Medyada 2. Cumhuriyet > Atatürk Karşıtlarının Dayanışması!..

Atatürk Karşıtlarının Dayanışması!..
 

TBMM Başkanı, Atatürk'e hakarete yeltenen bir kişiden bir adım daha ileri giderek, "düşünce ve ifade özgürlüğü" adına, o kişinin ardında durmuş; aslında kendisinden umulmayanı değil umulanı yapmıştır. Onun kendisine yakıştırdığı bu davranışı, Türk ulusu da ona yakıştırmıştır!..

Dünyanın en büyük sömürgeci devletlerine karşı koyarak, Anadolu'yu işgalden, Türk ulusunu esaretten kurtaran; yanmış yıkılmış bir imparatorluktan yeni bir devlet yaratan bir büyük insana, bir ulusal kahramana, "Atatürk" e yönelik saldırılar Türk ulusunu derinden sarsıyor. Yurttaşlarımızı yüreğinden yaralıyor!.. O'na dille, kalemle saldırıda bulunanlar; laikliğe, çağdaşlığa, aydınlanmaya, cumhuriyete karşı işbirliği içinde olmayı sürdürüyorlar!.. Geçmişte eline bir balyoz vererek, ya da biraz siyah boya tutuşturarak Atatürk anıtlarına tırmandırdıkları zavallıların yaptıklarını, şimdi artık bir başka şekilde kendileri yapıyorlar!.. Sapık ruhlu meczupların yerini, şimdi artık mevki, makam, unvan sahibi kişiler aldı. Temelde "tam bağımsızlık" ve "sömürgeci karşıtlığı" anlamına gelen "Kemalizm" i gericilik olarak niteleyen; Atatürk'e "adam" diyen profesör unvanlı(*) üniversite öğretim elemanlarından sonra, şimdi de onları savunan TBMM başkanları ortaya çıktı!

Cumhuriyet karşıtlığı
Atatürk'e saldıranların tek ortak özelliği, cumhuriyet karşıtı olmaları!.. Onlardan kimileri yabancılardan sağladığı parasal destekle "İkinci Cumhuriyet" için bir şeyler yazıp çizerken ya da söylerken; kimileri de "Siyasal İslam" ideolojisinin yolunu açmak için uğraşıyorlar. Ve her iki grupta yer alanlar, birlikte üstlenmiş oldukları bir görevi beraberce yerine getirebilmek için birbirlerine destek olup, arka çıkıyorlar!..

"Düşünce ve ifade özgürlüğü" ardına sığınarak Cumhuriyet karşıtlığında birleşen; "adam" sıfatını taşımaya layık olup olmadıkları tartışmalı bazı kişiler, Türkiye'de Atatürk'e saldırarak, ya da saldıranların ardında durarak, fırsat buldukları her ortamda zehir kusuyor; yazdıklarıyla, çizdikleriyle, söyledikleriyle Türk insanının içini karartıyorlar!.. Sergiledikleri görüntüyle toplumda tiksinti uyandırıyorlar!.. Bunların geçmişinde müşterek oldukları yanlar var. Kimilerinin aile fertleri, "Milli Mücadele" ye karşı çıkmış!.. Anadolu'yu işgal eden Yunan Ordusunu "Hilafet Ordusu" olarak karşılamışlar!.. Yunan işgalinde rahat bir yaşam sürmüşler!.. Kulluğu, köleliği, esareti, hilafeti; "Kurtuluş Savaşı" na tercih etmişler!.. Aralarında ihanet nedeniyle "İstiklâl Mahkemesi" nde yargılanıp hüküm giyenler olmuş!.. Kimileri de Cumhuriyet kurulunca, bir kısım çıkarlarından yoksun kalmışlar!.. Bugün bu dürtülerle Atatürk'e saldırmakta, ya da Atatürk'e saldıranların ardında durmaktalar!.. Atatürk onların yurdunu, toprağını işgalci güçlerin elinden geri aldığı halde; onları esaretten kurtardığı halde; nedense özgürce yaşadıkları bir vatanda mutlu olamamışlar!.. Belki de, işgalcilere hizmet ederek çıkar sağladıkları bir dönem son bulduğu için; bir kısım olanakları ellerinden gittiği için mutsuz olmuşlar!.. Herhalde bu nedenle Atatürk'ün resmine, ismine, düşüncesine, felsefesine, O'nun ilke ve devrimlerine karşı çıkmaktalar!.. Laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olan "Türkiye Cumhuriyeti" ne değil , "İkinci Cumhuriyet" e, ya da "Türkiye İslam Cumhuriyeti" ne özlem duymaktalar!.. Yoksa bir ülkeyi kurtaran, bir ulusu özgür kılan bir insana neden saldırsınlar ki?..Ya da saldıranların ardında dursunlar ki?..

