Medyada 2. Cumhuriyet > Yapana değil sonuca bakmalı

Yapana değil sonuca bakmalı

Bir ihtilal döneminin sonunda bir kurucu meclis tarafından yapılmıştı ama o meclisi kuranların da o meclisin üyelerinin de amacı, demokrasiyi en ileri şekliyle yeniden kurmaktı
 

Şimdiki yeni tartışmanın konusu şu: Anayasayı, o iş için oluşmuş bir kurucu meclis mi yapmalı, bugünkü gibi, olağan bir yasama meclisi mi?
Bence, ikisi de olabilir. Buna bir engel yok.
Önemli olan, o anayasanın sonuçta, iyi bir anayasa olmasıdır.
Başka ülkelerde de örnekleri çok görülmüştür, iki usulün ikisinin de uygulanmasından kötü anayasalar çıkabilir...
'İyi' ve 'kötü' sıfatları, tabii, nasıl bir anayasa istediğimize bağlı... Ama sanıyorum şu sırada, hepimiz, 'demokratik' bir anayasa istiyoruz.
'Demokratik' sözcüğünün kapsamı içine de, herhalde, demokrasinin 'olmazsa olmaz' koşullarının hepsinin girdiğini biliyoruz.
Yani, 'demokratik seçim'le birlikte 'insan hak ve hürriyetleri'nin de güvence altına alınması gereğinin girdiğini...
Ve o hak ve hürriyetlerin 'olmazsa olmaz' güvencelerinden birinin de 'laiklik' ilkesi olduğunu...
'Demokrasi' denilince, onun içinde bunları da görüyoruz.
* * *
Bu noktadan geriye doğru bakalım:
Cumhuriyetimizin şimdiye kadar -baştan sona yeniden yazılan- dört anayasası oldu:
Biri, 1921'de Millet Meclisi hükümeti döneminde çıkarılan ve 1924'e kadar yürürlükte kalan '1921 Anayasası'...
İkincisi, Cumhuriyet'ten sonraki TBMM tarafından çıkarılan ve dönem dönem bazı değişikliklere uğrayarak 1961'e kadar yürürlükte kalan '1924 Anayasası'...
Birincisi, Kurtuluş Savaşı, ikincisi kuruluş dönemi koşulları altında, otoriter bir yönetime imkân veren anayasalardı. Onlara dayanılarak İstiklâl Mahkemeleri'nin kurulması, Takrir-i Sükûn Kanunu gibi kanunların çıkarılması ve hükümete olağanüstü yetkiler verilmesi mümkündü.
Ama 1946'da demokrasiye geçildikten sonra, yürürlükte kalmaya devam eden 1924 Anayasası'yla demokrasinin kurallarını işletmek son derece güçtü. Nitekim, 1946-1960 döneminde o güçlüğün aşılması mümkün olmadı. O dönem bir askeri müdahaleyle kesintiye uğradı.
* * *
Üçüncü anayasamız, o askeri yönetim döneminde kurulan 'Kurucu Meclis' tarafından yapılmış bir anayasadır.
Bir askeri yönetim döneminde çıkarılmış olması, şimdi bir çelişki gibi görünür ama, ülkemizin şimdiye kadarki en demokratik anayasası odur.
Zaten çıkarıldığı sırada da, o zamanki Avrupa'nın en demokratik anayasalarından biri sayılmıştı.
O sonuca varılmasının iki nedeni vardı.
1- 27 Mayıs 1960'ta yönetime el koyan askerler arasında iki grup oluşmuştu. Biri, iktidarda daha fazla kalıp köklü reformlar yapmak istiyordu. İkincisi -Devlet Başkanı Cemal Gürsel de dahil- bir an önce demokrasiye geçilmesini istiyordu. Zaten '27 Mayıs'ın ilan edilen hedefi de oydu.
İki grup arasındaki anlaşmazlık, 'daha fazla kalmak' isteyen askerlerin yönetimden ayrılması ve yurtdışına gönderilmesiyle sonuçlandı.
