Medyada 2. Cumhuriyet > İKİNCİ CUMHURİYET SERMAYESİ BU TEŞVİKLE Mİ OLUŞUYOR

İKİNCİ CUMHURİYET SERMAYESİ BU TEŞVİKLE Mİ OLUŞUYOR

Son teşvik paketi öyle geniş bir tartışma alanı açtı ki, üzerine kaç yazı yazılsa yeridir. Arsa tahsisinden, kazançların vergi dışı tutulmasına; gümrük muafiyetinden, sigorta primi işveren hissesine dek çok geniş bir alanda özel avantajların sağlandığı son teşvikler belki de Cumhuriyet tarihinin en büyük teşvik paketi olsa gerek. Denebilir ki, İkinci Cumhuriyet sermayesinin oluşturulma yöntemi, sıkça eleştirilen Birinci Cumhuriyet sermayesinin oluşturulma yönteminden pek de farklı gözükmemektedir. O zaman şöyle bir soru geliyor akla. Birinci Cumhuriyet sermayesi başarılı olmamış ise, acaba aynı yöntemle oluşturulmakta olan İkinci Cumhuriyet sermayesinin başarılı olma şansı ne olabilir! Bu sav tartışılabilir, ancak şimdiki sermaye oluşturma politikalarından çok farklı olarak, Birinci Cumhuriyet politikalarının şöyle bir fazileti vardı; o dönemde de halka dayanılarak sermaye oluşturuldu, fakat böylece oluşturulan sermayenin getirisi de kamu hizmetleri ve kalkınma çabaları olarak halka döndü. Günümüz politikalarında ise, devlet desteği ile yapılan yatırımların sonucu fedakârlıklara katlanan halka değil, sermaye yandaşlarına dönecektir. Sermaye yandaşları ise bu kaynakları kendi safahatlarında kullanıyor olabileceği gibi, buradaki emekçiler ve halk üzerinden edindikleri birikimi dış ülkelerde yatırım olarak da kullanabileceklerdir.

Hangi tez geçerli olursa olsun, son teşvik paketinin teşvik olmanın çok ötesinde özel kesime alenen kaynak aktarmakla eş anlamlı olduğu gün gibi ortadadır. Buradan başlayarak, yeni teşvik paketinin nasıl ciddi hatalar taşıdığını ve teşvik mantığı bir yana, iktisadi mantıkla dahi bağdaşmadığını bu yazı boyutunda açıklamaya çalışacağım.

Kapitalist iktisadın işleyişinde şöyle bir test mantığı vardır. Bir yatırımın anlamlılık derecesi, yani verimliliği, yatırılan paraya karşın ne kadar net hâsıla oluşturduğu ile ölçülür. Böylece saptanan getiri oranı ya da kar oranı, işletmenin toplumun ihtiyacını ne düzeyde verimlilik kuralı ile sağlamış olduğunu ortaya koyar. Teşvik politikası ile devletin sağladığı girdiler bir üretim faaliyetinin böyle bir ölçütle değerlendirilmesi olanağını ortadan kaldırdığı gibi, böylesi olanaklarla çalışan bir ekonomik ünite işleticilerinin etkin çalışma yönünde fazla bir çaba sarf etmesi de beklenmez. Demek ki, son teşvik önlemi paketi ile hükümet ekonomide etkinliği amaçlamadan, belki de ileride verimsizliği anlaşılarak kapatılabilecek olan bazı alanlara yapılacak yatırımlara destek vererek ekonominin genel verimlilik düzeyini düşürmüş, kaynak israfına yol açmış olabilir.

Bu meseleyi bir de KİT’lerin özelleştirilmelerini devletin verimsiz olduğu görüşü ile savunanların yaklaşımı bağlamında ele alırsak şöyle bir soruyu sormadan edemeyiz. Eğer KİT’ler verimsiz çalışıyor olduğundan dolayı kaynak israfına yol açıyor idi ise, o zaman halkın vergilerini müteşebbis diye ortaya çıkan yandaşlara yedirmenin nasıl bir mantığı olabilir ki!

Teşvik önlemleri genellikle iki şekilde uygulanır. Birinci yöntemde müteşebbislere arsa vb gibi girdilerde maliyet desteği verilir, dönem sonunda sağlanan faaliyet karı ise normal olarak vergilendirilir. İkinci yöntemde ise, müteşebbislere girdi avantajı sağlanmayıp, dönem sonunda vergi avantajı sağlanır. Her iki yöntemde de ağırlıklı olarak sektörler arasında oluşmuş göreli kar oranları değiştirilerek sermayenin dağılımında etkili olunmaya çalışılır. Öyle anlaşılıyor ki, son önlemler paketinde, eğitim ve teknoloji yatırımları gibi az sayıda bazı alanlar hariç, yatırımların artırılması gibi genel bir hedef amaçlanmıştır. Verim ölçütünden fedakârlık edilerek salt yatırım yapılması amacının güdülmesi, hedefin ekonomik olmaktan çok, politik bir öngörü üzerine geliştirilmiş olduğunu göstermektedir.

Ekonomik ya da politik, yatırımların artırılması hedefi yüksek tasarruf oranını gerektirir. Oysa yurtiçi tasarruf oranı, belirlenen hedeflere göre olması gerekenin neredeyse yarısı kadardır. Bu durumda bütçe yoluyla genel halkın baskılanması yanında, dış tasarruflara bel bağlanacağından cari açığın boyutları daha da yükseliyor olabilir. Nitekim geçen haftaki THE ECONOMIST dergisinin Türkiye yorumunda en can alıcı noktanın cari açık ve dalgalanma şiddet ve derinliği büyük olan sıcak para hareketlerinin olduğu açıkça ortaya koyulmuştur. Bilindiği üzere, serbest kur ve uygulanan faiz politikasında ekonomide bollaşan döviz, kısa dönemde cari açığı finanse ederken, uzun dönemde açığın daha da yükselmesine yol açmaktadır.

Bir ülke anayasasının temel ideolojik yapısı üretim ilişkisi çerçevesi ile belirlenir. Alt kimlikler ya da sair aidiyet normları alt yapılardır ve üretim ilişkileri çerçevesinde şekillenerek yaşama geçer. Hal böyle olunca, yeni anayasa oluşturma yolunda ilerlerken, hükümetin icraatı çerçevesinde siyasî olarak algılanan “kuvvetler ayrılığı”, “laiklik ilkesi” ve “hukuk devleti” normlarının tahrip edilip ortadan kaldırıldığını gördükten sonra, son teşvik kararı ile, “sosyal devlet” bağlamında esas çatının ne olduğunu ve “ileri demokrasi” aldatmasına hangi raydan gidildiğini net olarak görmüş olduk.

Prof. Dr. İzzettin Önder

Odatv.com, 14.04.2012

Konu ile ilgili sayfalar...
7/3/2017 - 15 Temmuz’un ilk entelektüel sonucu ...
9/20/2016 - Garip ilişkiler...
8/16/2016 - Mehmet Altan: Türkiye, 'İkinci Cumhuriyet' kavramına mecburen geri dönecek...
8/12/2016 - Batı’nın “Yeni Türkiye” kuşkusu ...
4/25/2016 - Siyasal İslam ve İkinci Cumhuriyet ...
Bütün başlıklar için tıklayınız