Medyada 2. Cumhuriyet > Ceylanpınar ve ruh halimiz

Ceylanpınar ve ruh halimiz
 

 

Bu günlerde Ankara’daki ruh halini tahmin edebiliyorum. Tatsız. Açıkça söylenmese de, bir yerlerde ”kontrolü kaybediyorum” hissi olmalı bu.
Nasıl olmasın ki? Çok değil daha bir yıl önce Ortadoğu’da oyun kurucu ‘lider ülke’, Arap Baharı’nın ilham kaynağı, istikrar adası, yükselen ‘soft power’, parıldayan bir ekonomi olarak anılıyordu Türkiye... Suriye’de ‘Beşar Esad’ın düşmesine an var’ düşüncesi hakimdi. Kürt meselesini çözen, PKK’ya silah bıraktıran bir Türkiye, Esad’ın da düşmesiyle Ortadoğu’nun tek hakimi, Osmanlı’nın mirasçısı konumunda olacaktı. Sınırlar, sadece haritada birer çizgi olarak kalacak, Türk-Kürt birlikteliği üzerine inşa edilen ikinci cumhuriyet, Bağdat’tan Libya’ya kadar nüfuz alanını genişletecekti. Ama olmadı.
İtiraf edeyim, abartılı bulsak da, ben dahil birçoğumuzun pek hoşuna gitmişti bu neo-emperyal resim. Abartının, kapasite sorununun farkında olsak da, ”Yükselen Türkiye” temasını pek sevdik. Büyük dev ölçekli projelerin demokrasideki otoriterleşmeyi, Boğaz’daki beş yıldızlı otellerde yapılan uluslararası zirvelerin ise dış politikadaki zorlukları örtebileceğini düşündük. Olmadı.
Gerçeklerle yüzleşme anı sert oldu. Esad gitmedi, onun yerine Ankara’nın en fazla yatırım yaptığı Mursi gitti. PKK’yla süreç yavaşladı. Ekonomi zorlaştı. Zararsız ölçüde alaturka sandığımız devlet aygıtı, aslında otoriter ‘Eski Türkiye’ reflekslerini hiç de kaybetmediğini gösterdi. 10 yıldır böbürlendiğimiz demokrasi macerasında, aslında bir arpa boyu yol gittiğimizi anladık!
En kötüsü, bir gün uyanıp baktık ki, etraf yangın yeri.
Bu karamsar analizi tetikleyen, dün Suriye sınırımızdaki Ceylanpınar’da ‘parça tesirli bomba’ etkisinde vahim gelişmeler oldu.
Kısaca özetleyeyim. Ceylanpınar-Resulayn-Serikani, üç aşağı beş yukarı aynı yerin Türkçe, Arapça ve Kürtçe adı. Sınır dediğiniz, bir tren hattı. Hemen ötesinde, PKK’ya bağlı PYD ile Suriye muhalefetinin en radikal İslamcı unsurları, savaşıyor. Oradan bize sıçrayan, sadece Ceylanpınar halkını tehdit eden mermiler değil, Suriye krizindeki bütün sorunlar yumağı.   
Kısacası, sınırımızda PKK ve Nusra Cephesi savaşıyor ve bu durum Türkiye için iki ucu kanlı değnek. Batı’nın büyük ölçüde kaderine terk ettiği kanlı Suriye iç savaşında, ılımlı muhalif gruplar, yavaş yavaş yok oluyor. İlk günlerde Esad’a karşı meydanlara çıkan o sırt çantalı aktivist çocuklar, çoktan öldü ya da kaçtı. Silaha sarılanlar ise, gözümüzün önünde her geçen gün radikalleşti.
Suriye’de yükselen iki güç var: PKK ve aşırı İslamcı radikal gruplar. Ve şimdi bunlar, Esad’la değil birbirleriyle savaşıyor.
Türkiye ne yapmalı? Ankara kendi sınırının Afganistan olmasını istemiyor. Ama PKK’nın da bölgede tek başına hakimiyet kurmasına karşı. Prensipte, Resulayn’da savaşan iki gruba da ‘eşit mesafede’ olması lazım. Pratikte, PKK’yla barış sürecinde mesafe kat etmeden, bu çok zor. Örneğin yaralanan İslamcı muhalifler, tedavi için bizim hastanelere geliyor; fakat yaralanan PYD’liler gelemiyor. Halk da bu durumdan rahatsız.
Ne olmalı? Suriye genelindeki iç savaşın gidişatını tayin edemeyen Türkiye, onun ufak bir köşesinde çözüm sağlayabilir mi? Bunlara bir başka yazıda devam edeceğiz...

Aslı Aydıntaşbaş, Milliyet

18.07.2013 

Konu ile ilgili sayfalar...
7/3/2017 - 15 Temmuz’un ilk entelektüel sonucu ...
9/20/2016 - Garip ilişkiler...
8/16/2016 - Mehmet Altan: Türkiye, 'İkinci Cumhuriyet' kavramına mecburen geri dönecek...
8/12/2016 - Batı’nın “Yeni Türkiye” kuşkusu ...
4/25/2016 - Siyasal İslam ve İkinci Cumhuriyet ...
Bütün başlıklar için tıklayınız