Medyada 2. Cumhuriyet > Liberaller kaşınıyorlar mı?

Liberaller kaşınıyorlar mı?

Baklayı ağızlarından çıkardılar (belki de hiç sokmamışlardı): Recep Tayyip Erdoğan 'ikinci cumhuriyeti' kuracakmış! Ya da bu süreci hızlandırıcı adımlar atıyormuş... Farklı gibi görünseler de aynı kapıya çıkan iki
gelişme.
1961 ve 1982 değişikliklerini düşünürsek aslında belki de 'dördüncü' demeleri gerekirdi, fakat onların dertleri 'daha demokrat' bir ülke tabii.
Demokrasiden de 'siyasette hiçbir etkinliği kalmamış orduyu ve dikbaşlı olmayan sivil bürokrasiyi' anlıyorlar.

Ne ki, cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşelidir.

Demokrasiye gidecek yol şeriatçılığın kilometre taşlarıyla bezeliyse, vah hayfa!

Hem 'halkın halk için halk tarafından idaresi' diyorlar, hem de bu partiyi (ve de halkı tabii!) Türkiye'nin birtakım hastalıklarından 'asude ve vareste' sanıyorlar... Halk pırıl pırıl, siyasi çocuklar pırlanta, demokrasi
de gökten zembille inmese bile sosyal çamurun içinden kopup fışkıracak.
Gecekondu destekli özgürlük.

Liberal arkadaşlardan sözediyorum canım. Hani şu bir kısmı 'Prens Sabahattinci' olan, yani 'adem-i merkeziyet' yani federalizm isteyen, bir kısmı Hüseyin Avni Bey-İkinci Grup çizgisine sahip çıkan arkadaşlar.

Hiçbiri Atatürk'ü sevmez.

Bunda elbette Atatürk adına olmadık hatalar yapan bazı hışır 'Neo-Kemalistler'in' de payı büyüktür. Marx adına olmadık rezillikler yapan Rus bolşevikleri de insanları Marx'tan soğutmadılar mı?

Fakat içine düştükleri hazin durumun farkında mıdırlar?

Halkın yüzde altmışı AKP'ye oy vermemiş, yüzde otuz, yani yalnızca üçte biri de 'halk idaresi' kuracak! Varoş başıboşluğu, kuraltanımazlığı ve edepsizliği tescil edilecek, 'norm' oluşturacak.

Liberalizm, yani 'burjuvazinin önderliğinde serbest rejim', Türkiye'de 'mevcut 'burjuvaziye benzer' sınıfın belini kırıp yeni ve dinci bir 'burjuvaziye benzer' zenginler zümresi oluşturmaya çalışan kadro' eliyle
gelecek...

Şeriatçılık, yani özünde dikta rejimi, Türkiye'ye özgürlüğü getirecek...

Ve batıda 'her ülkenin kendi sermaye sınıfının, kendi sanayiinin, kendi ticaretinin serbestlik içinde promosyonu' anlamına gelmiş felsefe, bizde aslında 'batıya teslimiyetçiliğin' bayraktarı olacak!... Kimisi Amerikan
emperyalizminin yeni Ortadoğu projesine, kimisi Avrupa Birliği'nin 'rakip' emperyalist emellerine tam teslimiyet.

Çünkü önerdikleri, aslında korktukları için açık seçik öneremedikleri ama ima ettikleri, Kıbrıs'tan çekilmiş, güneydoğu bölgesini terketmiş, küçülmüş ve 'böylece daha bir kalkınacak' bir Türkiye.

Yani, özellikle geçen asırda İngiltere ve Fransa'da yeşermiş 'libarel sermayenin dış topraklara açılarak, sömürge kazanarak genişlemesi ve gelişmesi' çizgisinin belki de tam tersi.

Önlerindeki örnek de, çoğu 'papaz mektebi yetiştirmesi' olduğu için, Cezayir savaşı... 1958 yılında hükümete bir çağrı yayınlayıp Fransa'nın Cezayir'den çekilmesini isteyen ve epey de gürültü koparan Fransız aydınları 'gibi
davranmaya' çalışıyorlar. Jean-Paul Sartre falan.

Oysa Lefkoşe Cezayir değil, Girne Oran değil, Diyarbakır Constantine değil.

Hiçbir Fransız'ın da demokrasi için katolik kilisesinden medet umduğu tarihte görülmedi!

Ulan bu nasıl bir liberalizmdir ki, düşünce ve vicdan özgürlüğü boyutu şeriata, serbest ticaret ayağı yağmaya ve soyguna, siyasi açılımı da toprak yitirmeye ve küçülmeye çıkıyor?

Türk liberallerinin durumu acıklı bir güldürüdür. Gerçek bir aristokrasisi ve gerçek bir burjuva sınıfı olmayan toplumda da bu iş ancak bu kadar olur.

Şimdi sarıldıkları yılan ilk önce onları soktuğu zaman ebelerinin örekesini görecekler ama iş de işten geçmiş olacak...

Kimileri 'aymaya' başladılar çok şükür... Önceleri AKP ile işbirliği yapan sevgili dostum Dr. Cüneyt Ülsever, şeriatçı ahbaplarının teröre karşı bir türlü tavır alamamaları üzerine 'ne mal olduğunuzu anladım, ben bir daha
sizinle kenefe bile gitmem' mealinde yazılar yazdı. Bir diğer çok sevgili dostum, Prof. Dr. Eser Karakaş, başbakana yazdığı, hem de Zaman Gazetesi'nde yayınladığı açık mektupta, 'Kopenhag kriterlerini savunacaksın diye seni destekledik, en azından sıcak baktık, sen tuttun '28 Şubat Ankara kriterlerini' savunur oldun, yokmuş aslında ötekilerden farkın' demeye getiriyor, uğradığı hayal kırıklığını yansıtıyor...

Bakalım Ahmet ve Mehmet biraderler de, ne zaman babalarının beyaz şarap sofrasından kafalarını kaldıracaklar da gidip yüzlerine musluktan soğuk su çarpacaklar?

Mehmet anladı galiba. Erdoğan'ın 'bir 12 Eylül ürünü olan YÖK'ü yoketmek yerine 'kendi kafasına göre' yeni bir YÖK yaratmak istediğini' gördü. Eh, şimdilik buna da şükür.

Engin Ardıç, Star
17.12.2003

 

Konu ile ilgili sayfalar...
7/3/2017 - 15 Temmuz’un ilk entelektüel sonucu ...
9/20/2016 - Garip ilişkiler...
8/16/2016 - Mehmet Altan: Türkiye, 'İkinci Cumhuriyet' kavramına mecburen geri dönecek...
8/12/2016 - Batı’nın “Yeni Türkiye” kuşkusu ...
4/25/2016 - Siyasal İslam ve İkinci Cumhuriyet ...
Bütün başlıklar için tıklayınız