Medyada 2. Cumhuriyet > 10 yıl önce Ertuğrul Özkök

10 yıl önce Ertuğrul Özkök

Televizyonun ikinci kanalında, yarın akşam yayınlanacak ”Çizgi Ötesi” adlı programda ilginç bir tartışma gündeme geliyor. Programın bu bölümünün kaydı bugün yapılıyor. Bu programda tanınmış iki gazeteci Mehmet Altan ve Uğur Mumcu, son günlerde toplumun gündemine giren “İkinci Cumhuriyet” konusunu tartışacaklar.

Geçen yıl ortaya atıldığı günlerde çoğu aydın tarafından fantezi olarak nitelenen “İkinci Cumhuriyet” kavramı, bugün CHP’nin açılması tartışmalarının eksenlerinden biri haline geliyor.

Reha Muhtar’ın hazırladığı televizyon programında, bu konunun iki farklı kutbunda bulunan iki tanınmış gazeteci konuyu tartışacak. Bunun ilginç olacağına şimdiden eminim

Mehmet Altan bu konuyu ortaya atan aydınlardan birisi. Uğur mumcu ise böyle bir kavrama karşı çıkanlardan. İkisi de kendi kulvarında önde gelen gazetecilerden Mehmet Altan ailesinin öteki üyeleri gibi yeni kavramları, yeni tezleri tedavüle sokmada son derece becerikli bir insan.

Uğur Mumcu ise polemik sanatının inceliklerini bilen, hitabeti gazeteciliği kadar kuvvetli bir yazar. O nedenle, bu iki farklı gazetecinin “İkinci Cumhuriyet” gibi yeni bir kavramı tartışmaları herhalde ilgiyle izlenecek.

NEDEN BÖYLE BİR TARTIŞMA?

İkinci Cumhuriyet tartışması sadece bir fikri fanteziye mi dayanıyor, yoksa bunun altında temelli bazı gerekçeler mi bulunuyor mu? Toplumda Atatürkçü olarak bilinen bazı yazarlar, bunu, engzantiriklik, ilginçlik olarak görüyorlar. Bazı aydınların son zamanlarda böyle enteresan fikirler ortaya atarak toplumun gündemine girmek istedikleri, bununla yeni bir aydın kimliği kazanmak ,istedikleri öne sürülüyor.

Acaba mesele bu kadar basit bir mantıkla açıklanabilir mi?

İkinci Cumhuriyet belki kavram olarak bazılarına egzantirik gelebilir. Ancak bu egzantiriklik, kavramı gündeme getiren kişilerin, kafalarındaki gerekçelerin haklılığını ortadan kaldırmıyor. İkici Cumhuriyet kavramını savunanların temel tezleri şöyle:

İstiklal Savaşı’ndan sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti, bir anlamda Osmanlı Devleti’nin temel müesseselerinin köklü bir inkarı üzerine kuruluydu. Çok uluslu, çok mozaikli bir devlet anlayışından, merkezi ağırlığı Türk kavramına dayalı yeni bir devlete geçiliyordu. Bu geçişte, Türk kavramının yüceltilmesi, yeni devletin bütün varlığının bu milli varlık üzerine kurulması gerekiyordu.

ÖVÜN, ÇALIŞ, GÜVEN

“Türk, övün, çalış, güven” sloganı ile doruğuna ulaşan bu yeni anlayış, sonuç olarak, Türk dışındaki bütün öteki etnik unsurların reddi üzerine kuruluydu. Atatürk bu mantıktan hareketle, Türk kavramına sosyolojik bir anlam vermeye çalışmıştı. Türk kavramını belli bir etnik terim olarak değil, bu sınırlar içinde yaşayan bütün insanları kavrayan bir kavram olarak tarif etmişti.

Yani, Türk kelimesini bir anlamda Amerikalı kelimesi gibi kullanmaya çalışmıştı. Ancak, İkinci Cumhuriyet kavramını kullananlara göre, son yüzyılda, belli bir kavrama dayalı yeni bir ulus yaratmak isteyen üç hareketten ikisi başarısızlığa uğramıştı. Bunlar, Amerika, Sovyetler Birliği ve Türkiye’ydi.

