Medyada 2. Cumhuriyet > Atatürk’ün dileği oldu

Atatürk’ün dileği oldu

‘Devlet içindeki ikili iktidar yapısı sona erdi’ diyen Gazi Üniversitesi öğretim üyesi siyaset bilimci Prof. Mümtaz’er Türköne Gül’ün seçilmesini Cumhuriyetin başarısı, eşinin Çankaya’daki varlığını ulus devletin mükemmelliğe kavuşması olarak niteliyor. Ona göre bu Atatürk’ün dileğiydi
 

Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde bir dizi olağan dışı gelişme yaşandı. Şu an yeni bir meclis, yeni bir kabine ve yeni bir cumhurbaşkanı var. Yaşananlara bakarak söyler misiniz, aslında ne oldu?

Türkiye’de ikili bir devlet yapısı vardı. Bir tarafta yüksek eğitim ve yargı bürokrasisi, askerler ve biraz da diplomatlardan oluşan asker-sivil bürokrasisi, öbür tarafta halkın oyuyla iktidara gelen ve iktidarı kendilerine tanınan sınırlar içinde kullanabilen sivil demokratik iktidar yer alıyordu. Bu yapı içeriği bazen değişmekle beraber cumhuriyetin kuruluşundan beri sürüyordu. Bu iktidar biçimi sona erdi.

Cumhuriyet tarihinde bir ilk yaşandı yani?

Özal’la geçici bir dalgalanma yaşandı ama cumhurbaşkanlığı makamının doğrudan halkı temsil eden bir makam haline gelmesiyle devlet içindeki iktidar sona erdi.

İKİNCİ CUMHURİYET DEĞİL

İkinci Cumhuriyet midir bu?

Cumhuriyet numaralandırması yürütme-yasama-yargı arasındaki ilişkinin değişmesini anlatır. Parlamenter sistemden başkanlık ya da yarı başkanlık sistemine geçildiğinde Fransızlar bunu numaralarla ifade etmişler. Türkiye ise parlamenter sistemden hiç vazgeçmedi. O yüzden ikinci cumhuriyet tarifi çok yanlış.

Peki, siviller gerçek anlamda ilk kez iktidar oldu, diyebilir miyiz?

Sivillerin yer aldığı koalisyon diyelim. İktidar dengeleri de değişti çünkü. Büyük sermaye silahlı gücün vesayetini onaylamıyor artık. Yaşadığımız süreç tarihsel açıdan çok ciddi ve önemli bir dönüm noktası.

DARBEYE MÜSAİT DEĞİLİZ

Bunu sağlayan ne?

Sadece Ak Parti’nin sandıktan aldığı destek açıklamaz bunu. Dünya dinamikleriyle, uluslar arası ilişkilerin, finans sektörünün gelişimiyle de ilgili. Sivil asker bürokrasisi artı CHP’nin iktidarı soğuk savaş döneminde şekillenmişti. Soğuk savaş askeri müdahalelere şemsiye sağlıyordu çünkü Türkiye kolay kaybedilecek bir ülke değildi. Bu, soğuk savaştan sonra biraz da alışkanlıkla sürdü. 28 Şubat’ın doğrudan müdahale şeklinde değil de geniş koalisyonla tecelli etmesinin sebebi de soğuk savaş döneminin bitmesiydi. O yüzden fiyaskoyla sonuçlandı.

Gül’ün adaylığı ilk kez açıklandığında bir gerilim yaşandı ve 27 Nisan’da muhtıra verildi. Geniş arka planda ise 2004 darbe hazırlıkları, Şemdinli vs. var. Bu defa sonuç alınamamasının nedeni de bu mu?