Onları tasfiye eden Gürsel'in liderliğindeki grup da, yeni anayasayı hazırlamak için hemen harekete geçti. Akademisyenlerle işbirliği yaptı. Bir Kurucu Meclis yasası hazırlattı.
Buna göre, Kurucu Meclis üyeleri, dönemin şartları içinde, 81 ilden ve sivil toplumun olabildiği kadar çeşitli kesimlerinden seçim yoluyla belirlenecekti.
Böylece, Kurucu Meclis'in 272 üyeli sivil kanadı oluşacaktı. Adı 'Temsilciler Meclisi' olacaktı.
Askeri kanadını ise, üye sayısı, öteki grubun tasfiye edilmesinden sonra 23'e inmiş olan Milli Birlik Komitesi oluşturacaktı ve artık 'İkinci Meclis' işlevini görecekti.
İstenen şey de belliydi: Bir askeri yönetimin altında kalmanın acı sonuçlarından sonra Türkiye, olabildiğince 'demokratik' bir anayasaya kavuşsun.
2- O Kurucu Meclisi kuranlar gibi, seçilenlerin de amacı, gerçekten demokratik bir Anayasa yapmaktı.
Bunun ön çalışmaları, daha önce kurulan bilim kurullarınca yapılmıştı. Dünyanın en ileri demokratik anayasaları incelenmişti. Bir yandan İstanbul Üniversitesi, bir yandan Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, anayasa taslakları hazırlamıştı.
Kurucu Meclis'in Temsilciler Meclisi kanadı toplanınca, ilk işlerinden biri olarak, kendi içinden Anayasa Komisyonu kurdu ve çok yoğun bir çalışmayı başlattı.
Gerek daha önce hazırlanan taslaklar, gerek Anayasa Komisyonu'nun çalışmaları saydamdı. Tüm üyeler o komisyonun çalışmalarını izleyebilir, ona kendi önerilerini sunabilirdi.
* * *
Tabii, Anayasa Komisyonu'nun çalışmalarıyla birlikte, Kurucu Meclis'in diğer yasama çalışmaları da devam ediyordu. Ama, Anayasa Komisyonu'nun çalışmaları bittikten sonra, Temsilciler Meclisi'nin tüm çalışmaları, komisyonun getirdiği Anayasa Taslağı üzerinde yoğunlaştı.
Taslak aylarca madde madde ve her üyenin fikirlerinin belirtmesine imkân verecek şekilde görüşüldü. Pek çok önerge verildi. Oylandı.
Son metin, İkinci Meclis işlevini gören Milli Birlik Komitesi'nde de görüşüldü, oylandı. Bazı maddelerde iki meclis arasında anlaşmazlıklar çıktı.
Bunların Kurucu Meclis kanunundaki usule göre ortak komisyonda çözüme kavuşturulmasına çalışıldı. Bazı uzlaşmalara varıldı. Ama sonuçta genellikle, üyeleri asker olan komitenin değil, üyeleri sivil olan Temsilciler Meclisi'nin dediği oldu.
Yan sütunlarda bunun örneklerinden birini göreceksiniz. Askeri yönetim döneminin asker başkanı Orgeneral Cemal Gürsel'in Kurucu Meclisi açarken, Meclis üyelerinden istediği şeylerden biri, anayasanın 'İkinci Cumhuriyet' anayasası olmasıydı. Sonuçta Temsilciler Meclisi'nin "Hayır, bu devam etmekte olan Cumhuriyetimizin anayasasıdır" görüşü galip geldi.
Bunun gibi, daha birçok konudaki anlaşmazlıklar, aynı şekilde sonuçlandı.
Kısacası: 1961 Anayasası, bir askeri müdahalenin sonucunda, bir 'Kurucu Meclis' tarafından hazırlanmasına rağmen, Cumhuriyet dönemimizin en demokratik anayasası olmuştur.
Bu konuya devam edeceğiz.

