Medyada 2. Cumhuriyet > 'Çok ama çok zor bir dönem'

'Çok ama çok zor bir dönem'
 

1Mart tezkeresinin Meclis'ten çıkacağını tahmin ediyordum, çıkmadı. Bu tahminimin çıkmamasına ne kadar sevindiğimi anlatamam. Sevincimden sabaha kadar uyumadım, ertesi sabah çıktığım bir TV programında da tüm bunları anlattım. Gül'ün cumhurbaşkanlığı konusunda yazdıklarım, tahmin değildi, Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanı olamayacağı tahminini yürütmedim, bunun iyi bir fikir olmadığını düşünüyordum. Bu fikrim halen, hiç mi hiç değişmedi. Ama samimiyetle haksız çıkmayı tüm kalbimle istiyorum.
Dahası, aklı başında, tüm Türkiye vatandaşlarının da bu his içinde olması gerektiğini düşünüyorum. Aksi, hepimiz için istenilmez bir durum olmalı.
Ruşen Çakır'ın Vatan gazetesinde, 'Çok ama çok zor bir dönem olacak' başlıklı yazısının sadece başlığı bile, meselenin iyi bir özeti. 22 Temmuz seçimlerinden sonra, ben 'İkinci Cumhuriyet' başlığıyla bir değerlendirme yazmıştım. Bu dönem, adını açıkça koysak da koymasak da 'İkinci Cumhuriyet'i tartışacağız. Aslında, bir süredir, dolaylı yoldan tartışıyoruz ve Gül cumhurbaşkanı olmasa da, Cumhuriyet'in revizyonunu tartışmaya devam edecektik. Benim en büyük kaygım, Gül'ün cumhurbaşkanlığının bu tartışmayı çok ama çok zorlayacağı.
Diğer taraftan, umarım, mevcut gerilim tablosu cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra yumuşar. Zira, her ne kadar 'yüzde 47 oy milli iradedir, işte o kadar' havası esiyorsa da, Gül, şimdiye kadar gelmiş geçmiş en tartışmalı cumhurbaşkanı adayı oldu. Gül'ün kendisi değil, ama medyadaki destekleyenleri, gerilim tırmandırıcı, hatta kışkırtıcı bir dil kullanmakta sakınca görmediler. En ılımlıları Gül'e en ufak bir itirazı demokrasi düşmanlığı, vesayet yanlılığı adı altında karalamaktan çekinmediler. Doğan Medya Grubu'nda yazıp, Gül'e itirazı olan herkesi, yazdıklarını Doğan Medya Grubu'nun askerle görüşmesine bağlamak suretiyle zan altında bırakacak kadar ileri gittiler.
Üslup konusunda çok dikkatli bir yayın organı olan Zaman'da, Mümtazer Türköne'nin 'Çomar' başlıklı, güya metaforik bir dil kullanarak yazdığı, ama başarısız bir metafor olduğundan olsa gerek, kaba sabalığı çok sırıtan bir yazısının çıkmasına hâlâ anlam verebilmiş değilim (Zaman, 24 Ağustos 2007). Birtakım basının ve çevrenin gözünde hepsi aynı, ama yine Yeni Şafak gazetesini, takdir edersiniz ki Akit'le aynı kefeye koyamayız. Hal böyleyken, Sami Hocaoğlu imzasıyla çıkan 'Alışacaklar' başlıklı yazıda, 'karşı taraf', 'haramzadelik'le, 'haramilik'le suçlanmakla yetinilmiyor. 'Paçayı ucuz kurtardık' diye sevinsinler, 'Hiçbir şeyin hesabını vermeden, bu kadar ucuz sıyrıldıklarına saysınlar' gibi kaygı verici ifadeler son kolaylıkla yer alıyordu (Yeni Şafak, 24 Ağustos 2007).
Kim bu çomarlar, paçayı ucuz kurtardığı, ucuz sıyırdığı için sevinmesi gerekenler? Neyin hesabınının nasıl verilmesi, ucuz sıyrılmadan ne muamale görmeleri bekleniyordu? Bu anlayışla, bu dille, 'normalleşme' nasıl olacak?
Bana göre de, bugüne kadar 'normal' kabul edilen birçok şeyi, sorgulamanın vakti çoktan geldi, aslında demoktratikleşme adı altında hep bunları tartışıyoruz, tartışmaya devam etmeliyiz. Ama, bu işi zora sokan sadece mevcut statüko, resmi ideoloji ve onun direnci değil, sorgulamanın yolu, yöntemi, zihin haritası ve dili. Yeni dönemde bunları da tartışma konusu yapmak zorundayız.
Not: Cumhurbaşkanlığı seçimleri olan Lübnan'a gidiyorum, yazılarıma bu nedenle bir hafta ara vereceğim.
 

Nuray Mert, Radikal
30.08.2007

Konu ile ilgili sayfalar...
7/3/2017 - 15 Temmuz’un ilk entelektüel sonucu ...
9/20/2016 - Garip ilişkiler...
8/16/2016 - Mehmet Altan: Türkiye, 'İkinci Cumhuriyet' kavramına mecburen geri dönecek...
8/12/2016 - Batı’nın “Yeni Türkiye” kuşkusu ...
4/25/2016 - Siyasal İslam ve İkinci Cumhuriyet ...
Bütün başlıklar için tıklayınız