Medyada 2. Cumhuriyet > Bir olay ve iki sevgili yazar

Bir olay ve iki sevgili yazar

Evveli gündü galiba, Melek soruyordu: «Bu, emekli generalleri Kandıra Cezaevi’nda ziyaret haberini ne diye arşivleyelim?». «TSK’ya» dedim. «Giden bir korgeneral, adı Galip Mendi’ymiş» diyor. «Ne demek istediğini anlamadım ve bu defa ben ona sordum:
– TSK da ziyaretin aynı zamanda kendi adlarına yapıldığını resmen açıklamadı mı? Sence hangisi daha anlamlı ve önemli: Mendi Paşa mı, yoksa Genelkurmay Başkanlığı mı?
– Tamam anladım, dedi Melek ve o kesiği TSK klasörüne koydu.
Hayrettir, Hıncal Uluç anlamamış görünüyor bunu. Dünkü yazısında (Sabah, 5 eylül) Nazlı Ilıcak’ı sorguya çekiyordu; «Suçluluğu kanıtlanana kadar herkes suçsuzdur» ilkesini hatırlatarak. Ve soruyordu:
– «Nazlı Hanım şu veya bu sebeple gözaltına alınsa, tutuklansa, bu gazete yönetimi beni, gazete adına ziyaretle görevlendirse, Ergun da bu haberi birinci sayfadan verse, bu garip mi olur?
«Nazlı Hanım yapmadı bilmez... En kutsal arkadaşlıklar askerde olur...» diye gönül ferahlığıyla devam ediyor. Sonra da, haberi «Siyasî bir ziyaret» başlığıyla veren Genel Yayın Yönetmenini «Yapma Ergun! sitemiyle uyarıyor; Sabah gazetesi dikkat ediyor mu bu dediğine?.. Köşe yazarları ediyor mu? Sen ediyor musun?» Ve Ergun gibi davranan gazetecilere verip veriştiriyor.
*
Aynı gün, Mehmet Altan’ın Star’daki yazısının başlığı bir sualdi: «İkinci Şemdinli mi?»
Konu aynı. Mehmet’in aklına Nazlı Ilıcak değil de Şemdinli olayları gelmiş. Birkaç alıntıyla aktarmaya çalışayım: l O zaman (2005) Kara Kuvvetleri Komutanı olan «Orgeneral Büyükanıt gözaltına alınan astsubay (Ali Kaya) için <Tanırım, iyi çocuktur> demişti.» l İlave ediyor: «Bilindiği üzere, dün olduğu gibi bugün de Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Yargı’ya olan saygısı ve güveni tamdır.» l «Astsubay Ali Kaya sanık iken takdirname almış, daha sonra da sivil mahkemede 39 yıl ceza almış olmasına rağmen dava Yargıtay tarafından bozulmuş. Dava oradan askerî mahkemeye pas edilmiş. (...) Askerî mahkeme iki astsubayı da ilk celsede tahliye etmiş. (...) Silahları kendilerine teslim edilmiş ve Batı’ya tayinleri çıkmıştı.» l «AK Parti hükûmeti marifetiyle de, sivil mahkemenin savcısı görevden men edilmişti.» (Bu arada Mehmet, bir kişinin öldürüldüğü, beş kişinin yaralandığı Şemdinli olayını anlatıyor. Hani bir kitapçı dükkânı basılmıştı, hatırlarsınız herhalde. Benim yerim yetmez.)
Devam ediyor sonra: l «Yaşanan... Belgelenen... Görülen bir skandal, gözlerimizin içine baka baka yok sayıldı. Askerî bürokrasi iyi çocuk deyince...» l «Cezaevinde ziyaret edilenlerden Hurşit Tolon da... 26 aralık 2005’te bomba atmaktan yargılanan iyi çocuk için Ali Kaya devletini sever, demişti; (...) aklı başında, devletine, milletine bağlıdır.» l Ve son suali: «İyi çocuktur lafından, sivil mahkemenin kırk yıllık cezası da aşılarak tahliye çıkmıştı. Bakalım, TSK adına yapılan Korgeneral ziyaretinden ne çıkacak?»
*
Hıncal’ı da, Mehmet’i de beğendiğimi ve çok sevdiğimi -bilmeyenler için bir kere daha- tekrarladıktan sonra ilk sevgilime dönüp diyeceğim ki:
– Öbür sevgilimin dediği bana daha inandırıcı geldi.

