Medyada 2. Cumhuriyet > Taraftarlık ve gazetecilik

Taraftarlık ve gazetecilik
 

Doğrusu, Nobel’i takip etmeye giden gazeteciler de olayın kendisi kadar ilgi çekiciydi. Özellikle davetli ve frak konusunda yapılan spekülasyonlar, Türkiye’de çıkan tartışmalar takip etmeye değerdi. Yersiz olduğunu söylemekse zor.

Bir kere, daha ilk başında “davetliler” ve “haberciler” olarak ikiye ayrılmıştı gazeteciler. Davetlilerin haberci olmadığı anlamı çıkmasın ama. Orhan Pamuk’un yönlendirmesiyle, İletişim’in hazırladığı bir liste vardı ve epey kabarık bir liste Nobel Konuşması için davet edildi. Davetli olup gelmeyenler de vardı: Mehmet Barlas, Oral Çalışlar gibi...

Ama bütün bunların ötesinde Nobel de büyük bir haberdi. Bir gazetecinin haber takibi yapması için de davet edilme şartı yok elbette. Davetiye olmadan da, akreditasyonla Nobel Ödülü’nü izlemek mümkün. Bildiğim kadarıyla Vatan’dan Okay Gönensin, CNN Türk’ten Cüneyt Özdemir, Sabah’tan Yavuz Baydar ve ben ilk olarak akredite olan gazetecilerden birkaçıydık.

Gazetecilerin “Biz her büyük olayı takip ederiz, Dünya Kupası’na da, savaşa da gideriz, buraya da geldik” savları da haklı. Hasan Cemal sık sık sahaya inmekten çekinmeyen bir köşe yazarı örneğin; Güneydoğu, Dünya Kupası, Avrupa Birliği demeden geziyor. Keza Cüneyt Özdemir de yurtdışındaki film galalarından Irak Savaşı’na, Guantanamo Üssü’ne kadar pek çok haberi yerinde yapmış bir gazeteci.

Ancak İletişim’in listesinde ve gazetelerin Stockholm’e yolladığı gazetelerin niteliğinde soru işaretlerine mahal verecek bir durum da yok değil. Şöyle bir gözümüzün önünden Nobel’i kimlerin takip ettiğini geçirelim: Yeni Şafak ekibi (Koru, Bumin, Bayramoğlu), Şahin Alpay, Ferhat Boratav, Hasan Cemal, Altan Öymen, Okay Gönensin, Yavuz Baydar, Can Dündar, İsmet Berkan, Derya Sazak gibi basının önde gelen isimleri. Ya da Hasan Cemal’in uçakta “Vatan hainleri” diye espriyle taçlandırdığı isimler...

Bu gazeteciler “İkinci Cumhuriyetçiler” ve “Liberaller” adlı kesişen kümelerin içine girebilir. Her biri kıymetli ama ortak özellikleri aşağı yukarı Türkiye’nin önemli meseleleri hakkında benzer görüşlere sahip olmaları, birbirlerine yakın tavır takınmaları. Türban, Kıbrıs, Avrupa Birliği konularında yazdıklarına bakın, benzeştikleri anlaşılır. Gazeteci grubunda bir tek Soner Yalçın siyasi görüşleri ve tavırlarıyla, ben de dahil olmak üzere listedeki diğer isimlerden ayrılıyor.

Diğer isimlerin bir ortak özelliği daha var: Hepsi Orhan Pamuk’a sempatiyle bakan ve Orhan Pamuk’un da sempatiyle baktığı gazeteciler. Geçmişte ve bugün.

Böylesi bir yoğunlaşmaya bakıldığında ister istemez ‘Acaba Pamuk aleyhinde bir şey çıkmasın diye mi bu isimler seçildi’ diye düşünmek mümkün. Olası bir olumsuz gelişmede, mesela Pamuk’un olası bir dil sürçmesinde veya bir protestoda Türkiye’de zaten büyük tepki gören yazar hakkında ‘Bu isimler kollayan, eleştiren olmayan haberler yazar’ diye mi liste oluşturuldu acaba?

Doğrusu, bu kadar deneyimli gazetecinin böylesi kolay bir hesaba ortak olacağını düşünmem. Ama Stockholm’de şuna da tanık oldum: Yedi-sekiz kişilik bir grup, Grand Hotel’in yakınında ufak bir protesto gösterisi yaptı. Bu benim haberim değildi, başka gazeteciler gördüğü bir haberdi ve benim yazma hakkım yoktu. Ama onlar da “Boşverin yazmayalım, Türkiye’de büyütürler” diye kendi aralarında konuşup bu haberi vermediler.

TERCİHLER İLGİNÇ

Davet edilenler kadar, gazetelerin tercih ettiği isimler de ilginç. Belki de Stockholm’de Türk Basını’nda kemikleşmiş bir hastalığın etkisi kendisini göstermiştir: Her büyük olaya taraftarlık çerçevesinden bakma alışkanlığı... Özellikle spor basını taraftarlıkla gazeteciliği birbirine karıştırmış durumda. Fenerbahçe maçlarını Fenerbahçeli yazarlar takip ediyor, haberleri de taraftarlık filtresinden süzerek veriyorlar. Halbuki tek belirleyicinin haber olması gerekiyor. Gerçekten daha güçlü bir olgu da yok.

Nobel Ödül töreni haberleri böylesi bir taraftalıktan nasibini aldı mı acaba? Ya da, farklı politik değerleri temsil eden yazarlar gelseydi okuduğumuz haberler değişir miydi? Nobel sonrası tartışılması gereken sorulardan biri de bu.
 

Oray eğin, Akşam
13.12.2006

Konu ile ilgili sayfalar...
7/3/2017 - 15 Temmuz’un ilk entelektüel sonucu ...
9/20/2016 - Garip ilişkiler...
8/16/2016 - Mehmet Altan: Türkiye, 'İkinci Cumhuriyet' kavramına mecburen geri dönecek...
8/12/2016 - Batı’nın “Yeni Türkiye” kuşkusu ...
4/25/2016 - Siyasal İslam ve İkinci Cumhuriyet ...
Bütün başlıklar için tıklayınız