Tarihin akışına ters olduğu için sonuç alınamadı. Durumdan hoşnut olmayanlar çılgınlık yapıp dar vizyonlarıyla kestirmeden iktidarı ele geçirmeye kalksa da bir haftadan fazla kalamaz. TSK’daki kurmay zekasını, dünyadaki gelişmeleri doğru okuma yeteneğini hafife almamak lazım. Sarıkız ve Ayışığı’nın ordudaki dirençle engellendiği unutulmamalı. Şemdinli’nin ortalığa saçılmasının arkasında da bu var.

Türkiye’de asla darbe yapılamaz mı artık?

Dünya içindeki Türkiye iktidarı gasp ederek yönetilmeye müsait değil. Kültürüyle, gelenekleriyle, sivil örgütleriyle piyasa dinamiklerinin şekillendirdiği toplumu askeri yönetimin zaptu raptı altına sokamazsınız. Bunu her kurmay görür.

27 Nisan neydi o zaman?

Askeri vesayetin umutsuz, iyi hesaplanmamış belki biraz çekingen bir hamlesiydi. Hükümetin ertesi gün demokratik bir tavır gösterip bildiriyi iade etmesiyle de bildiri olarak kaldı, muhtıraya dönüşmedi.

BİLDİRİ MUHTIRA OLAMADI

Bir bildiriyi muhtıraya çeviren şey nasıl muamele gördüğü müdür?

Muhtıraya dönüşebilmesi için siyasi sonuçlarının olması gerekirdi. Muhtırayla siyasi süreçler durur.

Ama Meclis cumhurbaşkanını seçemedi, süreç aksadı?

Bunu sağlayan bildiri değil Anayasa Mahkemesi’nin kararıydı.

Sandıktan AK Parti değil de mesela CHP çıksaydı 27 Nisan bildirisi muhtıraya mı dönüşecekti?

Evet, toplum askerin siyaseti tanzim etme teşebbüsüne boyun eğmiş olacaktı. Çünkü Baykal askerin hassasiyetlerini telafuz ediyordu. Sandıkta halk bildiriyi sahiplerine iade ederek hükümetin arkasında olduğunu söyledi.

Gül cumhurbaşkanı seçilince iki gün boyunca asker cephesi tepkiliydi. Sadece bir gün sonra ise 30 Ağustos resepsiyonunda hava değişti. O bir gecede ne değişti?

Askerlik duygu yüklü bir şeref mesleğidir, ölmeye ant içilir. Asker Gül’ün seçilmesini engelleyemeyince kendi kamuoyunu, personelinin psikolojisini gözetip mesaj vermeye çalıştı. Bu da doğal, o tepkiyi boşaltması gerekiyordu. Akabinde ise köklü askeri gelenekler devreye girdi.

TSK YENİÇERİ OCAĞI DEĞİL

‘m’ iyelik eki de devreye girdi?

TC Cumhurbaşkanına bir başka devletin cumhurbaşkanı gibi ‘sayın cumhurbaşkanı’ diye hitap edemezsiniz. Bu TSK’yı padişahı beğenmeyince indirip ötekini getirmeye çalışan yeniçeri konumuna getirir. TSK’nın gelenekleri siyasi gelişmelere verilen tepkinin devletin bekasına, uluslar arası itibarına, iç ve dış güvenliğinin sarsılmasına izin vermez.

Asker-sivil ilişkisi demokratik ülkelerdeki gibi mi olacak yani?

Askerin yapacağı tek şey sivil iktidara, iradeye itaat etmek.

Bu artık asker konuşmayacak anlamına da geliyor mu?

Bazı konulardaki hassasiyetlerini kamuoyuna yansıtmak dışında evet.

YÜZDE 53 BİR SAFSATA

Sivil alandaki hassasiyet, hoşnutsuzluk devam ediyor ama? CHP bunu yüzde 53 diye oranlıyor.

Bu tam bir safsata çünkü halk seçimlerde Ak Parti’ye desteği ve düşmanlığı değil partileri oyladı. Yüzde 53’ün Ak Parti’ye temelli itirazı yok. CHP tabanıyla örtüşen miting katılımcıları, ne darbe ne takunya dedi. Askeri vesayeti onlar da istemiyor ve o hassasiyeti CHP temsil etmiyor. CHP değişmek zorunda.

