Medyada 2. Cumhuriyet > AKP Hangi tarihe ters gidiyor?

AKP Hangi tarihe ters gidiyor?

AKP bir tarihe ters, başka bir tarihe ise uyumlu gidiyor. İnsanlık, medeniyet ve aydınlanma tarihine ters giden AKP, kapitalizmin sömürücü ve çürüme tarihine paralel ve uyumlu gidiyor. Halkına dayanmayan iktidar, başka türlü ayakta duramayacağını bildiğinden, halkına sırtını dönerek, sömürücü kapitalizme dayanmaktadır. Halkını aydınlığa çıkarmaya gücü yetmeyen iktidar, halkını zillet içinde emperyalizmin sömürüsüne sunmaktadır. Mesele bu kadar açık olup, millet-devlet kucaklaşması vb gibi safsatalarla üstü örtülecek bir şey değildir. Dünyada emperyalizm saldırganlaştıkça, AKP emperyalizme yanaşarak sömürünün pençelerini içeride işbirlikçilerle bütünleştirdikçe, organik aydınların özgürlük dedikleri hayal onları âbâd eder ama ülkeyi ve halkları felakete sürükler.
Bu hazin yürüyüş her geçen gün yeni bir adımını atarken, son aşamasında Cumhuriyet Kutlamalarının Mecliste yapılmaması dikkate değer bir konudur. Hiçbir yöneticinin böyle bir değişikliğe gitmeye hakkı olmadığı gibi, bunu halkına anlatması da olanaklı değildir. Bu hareket Birinci Cumhuriyet’ten İkinci Cumhuriyet’e geçişi mi, yoksa cumhuriyet yönetiminden ümmet yönetimine geçişi mi simgelemektedir? Cumhur denen topluluk sadece ve sadece Büyük Millet Meclisi’nde sembolleşir. Eğer “cumhur”un bayramı kutlanacaksa, bu kutlamanın mekânı sadece ve kesinlikle Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir.

AKP’nin Cumhuriyet’le kavgasının çözümlemesini muhafazakârlık ya da Osmanlıcılık vb gibi biraz ilgisiz ilintilerle yapmamak, doğrudan emperyalizmle ilişkisine bağlamak daha doğru gibi gözüküyor. Her ne kadar göstermelik olarak kullanılıyor olsa da dinsel (yani, dincilik) yönelişler dahi cumhuriyet ile yürütülebilir olduğundan, iktidarın Cumhuriyet ile mi kavgalı olduğu, yoksa cumhuru karar alanı dışına itmeyi mi amaçladığı iyi analiz edilmelidir. Dinsel yöneliş inançlarla ilgili, cumhuriyet ise yönetim biçimi ile ilgili olgu ve kavramlardır. Hal böyle olunca, cumhuriyetle kavganın anlamı, laik toplum yapısından muhafazakâr ya da dinci toplum yapısına geçmek olmayıp, halkoyuna dayalı demokratik yönetim biçiminden totaliter nitelikli bir tür monarşi yönetimi biçimine geçmektir.

Bu ayırım altında, kim ya da kimler, toplumun, bir yandan laik toplumsal yapıdan dinci toplumsal yapıya, diğer yandan da demokratik yönetim biçiminden totaliter yönetim biçimine geçirilmesini arzulamaktadır ya da, belki de, dayatmaktadır? Bu sorunun yanıtı, yöneticilerin davranışının, dikta heveslerinden veya zorlaşan yönetim koşullarında iktidarda kalma arzularından mı, yoksa tüm yerküreyi sarmalayan emperyalistlerin dayatmalarından mı, ya da her ikisinden mi kaynaklandığının irdelenmesini zorunlu kılar.

