Medyada 2. Cumhuriyet > 'Mahalle Takımı'na karşı 'İkinci Cumhuriyet' milli takımı

'Mahalle Takımı'na karşı 'İkinci Cumhuriyet' milli takımı

Hürriyet yazarlarından biri, farkında olarak mı, olmadan mı, bilmiyorum 11 kişilik bir takım kurmuş, beni de dahil ettiği o 11 kişilik takımdan istekte bulunuyor.

Şöyle diyor:

“AKP, ısmarladığı anayasa taslağı ile tek parti iktidarı planladığını artık gizlemiyor. Bu anayasa taslağı ile cumhuriyeti iğdişleştirmeyi tasarladığını da gizlemiyor. Anayasalar tarihinde benzeri görülmemiş bir girişim ile anayasa darbesi yapmaya hazırlanıyor. Sonuç olarak sadece laikliği değil, cumhuriyeti, üniter devleti de tehlikeye atıyor.

Bu nedenle Mehmet Barlas, Mehmet Ali Birand, Cengiz Çandar, Murat Belge, Mehmet Altan, Eser Karakaş, Etyen Mahçupyan, Ali Bayramoğlu, Hasan Cemal, Şahin Alpay ve Orhan Pamuk gibi has ve acar demokratların AKP ile ilişkilerini gözden geçirmeleri ülkemiz için çok yararlı olur.”

İlk paragraf, işin “hezeyan” kısmı. Bu hezeyan, ya algılama zaafı ile ilgili ya da başka bir şey. Bazılarının görev aldığı “psikolojik savaş”ın bir parçası olabilir ama ben, bugün işin bu kısmıyla ilgilenmeyeceğim. 11 kişilik takıma konulmam ve takımdaki mevkiim beni ilgilendiriyor. Çünkü, hoşuma gitti.

Takımı bir daha sayalım. Kalede Mehmet Barlas, geri dörtlü M.Ali Birand, Cengiz Çandar, Murat Belge, Mehmet Altan. Orta saha Eser Karakaş, Etyen Mahçupyan, Ali Bayramoğlu, Hasan Cemal. İleri ikili Şahin Alpay ve Orhan Pamuk.

Tabii bu 4-4-2 düzenine göre böyle. Futboldan anlayanlar bilir, genel diziliş 4-4-2 olsa da bu, oyun içinde, daha ziyade 4-4-1-1 şeklinde, yani “tek santrforlu” bir düzene dönüşür. Bu durumda, “bizim takım”ın asıl hücum oyuncusu yani tek santrforu Orhan Pamuk oluyor. Yakışır. Türkiye’nin dünya çapındaki en önemli oyuncusu o. 2006 Nobel Edebiyet Ödülü sahibi. Bugüne dek Nobel kazanmış tek Türk.

Ben, geri dörtlüye yerleştirilmişim. Yazar, benim solak olduğumu nereden biliyor, bilmiyorum ama doğru biliyor. Ben, gerçekten solağımdır. Hem yazıyı sol elimle yazarım hem de futbol oynadığım dönemlerde, futbolseverlerin “tek ayaklı” dedikleri cinsten bir solaktım. Sağ ayağım, koşmaya, yürümeye, topu kontrol etmeye, en fazlasından yakın mesafede pas vermeye yarardı. Sol ayağımı ise övünmek gibi olmasın, raket gibi kullanırdım.

Solda, kanatta oynardım. Dolayısıyla Hürriyet yazarının kurduğu “bizim takım”ın geri dörtlüsünde sağ kanatta M.Ali Birand (doğru tercih olduğundan kuşkuluyum), orta blokta yani günümüz futbol terimleriyle iki stoper olarak Murat Belge ve Mehmet Altan, sol dışta ise ben oynuyorum.

Söz konusu yazar, bu kadroyu “İkinci Cumhuriyet Milli Takımı” diye algıladığı için konunun beni özellikle hoşnut eden tarafına geleyim.