Ya değişemezse?

Siyaset boşluk kabul etmez, biri gelir o boşluğu doldurur. Baykal esnek bir politikacıdır, bazı işaretler de veriyor. Çok radikal muhalefet yürütmesine rağmen seçilince Gül’e itirazlarının olmayacağını söyledi.

‘Gül’ün seçimi hukuki açıdan meşru ama siyasi açıdan yanlış’ yorumları yapıldı. Böyle midir?

Bu hukuki anlamda eli zayıf olanların züğürt tesellisi. Siyasi meşruiyeti sağlayan hukuki meşruiyettir. Hukuki meşruiyeti sağlayınca topluma bakarsınız. Halkın Gül’e desteklediği siyasi meşruiyet sorunu olmadığını gösteriyor. Hatırlayalım, Özal da tartışılmıştı ve bir teğmen ‘Alışamadım’ diye mektup yazdığı için ordudan atılmıştı.

DEVLET MÜKEMMELLEŞTİ

Gül’e tepkinin temelinde eşinin türbanı vardı. Türbanlı bir ‘first lady’nin Çankaya’da olması cumhuriyet tarihimiz, siyasi kültürümüz açısından ne anlama geliyor? Bu bir tahribata, travmaya yol açar mı?

Şunu görmek lazım: Türkiye Cumhuriyeti bir ulus devlet olarak kuruluyor ama bu hemen ortaya çıkmıyor. Bu bir proje, bir hedef ve Osmanlının tersi. İmparatorlukta tebaa kendini padişahla özdeşleştirir. Ulus devlet ise toplumun tamamının kendini devletle özdeşleştirmesi demektir. Ulus devlet projesi başlangıçta jakoben bir azınlıkça yürütüldü, ülke modernleştirildi. 1950’den sonra demokrasiyle geniş alana yayıldı. Askeri müdahaleler ulus devletin yaşatılmasını zorlaştırıyordu çünkü iktidarı azınlığa veriyor, halkı dışlıyordu. Özetle ulus devlet projesinin en mükemmel hali, halkın bütününün kendini ulus devletle özdeşleştirmesidir. Bu 84 yılda yavaş yavaş ilerleyen bir süreçtir ve en mükemmel noktasına cumhurbaşkanının başörtülü eşiyle gelmiştir.

CUMHURİYETİN BAŞARISI

Neden?

Çünkü bu, toplumun devletle entegrasyonu yani Atatürk’ün ideali olan ulus devletin gerçekleşmesi demek. Hayrünnisa Gül’ün Çankaya’daki mevcudiyeti Türkiye için kazançtır. Tarhan Erdem’in araştırmasına göre toplumun yüzde 72’si başörtülü cumhurbaşkanı eşine çok sıcak bakıyor.

Ama Cumhuriyet değerlerinin kaybedildiğini düşünen ‘hassas insanlar’ böyle düşünmüyor?

Oysa bu onlar için de güven unsuru. Laikliğe aykırı olduğu varsayılan kesimler Hayrünnisa Gül üzerinden rejimle birleştikleri için hassas onlar için de tehlike kalmayacak çünkü.

Çankaya’daki Gül cumhuriyetin başarısı mıdır yani?

Toplumun altlarından o makama gelmek gençleri motive edecek bir başarı öyküsüdür. Bu sadece Gül’ün değil cumhuriyetin başarısıdır.
 

DTP DE, TSK DA HAKLI
 

Yeni dönemin olası sürtüşme alanlarından biri DTP-TSK ilişkisi. İlk kıvılcımlar da çıktı. Bölücülük ithamları, resepsiyon krizi, askerin kimyasal silah kullandığı iddiası... Ne olacak?