* * * * *
 

'İkinci Cumhuriyet' ilk kimin sözü?
Bugünün konularından biri, yeniden 'İkinci Cumhuriyet' tartışması...
AKP'nin 22 Temmuz seçimlerindeki başarısından sonraki yeni anayasa girişimiyle bir 'İkinci Cumhuriyet' dönemi mi başlamış oluyor?
Hatta, daha önceki anayasalara da bakarak, yeni anayasa girişimini 'Beşinci Cumhuriyet'in başlangıcı diye mi nitelemeli?..
Gazetelerde böyle görüşler öne sürülüyor.
O arada sorulan bir soru da şu:
'İkinci Cumhuriyet' sözünü ilk kullanan kimdi?..
Ben bu soruya şu cevabı verebilirim:
Daha önce kullananlar da belki vardır ama, ben onu ilk defa bir kürsü konuşmasında işittiğimi hatırlıyorum.
* * *
Konuşma, 1961 yılındaki askeri yönetimin Devlet Başkanı Cemal Gürsel'in konuşmasıydı. Konuşma yeri, o zamanki -benim de üyesi olduğum- Kurucu Meclis'in toplandığı bugünkü TBMM binasının genel kurul kürsüsüydü.
Gürsel o konuşmayı Kurucu Meclis'in açılış günü için hazırlamıştı. Fakat o gün hastaydı. Hazırladığı metni, yardımcısı Fahri Özdilek okumuştu.
Konuşma "Kurucu Meclis'in sayın üyeleri" diye başlıyordu. '27 Mayıs' hareketine kadarki geçmişin bir özetini yaptıktan sonra Kurucu Meclis'in kuruluşunun gerekçesini bildiriyor ve şöyle devam ediyordu:
"Bugün, İHTİLAL HÜKÜMETİNİN TEK GAYESİ, teminatlı bir demokratik nizam içinde, hakka, adalete, hürriyete, eşitliğe ve fazilete dayanan İKİNCİ CUMHURİYETİ KURMAKTIR. Bu maksatla bu büyük Kurucu Meclis vazifeye çağırılmış bulunuyor. Sizlerin bu milli ve şerefli vazifeyi mükemmelen yapacağınıza eminim."
* * *
Gürsel, Kurucu Meclis üyelerinden o hedefe yönelik çabalar bekliyordu. Bunun olumlu sonuçlar vereceğinden emin olduğunu söylüyordu. Şöyle diyordu:
"İçinizde muhtelif partilere mensup olanlar ve tarafsızlar vardır. Fakat SİZLERİN İKİNCİ CUMHURİYETİ KURMA GAYRETLERİNİZ sırasında, meseleleri, partileriniz bakımından değil, milli menfaatler yönünden tetkik edeceğiniz şüphesizdir. Ve böyle olmalıdır."
* * *
Devlet Başkanı Orgeneral Cemal Gürsel'in Kurucu Meclis üyelerinden beklediği 'İkinci Cumhuriyet kurma gayretleri' olumlu sonuç vermedi. Kurucu Meclis'in sivil kanadını oluşturan Temsilciler Meclisi çoğunluğu, yeni anayasayla bir 'İkinci Cumhuriyet' dönemi başlaması isteğini kabul etmedi.
Gerek Meclis'in Anayasa Komisyonu'ndaki, gerek Genel Kurul'daki tartışmalardan sonra, komisyonun verdiği karar, sözcü Prof. Turan Güneş tarafından, Kurucu Meclis Genel Kurulu'na şöyle açıklandı:
"Biz o kanaatte bulunuyoruz ki, Türkiye'de Cumhuriyet bir defa kurulduktan sonra, başka memleketlerde olduğu gibi peşi peşine cumhuriyetler kurulmayacaktır. Memlekette Cumhuriyet kurulmasında en büyük tesiri olan, en büyük rolü olan büyük Atatürk'ün dediği gibi, Türkiye Cumhuriyeti ilelebet pâyidar olacaktır.
(...) 27 Mayıs İhtilâli hareketini, başında da belirtildiği gibi, Türk ordusunun memleket ve vatansever evlatları, sadece Türkiye Cumhuriyeti'ni korumak için yapmışlardır.
Cumhuriyet tektir ve ebedidir, kanaatini taşıyoruz. Hukuki durumu budur. Bizzat Atatürk'ün aziz hatırasının bizi böyle düşünmeye zorladığını zannediyoruz.
Muhterem arkadaşlar, komisyonun son olarak söyleyeceği söz şudur:
Yaşasın tek ve ebedi Cumhuriyet."
Bu sözler dakikalarca süren alkışlarla karşılandı.
 

Altan Öymen, Radikal
15.09.2007

Konu ile ilgili sayfalar...
7/3/2017 - 15 Temmuz’un ilk entelektüel sonucu ...
9/20/2016 - Garip ilişkiler...
8/16/2016 - Mehmet Altan: Türkiye, 'İkinci Cumhuriyet' kavramına mecburen geri dönecek...
8/12/2016 - Batı’nın “Yeni Türkiye” kuşkusu ...
4/25/2016 - Siyasal İslam ve İkinci Cumhuriyet ...
Bütün başlıklar için tıklayınız