Medyada 2. Cumhuriyet > Tek adam demokrasisi!

Tek adam demokrasisi!

İkinci Cumhuriyetçi liboş takımı, cumhuriyetin ilanından çok partili sisteme kadar olan dönemi eleştirirken hep aynı cümleyi kurar:

“O dönem bir ‘tek adam’ dönemiydi. Demokrasi yoktu. Çünkü ‘tek adam’ yönetimleri, rejimin adı cumhuriyet bile olsa, aslında diktatörlüktür.”

 

***



Şimdi hem cumhuriyetle, hem de demokrasiyle yönetiliyoruz çok şükür!

Ama bu nasıl bir demokrasiyse, seçimlerde oy vereceği kişileri halk değil, yine ‘tek adam’lar belirliyor...

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın dün Meclis çatısı altında mevcut milletvekillerinin bazılarının listeye alınmayacağını açıklarken yaptığı konuşma, bu “tek adam” yönetiminin itirafı ve kanıtıdır:

“Listeye almadığım arkadaşları genel merkezde değerlendireceğim!”

 

***



Biz istediğimiz kadar bu sistemin adının demokrasi olduğunu söyleyelim, dört yılda bir sandık başına gidip parti amblemlerine mühür basalım; nafile...

Eğer bir ülkede; bir parti genel başkanı milletvekili adayları için “listeye aldığım, listeye almadığım” diye başlayan cümleler kuruyorsa; o ülkedeki sistemin adı bellidir:

“Birinci tekil şahıs rejimi!”

Ya da “tek adam demokrasisi!”

Tek adam yönetimleri de liboş arkadaşların dediği gibi; rejimin adı ne olursa olsun, aslında diktatörlüktür.

 

***



Çok partili sistem öncesini, “tek adam rejimi” olarak gören ve bir tür diktatörlük olmakla suçlayan İkinci Cumhuriyetçiler ve yobazlar; mevcut ‘tek adam demokrasisi”ni eleştirmezler...

Çünkü demokrasi, onların umurlarında bile değildir!
Önemli olan, “iktidar tarafından korunup, kollanmak, devlet kesesinden nemalanmak”tır...

Gerisi de yalandır!

 

***



Eğer öyle olmasaydı; her gün altı yüz kişinin köşe yazısı yazdığı bu ülkede, dünkü “listeye almadığım” sözleriyle başlayan açıklamayı eleştirmek sadece bana kalır mıydı?

 

*****



GÜNÜN SORUSU

Eski Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz, dün Beşiktaş Adliyesi’ndeki eşyalarını toplamış ve adliyede görevli gazetecilerden tek tek helallik istemiş... Sorum kendisine:
Asıl Silivri’deki gazetecilerden helallik istemeniz gerekmez mi?

 

*****



Sarı yazmalı kadınların ve Pervin Ana’nın mücadelesi...

Anadolu’yu Vermeyeceğiz” hareketini duydunuz mu?
Başta hidroelektrik santralleri olmak üzere doğaya zarar veren yatırımlara karşı mücadele etmek için bir araya gelenlerin oluşturduğu bir “duyarlı toplum” hareketi bu...

Bazıları Anadolu’nun farklı yörelerinde yaşıyor ve hayatlarını topraktan kazanıyor... Bazıları da şehirlerde yaşıyor ama doğayı kullananlara ya da diğer canlıların yaşamına saygı duyuyor.

Şimdi Anadolu’nun farklı bölgelerinden gruplar halinde Ankara’ya yürümeye başladılar. İlk grup birkaç gün önce Artvin’den yola çıktı bile...

Bu ‘Büyük Anadolu Yürüyüşü’, Muğla, İzmir, Trakya, Antakya, Hasankeyf ve Antalya’dan da katılacak diğer grupların Ankara’da buluşmasıyla mayıs ayı ortasında son bulacak.

Hareket noktalarından biri de Cide - Loç Vadisi... Sarı yazmalı kadınlarıyla ve Rifat Ilgaz‘ın doğduğu yer olarak bilirsiniz bu vadiyi... Geçen yılın aralık ayında 28 gün boyunca Karaköy’de soğuk kış koşullarında eylem yaptılar.

Amaçları vadilerine kurulacak HES’i engellemekti. Ve 29 Aralık’ta mahkemenin verdiği yürütmeyi durdurma kararıyla amaçlarına şimdilik ulaştılar.

Şimdi hepsi Ankara’da buluşacak ve devlet santral projelerini iptal edene kadar da Ankara’da kuracakları çadırlarda konaklayacak!

 

***



Eylemin öncülerinden biri, her yıl iki kez Mersin-Konya arasında göç eden, Anadolu’nun son göçebe toplumu Sarıkeçililer’in lideri Pervin Çoban Savran...
Yani doğa dostlarının “Pervin Ana”sı...

Sarıkeçililer; 200 ailelik bir topluluk... Geçimlerini hayvancılıktan kazanıyorlar. Yapılması planlanan hidroelektrik santraller ve madenler yüzünden, göç yollarındaki derelerin kullanılmaz hale gelmesinden korkuyorlar. Onlar da çoluk-çocuk, 20 Nisan’da Mersin’den Ankara’ya doğru yola çıkacak ve mayıs sonuna doğru başkentte olacak...

 

***



Sarıkeçili Pervin Ana’yı, Loç Vadisi’nin sarı yazmalı kadınlarını ve Türkiye’nin dört bir yanından Ankara’ya yürümeye başlayan “duyarlı çocuklar”ı, şimdilik tanımıyor olabilirsiniz...

Ama yazın bir kenara:

Çok yakında hep onları konuşuyor olacağız!

 

Mustafa Mutlu, Vatan

05.04.2011

Konu ile ilgili sayfalar...
7/3/2017 - 15 Temmuz’un ilk entelektüel sonucu ...
9/20/2016 - Garip ilişkiler...
8/16/2016 - Mehmet Altan: Türkiye, 'İkinci Cumhuriyet' kavramına mecburen geri dönecek...
8/12/2016 - Batı’nın “Yeni Türkiye” kuşkusu ...
4/25/2016 - Siyasal İslam ve İkinci Cumhuriyet ...
Bütün başlıklar için tıklayınız