Cumhuriyet inkârcılığı
TBMM Başkanı, Atatürk'e hakarete yeltenen bir kişiden bir adım daha ileri giderek, "düşünce ve ifade özgürlüğü" adına o kişinin ardında durmuş; aslında kendisinden umulmayanı değil umulanı yapmıştır. Onun kendisine yakıştırdığı bu davranışı, Türk ulusu da ona yakıştırmıştır. TBMM'nin bu günkü başkanı, o koltuğu 23 Nisan 1920-29 Ekim 1923 döneminde onurlandırmış olan, ilk Meclis Başkanı Atatürk'e yönelik hakaret dolu söylemlere karşı çıkması gerekirken; üzerine hiç vazife olmadığı halde, sanki bundan memnunmuş gibi, Atatürk'e yönelik bu saldırının ardında durmuştur. Bu onun, Atatürk'e karşı hangi duygular içinde olduğunu ortaya koymuştur. TBMM Başkanı hiç kuşku yok ki bunu bir kasıtla yapmaktadır. O; bu çıkışıyla belli çevrelere mesaj vermektedir. O çevreleri Atatürk'e, Cumhuriyet'e karşı çıkma yolunda özendirmekte; cesaretlendirmektedir. Çünkü Atatürk ve O'nun İlke ve Devrimleri, bu ülkeyi çağdışı karanlıklara götürmek isteyenlerin yolunda en büyük engeldir. Bu engel yok edilemediği sürece, "Laik Cumhuriyet" in "İslam Cumhuriyeti" ne dönüştürülmesi olanaksız görülmektedir. O halde "O" ve en büyük eseri "Türkiye Cumhuriyeti" olabildiğince saldırılara açık hale getirilmelidir!..

TBMM Başkanı, Atatürk'ten "bu adam" diye söz eden, "Kemalizmin gericilik olduğunu" ileri süren profesör unvanlı bir kişinin ardında dururken, adını vererek de belirttiği kişinin konuşmasında "Atatürk'e açıkça hakaret eden" bir cümle olmadığını söylemiştir. Yani TBMM Başkanı, hakaretin "açıkça" değil de "örtülü" şekilde yapıldığını dolaylı olarak kabul etmiştir. Bu belirlemesi sonrasında inanmadan söylediği belli olan, ne var ki konumu gereği söylemek zorunda kaldığı; "Öyle olsaydı buna hepimiz tepki gösterirdik" cümlesi, tümüyle aldatmacadan ibarettir. Bu ifadenin kullanılması takıyye kültürüne aşina kişilerin izlediği bir yöntemdir. Kamuoyu bugüne kadar, TBMM Başkanı'nın Atatürk'e yönelik hakaret dolu söylemler karşısında tepki gösterdiğine hiç tanık olmamıştır.

TBMM Başkanı, konuya ilişkin düşüncelerini dile getirirken, satırlar arasına sokuşturduğu bir cümleyle, Atatürk'ü ne konumda gördüğünü, ya da görmek istediğini itiraf etmiştir. Samimiyetten uzak olduğu şüphe götürmeyen övgü içerikli cümlelerden sonra "Atatürk bağımsızlık mücadelemizin ender büyük komutanlarından birisidir" diyerek, varmak istediği noktayı belli etmiştir!.. Atatürk; bağımsızlık mücadelemizin ender büyük komutanlarından "birisi" değil, ulusal mücadelemizin "Başkomutan" ıdır. TBMM Başkanı'nın, "Ulusal Kurtuluş Savaşı" mıza ilişkin bilgi noksanlığı nedeniyle bu şekilde konuştuğu kabul edilemez. Bu ifadenin bir kasıtla söylendiği gün gibi ortadadır. Bu ifade, Atatürk'ün önderliğinde kazanılan bir savaşta, O'nun rolünü ilk aşamada küçümsemek, daha sonra da yok etmek için gösterilen gayretlerin bir ürünüdür.

Gelinen nokta
Kişilere ve kurumlara hakareti, "düşünce ve ifade özgürlüğü" olarak kabul ettirmek için uğraşan bir engin anlayışın sahipleri; demek ki şimdi kendilerini, aile fertlerini, ya da ebeveynlerini hedef alan hakaret içerikli söylemler karşısında tepkisiz kalacaklar!.. Yapılan hakareti düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirerek hazmedecekler!.. Bu kadar geniş olabilmeyi başarabilmek; herhalde yalnızca onların sergileyebileceği onurlu bir davranış olsa gerek!..
 

(*)Bir siyasal partiden ayrılıp yeni bir parti kuran "İlahiyat profesörü" unvanlı bir kişi de, geçtiğimiz günlerde gecenin geç bir saatinde telefonla katıldığı bir televizyon programında, Atatürk'ün adını anmamak için "o zat" tabirini kullandı. Kamuoyunda ulusalcı kimliğiyle tanınan program yapımcısı ise bu ifade karşısında bir tepki göstermedi!..
 

O. Doğu Silahçıoğlu, Cumhuriyet
28.11.2006

Konu ile ilgili sayfalar...
7/3/2017 - 15 Temmuz’un ilk entelektüel sonucu ...
9/20/2016 - Garip ilişkiler...
8/16/2016 - Mehmet Altan: Türkiye, 'İkinci Cumhuriyet' kavramına mecburen geri dönecek...
8/12/2016 - Batı’nın “Yeni Türkiye” kuşkusu ...
4/25/2016 - Siyasal İslam ve İkinci Cumhuriyet ...
Bütün başlıklar için tıklayınız