Bu üç girişimden sadece Amerikan kavramı, gerçek anlamda sosyolojik bir muhteva kazanmış ve Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşayan bütün etnik unsurları aynı bayrak altında toplamayı başarmıştı.

DEMOKRASİ TUZAĞI

Amerika’da geçen yıl çıkan ve büyük yankı uyandıran Fuller’in “Democracy Trap” (Demokrasi Tuzağı) adlı kitabın önemli bir bölümü etnik sorun konusuna ayrılmış. Fuller, tezinde Amerikan kavramının birleştiricilikteki başarısını, bunu oluşturan bütün etnik grupların Amerika’ya gönüllü olarak göç etmelerine bağlıyor. Oysa, mesela Sovyetler Birliği’ndeki bir aradalığın, daha Çarlık döneminde başlayan işgallerle sağlandığını söylüyor.

Bu tez tartışılabilir. Ancak, Sovyetler Birliği’nin etnik farklılıklarını silmek için büyük çaba harcadığı “Yeni Sovyet İnsanı” kavramının, 1980li yıllardan itibaren cumhuriyetlerdeki milli insan kavramına yenik düşmesi, insana bu tezin doğru olduğu izlenimini veriyor.

Türkiye’nin sorunu ise biraz daha farklı bir çerçevede cereyan etmiştir. Osmanlı’nın, millet kavramı yerine ümmet anlayışı koyması, etnik çalışmaları uzun süre ertelemiştir. Ama şurasını da kabul edelim ki, Atatürk’ün savunduğu, sosyolojik anlamdaki Türk kavramı da bugün en azından Güneydoğu Anadolu’da ciddi şekilde sorgulanmaktadır.

YENİ CUMHURİYET

Durum böyleyse, Türk kavramına sosyolojik anlam veren zihniyetin yeniden gözden geçirilmesi artık şart olmuştur. 1923’te kurulan cumhuriyet, çok büyük ölçüde bu sosyolojik tanıma dayalı olduğu için, şimdi yeni bir cumhuriyet anlayışı tarifinin yapılması gerekmektedir. Bu yeni zihniyeti tarif etmek ise yeni bir cumhuriyet anlayışı getireceğinden, buna yeni bir isim bulmak doğru olacaktır. Bu isim de, “İkinci Cumhuriyet” olabilir.

Şimdi şu denilebilir: Cumhuriyet cumhuriyettir. Dolayısıyla yeni bir isme ihtiyaç olmadan da zihniyet değişikliği yapılabilir. Bu bir ölçüde doğrudur. Ancak ikinci, üçüncü cumhuriyet gibi kavramlar, Türkiye’nin keşfettiği şeyler değildir. Fransa’da Beşinci Cumhuriyete” kadar uzanan yeni cumhuriyet dönemleri resmi bir siyasi kronoloji haline gelmiştir. Dolayısıyla Türkiye’de de bu yola gidilebilir.

İHTİYAÇ VAR MI?

Burada önemli olan, yeni bir cumhuriyet anlayışına ihtiyaç bulunup bulunmadığıdır. İşte bu noktada, gerçek görüş farklılıkları ortaya çıkmaktadır. Türkiye’nin ulaştığı noktada artık, cumhuriyet anlayışının yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini sanıyorum. Önemli olan budur. Buna, isteyen ikinci cumhuriyet der, isteyen demez. Ama önemli olan, devletin dayandığı resmi anlayışın revizyona ihtiyacı olduğudur. Kısaca yarın akşamki tartışma bu noktaların açığa çıkması açısından ilginç olabilir.

27.07.1992

Konu ile ilgili sayfalar...
7/3/2017 - 15 Temmuz’un ilk entelektüel sonucu ...
9/20/2016 - Garip ilişkiler...
8/16/2016 - Mehmet Altan: Türkiye, 'İkinci Cumhuriyet' kavramına mecburen geri dönecek...
8/12/2016 - Batı’nın “Yeni Türkiye” kuşkusu ...
4/25/2016 - Siyasal İslam ve İkinci Cumhuriyet ...
Bütün başlıklar için tıklayınız