Boğaz’a sahip çıkmanın yolu
Bu şehri bilenler sorar insana, «İyi de hangi semttensin?» diye. İstanbul dediğiniz koca bir ülke aslında. Nüfusu İstanbul’dan az olan ülkeler yok mu? Bu koca ülkenin içindeki şehirlerdir semtler.
Dün Hürriyet’te okuduğum, Yurtsan Atakan’ın «Yepyeni bir Arnavutköy geliyor» başlıklı yazısından yola çıkarak hayalimde İstanbul’u dolaştım biraz.
Ben, dört büyük semtinde (Arnavutköy, Beşiktaş, Ortaköy, Levent) uzun yıllar geçirdiğimiz Beşiktaş İlçesi’nden sayarım kendimi.
– İstanbul’un neresindensin, sualine cevabım Arnavutköy’dür. Niye Beşiktaş, Ortaköy değil de Arnavutköy? İlkokulu orada bitirdim. Denizle ilk tanışmamız orada oldu. Kürek çekmek, yüzmek, balığa çıkmak, rıhtımlarında teneke üstü midye tavalı, kavunlu, karpuzlu piknikler düzenlemek o kıyıda tadına vardığım eğlencelerdi. Çok şehir gezmiş memur çocuğu olarak en güzel çocukluk hatıralarımın geçtiği yerdir Arnavutköy.
Bakın, yıllarca yaşadığımız ilçeler (Kartal, Kadıköy, Fatih, Beşiktaş, Eminönü, Beyoğlu, Şişli, Bakırköy, Çatalca, Silivri) arasında en çok oturduğum ilçe gene Beşiktaş.
Şunu itiraf edeyim. Son yıllarda «Neresindensin?» sualine daha kestirme bir cevap veriyorum:
– Boğaz’lıyım, diyorum.
Yurtsan dünkü yazısında, Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal’ın (ki Sarıgül oğlumuzdan sonra kendinden en çok söz ettiren ilçe belediye başkanıdır, maşallahı var!) Arnavutköy’ü de Etiler, Bebek, Ortaköy, Akatlar, Ulus semtlerine benzetme gayreti içinde olduğunu anlatıyordu.
O çok güzel de, benim aklımdan bu konuda hep şu sual geçer:
– Neden Üsküdar, Beykoz, Sarıyer, Beşiktaş belediye başkanları bir olup, Boğaziçi dediğimiz bu Dünya cennetinin meselelerini bir bütün olarak ele almazlar? Tabiatın karşılıksız bahşedilmiş bu benzersiz nimetinin kıymetini, o zaman daha rahat idrak etmez miyiz? Ortak çalışma gruplarına var gücümle katılmaya talibim. Aklımdan geçenleri bir bir söylesem, vay be bu ihtiyarda da ne hayal gücü varmış diye şaşar kalırsınız. İki kıyı arasında ve uzunlamasına gezintilerde, Venedik gondollarıyla rekabet edecek turistik sultan kayıklarına, her semtte farklı mutfağı olan Boğaz lokantalarına, sallara bindirilmiş seyyar orkestralara, farklı semtlerde farklı tarihlerde her yıl tekrarlanacak mesire şenliklerine kadar...
Biri düşse önümüze!

Hakkı Devrim, Radikal
06.09.08

Konu ile ilgili sayfalar...
7/3/2017 - 15 Temmuz’un ilk entelektüel sonucu ...
9/20/2016 - Garip ilişkiler...
8/16/2016 - Mehmet Altan: Türkiye, 'İkinci Cumhuriyet' kavramına mecburen geri dönecek...
8/12/2016 - Batı’nın “Yeni Türkiye” kuşkusu ...
4/25/2016 - Siyasal İslam ve İkinci Cumhuriyet ...
Bütün başlıklar için tıklayınız