Bu durumda ben, bu takımın Roberto Carlos’uyum!

Yakışır. Teşekkürler.

 

***

 

Benim siyaset ve düşünce hayatımızın “Roberto Carlos’u” olarak yerleştirildiğim “bizim takım”ın kurulduğu yazının başlığı “Mehmet Barlas’ın mantığı” idi. Bizim “kaleci” ile ilgiliydi yazı.

Aynı gün, Mehmet Barlas ne yazmış diye baktım; son günlerin moda kavramı “mahalle baskısı”ndan ilham almış, “Her mahallenin farklı farklı baskısı vardır” başlıklı bir yazı yazmış. Aklı “Kız sen İstanbul’un neresindensin” şarkısına gitmiş. Güfteye de yer vermiş:

“Duruşun andırır asil soyunu

Hisar, Kuruçeşme, sahil boyu mu

Arnavutköylü mü Ortaköylü mü

Kız sen İstanbul’un neresindensin?

 

Başında esen kavak yeli mi

Gözünden akan aşkın seli mi

Sarıyer, Tarabya, İstinyeli mi

Kız sen İstanbul’un neresindensin?

 

Gülüşün sahte mi yoksa candan mı

Bağlarbaşı’ndaki tozlu yoldan mı

Erenköy, Kadıköy, Üsküdar'dan mı

Kız sen İstanbul’un neresindensin?”

 

Okurken, ister istemez, şarkıyı mırıldanmamak mümkün değil. Ardından devam ediyor:

“Türkiye’de ‘yeni siyaset'in şifrelerini çözmeye çalışırsanız, bu şarkının güftesi size yardımcı olabilir.

Diyelim ki kuş uçsa 'İşte şeriat tehlikesi gelmekte' diye feryat eden bir yazarla ya da konuşurla karşılaşıyorsunuz.

Diyelim ki henüz taslağı bile tam oluşmamış bir anayasa metnini eline alıp, 'İşte kanıt, laiklik elden gidiyor' diye bağıran biri çıkıyor karşınıza…

Diyelim ki 'Mahalle baskısı darbe yapıp, bunları da devirir' diyen yorumcularla karşılaşıyorsunuz…

Hemen sorun:

- Kız sen Türkiye’nin hangi mahallesindensin?

Sonra da kendi güftenizi yapmayı deneyin:

“Giysilerin sanki Batılı gibi

Sanki demokratsın, sahi öyle mi

YÖK’ten misin yoksa CHP’den mi

Derin milletten mi, derin devletten mi

Kız sen Türkiye’nin neresindensin?”

 

Şimdi ortada iki çağrı söz konusu. İlki benim Roberto Carlos’u olduğum has ve acar demokratlardan oluşan 11’in AKP ile ülkemiz için çok yararlı olması için ilişkilerini gözden geçirmesi; ikincisi ise bu çağrıyı yapana yönelik çağrı, daha doğrusu soru: “Kız sen Türkiye’nin hangi mahallesindensin?”

İlk çağrının gereğini yerine getirmek hayli zor. Zira, o 11 içinde bir tane AKP’li yok. Çağrıyı yapanın sandığı türden ilişkiler de yok. Dolayısıyla ikinci çağrıya uymalı ve sormalı:

“Kız sen Türkiye’nin neresindensin?”

Bu soruyu çoğul haline getirerek sormak, daha da isabetli:

“Kızlar siz Türkiye’nin neresindensiniz? Hangi mahallesinden? Bağdat Caddesi’nden, Cinnah’tan, Bahçelievler’den mi? Etiler’den, Ulus’tan, Kordonboyu’ndan mı?”

Haklı bir soru bu. Mehmet Barlas’ın dediği gibi “Türkiye’de bir de kendilerine benzemeyen herkesi ve her şeyi 'tehdit' ya da 'tehlike' olarak gören modernci yahut 'monden' ve hatta 'militarist' mahalleler de var.”

