Medyada 2. Cumhuriyet > Silin Anayasa'dan şu 14. Maddeyi

Silin Anayasa'dan şu 14. Maddeyi

Bir gazete, DTP'li milletvekillerinin polis zoruyla ifade vermeye getirilmeleri yönündeki mahkeme kararına "DTP'lilerin ifade krizi" adını uygun görmüş. Yerinde bir adlandırma doğrusu. Çünkü DTP'li milletvekillerinin dokunulmazlıklarını olduğu kadar ülkede ayağa kalkmaya çalışan demokrasiyi de tehdit eden muhtemel gelişmeler sadece söz konusu milletvekillerinden mahkeme huzurunda vermeleri isteyen "ifade" ile değil, doğrudan ülkedeki "ifade özgürlüğü" sorunuyla da ilgilidir. Bu çerçevede –artık- şunu da öğrendik herhalde: "İfade özgürlüğü" tanınmayan diyarlarda demokrasiden söz etmek mümkün değildir.

Muhtemel gelişmelerin hükümeti tedirgin ettiğini de gözlemliyoruz. Adalet Bakanı Sadullah Ergin, "kriz"in çözümüne yönelik bir çalışma yürüttüklerini açıklıyor. Başbakan ise daha açık konuşmayı tercih ederek, yasal ve anayasal değişikliklere "varız" diyor. Başbakan'ın "Bu arada 14. Madde ile ilgili bir sıkıntı söz konusu" şeklindeki sözleri de umut verici doğrusu.

DTP'li milletvekillerini –ve demokrasiyi- kuşatan harekatın nasıl oluştuğunu biliyorsunuz. Bir ağır ceza mahkemesi, milletvekillerinin davaya konu olan konuşmalarının Anayasa'nın "yasama dokunulmazlığı" başlıklı 83. maddesinde "bu hükmün dışındadır" denerek atıfta bulunulan Anayasa'nın 14. Maddesindeki "durumlar"(!) içine girdiğine hükmeden bir Yargıtay kararı doğrultusunda "polis zoruyla getirilmesi" kararı alıyor.

Demek ki, "krizi" (bu krizin içinde TBMM çatısı altında emniyet kuvvetleri ile Meclis idare amirlerinin karşı karşıya gelme riski-ihtimali de var) çözmek yolunda bir adım atılacak ise, "masaya yatırılacak" olanlar en başta Anayasa'nın bu iki maddesi, yani 83 ve 14. Maddelerdir.

"Krizin" çözümü için Anayasa değişikliğine taraf olanların büyük bölümünün gönlü, söz konusu değişikliğin 83. Madde ile oynanması yönünde. 83. madde 14. maddeye atıf yapmayan bir şekle büründürülebilir ise kriz atlatılabilir.

Dikkat ederseniz, bu çözüm yolunun amacı olarak krizin "atlatılabileceğinden"nden söz ediyorum. Ama takdir edersiniz ki, Anayasa'da daha köklü bir temizlik yapılmadığı takdirde bu ve benzer "krizler"in ne zaman tekrar baş göstereceği bilinmez… Bugün "atlatırsınız", bir de bakmışsınız ki yarın farklı bir biçimde yeniden karşınıza çıkmış. Hem de en başta Kürt-Türk ayrımı filan yapmadan. Sırasında siyasal parti ayrımı yapmadan. Yani bir bakıma "din, dil, ırk" vs ayrımı yapmadan. İşte bu yüzdendir ki, Başbakan'dan başlayarak AK Parti hükümetinin konuyla yakından ilgilenmesi tabiidir. Belli olmaz çünkü; 14. maddenin kimi ne zaman, nerede vuracağı hiç belli olmaz.

Bu durumda yapılması gereken artık belli olmuştur herhalde.

Yapılması gereken, 83. madde ile uğraşmayı bırakıp, doğrudan 14. maddenin üzerine gidilmesidir. "14. madde", hani şu "Temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılamaması" bahsine ilişkin madde.

Bu maddenin 61 Anayasası'ndan bugüne büyük bir ilgiye mazhar olduğunu biliyorsunuzdur. 61 Anayasası'nda 11. madde olarak yer alan bugünün 14. maddesinin özgün hali -yani sonradan sırtına yüklenen bir takım kalabalık sözden önce- şu şekildeydi:

"MADDE 11.- (Özgün hali) Temel hak ve hürriyetler, Anayasanın özüne ve ruhuna uygun olarak ancak kanunla sınırlanabilir.

Kanun, kamu yararı, genel ahlâk, kamu düzeni, sosyal adâlet ve millî güvenlik gibi sebeplerle de olsa bir hakkın ve hürriyetin özüne dokunamaz."

Gördüğünüz gibi, temiz bir dille kaleme alınmış bir madde bu. Sınırlamanın "ancak kanunla", yani kanunda açıkça belirtildiği biçimde yapılabileceği, ayrıca söz konusu sınırlandırıcı kanunun da sayılan "sebeplerle de olsa, bir hakkın ve hürriyetin özüne" dokunulamayacağını belirtiyordu.

Ancak, bildiğiniz gibi, maddenin bu "saf" hali 61 Anayasası daha onuncu yılını doldurmadan fazla "hoşgörülü" bulunmuş olacak ki, 1971'de zamanın başbakanı Nihat Erim'in girişimiyle 11. madde "devletin ülkesi ve milletiyle bütünlüğünün" korunması başta olmak üzere diğer malum "amaçlarla" zenginleştirildi.

Demek ki, bugünkü 14. maddenin kökleri 12 Eylül'den de önceye, 12 Mart dönemine uzanmaktadır.

Peki bugün, İkinci Cumhuriyet'te 40 yıllık tarihi olan bu eskinin 11 yeninin 14. maddesini ne yapmalı? Maddeyi bir kere daha 2001'de geçirdiği plastik cerrahi operasyonu benzeri müdahalelerle tazeleyip 40 yıllık ömrünü uzatmak yolu mu seçilmeli, yoksa "Yetti artık!" diyerek en başta "temel hak ve hürriyetler"i rencide eden bu maddeyi olduğu gibi Anayasa'dan defetmeye mi karar vermeli?

Konu önemli, yarın devam ederiz.

Kürşat Bümin, Yeni Şafak

03.10.09

Konu ile ilgili sayfalar...
7/3/2017 - 15 Temmuz’un ilk entelektüel sonucu ...
9/20/2016 - Garip ilişkiler...
8/16/2016 - Mehmet Altan: Türkiye, 'İkinci Cumhuriyet' kavramına mecburen geri dönecek...
8/12/2016 - Batı’nın “Yeni Türkiye” kuşkusu ...
4/25/2016 - Siyasal İslam ve İkinci Cumhuriyet ...
Bütün başlıklar için tıklayınız