Medyada 2. Cumhuriyet > Bugün Kemal Tahir...

Bugün Kemal Tahir...

Her dakka Özdemir İnce'yi yazacak değiliz ya, bugün Kemal Tahir... Özdemir beklesin biraz, "izbe gazetenin köşe yazarı" diye aklı sıra tahkir ettiği refikine bundan böyle hangi üslupla mukabele edeceğini, polemiği hangi düzlemde sürdüreceğini kararlaştırsın, ondan sonra...

Cevaplarını da, mümkünse, az satışlı edebiyat dergilerine saklamasın.

Köşesi var...

Madem "ikinci cumhuriyetçilerin korkulu rüyası" diye tedavüle sürüldü, Avrupa'ya küfretmeyi bırakıp bu vazifesini ifa etsin.

Neyse...

Kemal Tahir'den sözedecektim. Kemal Tahir, bu topraklardan neşv u nema bulmuş, bu toprakların kokusunu hiç terketmemiş bir aydın; sevgili Ayşe ablanın, Ayşe Şasa'nın ifadesiyle "bir ârif kişi."

Aramızdan ayrılalı 30 yıl olmuş.

"En uğursuz, en pis hadımlık öğrenmemek, anlamamak, sepet gelip sepet gitmeyi kabullenmektir" diyordu rahmetli ve tarihle, toplumla ilgili "ilginç tezler" ileri sürüyordu; bunları da (çoğunlukla) romanları aracılığıyla paylaşıyordu.

Düşmanı çoktu.

Resmi tarih tasavvurunun dışında (zaman zaman resmî tarihle çatışan) bir görüşü seslendirdiği için, yirminci yüzyılın total kavrayışını tevarüs etmiş cumhuriyet aydınının tepkisini çekiyordu.

Örneğin, sosyalist görüşleriyle temayüz etmiş bir yazarımız, ATÜT'ten yola çıkarak "kuruluşu" (Osmanlı devletinin kuruluşunu) temellendiren Kemal Tahir'i ve "kerim devlet" fikriyatını yargılıyordu. Kemal Tahir hem kerim devleti yüceltiyor, hem de "tarihi maddeciliğe ihanet ediyordu" bu yazarımıza göre.

Ama tarih, özellikle toplumların hayatı, (ahlak ve moral değerler olmaksızın) sadece "tarihi maddeciliğin" kavramlarıyla açıklanabilir mi? Hele, Osmanlı tarihi gibi spesifik bir alanda, bu tek ve geçerli yordam mıdır?

Kemal Tahir'in, başlangıçta "olağanüstü" ve "ilginç" bulunan, tarihi maddeciliğin kavramlarıyla çeliştiği için de yargılanan tarih tezi basit bir karşılaştırmaya (akıl yürütmeye) dayanıyordu oysa; Hilmi Yavuz'un yerinde saptamasıyla "tarih, sosyoloji, antropoloji bize Batı toplumlarının somut gerçekliklerinin Doğu toplumlarındakinden (bu arada Türk toplumununkinden) farklı gelişmeleri belirlediğini ortaya koyuyor"; o halde yapılması gereken, "somutu (bilineni) kuram yoluyla üretmekle yetinmeyerek, kuramı somut yoluyla yeniden üretmek"tir.

Kemal Tahir'in yaptığı buydu...

Söyledikleri, "yeni", "şaşırtıcı", "özgün" olmakla birlikte elbette spekülatifti; Timurlenk, Yıldırım Bayezıt, Sultan Galiyef, Nazım Hikmet, Mustafa Suphi'yle ilgili düşünceleri örneğin...

Buna rağmen, Kemal Tahir'in, düşünen, yetinmeyen, bilinen ve kabul edilenin dışına çıkıp mütemadiyen araştıran, araştırdıklarının sağlamasını yapan, "el değmemiş gerçekliklere kalem üşüren" cesur ve "meselesi olan" bir yazar, bir tarih yorumcusu olduğu gerçeğini kim inkar edebilir?

Mehmet E. Yavuz, Yeni Şafak
22.04.2003

Konu ile ilgili sayfalar...
7/3/2017 - 15 Temmuz’un ilk entelektüel sonucu ...
9/20/2016 - Garip ilişkiler...
8/16/2016 - Mehmet Altan: Türkiye, 'İkinci Cumhuriyet' kavramına mecburen geri dönecek...
8/12/2016 - Batı’nın “Yeni Türkiye” kuşkusu ...
4/25/2016 - Siyasal İslam ve İkinci Cumhuriyet ...
Bütün başlıklar için tıklayınız