Medyada 2. Cumhuriyet > Atatürk'e saygı

Atatürk'e saygı

'Kişi başına düşen ulusal gelirleri bin dolar veya daha fazla olan ülkelerde askeri darbeler başarılı olmuyor. Ulusal gelir 3 bin doları aşıyorsa, darbe girişimi bile olmuyor. Bin dolarla 3 bin dolar arasındaki bölgede başarısız darbe girişimleri oluyor. Nijerya, Sudan, Halti gibi darbelerin başarılı olduğu ülkelerde kişi başına düşen gelir 500 doların altındadır.'
Bu sözler, son günlerde gene adından çok söz edilen Samuel Huntington'a ait. O Huntington ki çağımızda yaşanacak olan savaşları dine, kültüre, medeniyetler çatışmasına bağlamıştır. Ama iş demokratikleşmeye gelince, ekonominin ne kadar önemli olduğunu vurgulamaktadır. 1974'ten beri izlenen dünyadaki demokratikleşme dalgasını da geniş ölçüde ekonomik gelişmeye bağlamaktadır.
Öte yandan, Henry Rowen'in bir araştırmasına göre, ülkelerin ortalama eğitim düzeyleri, demokratikleşme açısından, salt gelir düzeyinden de büyük bir önem taşımaktadır.
Bu kadar lafı neden ettim derseniz, bugün andığımız Atatürk'e sık sık yöneltilen bir eleştiriye değinmek istiyorum. Kendilerine 'ikinci cumhuriyetçi' demeyi uygun bulanlara göre Atatürk bir diktatördü, demokrasiyi yerleştirebilecekken bunu yapmadı, baskı kurdu, zor kullandı.
Atatürk'ü demokrasi düşmanı olmakla suçluyorlar.
Unutuyorlar ki, Cumhuriyet kurulduğunda, Türkiye neredeyse on yılı aşkın bir süredir bir savaştan diğerine sürükleniyordu. 1923 yılında kişi başına düşen gelir 45 dolardı! Osmanlı'dan kalan dış borç ödemeleri, 1924'te devlet bütçesinin yüzde 7.56'sını, 1930'da yüzde 17.8'ini buluyordu. Okuryazarlık oranı yüzde 10'un altındaydı. Nüfusun yüzde 80'den fazlası köylerde yaşıyordu.
Okulu, yolu, kentleşmesi, üretimi, sağlam bir orta sınıfı, kitle iletişim araçları, örgütlenmiş sivil toplum kuruluşları olmayan bir ülkede demokrasi nasıl kurulacaktı?
Bu basit soru nedense sorulmuyor. Toplumsal gelişmenin önünü tıkayan sorunları ortadan kaldırmak için yapılan reformlara 'baskıcı' olduğu gerekçesiyle karşı çıkılıyor.
Dünyada laik olmadığı halde demokratik olan tek bir ülke var mıdır? Siz hiç 'teokratik demokrasi' gördünüz mü? Atatürk'ün suçu, laikliği sağlayarak demokrasinin önünü açmak mı oldu?
Savaştan yeni çıkmış, ulusal geliri 45 dolar, kentleşmemiş, okuryazar olmayan, orta sınıfı oluşmamış, dış borç yükünün altında ezilen, dünya çapındaki ekonomik bunalımın yükünü çeken, Osmanlı'dan otoriter bir siyasal kültür devralmış olan bir ülkede, bir gecede hangi demokrasi, nasıl kurulacaktı?
Bugün Türkiye'de iyi kötü demokratik bir yönetim varsa, İslam ülkeleri arasında siyasal bakımdan en gelişmiş ülkeysek, dinci terörden ağzı yanan Batı bizi örnek almayı düşünmeye başladıysa, yüz yıldır gelip geçen devrimler arasında hâlâ ayakta kalan tek örnek bizim rejimimizse, bütün bunları, Atatürk'e borçluyuz. Atatürk'e ve II. Mahmut'tan beri ülkeyi çağdaşlaştırmaya çalışan, bu uğurda mücadele eden nice büyük Osmanlı aydınına, yöneticisine borçluyuz.
'Atatürk demokrat değildi, diktatördü, şu anda çektiğimiz sıkıntılar onun yüzündendir' diyenler haksızlık ediyorlar. Siyasal yönetim biçimleri, her topluma her zaman keyfi olarak giydirilebilecek giysiler değildir. Her yönetim biçimi, belirli bir sosyal, ekonomik, kültür ortamında gelişebilir.
Atatürk'ün önünde saygıyla eğiliyorum.

Türker Alkan
Radikal, 10.11.2001

Konu ile ilgili sayfalar...
7/3/2017 - 15 Temmuz’un ilk entelektüel sonucu ...
9/20/2016 - Garip ilişkiler...
8/16/2016 - Mehmet Altan: Türkiye, 'İkinci Cumhuriyet' kavramına mecburen geri dönecek...
8/12/2016 - Batı’nın “Yeni Türkiye” kuşkusu ...
4/25/2016 - Siyasal İslam ve İkinci Cumhuriyet ...
Bütün başlıklar için tıklayınız