Medyada 2. Cumhuriyet > 27 Mayıs: İkinci Cumhuriyet

27 Mayıs: İkinci Cumhuriyet

27 Mayıs darbesinin, Türkiye’de askeri darbe ve müdahaleler sürecini başlatan darbelerden biri, ilki olarak anılması çok yetersiz bir değerlendirme olur. 27 Mayıs, Türkiye’de devletin ve cumhuriyetin yeniden kuruluşudur; İkinci Cumhuriyet’tir.

Prof. Dr. MUSTAFA ŞENTOP / Anayasa Hukukçusu

İkinci Cumhuriyet kurulduktan (27 Mayıs Darbesinden) sonra yeni bir safhaya girmiş bulunuyoruz. Gerçi İkinci Cumhuriyet Birinci Cumhuriyetin devamı olmakla beraber, yeni bir rejim içerisinde toplum hayatımızda çok büyük değişiklikler olduktan sonra böyle bir safhaya girilmiştir. ... Bu Cumhuriyetin Birinci Cumhuriyetin bir devamı olduğunu inkar edecek kimse yoktur. Osmanlı İmparatorluğu da Selçuklu Devletinin bir devamıdır, Türkiye Cumhuriyeti de Osmanlı İmparatorluğunun bir devamıdır. ... Türkiye Anayasası (1961 Anayasası) hakikatte 2’nci Cumhuriyetin Anayasasıdır...”

Bu sözler Temsilciler Meclisinden geçen 1961 Anayasası metni üzerinde konuşan Milli Birlik Komitesi (MBK) üyesi Ahmet Yıldız’a ait. MBK’nin 9 Mayıs 1961 Salı günkü Genel Kurul toplantısında, ilk tartışmalar anayasanın ismi üzerinde yapılmıştır. Cemal Gürsel’in açış konuşmasından sonra ilk söz alan Ahmet Yıldız, darbenin yapıldığı sırada kurmay binbaşıydı. Daha sonra, kurmay albay rütbesiyle ordudan ayrılıp Cumhuriyet Senatosu üyeliği yapmıştır.

Ahmet Yıldız’ın sözleri, 27 Mayıs darbesinin Türkiye tarihindeki yerini anlamak bakımından büyük ehemmiyet taşımaktadır. 27 Mayıs darbesinin, Türkiye’de askeri darbe ve müdahaleler sürecini başlatan darbelerden biri ve ilki olarak anılması çok yetersiz bir değerlendirme olur. 27 Mayıs, Türkiye’de devletin ve cumhuriyetin yeniden kuruluşudur; İkinci Cumhuriyet’tir. Tarihimizdeki dönüm noktaları yerli yerine oturtulamadığı, tarihi kopma ve kırılmalar tespit edilemediği, sanki siyasi tarihimizde bir devamlılık varmış gibi düşünüldüğü için, yaşadığımız siyasi ve hukuki sorunları değerlendirirken hatalara düşmekteyiz. Bugün tartıştığımız birçok “resmi” bakış açısı, ilke, kurum ve kavram 27 Mayıs’ın ürünüdür. Hâlbuki çoğu insan İstiklal Savaşı ve Cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana bir siyasi gelenek, devlet anlayışı ve “resmi ideoloji” olduğunu zannetmektedir.

Birinci Cumhuriyet’in tasfiyesi

27 Mayıs, İstiklal Savaşı sonrasında kurulan Cumhuriyeti, içeriğini değiştirerek, yeniden tanımlayıp inşa ederek tasfiye etmiştir. Bu bir geliştirme, bir bakış açısıyla “tekamül” ettirme değildir; tamamen yeniden tanımlama, yeniden içeriklendirmedir. Bu sebeple, 27 Mayıs darbesi sonrasında yeni dönem İkinci Cumhuriyet olarak isimlendirilmektedir. Birinci Cumhuriyet darbe ile bitirilmiş, İkinci Cumhuriyet başlatılmıştır. Birçok resmi metinde, darbeyi açıkça destekleyen ve hatta içinde olan sivil akademisyenlerin kitaplarında “İkinci Cumhuriyet” ifadesi kullanılmaktadır. Anayasanın adının “İkinci Cumhuriyet Anayasası” olması dahi teklif edilmektedir. Ahmet Yıldız’ın sözleri esasen dönemin bütün darbeciler tarafından benimsenmektedir; itiraz sadece bu gerçeğin açıklanmasına, kayda geçirilmesine karşıdır. Zira İkinci Cumhuriyetin, ancak, Birinci Cumhuriyeti istismar ederek, ondan meşruiyet devşirerek inşa edilebileceği kanaati hâkimdir. Birinci Cumhuriyetin sona erdiği gerçeği ilan edilirse, İkinci Cumhuriyet meşruiyet krizi yaşayacaktır. Bu taktik sebeple, Ahmet Yıldız’ın dile getirdiği ama dönemin asker - sivil bütün darbecilerinin kabul ettiği bir gerçek sadece kayda geçirilmemiştir.

