeydi...

SHP’nin fikri ideologlarından biri hiç kuşkusuz o sırada rahmetli Uğur Mumcu’ydu...

Uğur Mumcu’nun hayatında sakıncalı piyade olmadığı, muteber sayıldığı nadir dönemlerden birini yaşıyordu Türkiye...

Ben de Uğur Mumcu’ya gitmiş,

-”Abi Cumhuriyet Bayramı geliyor... Şu İkinci Cumhuriyet konusunu bir tartışsak...” demiştim...

Fikir adamıydı...

Tartışmadan kaçmazdı...

-”Kimle?..” dedi...

-”Altan’lardan biriyle...” dedim...

-”Olur...” dedi...

Aile İkinci Cumhuriyet adının isim babası Mehmet Altan’da karar kıldı...

Uğur Mumcu’ya söyledim...

Öyle kibri falan yoktu...

-”Farketmez...” dedi;

-”Hangisi gelirse...”

 

***



Başıma neler açılabileceğinin az çok farkındaydım...

Yine de; “deli bir habercilik cesareti gösterip“, bu programı yapmasam rahat uyuyamayacaktım...

Tanıtımı yaptım TRT’de dönmeye başladım...

Tahmin ettiğim gibi TRT Haber Daire Başkanı Şahap Alp hemen çağırdı beni odasına;

-”Oğlum nedir bu hemen kaldır bu tanıtımı?..”

-”Uğur Mumcu Cumhuriyet’i tartışacak abi... İkinci Cumhuriyet diyenlerle...” dedim...

-”Nereden çıktı şimdi bu?..”

-”Kendi istedi...”

 

***



Şahap Abi, ‘Uğur Mumcu öyle istiyor‘ deyince durdu...

O Adalet Partisi kanadına kanadına daha yakındı...

Uğur Mumcu böyle demiş ve istemişse, bir bildiği vardı ve yapacak bir şey yoktu...

Yine de bu tartışma ve Mehmet Altan ismi hiç hoşuna gitmemişti...

 

***



Seviyesi hiç düşmeyen muhteşem bir tartışma oldu İkinci Cumhuriyet tartışması...

Rahmetli Uğur Mumcu öldürüldüğünde TRT o programın görüntülerini kullanmak durumunda kaldı...

Sadık Mantık kardeşime söyleyememiştim içimde kalmıştı, “Bu programın tartışma konuları ve tartışmacıları Açık Oturum’lara benzemez...” diye...

 

***



Üzerinden neredeyse 22 yıl geçti...

Ateş Hattı’nın başlattığı zıt görüşlü konukların, “tartışma programları“ bütün televizyonları etkisi altına aldı...

Herkes bu tartışma programlarından yapar hale geldi...

Bir ilkti Ateş Hattı ve bütün televizyon programlarına esin kaynağı olmuştu...

Ne ki; 22 yıl sonra geldiğimiz noktada, onlarca kanalda yüzlerce saat sürekli kavga ve tartışmanın olması bana artık abes geliyor...

 

***



Ateş Hattı’nda “tartışmayan toplumlar demokratik olamazlar“ derdik...

Fakat onlarca kanalda yüzlerce saat süren birbirine benzer tartışmaları izlerken, “bunun bir demokrasi şartından ziyade bir Ortadoğu ritüeline dönüştüğünü“ düşünüyorum...

Bu kadar saat tartışma ve kavga, Batı demokrasilerinde görülmeyen bir durum...

Türkiye’deki televizyonların sürekli tartışan ve kavga eden hali, Batı televizyonlarından çok, Ortadoğu ülkelerinin televizyonlarını andırıyor...

Ateş Hattı 1992 yılında programlara başlarken CNN’deki Cross Fire’dan yani Çapraz Ateş programından ilham alarak yayın hayatına başlamıştı...

Bunun bitmek bilmeyen bir Ortadoğu manzarası ve nakaratına dönüşeceğini hiç düşünmemişti...
Tarih böyle bir şey...

Ne olarak başlıyorsun...

Neye dönüştürdüklerini görüp şaşırıp kalıyorsun...

Reha Muhtar, Vatan

17.04.2014

Konu ile ilgili sayfalar...
7/3/2017 - 15 Temmuz’un ilk entelektüel sonucu ...
9/20/2016 - Garip ilişkiler...
8/16/2016 - Mehmet Altan: Türkiye, 'İkinci Cumhuriyet' kavramına mecburen geri dönecek...
8/12/2016 - Batı’nın “Yeni Türkiye” kuşkusu ...
4/25/2016 - Siyasal İslam ve İkinci Cumhuriyet ...
Bütün başlıklar için tıklayınız