Medyada 2. Cumhuriyet > Erdoğan, Atatürk'ün hatasını tekrarlıyor

Erdoğan, Atatürk'ün hatasını tekrarlıyor

AKP iktidarı hem kendisine hem de Türkiye'ye büyük zarar verebilecek bir yanlış yapmaya başladı. Bir anlamda birçok şey iyi giderken AKP kendi eliyle bu iyi gidişin durmasına neden olabilecek adımlar atıyor.
Başbakan Erdoğan özellikle son haftalarda dine ve toplumsal yaşamın yönlendirilmesinde dindarların rolüne çok fazla ve özel vurgulamalar yapmaya başladı.

28 ŞUBAT VE 27 NİSAN BAĞLANTISI:
Bunun normal olarak canlanan 28 Şubat ve 27 Nisan hatıralarıyla bağlantısı olduğu kesindir. Yani o dönemin olumsuz hatıralarından siyasi malzeme çıkarmaya çalışan Başbakan, bu yüzden din vurgusunu son günlerde çok fazla yapıyor olabilir.
Bunu anlamakla birlikte ben çok daha derin bir nedenin olduğunu düşünüyorum. Ortada daha kapsamlı bir değişim ve dönüşüm olduğunu ve bunun kurulmasına başlanan yeni Türkiye veya ikinci cumhuriyetin karakterini önemli biçimde değiştirdiğini görüyorum.

O DUYGULARINI HİÇ SAKLAMADI:
Tabii ki dindar olan, dinin kendi hayatındaki önemini her zaman yoğun hissederek yaşayan ve kendisi de imam hatipli olan bir Başbakan'ın bu artan din vurgusu hiç şaşırtıcı değildir. Kimse onu bu konuda gerçek duygularını saklamakla suçlayamaz.

BU YENİ BİR DURUM:
Ama yine de toplumsal yaşamın yönlendirilmesinde dine yapılan vurgulamalar ve CHP Lideri ile girilen Kuran polemiğinde görüldüğü gibi Kuran'ın kılavuz olmasına dikkat çekilmesi ve imam hatiplilerin bu dünyayı kuracak insanlar olarak işaret edilmesi, diziler hakkında başlatılan tartışmada ahlaka yapılan ve bunun da dini ahlak olduğu yolundaki imalar çok ciddi bir gelişmeyi, yeni bir yönü gösteriyor.

ERDOĞAN DA ATATÜRK'ÜN DÜŞTÜĞÜ HATAYA DÜŞÜYOR:
Atatürk, cumhuriyeti kurarken toplumsal belleğimizi tamamen silmiş ve bize yeni bir bellek kazandırmıştır. Bu yeni belleğimize göre cumhuriyetin ilanı öncesi yoktu. Osmanlı'yla bağlantımız tamamen koparılmıştı. O bellekte din de yoktu, tüm toplumun laik bireylerden oluşmasının doğal olduğu düşüncesi hâkimdi. Cumhuriyetin kuralları bu yeni belleğe göre yazıldı.
Bu düzende büyük sorunlar çıkması normaldi, nitekim birinci cumhuriyet bir süre sonra çok sorunlu olmaya başladı. Bu sorunları düzeltmek için yola çıkan ve ikinci cumhuriyeti kurma görevini kucağında bulan AKP iktidarı da aynen Atatürk'ün yaptığı gibi toplumsal belleğimizi silip tekrardan oluşturmaya başladı.
Buna bakarsanız, birinci cumhuriyet sadece dindarlara yapılan zulüm ve haksızlıklarıyla belirlenen bir düzen. 28 Şubat da o sistemin haksızlıklarının zirve yaptığı bir tarihti.

PRENSİPTE ANLAŞIYORUZ AMA:
Ben yıllardır birinci cumhuriyette dine karşı tavırların kökeni, dindarlara yapılan haksızlıklar ve o süreçlerdeki kendi tavrım üzerine yıllardır yazmış olmakla birlikte, o tarihin sadece bundan ibaret olmadığını bildiğim gibi bunun en belirleyici öğe de olmadığını biliyorum.

HAKSIZLIĞA UĞRAYANLAR LİSTESİ:
Eğer birinci cumhuriyet dönemindeki haksızlıkların önem listesini yapsak, bu listenin birinci sırasına Kürtleri, ikinciye de solcuları koyabiliriz.
Ama şimdi Başbakan toplumsal belleği yeniden yazıp ikinci cumhuriyeti oluştururken "haksızlığa uğrayanlar" listesinin birinci maddesine daima dindarları koyuyor. Ve bugünkü politikalarına, dine ve dindara artan vurgulamalarında hep bunu gerekçe olarak kullanıyor.