Davet krizinde hem DTP, hem TSK haklı. Asker terörle mücadelen sorumlu ve personelinin moralini yüksek tutmak zorunda. Ayrıca DTP’nin PKK’nın siyasal uzantısı olduğu inancı var. Öbür yanda ise DTP’liler onlara oy veren halkı temsil ediyor. Davet edilmemeleri o halkın dışlanması, yani bölücülük demek.

Peki, hata nerede?

Askerin siyasal alandaki ağırlığında. Sorunu siyasetin zengin çözümlerine bırakmak gerek. Nitekim Meclis başkanı DTP’lilerin 1 ve 29 Ekim resepsiyonuna davet edileceğini söyledi. Doğrusu budur çünkü halkı temsil ediyorlar.

Kürt sorununun çözümü için AK Parti irade beyan etti. MHP ve CHP de bu niyette mi?

CHP seçkin mahallelerin partisi, MHP ise halkın içinden geliyor. CHP seçkin azınlık olma ayrıcalığını sürdürme projesidir, MHP çevredekilerin milliyetçilik üzerinden merkezle entegrasyon projesi. MHP biraz da PKK terörüyle çekilen acıları temsil ediyor ama sorumlu, yapıcı davranacaktır.

DTP nasıl bir projedir?

Kürt halkının Türkiye’nin bütünüyle entegrasyon projesidir. Ahmet Türk de ‘Bize oy verenler gidin çözümü Ankara’da bulun dedi’ dedi. Bu çok önemli bir söz.
 

OKAN BAYÜLGEN’i DÖVMEK iSTEDiM
 

Eşiniz Özlem Türköne AK Parti milletvekili. Bunun size yansıması ne oldu?

Çocuk bakmak ve yemek yapmak oldu. Günlük programımı milletvekili aktivitelerine göre yapıyorum artık.

Siz bir siyaset bilimcisiniz. Yeni durumda fikirleriniz eş durumundan tartışmalı hale gelir mi?

Eşim vekil olmadan yazdığım altı kitap var. Fikirlerime önyargılı yaklaşılırsa da eşimin hatırı için sineye çekerim.

Eşiniz eski öğrenciniz. Onunla en çok koca olarak mı gurur duyuyorsunuz hoca olarak mı?

İyi bir insan ve iyi bir politikacı olduğu için gurur duyuyorum onunla.

Politikada daha çok yeni ama?

Öyle ama iyi bir politikacı olacağını biliyorum çünkü toplum için bir şeyler yapmayı seviyor. Kaymakamlıkta da çok başarılıydı. Şimdi sahada, risklere, tehlikelere açık. Bu da ona daha çok destek olmam demek.

Eşinizin Okan Bayülgen’le canlı yayında yaşadığı polemiği izlerken ne hissettiniz?

Epey öfkelendim. ‘Bu adama bir yerde rastlarsam döverim herhalde’ diye düşündüm. Sonra da ‘Şimdi değil de soğuduktan sonra hakkından geleyim’ dedim. Yaptığı sadece saygısızlıktı ve bunda ısrar etti çünkü.

Eşinizin tavrını nasıl buldunuz?

Altta kalan biri değildir eşim, mutlaka cevabını verir. Partiye zarar verir düşüncesiyle stüdyoyu terk etmedi, çok da dirayetli durdu.
 

Fadime Özkan - Mümtazer Türköne ile söyleşi, Star
03.09.2007

Konu ile ilgili sayfalar...
7/3/2017 - 15 Temmuz’un ilk entelektüel sonucu ...
9/20/2016 - Garip ilişkiler...
8/16/2016 - Mehmet Altan: Türkiye, 'İkinci Cumhuriyet' kavramına mecburen geri dönecek...
8/12/2016 - Batı’nın “Yeni Türkiye” kuşkusu ...
4/25/2016 - Siyasal İslam ve İkinci Cumhuriyet ...
Bütün başlıklar için tıklayınız