Günümüzün küreselleşme koşullarında emperyalist ekonomilerin çevre ekonomiklere girebilmelerinin kolaylaştırılmasında aşılacak ilk basamak, o ülkenin hariciye örgüt beynini devre dışına alarak, ülkenin dış devlet politikasını dış hükümet politikası ile ikame etmektir. Bu aşama geçildikten sonra ikinci sırada yapılacak işlem, emperyalistlerin emirlerinin içeride rahatlıkla uygulanabilmesi için, bu emirlere yönelebilecek tüm denetim ve itiraz mercilerinin denetim altına alınması yanında, emirleri topluma yayarak toplumsal muhalefeti ayağa kaldırabilecek tüm yayın ve eleştiri odaklarını da baskılayarak susturmaktır. Şöyle ki, yukarıdan gelen bir emrin uygulanması parlamentoda iktidar veya muhalefet gruplarında eleştiri almadan kabul görmesi kadar, yüksek yargı organlarına da takılmaması gerekmektedir. Halkın, aydınların veya üniversite çevrelerinin politikalara tepki vermemesi için de bu tür haberler toplumda yaygınlaştırılmamalıdır. Kısacası, ülkedeki hâkim yönetim biçimi, şekilsel demokrasi görüntüsünde, fakat özde monarşi şeklinde olmalıdır.

Tüm diktatörlüklerde olduğu gibi, monarşi yönetim biçiminin de rahatlıkla sürdürülebilmesi için halkın desteği önemlidir. Halkın desteğinin sağlanması için bazı sahte imajların kullanılması gerekmektedir. Bunların başında da dincilik, ikinci sırada da sahte özgürlük ve sadaka kültürü gelir. Dinin siyasileştirilerek halkın üzerinde narkoz etkisi oluşturacak şekilde uygulanması, organik aydın olarak nitelenen sistemin beslemeleri yoluyla halkın bilinçlenmesinin önlenmesi gibi yöntemler seçici olarak ya da bir arada kullanılır. Böyle bir ortamda, emperyalistlerin bir ülkeden talep ettikleri hemen her şey gerçekleştirilir. Bu durumda, emperyalizmin yağında kavrulmak isteyen yöneticiler, doğal olarak cumhurdan uzaklaşırlar, ancak bunun fark edilmemesi için de cumhurun kutsalları ile oynarlar. İşte, durduk yerde Osmanlıcılık, dincilik, Ortadoğu’nun en büyüğü rolünü halka yutturmak bu oyunlar arasında sayılabilen numaralardır. Unutulmamalıdır ki, ABD ile İsrail karşısında Rusya, Çin ve İran’ın ittifak halinde çatıştığı bir bölgede, enerjide, ekonomide ve teknolojide dış dünyaya bu denli bağımlı bir ülkeye kimse liderlik payesini bırakmaz, ancak bazen sırtını okşayarak bazen de sopalı telefonla işlerini gördürmek için bu payeyi kullanmasına izin verir. Halkların aldatılarak karar dışına alınan bir yurtta emperyalistler cirit attıktan bir müddet sonra, o ülke halkları anlarlar ki, kendilerinin zannettikleri iktidarlar halkın çıkarına değil, emperyalistlerin çıkarına çalışmış; özgürlük ve liberalizm halka değil, emperyalizme tanınan bir hakmış! Heyhat, o zaman ne geri dönüş mümkündür ne de olup bitenlerin bir sorumlusu bulunur!

Bu duygularla, umuyorum, 2023’ü, gerici çevrelerce özlenenin aksine, gerçek anlamda Halkın Cumhuriyet Bayramı olarak kutlarız!

İzzettin Önder, acikgazete.com

28.10.2012

Konu ile ilgili sayfalar...
7/3/2017 - 15 Temmuz’un ilk entelektüel sonucu ...
9/20/2016 - Garip ilişkiler...
8/16/2016 - Mehmet Altan: Türkiye, 'İkinci Cumhuriyet' kavramına mecburen geri dönecek...
8/12/2016 - Batı’nın “Yeni Türkiye” kuşkusu ...
4/25/2016 - Siyasal İslam ve İkinci Cumhuriyet ...
Bütün başlıklar için tıklayınız