|
Siz kime inanırsınız
Size biri gelip dese ki: “Mehmet Altan var ya, baktı bu iş vıdıvıdıyla olmayacak…”
Hangi iş mi?..
2.Cumhuriyet işi, hangi iş olacak?!
Ama bir saniye: böyle zırtpırt araya girerseniz mevzu çok uzar.
Halbuki lafı hiç uzatmaya niyetim yok bugün; öyle gıcık bir gribe yakalanmışım ki, ayakta zor duruyorum.
Demem o ki, erbab-ı muallimin ifade buyurdukları gibi, önce bi dinleyin sonra varsa bir sorunuz yine sorarsınız. ( Öğrencilik yıllarımda bu sevimsiz uyarıda bulunan hocaları dinlemezdim, o ayrı. )
Neyse, sözü baştan alıyorum şimdi; dikkat isterim.
Adamın biri size dese ki: “Mehmet Altan var ya, baktı bu iş vıdıvıdıyla olmayacak, yanına da kardeşi Ahmet Altan'ı alıp orduyla irtibata geçmiş. Bir-iki paşanın beynini yıkamış, birkaç albayı kafalamış; çok önemli bir komutanı da cumhurbaşkanlığı vaadiyle kafeslemiş…”
Köpürterek şöyle devam etse: “O kadar sağlam bir cunta oluşturmuşlar ki, Doğan Avcıoğlu mezarından kalkıp gelse, 'Bırak bu demokrasi ayaklarını Hasan…' diyerekten yanına elli tane Hasan Cemal yüz tane İlhan Selçuk alsa bu kadar sağlamını kurabilemez…”
Burada da kalmayıp biraz daha ileri gitse: “Çetin Altan da 'Ha gayret çocuklar, aferin, göreyim sizi…' demiş, 'Canıma tak etti artık! Ölmeden şu 2. Cumhuriyet'i görelim; bilgi çağına erelim; nanoteknolojiyi yakalayalım…”
En sonunda da kulağınıza eğilip fısıldasa: “Şimdilik açıklamıyorlar ama cuntanın sivil ayağında Altan kardeşlerin yanı sıra Mehmet Barlas, Engin Ardıç, Etyen Mahçupyan, Ali Bayramoğlu gibi isimler varmış…”
Ne cevap verirsiniz?
Hiç duraksamadan “hasittir” mi çekersiniz yoksa “İşin içinde Atilla Yayla da var mı?” dersiniz?
Peki, ya bu adam çok güvendiğiniz bir adamsa…
Elinde de delil melil bir şeyler varsa.
Mesela şöyle bir telefon konuşması koysa önünüze:
Komutan: Engin Ardıç'ın ağzı biraz bozuk, bildiride küfür olmaz; darbe duyurularımızı Mehmet Barlas yazsın.
Mehmet Altan: Bu konular askerin işi değil. Hangi AB ülkesinde askerin yazı çizi işine karıştığı görülmüş! Böyle demokrasi olur mu?
Komutan: Anlamadım?!
Mehmet Altan: Pardon... (Gülüşmeler)
Hulasa, cunta oluşumunu ispat etmeye yönelik fotoğraflar, telefon konuşmaları, gazete kupürleri gırla gitse…
Kararınızda bir değişiklik olmaz değil mi?
Atılan çamurun tutma “ihtimali” bünyenin yapısına bağlıdır çünkü.
Bünye dediğim de, insanın yapıp ettiklerinin toplamından ibarettir; öyle bir günde çıkmaz ortaya.
İnsanın bünyesi kirlenmeye görmesin, mıknatıs gibi her tozu çeker alır.
Bir de öyle bünyeler vardır ki, atılan hiçbir çamurun izi kalmaz onlarda.
Dahası kim çamuru atmışsa, kıyamete kadar “çamuratan” diye anılır; silinmez bir iz kalır alnında.
Yeryüzünün bütün müfterileri yan yana gelse…
Yeryüzünün bütün televizyonları, radyoları, gazeteleri elele verse…
Doğan Medya'sı Avrupa medyasıyla, Avrupa medyası Amerika medyasıyla kolkola girse…
Benliğini, bünyesini hiçbir çamurun tutamayacağı kadar temiz tutan insana zerre miskali leke süremezler.
Mesela…
Sevgiliye, “Uzatma dünya sürgünümü benim” diye yakaran Diriliş'in büyük ustası Sezai Karakoç'un…
Veya…
"Biri, kimseyi iplemeden duruyorsa, o toplum mutlaka sarsılır.” diyen Nuri Pakdil'in…
Dünya malına dönüp bakmaya tenezzül ettiklerine dair şuncacık şey bulamazlar.
Farzımuhal, kamyonlarca “delil” bulup koysalar da ortaya; “delilleri” müfteriliklerini kanıtlar sadece.
Peygamberimiz (Sallallahualeyhivesellem) Sefâ Tepesi'nde, şu dağın eteğinde düşman var ve size saldıracaklar desem inanır mısınız bana, deyince, evet inanırız, dedi müşrikler. “Çünkü şimdiye kadar senden hiç yalan duymadık, sen yalan söylemezsin. Muhammedûl eminsin sen…”
Dikkat buyurun: Sen “hanifsin” yalan söylemezsin, demediler; “şimdiye kadar senden yalan duymadık” dediler.
“İnanır mısınız bana?..” ifadesi de zaten güvenilirliğe vurgu yapar aidiyete değil.
Sözün özü:
Güvenilirlik de güvensizlik de insanın yapıp ettiklerinin toplamıdır.
Salih Tuna, Yeni Şafak
19.09.08
|
