Medyada 2. Cumhuriyet > Demokrasi kazanmış ve başarmıştır

Demokrasi kazanmış ve başarmıştır
 

Abdullah Gül'ün Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından on birinci cumhurbaşkanı olarak seçilmiş olması demokrasimizin gelişimini ve gücünü gösteren somut göstergelerden biridir. Bu olayla Türk demokrasisi rüştünü ispatlamış, Türkiye'nin demokrasi tarihinde önemli bir merhale aşılmıştır.

Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanlığı makamına seçilmesinin çeşitli yönlerden irdelenmesi gereken sembolik anlamı ve önemi olduğunda şüphe yok. Öncelikle demokrasinin sağlıklı işleyişinin kesin bir göstergesi olarak algılanmalıdır. Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili yaklaşık bir senedir yapılan tartışmaları ve yaşanan gelişmeleri hatırladığımızda bu sürecin normal olarak işlemediğini, çeşitli şekillerde müdahaleye uğradığını, birtakım kurum ve ilkelerin zorlandığını, toplumun genelinde kabul edilmesi imkansız kararların alındığını, sorumluluk mevkiinde bulunanların bazı davranışlarının meşruiyet zemininin bulunmadığını hep birlikte gözledik. Sistem ciddi şekilde sıkıntıya girmiş ve sorun çözme noktasında bazı zorluklarla yüz yüze gelmiştir.

Ancak bütün bunlara rağmen sistem girilen krizden demokratik yöntemleri işleterek çıkmasını bilmiş ve demokrasi gücünü ispatlayarak krizin üstesinden gelebilmiştir. Daha önce de zaman zaman dikkat çekiğimiz gibi erken seçim kararının alınması bir demokratik kriz çözme yöntemi olarak isabetli karardı ve Türkiye yaşanan derin krizi erken seçimle aşmasını bilmiştir. Oysaki daha önceki krizlerde erken seçim aracı işletilemediğinden sistem birkaç defa tökezlemiştir. Sadece erken seçim kararırın alınması ve ülkenin sağlıklı şekilde erken seçimi gerçekleştirmiş olması demokrasinin gelişmişliğinin açık göstergesidir.

Diğer yandan erken seçim, aynı zamanda krizin ana konusunu oluşturan cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda üzerinde tartışılmayacak kadar net ve açık bir çözüm getirmiştir. İktidar partisinin bu konudaki görüşü ve yaklaşımı adeta toplum nezdinde sınanmış ve toplumun bu konudaki onayı alınmıştır. Mesaj gayet açıktı ve iktidar partisi bu mesajı okumasını bilmiştir. Türkiye'deki siyasi sistemin bürokratik vesayet boyutu baskın bir özellikte olduğu biliniyor. Bu nedenle mücadele ve çatışmanın karşıt kutupları, açık veya örtük şekilde, siyaset ile bürokrasi olduğu konusunda bir tereddüt yoktur. Cumhurbaşkanlığı seçimi siyaset ile bürokrasi arasındaki iktidar rekabetinin en açık şekilde ortaya konulduğu alandır. Siyaset sözlüğüne dahil olan “devlet iktidarı” kavramıyla anlatılmak istenen bürokrasinin iktidarı, siyasi iktidarı vesayet altında tutma, olağanüstü dönemlerin uygulamalarıyla sindirme ve statükonun devamını sağlama yönünde ciddi bir çaba içerisindedir. Bu durumun Türk demokrasisi için ciddi bir sorun ve sıkıntı kaynağı olduğunu herkes kabul etmekte ve bunun siyaset lehine değişmesinin demokratikleşmenin zorunlu bir şartı olduğunu görmektedir. Bir Meclis üyesinin, siyasetten gelen bir aktörün, bakanlar kurulunda hizmet etmiş bir temsilcinin Cumhurbaşkanlığına seçilmesi siyasetin bürokrasi karşısındaki etkinliği ve önceliği açısından önemlidir ve olması gereken de budur. Bunun başarılmış olması demokrasimizin gücünün göstergesidir. Not edilmesi gereken bir başka önemli nokta ise geçen dört aydır yaşananların sonunda A. Gül'ün seçilmiş olmasıdır. Seçimler sonrasında Gül'ün aday olmaması hususunda ciddi tartışmalar yapıldı. Bu tartışmalarda Gül'ün adaylığına karşı çıkanların kendileri açısından haklı denecek gerekçeleri ve kaygıları vardı. Ancak Sayın Gül'ün “seçimlerde halkın ortaya koyduğu iradeyi görmezlikten gelemem” diyerek sandığın iradesine tercüman olması bir şahıs meselesi değil demokrasimiz için bir ilke ve duruş meselesi olarak algılanmalıdır. Evet seçimler Gül'ün adaylığını adeta onaylamış ve onun cumhurbaşkanlığı makamına çıkmasını istemişti. Eğer seçimlerin bu gerçeği görülmeyip aday değiştirilseydi o zaman sandıkların iradesine ipotek konulmuş, halkın iradesine karşı çıkılmış olacaktı. Sonuçta böyle olmadı ve Gül aday oldu ve bu makama seçildi. Bunun en basit ifadesi şuydu: Sandıkta halkın ortaya koyduğu irade doğrultusunda hareket edildi ve halkın onayından geçen Gül Cumhurbaşkanlığına seçildi.

Gül'ün Cumhurbaşkanlığına seçilmesini İkinci Cumhuriyetin Birinci Cumhurbaşkanı olarak niteleyenler var. Bunda bir yanlışlık olmalı; zira Türkiye'de İkinci Cumhuriyet, 1924 Anayasasının kaldırılıp yerine 1961 Anayasasının yürürlüğe konulmasıyla başlamıştır. O dönemin siyaset yazılarına bakarsanız bunu açıkça görürsünüz. 1980 darbesiyle 1961 Anayasası yürürlükten kaldırılınca İkinci Cumhuriyet dönemi bitmiştir. Yerine 1982 Anayasasıyla Üçüncü Cumhuriyet başlamıştır. Cumhuriyeti numaralamak sadece anayasalarla mümkündür. Zira her bir anayasa cumhuriyeti yeniden kurmakta ve farklı şekilde örgütlemektedir. A. Gül, olsa olsa, Üçüncü Cumhuriyetin Beşinci Cumhurbaşkanı olabilir.
 

Davut Dursun, Yeni Şafak
30.08.2007

Konu ile ilgili sayfalar...
7/3/2017 - 15 Temmuz’un ilk entelektüel sonucu ...
9/20/2016 - Garip ilişkiler...
8/16/2016 - Mehmet Altan: Türkiye, 'İkinci Cumhuriyet' kavramına mecburen geri dönecek...
8/12/2016 - Batı’nın “Yeni Türkiye” kuşkusu ...
4/25/2016 - Siyasal İslam ve İkinci Cumhuriyet ...
Bütün başlıklar için tıklayınız