Medyada 2. Cumhuriyet > Üç Haber, Üç Olay

Üç Haber, Üç Olay
 

Hafta ilginç haberlerle başlıyor.

MİT Müsteşarı Emre Taner, kurumun geleneksel yaşamında âdet olmadığı halde dikkat çekici açıklamalar yaptı.

Örneğin ön planda; "Başroldekiler ve figüranların değiştiğini, bazı ulus-devletlerin tarih maratonunu kaybedeceklerini ve ulusal egemenliklerini yitireceklerini" vurguluyor.

İç ve dış siyasal konuları dikkatle izleyen ve çok geniş bilgi sahibi olan MİT'in müsteşarı aracılığıyla böyle bir açıklama yapması, gelişmeler karşısında "bekle gör ve tutum al gibi bir lüksümüz olmadığının" altını çizmesi.. yüzeysel yorumlarla geçiştirilecek cinsten değerlendirmeler değil.

Kimi ulus-devletlerin ve ulusal egemenliklerin yiteceğinin altını çizen Müsteşar Taner, herhalde Afrika'da veya Güney Amerika'daki kimi devletlerden söz etmiyor.

Türkiye'deki gelişmeleri hükümetler ve kimi siyaset erbabı gibi at gözlüğüyle izlemeyen, geniş istihbarata sahip bir kurum, edindiği bilgilerin ışığında kimi sonuçları duyurmak gereksinimiyle şaşırtıcı bu açıklamaları yapıyor. "İçeriye" sesleniyor.

***

Son zamanlarda İkinci Cumhuriyetçi namıyla ulus-devlet kavramını sürekli tartışmaya açan, ulus-devletten kurtulmanın gereği üzerinde derin çalışmalar yapanlar.. içerdeki ve dışarıdaki bedhahlar... MİT Müsteşarı'nın uyarılarından herhalde memnun olmayacaklardır ve önümüzdeki günlerde saldırıya geçmeleri olasıdır.

Ya hükümet? Bir dizi soru ortaya çıkıyor. Acaba MİT'in vardığı sonuçları hükümet nasıl değerlendirecek? Kurumun 80. yıldönümünü gerekçe göstererek Müsteşar Emre Taner'in yaptığı açıklamalardan rahatsızlık duyacak mıdır?

Uyarıcı bu açıklamalardan sonra hükümet, MİT Müsteşarlığı'na nasıl bakacaktır? MİT Müsteşarlığı, bu hükümete nasıl bakmaktadır? Acaba MİT, hükümetin yürüttüğü teslimiyetçi politikanın olası sonuçlarından da mı kaygılanıyor?

MİT, "Yalnız savunmada kalamayız" diyor. Bu yargılar hükümetin sürdürdüğü teslimiyetçi politikalara karşı uyarıcı bir anlam taşıyor.

***

RTE , önce koordinatörlük kurumunun hiçbir olumlu sonuç vermediğini örnekleriyle açıkladı. Daha sonra kurumun çalışmalarını sürdüreceğini söyledi.

ABD'nin ve Bağdat hükümetinin teröre sonuç verecek hiçbir katkıda bulunmaması RTE'yi üzüyormuş. Öyle dedi.

Üzülen bir başkası daha var. Koordinatörümüz emekli Orgeneral Edip Başer , Fikret Bila 'ya konuşmuş. Başbakan'ın koordinatörlük kurumunun başarısızlığından veya olumlu sonuç alamayışından söz etmesine değiniyor ve "Tabii bu beni üzdü" diyor.

İki yetkili; biri Başbakan, diğeri koordinatör emekli bir paşa. Üzüldüklerini söylüyorlar da örneğin RTE ne yapılması gerektiğini veya yapılacağını.. Edip Paşa ise ­Başbakan'ın sözlerinden sonra- görevden istifa edeceğini söyleyemiyor.

Başbakan'la Başer Paşa aynı noktada buluşuyorlar. Koordinatörlüğün hem işe yaramadığını, hem de kurum olarak varlığını sürdürmesine taraftar olduklarını açıklıyorlar. Terör böylece gönül rahatlığıyla görevine devam ediyor.

Böyle çelişkili, içi boş değerlendirmelerle... RTE devam etsin bakalım diyerek... Edip Paşa çalışmalardan "Az da olsa umudu" olduğunu belirterek kamuoyunu "umutsuz bir vakayı" izlemeye zorluyorlar.

***

Bu arada CHP lideri Baykal 'ı eleştireyim, liderin gözüne gireyim derken, eşi Olcay Hanım 'a, aileden sorumlu Devlet Bakanı Nimet Çubukçu 'nun göndermeleri, hem siyasal nezaket açısından hem de kadın olmanın zarafetiyle bağdaşmadı.

Dediği şu: "Eşiyle akşam yemeği bile yemeyen, yanında hiçbir yere götürmeyen" biri... Baykal!

Baykal, uzun ve sert bir yanıt verdi. "Sen kim oluyorsun, böylesine saygın bir yaşam çizgisine ne hakla müdahale ediyorsun? Ne yapmamız gerektiğini sana mı soracağız? Olcay, nasıl davranması gerektiğini senden mi öğrenecek?" diyor.

Ne var ki, Başbakanlık koltuğunda oturan adam, Baykal'ın bütçe görüşmelerinde eşi ile ilgili olmayan, yanlış anladığı bir sözü üzerine küplere bindi.

Aynı adam, bakanının Baykal'ı eleştireceğim derken eşine terbiye sınırlarını aşan biçimde yaklaşım sergilemesinden sonra acaba Nimet Hanım'ı çağırıp dersini verdi mi?

Baykal soruyor Bakan'a: "Sen kim oluyorsun?"

RTE'nin bakanı olması soruyu yanıtlamıyor mu?

 

Cüneyt Arcayürek, Cumhuriyet
07.01.2007

Konu ile ilgili sayfalar...
7/3/2017 - 15 Temmuz’un ilk entelektüel sonucu ...
9/20/2016 - Garip ilişkiler...
8/16/2016 - Mehmet Altan: Türkiye, 'İkinci Cumhuriyet' kavramına mecburen geri dönecek...
8/12/2016 - Batı’nın “Yeni Türkiye” kuşkusu ...
4/25/2016 - Siyasal İslam ve İkinci Cumhuriyet ...
Bütün başlıklar için tıklayınız