 

***

 

Üniversitede ilk günümde, dersine ilk girdiğim, yani benim “ilk hocam” Prof. Şerif Mardin idi. ODTÜ İdari İlimler Fakültesi’nin birinci sınıfında, adını hatırlamadığım ilk dersin hocasıydı. Dersten aklımda kalan, Şerif Mardin’in çok iyi bir hoca olduğu izlenimim dışında, pek bir şey olmadı. Ankara Üniversitesi SBF’yi kazandığımı öğrenip, kaydımı ODTÜ’den Mülkiye’ye kaydırdığımda, üzüldüğüm şeylerden biri Şerif Mardin’den ayrılacak olmaktı. Neyse ki, Şerif Mardin, SBF’de de ders veriyordu.

Aradan uzun yıllar geçti. Bu yıllar zarfında, Şerif Mardin, dünya çapında bir sosyolog ve siyaset bilimcisi olarak adını uluslararası alanda duyurdu. Özellikle, “Türk modernleşmesi” ve “din ve siyaset ilişkileri” hakkında yazdığı kitaplar ve makalelerdeki özgün görüşleriyle dikkati çekti.

Hocam'la 1993-94 yıllarında Yeni Demokrasi Hareketi’nin oluşumunda birlikte çalışmak onurunu yaşadım. Evet, Prof. Şerif Mardin de Yeni Demokrasi Hareketi’nin kurucu isimleri arasında yer aldı.

Bu bilgilerden yola çıkarak tanıklık ederim ki, “mahalle baskısı” sözcüklerinin “patent hakkı”na sahip olmasından ötürü, Prof. Şerif Mardin’den “sivil dinci-faşist darbe” gibi safsataların “ideoloğu”nu saygın “kuramcısı”nı üretemezsiniz. Şerif Mardin, bugünlerde kendisini dayanak alan “monden-militarist” cemaatin tam zıddı yönde, “has ve acar demokrat”tır. Bu gibi tartışmalı konularda, bizim “11”in “Zico’su” olacak özelliklerdedir.

İşi, Mehmet Barlas’ın naklettiği bir “Temel fıkrası”yla “tatlı”ya bağlayalım:

Temel’e bir evde taze incir ikram etmişler. İlk kez gördüğü ve yediği bu meyveyi çok sevmiş ama bunun adını sormaya utanmış. Ertesi yıl aynı eve gidince, ev sahibine “Bana geçen yıl bir yiyecek ikram etmiştiniz, ondan var mı” diye sormuş. Ev sahibi “Size ne ikram etmiştik?” deyince, Temel aklında kaldığı kadarı ile geçen yıl yediği meyveyi tarif etmiş.

- Kabuğu mor renkteydi. Kabuğu soyunca, içi beyaz ve yumuşaktı.

Ev sahibi bu tarifi duyunca, “Herhalde buna patlıcan ikram ettik” diye düşünmüş ve Temel’e bir patlıcan getirmiş. Temel patlıcanı ısırmış, yüzünü buruşturmuş,

- Siz bunu hem uzatmışsınız hem de tadını kaçırmışsınız, demiş ev sahibine.

“İncir”i “patlıcan” zanneden yazarlar da 22 Temmuz’dan bu yana, birçok şeyin tadını kaçırdılar...
 

Cengiz Çandar, Referans
22.09.2007

Konu ile ilgili sayfalar...
7/3/2017 - 15 Temmuz’un ilk entelektüel sonucu ...
9/20/2016 - Garip ilişkiler...
8/16/2016 - Mehmet Altan: Türkiye, 'İkinci Cumhuriyet' kavramına mecburen geri dönecek...
8/12/2016 - Batı’nın “Yeni Türkiye” kuşkusu ...
4/25/2016 - Siyasal İslam ve İkinci Cumhuriyet ...
Bütün başlıklar için tıklayınız