Medyada 2. Cumhuriyet > Abant-Brüksel

Abant-Brüksel

Son günlerin televizyon kanalları, reklamlar kuşağında çok ağırlıklı yer aldığı için duymamış olma ihtimaliniz yok. 17 Aralık'ta AB'li olduk, AKP iktidarı, daha doğrusu Başbakanımız Erdoğan 'ın üstün siyaset, pazarlık gücü ile elde edilmiş büyük başarı(!) gündemde ya.. Birileri daha galiba, ''Bu başarının asıl sahibi biziz'' demek istiyor.

''Abant'tan Brüksel'e, barışa uzanan yol..'' diye anonslar veriliyor. Ilıcaklar'ın Tercümanı'nda yayımlanacak bir yazı dizisinin reklamı yapılıyor. Abant'ta dikilen demokrasi ağacının, nasıl olup da Brüksel'de sürgün verdiği anlatılacak. AB'ye yürüyüş yolunda, Fethullah Gülen kimliği altında, sağdan-soldan buluşma hareketinin, daha doğrusu ılımlı İslam-2. Cumhuriyetçi işbirliğinin etkili olduğu imajı, yazı dizisi yayımlanmadan bile reklam içeriği ile verilmiş oluyor. Çaktırmadan, paylaşılamayan Brüksel başarısına Gülendamgası vuruluyor.

Başbakan Erdoğan ve çevresi ile Gülen ilişkilerini yakın plan izleyemediğimizden, bu yazı dizisinin zamanlaması ve içeriğine tepkilerini de bilemeyeceğiz. Ama ortada madem ki ciddi bir başarı(!) var; Başbakan Erdoğan, AB üyelik yolunun açılmasını sağlayan, AB'yi fetheden(!) başbakan olarak, törenlerle karşılanıyor, bugünden yarına yapılması gerekenler üzerine kimi beklentilere girebiliriz..

AB görüşme takvimine göre önümüze gelecek, ciltler dolusu zorunlu ev ödevlerini saymaya kalkışmayacağım. Hükümetin gündemindeki işlerden söz açmak, sadece emek alanına ilişkin, Erdoğan hükümetinin programında olan kimi çalışmaları anımsatmakla yetinmek istiyorum.

İsterseniz kestirmeden söze girelim. Erdoğan hükümetinin programında olan, kimileri bakanlıklar aşamasında, kimileri Meclis'e kadar gelmiş, iş yaşamına ilişkin pek çok yasa tasarısı, Erdoğan hükümetinin iradesiyle hazırlanmış düzenlemelerin tümden çöpe atılması gerekiyor. Gerekmiyor, zorunlu; hepsi çöpe atılmak durumunda.

Türkiye'deki sendikal hareket uyusa bile, AB, dünya sendikal hareketlerinin, AB'den tarih almış Türkiye'de sendikal haklar ve özgürlüklerle çatışan yasal düzenlemelere duyarsız kalmaları, eşyanın tabiatına aykırı bir durum.

AB-Türkiye ilişkilerinde bugüne kadar öne çıkan siyasi irade, Türkiye'ye yönelik mektuplar çerçevesinde, AB cephesinin sınırlı önceliklerine göre idi. Bundan sonrasında ise her kesim kendi alanına ilişkin önceliklere dikkat kesilecek. İstense de istenmese de Türkiye ilgi alanlarına girdi. İşvereni, çiftçisi, işçisi, sendikası.. Türkiye'de olup bitenle daha bir ilgili olacak.

Öyle olunca da AB'nin istemine uymuş olmak adına da olsa anayasanın 90. madde değişikliğini yapmış Erdoğan hükümeti, işçi- sendikal haklara ilişkin sayısız yasa düzenlemesinde, imzalamış olduğumuz uluslararası sözleşmelere aykırı, sayısız sendikal hak ve özgürlüğün kısıtlanması anlamındaki yeni yasalarla karşımıza çıkamayacak.

Sendikal örgütlenme, toplu pazarlık, grev haklarına ilişkin yasaklı düzeni sürdürmek üzere, ILO'nun Türkiye tarafından imzalanmış sayısız sözleşmesi, Türkiye'ye ilişkin kararları yok sayılarak, Erdoğan hükümeti döneminde hazırlanmış yasal düzenlemelerin herhangi birinin Meclis'ten geçirilmeye çalışılmasının, doğrudan anayasal suç niteliği olacak. Öncelikli olarak da anayasanın yine kendi içinde yapılmış değişiklikler bağlantılı, kendi içindeki, uluslararası sözleşme ve kararlara ilişkin aykırılıkları ayıklanacak.

Sendikal haklar anlamında, yasaksız anayasanın yasaksız yasaları sil baştan hazırlancak.

AB fatihi, yandaşı olmak kolay da, AB'nin siyasal ikiyüzlülüğü bir yana, uygarlık, demokrasi, sendikal haklar anlamındaki gerçek değerlerini, çıkarlarını, alışkanlıklarını bir yana atarak kabul etmek, içine sindirmek zor. AB için seferberlik ilan etmiş iş dünyamız, AKP iktidarı, büyük medyamız, yasaksız sendikal hak ve özgürlüklere ne kadar hazırlar?

Anlı şanlı özel sektörümüzün Türkiye çapında çalıştırdığı sendikalı işçi sayısı 250 binlerle, yerlerde sürünüyor. 5 milyon sigortalı için İş Yasası hükümlerini uygulayan işveren sayısı parmakla. Erdoğan hükümetinin iyice esnekleştirdiği İş Yasası hükümleri yetmedi, bu yasa yok sayılarak iddia ediyorum ki, sigortalı 5 milyon işçinin en az 3 milyon üstü, fazla mesaisiz, fazla, keyfi, kuralsız çalıştırılmaktalar.

Biliyorsunuz AKP, Erdoğan hükümeti iktidarı keyfiliği, kuralsızlığı daha çok sevdiği için, kayıt dışı çalıştırmada patlama var. 6 milyona yakın da sigortasız, vergisi ödenmeksizin kaçak çalıştırma var. Başbakan Erdoğan gerine gerine, bundan böyle kamuda da, sözleşmeli, yani ne işçi ne de memur olan ve her iki yasanın güvencesinin dışında kalan kuralsız çalıştırmayı esas yapacağını ilan ediyor.

Bizim AB'cilerin boylarını boslarını asıl bundan sonra göreceğiz..
 

Şükran Soner, Cumhuriyet
21.12.2004

Konu ile ilgili sayfalar...
7/3/2017 - 15 Temmuz’un ilk entelektüel sonucu ...
9/20/2016 - Garip ilişkiler...
8/16/2016 - Mehmet Altan: Türkiye, 'İkinci Cumhuriyet' kavramına mecburen geri dönecek...
8/12/2016 - Batı’nın “Yeni Türkiye” kuşkusu ...
4/25/2016 - Siyasal İslam ve İkinci Cumhuriyet ...
Bütün başlıklar için tıklayınız