ANAYASA YAZILIRKEN:
AKP'nin bu tavrının yeni Anayasa yazılması çabasını ciddi biçimde zorlayacağı ve yeni Anayasa'nın gelecekte hayal ettiğimiz toplum ve hepimizin paylaşarak yaşayacağı ülke düşünülerek genel olarak kapsayıcı olması gerektiği barizdir.
Cumhurbaşkanı'nın uyarısı haklıdır; bu Anayasa'yı sadece geçmişin kavgalarının üstelik de yanlış oluşturulan bir geçmişin kavgalarının yönlendirmesine izin verilmemeli. AKP bugünkü yanlış yolundan bir an önce dönmezse kendi kuracağı ikinci cumhuriyete daha kuruluş aşamasında büyük zarar vermiş olacak.
Birinci cumhuriyetin sona erdirilmesine ve ikinci cumhuriyetin kurulmasına ben de yürekten evet diyorum, ama bunun yapılması sürecinde toplumsal belleğimizin silinmesi ve tarihimizin bir hikâyeyle yeniden yazılmasına karşıyım. Çünkü bu tavrın bizi büyük yanlışlara götüreceğini ve geleceğimizi kurmak misyonunu kucağında bulmuş olan AKP iktidarını da vahim hatalar yapmaya iteceğini düşünüyorum.

 

Nasıl model olacağız?

DIŞİŞLERİ Bakanı Ahmet Davutoğlu önemli bir konuşma yaparak iktidarın kafasında olanı açıkladı. Türkiye'nin bölgesinde başlatılmış olan büyük değişimin belirleyicisi olacağını anlattı. Yani Ortadoğu'da çeşitli ülkelerde başlamış olan dönüşüm süreçleri Türkiye'nin kontrolünde gerçekleşecek ve bu ülkeler kendilerine Türkiye'yi model alacaklardı.
Bu benim de gerçekten inandığım ve bu yönde pontansiyelimiz olduğunu düşündüğüm bir hedeftir. Dahası AKP iktidarının bunu başarabileceğini de düşünüyorum.
Ama ilkyazımda anlattığım yanlışın yapılmaya başlanmasından itibaren bu konuda, potansiyelimizi gerçekleştirebileceğimiz konusunda şüphelerim başladı.
Özetle değişim sürecine giren ülkeler hangi Türkiye'yi kendilerine örnek alacaklar? O ülkeler kendilerine nasıl bir gelecek hayal ediyorlar?
Onlar laik, modern ve demokratik bir Türkiye'yi kendilerine model olarak kabul ediyorlar, kendi geleceklerinin de bu modele uygun olmasını istiyorlar.
Ancak dine ve dindara vurgusunu ön plana çıkarmış bir Türkiye'nin onlara model oluşturması imkânı yok. Çünkü bu kendi ülkelerinde de zaten var. Onlar da Türkiye'nin başardığı gibi hem dinini yaşarken hem de laik, modern ve demokratik bir ülke olmak istiyorlar.
Aslında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bu gerçeğin farkında. Ve farkında olduğunu o ülkelere yaptığı ziyaretlerde laik, modern ve demokratik topluma yaptığı vurgulamalarla belli ediyor.
Başbakan'a tüm yüreğimle katılıyorum, bireyler laik olmayabilirler ama devletin mutlaka laik olması gerekiyor.
Ama son günlerde Başbakan'ın yapmaya başladığı vurgulamalar, bu kendi ilkesini unutmaya başladığını gösteriyor.
Ve maalesef bu yeni yönelim, Dışişleri Bakanı'nın, Başbakan'ın onayıyla ortaya koyduğu bölgedeki Türkiye liderliği vizyonunu da tehlikeye düşürecek yeni bir gelişmedir.

 

Dizilerdeki Türkiye

DİZİLERDEKİ ahlaki meseleler üzerine çıkan tartışma, aslında bugün diğer iki yazımda söylediklerimi güzel biçimde özetliyor.
Bölgemizdeki tüm ülkelerde ilgiyle izlenen bu dizileri oralardaki seyirciler, Türkiye'deki modern yaşamı ve ilişkileri, laik yaşam tarzını anlattığı için seviyorlar. Ama bizim ülkemizde bu dizilerde ahlaki problem olduğu yolunda tartışma başlamış durumda.
Bu da "Nasıl bir Türkiye istiyoruz?" sorusuyla bağlantılı tabii ki.

Serdar Turgut, haberturk.com

30.04.2012

Konu ile ilgili sayfalar...
7/3/2017 - 15 Temmuz’un ilk entelektüel sonucu ...
9/20/2016 - Garip ilişkiler...
8/16/2016 - Mehmet Altan: Türkiye, 'İkinci Cumhuriyet' kavramına mecburen geri dönecek...
8/12/2016 - Batı’nın “Yeni Türkiye” kuşkusu ...
4/25/2016 - Siyasal İslam ve İkinci Cumhuriyet ...
Bütün başlıklar için tıklayınız