Medyada 2. Cumhuriyet > Liberallerden nerede ayrılıyorum?

Liberallerden nerede ayrılıyorum?
 

Kendilerine 'İkinci Cumhuriyetçi', 'Numaralı Cumhuriyetçi' gibi yaftalar da takılan liberal aydınlarla ilgili iki yazım çok ilgi uyandırdı. Öyle anlaşılıyor ki, şimdiye kadar bazı kesimlerce 'liboş', 'vatan haini' ya da 'Soros çocuğu' gibi kaba suçlamalarla karalanmaya ve geçiştirilmeye çalışılan bir olgunun ciddiye alınmasına ve soğukkanlı bir biçimde tartışılmasına ihtiyaç var.
Daha önceki yazılarımda da söylediğim gibi, AKP'nin günümüzde ulaştığı nokta, liberal aydınların yoğun desteği faktörü ele alınmadan anlaşılamaz. Dış dünya ile bağlantılı, kalemi keskin liberal yazar ve düşünürler AKP'nin yerel ve dinsel taleplerini evrensel demokratik jargona tercüme ederek meşruiyet kazanmasına yardımcı oldular.
Şerif Mardin, Hürriyet'te Ayşe Arman'la yaptığı ünlü konuşmada AKP'nin iktidarı ele geçirmesini 'Mahalli milli oldu' şeklinde özetlemişti. Liberaller sayesinde 'beynelmilel' olduklarını da ekleyebiliriz. Tabii, bunu Batı kurumları açısından söylüyorum. AKP, Ortadoğu açısından zaten beynelmileldi.
Bu kesimde yer alan yazarlardan çoğunu tanıyorum. Bazıları eski arkadaşım, bazılarıyla aynı gazete ve kurumlarda çalıştım. Entelektüel donanımları üst düzeydedir. Bazıları ampulden ampule uçarken kanatlarını biraz yakmış olsalar da, yaman bir takım oluşturuyorlar. (İdeal 11'leri hakkında Erkan Goloğlu'nun dün Radikal'in spor sayfasında çıkan harika yazısını tavsiye ederim!)
Üç temel konuda onlarla aynı görüşteyim: Düşünce ve ifade özgürlüğünün yaşamsal önemi, Avrupa Birliği hedefinin doğruluğu ve ırkçı milliyetçiliğe karşı direnç. Ancak bazı diğer önemli konularda onlardan farklı düşünüyorum.
Bunlardan biri, liberal arkadaşların çoğunun, küreselleşme ile dünyaya egemen olan neo-liberal zihniyete, ideolojiden arınmış, 'renksiz, kokusuz, herkese yarar' bir nimet gözüyle bakmaları geliyor. Azimle savundukları temel siyasi özgürlüklerin ancak somut toplumsal desteklerle hayata geçirilebileceğini görmezden geliyor, eşitsizliklerin daha da yaygınlaştığı bir dönemde kamuya önemli roller düşebileceğini kabul etmiyorlar. Ben bu konularda sosyal demokrat tezlere yakınım.
İkincisi, Türkiye Cumhuriyeti'nin 20. yüzyılın ilk yarısında yaşadığı tarihsel deneyime karşı takındıkları olumsuz tutum. Atatürk'ün vizyonunun büyüklüğünü ve Cumhuriyet Türkiyesi'nin hâlâ perişanlıktan kurtulamamış olan İslam dünyasındaki özgünlüğünü görmezden gelmelerini ve o geçmişi faşizan bir despotluk dönemi olarak nitelemelerini haksız ve yanlış buluyorum. Bence, bu çarpık değerlendirme onların günümüzle ilgili birtakım konularda da yanlışlara sürüklenmelerine neden oluyor.
Üçüncüsü, 'Kemalist statüko' konusunda çok gelişmiş olan ve her fırsatta kullandıkları eleştirel duyargalarını nedense siyasal İslamcılar konusunda hiç kullanmamaları. Sanırsınız ki orada bir iktidar yoğunlaşması yoktur, orada her şey demokratiktir, herkes özgürlükçüdür, Türkiye'nin AB içindeki parlak geleceği için çalışmaktadır.
İktidar konusunda eleştirelliğini kaybetmiş liberallere ne derler?
Ha, bir de AKP'ye ihtiyatla bakan, Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanlığını onaylamayan, yani kendileri gibi düşünmeyen herkesi darbeci ve demokrasi düşmanı ilan etmelerini hiç liberalce bulmuyorum.
 

Haluk Şahin, Radikal
26.09.2007

Konu ile ilgili sayfalar...
7/3/2017 - 15 Temmuz’un ilk entelektüel sonucu ...
9/20/2016 - Garip ilişkiler...
8/16/2016 - Mehmet Altan: Türkiye, 'İkinci Cumhuriyet' kavramına mecburen geri dönecek...
8/12/2016 - Batı’nın “Yeni Türkiye” kuşkusu ...
4/25/2016 - Siyasal İslam ve İkinci Cumhuriyet ...
Bütün başlıklar için tıklayınız