Yani, İnsaf!
TSK’nin fotokopi kâğıdı üzerine yaptığı araştırmadan çıkacak sadece şöyle bir sonuç, “belgeci”leri ancak tatmin edebilirdi:
“Evet bu fotokopidir ama gerçektir. Gerçi belgenin aslını bulamadık, ama Albay Dursun Çiçek suçunu itiraf etmiş ve arkadaşlarını da ele vermiştir. Ordu içindeki bu komplonun açığa çıkmasına, demokrasinin korunmasına ve gelişmesine yaptıkları hizmetlerden dolayı, Gülenci, İkinci Cumhuriyetçi ve iktidar yanlısı gazetelere ve yazarlara teşekkürü bir borç biliriz.” Genelkurmay’da belki bir de madalya töreni düzenlemek gerekirdi!
Bu arsız, doymak bilmez yandaş medyayı ve yazarlarını, inandım ki, hiçbir şey tatmin etmez! Hepsi, sanki DNA’larından “insaf”, “dürüstlük”, “nesnellik”, “ölçülülük”, “izan”, “hukuk” vb. ilgili ne kadar “gen parçası” varsa kestirip attırmışlar!
Yaşadığımız zincirlerinden boşalmışlığı, başka türlü nasıl anlamalı?
Temel bir hukuk kuralı: Kanıtı olmadığı sürece, insanlar masumdur, “sahte belge”yle iftira atmak ne demokrasiye ne hukuk devletine yakışır! 28 Şubat sürecinde, Sakık’ın ifadesinin içine askerlerce monte edilmiş sahte paragraflar üzerine kıyameti koparanlar, şimdi de benzer bir sahtekârlıkla karşı karşıya bulunma olasılığının, en azından şimdilik yüzde 100 olduğunu niye görmüyor?
Fetocu gazete, askeri savcı için soruyor: “Savcı şüpheliyi aklama makamı mıdır?” Alışmışlar “Ergenekon savcısı” benzeri hukuk garabetleri yaratanlara! Savcı lehte ve aleyhte delilleri toplayan ve iddianamesini buna göre kuran adamdır!
***
Tutturmuşlar, “Vay, Albay Çiçek örnek imzayı bilerek yanlış attı, 10 imza aynı, son attığı ise farklı, bu da suçluluğunun kanıtı...”
1) Gazetelerde Albay’ın 10 değil sadece 3 imzası yayımlandı, biri de fotokopideki... Evet, son attığı “örnek imza” onlardan birazcık ayrılıyor... Peki? Benim imzalarım birbirine zor benzer, üçü beşi birbirine yakın, üçü beşi ise onlardan farklıdır... Albay’a “sahte örnek imza attı” diyebilmek için, en az 10, belki de 25 imza örneğini görmek gerekir. Ancak böylece “ortak imza grubundan”, bir imzanın saptığını söyleyebilirsiniz! Fakat ayrılsa ne olur benzese ne olur! “Biraz farklı” atılan imza da yine Albay’ın imzasıdır!
Çiçek, 15 gündür estirilen terörün eziyeti karşısında, psikolojik olarak ayrık bir imza da atmış olabilir! “Kâğıt”, aslı olmadığı sürece, altına yerleştirilmiş imzanın gerçek olması, hiçbir şeyin kanıtıdır! “Yandaşlar” için şöyle dört dörtlük birer “belge” hazırlansa da görsek kıyameti!
2) Diyorlar ki, “Askeri savcılık bağımsız değildir... Askeri savcılık 100 olayda bağımsız karar verir, ancak Genelkurmay’ın emriyle tek bir olayı örtbas edebilir...” Teorik olarak doğrudur.
Ancak bunu ileri süren iktidar yandaşlarının varsayımı şudur: Sivil yargı bağımsızdır! Askeri yargı bağımlı!
“Sivil yargı” bağımsız mıdır, ne kadar bağımsızdır? Sivil yargı üzerinde “siyasi”, “mafiyöz”, “kayırmacı”, “parasal”, “tehdit, terör, baskı”, yönlendirmeleri yok mu? Daha dün, yargının “cüzdan ile vicdan” arasında sıkıştığını, başkanları söylememiş miydi? Başbakan “Bu davanın savcısıyım” demedi mi?
Sürmekte olan davanın savcıları, ellerinin altında olduğu halde, şimdilik tamamen uyduruk nitelikteki kâğıdı kendileri niye araştırmadılar da, el altından piyasaya sürdüler! Bu savcılar mı bağımsız yargının unsurları? Böylece anlıyoruz ki, bağımsız savcı dediğin, “Ergenekon” savcıları gibi olacak..
Avrupa Komisyonu raporlarında, ülkemizde adalet mekanizmasının, yargının bağımsızlaştırılması gereği ikide bir yer almıyor mu, AKP iktidarına “yargıyı bağımsızlaştır” denmiyor mu?
Adalet Bakanlığı, yargı mensuplarının sicil amirliğini üstlenmiş değil mi? Bakanlık, siyasi bir merci değil mi? Bu durum, yargı bağımsızlığı üzerinde Demokles’in kılıcı değil mi?
***
“Tek gözlü” yandaş “entelektüel”, sivil yargının bağımlılıkları konusunda tek söz etmez! Çünkü çark, istediği yönde “dönüyor”... Ama askeri yargıya gelince, dünyayı yıkıyor!
Peki, amaçları ne? Asker diyor ki, bu bir milli güvenlik sorunu olmuştur...
Yarın bu konuyu tartışalım...
Orhan Bursalı, Cumhuriyet
28.06.09
|