Medyada 2. Cumhuriyet > 'Tarihi aşma'

'Tarihi aşma'

Sorunlara soyut ilke açısından yaklaşmak mümkün. 'Demokrasi ve insan hakları ülke için iyidir.' Bu alanda normatif bir yaklaşım
benimseyip, 'En kısa zamanda gerekli önlemleri almak ve uygulamak doğru olur' denebilir. Biraz ayrıntıya girip de, örneğin, 'İfade özgürlüğü yok' dendiğinde, sanki hiçbir alanda ifade özgürlüğü yok da her alanda geliştirmek gerektiği izlenimi uyanabilir. Oysa ülkede ifade özgürlüğü olduğu açık. Sadece ayrılıkçılığı ve şeriat devleti kurmayı savunmak ifade özgürlüğü sınırlarının dışında kalıyor. Tabii bu sınırların kesin çizgilerle belirlenememesi de, bazen geniş yorumlanan bu istisnaların birçok masum fikri kapsaması sakıncasına yol açabiliyor.
İfade özgürlüğünün hangi fikirlerin ifadesiyle ilgili olduğunu söylemeden yasaklardan arındırılmasını istemeye, AB terminolojisinde 'teknik' yaklaşım deniyor. İfade özgürlüğü kuşkusuz demokrasinin temel unsurlarından biri. Bu ve diğer siyasi nitelikli Kopenhag Kıstasları'nda gelişme olmadan AB üyeliği için müzakerelere başlanamayacağı da biliniyor. Ama 'teknik' ya da soyut bir özgürlük talebi ve vaadi, özgürlüğe ilişkin sorunların gözden kaçırılması sonucunu vermemeli. Zira sorunun bilinmesi, özgürlüğün
genişletilmesi için gerekli siyasi, sosyal ve ekonomik önlemler neyse, onların alınmasına imkân verir.
'Tarihi aşma' da buna benzer bir konu. İlk bakışta fazla bir özelliği yok. Her toplum tarihiyle yüzleşmek ve aşmak zorunda. Zira hiçbir güncel sorun yok ki tarihten kaynaklanmasın.
Son altı ayda AB-Türkiye ilişkileri konusunda katıldığım, İngiltere'de Wilton Park, Almanya'da PDS ve Fransa'da CERI toplantılarında, Türkiye'nin tarihini aşmasıyla ilgili olarak Kemalist devlet geleneği eleştirildi. Bu bağlamda tekil yapı ve laikliğin sert uygulamasının demokrasimizin gelişmesini engellediği; Güneydoğu sorununa çözüm geliştirilemediği; ılımlı siyasi İslam'ın partileşmesine izin verilmediği söylendi. TSK'nın, Kemalist mirasın sahibi olarak, bu tutumun altında yatan kurum olması nedeniyle siyasetteki rol ve ağırlığının azaltılması istendi.
Toplantılarda bulunan Rum-Yunan ikilisi de, Kıbrıs sorununun ve Ege'deki 'casus belli'nin ordudan kaynaklandığını; ordunun siyaset üzerindeki ağırlığı azalırsa yani onların deyişiyle 'Türkiye demokratikleşirse', Kıbrıs ve Ege sorunlarının (tabii onların istediği şekilde) çözümleneceğini söylediler.
Hatırlanacağı üzere, ordunun siyaset üzerindeki ağırlığı ilk kez AB 1998 olağan raporunda yer aldı ve Helsinki zirvesinde adaylığımızın kabulünden sonra, KOB'a Kopenhag Kıstası olarak sokuldu. Anayasa değişikliğiyle MGK'da çoğunluk sivillere geçti ve kurulun danışma niteliği güçlendirildi. Ancak Karen Fogg'un yazışmalarından, TSK ile özdeşleştirilen
'derin devlet'le 'tarihi aşma' amaçlı mücadelenin bitmediği anlaşılıyor.
28 Şubat sürecinde ordunun siyasi ağırlığının
arttığına kuşku yok. AB üyesi ülkelerin demokrasileri sivil iktidarın tam hâkimiyetine dayanıyor. Ama sorun bundan ibaret mi?
AB üyeliğini isteyen geniş kesimler, aynı zamanda siyasi İslam'ın iktidara gelmesine karşı ve laiklikten yana. Güneydoğu sorununun
çözümlenmesini istiyorlar; ama, değil ülkenin bölünmesi, tekil yapının bozulmasından yani otonomi ve federasyon türü bir çözümden veya bu tür bir çözüme yol açabilecek gelişmelerden yana değiller. Kıbrıs konusunda ise ciddi hiç kimse çözümsüzlüğün kaynağında TSK'yı görmüyor.
Zaman zaman artan TSK'nın ağırlığı Türkiye'de siyasi sınıfın zaaflarından kaynaklanıyor. Cumhuriyet'in başından, hatta Osmanlı'dan bu yana kutuplaşmış siyasi yapının ortaya çıkardığı bir zaaf bu. 2. Cumhuriyetçilerin ya da 'liberal aydın/yazarlar'ın eleştirileriyle veya Karen Fogg'un tarihle mücadele çağrılarıyla çözümlenemez.
AB'ye girişimiz gibi hayati bir konuda halkın mutabakatı kadar, tüm kurumların endişelerinin giderilmesi de önemli. Mugalatayı bir yana bırakıp, Anayasa değişikliğiyle yetinmeli, 'derin devlet' ya da 'tarih'le mücadele heveslilerine prim vermemeliyiz.

Gündüz Aktan
Radikal;
6.03.2002

Konu ile ilgili sayfalar...
7/3/2017 - 15 Temmuz’un ilk entelektüel sonucu ...
9/20/2016 - Garip ilişkiler...
8/16/2016 - Mehmet Altan: Türkiye, 'İkinci Cumhuriyet' kavramına mecburen geri dönecek...
8/12/2016 - Batı’nın “Yeni Türkiye” kuşkusu ...
4/25/2016 - Siyasal İslam ve İkinci Cumhuriyet ...
Bütün başlıklar için tıklayınız