İki cumhuriyet arasındaki farkı Ahmet Yıldız bir “rejim farkı” olarak ifade ediyor, hatta Selçuklu - Osmanlı, Osmanlı - Türkiye arasındaki tarihi devamlılık ve farklılık bağlamında bir benzetme yapıyor. Böylece iki cumhuriyet arasındaki farkın ne kadar derin bir fark olarak algılandığını ortaya koyuyor. Darbe dönemi hukuki düzenlemeleri, temel metin olan anayasa da bu derin farklılığı açıkça göstermektedir. 1924 Anayasasında cumhuriyetin nitelikleri maddesinde yer alan, (Madde 2: Türkiye Devleti Cumhuriyetçi, Milliyetçi, Halkçı, Devletçi Layik ve Devrimcidir. Devlet dili Türkçedir. Başkent Ankara’dır) altı ilke 1961’de tamamen değiştirilmiştir (Madde 2: Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına ve ‘Başlangıç’ta belirtilen temel ilkelere dayanan, millî, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir). Mevcut anayasanın değiştirilmez maddeleri cumhuriyetin kuruluş felsefesine değil, 27 Mayıs 1960 darbesine dayanmaktadır; devlet ideolojisi yeniden inşa edilmiştir. Yani Türkiye’de 27 Mayıs sonrası devlet ideolojisi, Cumhuriyetin kuruluş ideolojisi değildir.

Yeni Rejim: Vesayet

27 Mayıs sonrası yeni rejimi anlamak için 1950 - 60 arasındaki gelişmelere kısaca bakmak gerekir. Türkiye 1946’da çok partili hayata geçtiyse de, bu geçiş uluslararası şartların zorlamasıyla mecbur kalınan, “kerhen” yapılan bir geçiştir. Nitekim 1946 seçimleri, nasıl bir “çok partili hayat” arzu edildiğini, değişimin göstermelik olduğunu ortaya koymaktadır. Ama bu göstermelik seçimler kimseyi ikna etmemiş, 1950’de gerçek bir seçim yapılmıştır. Serbest seçimde, ülkeyi yılarca yöneten bürokratik - siyasi elit mağlup olmuştur. Daha sonra yapılan seçimlerde de sonuç aynıdır. On yıllık tecrübe şunu göstermiştir; kendini devletin sahibi olarak gören ve çeyrek asırdır ülkeyi yöneten bir bürokratik - siyasi elitin ve onların ideolojisinin serbest seçimler yapıldığı sürece iktidara gelmesi mümkün değildir. Seçim kazanamayan bu ideolojiyi, fikriyatı nasıl iktidara getirmek mümkün olurdu? Bu sorunun pratik cevabı darbeydi. 27 Mayıs’ta bu yapılmıştır. Ancak, yaklaşık on beş sene önce uluslararası şartların icbarıyla çok partili, serbest seçimli bir demokratik hayata geçin Türkiye’nin yeniden tek partili bir sisteme dönmesi mümkün değildi. Yani birkaç senelik darbe döneminden sonra demokratik hayata geçmek zaruriydi. Yine seçimler olacak ve darbeyle iktidara taşınan bir siyasi ideoloji tekrar kaybedecekti. O zaman daha gelişmiş bir formüle ihtiyaç vardı. Seçim yoluyla iktidara gelemeyecek bir siyasi ideolojiyi seçim kazanmadan iktidara getirecek ve seçim kaybetse de iktidarda tutacak bir formül aranmalıydı. İşte bu formül anayasadır. 27 Mayıs sonrası dönemin, yani “İkinci Cumhuriyet”in yeni rejimi buydu: Seçimle iktidara gelemeyecek bir siyasi görüşü seçimsiz iktidarda tutmak.

Kuruluş felsefesinden kopuş

Yeni rejim anayasada hem organik hem de fonksiyonel bir çerçeveye oturtuldu. Millete ait olduğu ilan edilen “egemenlik”in sadece milletin temsilcileri tarafından kullanılabileceği esasını benimseyen 1924 Anayasasındaki anlayış tasfiye edilmiş, yerine “Millet, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organlar eliyle kullanır.” denilmek suretiyle, seçimden değil, sadece anayasadan kaynaklanan bir egemenlik yetkisi kullanım alanı açılmıştır. Seçimden ve seçilmişlerin denetim alanından, dolayısıyla milletten yalıtılan askeri bürokrasi ve yüksek yargı meşruiyetini sadece anayasadan alan bir egemenlik yetkisi kullanmaya başlamıştır. 27 Mayıs’ın “rejimi”, yeni bir egemenlik ve meşruiyet anlayışı getirmiştir. Sahiplerinin İkinci Cumhuriyet olarak adlandırdığı bu rejimin sancıları bugün bile hissedilmektedir.

52. senesini idrak ettiğimiz 27 Mayıs 1960 darbesini sadece bir askeri müdahale olarak görmek yarım yüzyıllık siyasi tarihimizi anlamamak demektir. Birinci Cumhuriyetle İkinci Cumhuriyeti birbirinin devamı olarak kabul etmek, 27 Mayısçıların benimsetmeyi istediği bir fikirdi. Hâlbuki 27 Mayıs, İstiklal Savaşı’nın ve kuruluşun felsefesinden gerçek bir kopuştur.

Star, 28.05.2012

Konu ile ilgili sayfalar...
7/3/2017 - 15 Temmuz’un ilk entelektüel sonucu ...
9/20/2016 - Garip ilişkiler...
8/16/2016 - Mehmet Altan: Türkiye, 'İkinci Cumhuriyet' kavramına mecburen geri dönecek...
8/12/2016 - Batı’nın “Yeni Türkiye” kuşkusu ...
4/25/2016 - Siyasal İslam ve İkinci Cumhuriyet ...
Bütün başlıklar için tıklayınız