Medyada 2. Cumhuriyet > Yetişin komşular ’takımsız’ kaldım

Yetişin komşular ’takımsız’ kaldım

 

ARADA sırada "AKP’ye dair bazı ikazlar" konulu yazılar yazdığım için...

"İslami camia mahalle baskısını esas kendi mahallesinin çocuklarına yapar" diye eleştiriler kaleme aldığım için...

Liberal gönüllerin cumhurbaşkanı "sevgili" Abdullah Gül’e bir başka açıdan da olsa laf söylediğim için...

AKP’ye öyle ya da böyle laf edilmesini bir tür "oyunbozanlık", bir tür "darbe severlik" olarak algılayan liberal-özgürlükçülerin takımında oynayamıyorum...

Top bana ait olsa bile oynatmıyorlar!

"Beş dakika kaleye geçsem yeter" desem bile insafa gelmeyeceklermiş gibi bir izlenim veriyorlar.

Dolayısıyla Cengiz Çandar’lı, Mehmet Altan’lı, Orhan Pamuk’lu, Etyen Mahçupyan’lı, Murat Belge’li, Eser Karakaş’lı "yıldızlar takımı"nın yedek kulübesi bile bana haram.

Artık bu nasıl "liberal-özgürlükçü" bir takım anlayışı ise...

Biraz yaramazlık yapan "disiplinsiz" bir oyuncuya bile tahammül edemiyorlar ve bütün kapıları sımsıkı kapatıyorlar.

* * *

Nişantaşı’ndaki mahalle baskısını yazdığım için...

"Başkasının kıyafetinden bize ne birader?" şeklinde basit mi basit bir insanlık tepkisinden yola çıkarak türban özgürlüğünden yana tutum aldığım için...

Kutsal "laiklik davası"nın yılmaz bir savunucusu ve propagandisti olmaya yanaşmadığım için...

Takımlarına adam almak için "Türban yasaktır / Yasak kalacaktır" şeklinde bir amentüyü dile getirmeyi şart koşan...

Ve acayip sert oynayan...

Bekir Coşkun’lu, İlhan Selçuk’lu, Özdemir İnce’li "Cumhuriyetçi" takımın yanından bile geçemem.

Kaldı ki...

Mine Kırıkkanat’ın kaleyi koruduğu, Reha Muhtar’ın forvet olduğu bir takımda yer alma konusunda, "Aman Allah korusun" şeklinde en irticacı tavrı bile koymaya bile razıyım.

Kısacası...

Daha "Amentü"de anlaşamadığımız bu takımda da top koşturmam imkánsız.

* * *

Gelelim bizim eski mahalleye...

Kendilerine yönelik eleştirileri "İslam"a yönelik eleştiri olarak algılayan...

İçlerinden çıkmış birinin kendilerine yönelik kritikleri karşısında "Kadırgalı Seda" gibi saydıran...

Genel bir üslup sorunu yaşayan...

Bu takımda yer almaya asla talip olmam...

Hadi Mehmet Şevket Eygi ya da Abdurrahman Dilipak gibi camianın nevi şahsına münhasır forvetleriyle oynamayı göze aldım diyelim...

Peki ya "çamurcu" Hasan ile ne yapacağım?

Ya da baştan sona kibir deryasında yüzen ve sözüm ona İslam alimi geçinen o adamla ne yapacağım?

* * *

Yani komşular, takımsız kalmış durumdayım.

Ancak beni iki şey teselli ediyor:

BİR Türk matbuat áleminin pek beğendiğim yazarları da "takımsız" kalmış değil mi?

İKİ Biz bu işe soyunurken "top toplayıcı" olmaya bile razı olmadık mı?

İŞTE İLK İHTİLAF

ETEKLERİM zil çalmıyor... Sevinmiyorum... Devamı gelsin diye beklemiyorum.

Yaptığım sadece bir saptamadan ibarettir.

Bu uyarıdan sonra şu iki cümleyi peş peşe okuyalım:

Başbakan Erdoğan: Rektörler işine baksın.

Cumhurbaşkanı Gül: Üniversiteler konuşur.

Ve şimdi de sıra saptamada:

Dikkat! Bu iki cümle arasındaki "derin çelişki", bana bir işaret fişeği gibi geldi.

Bundan sonra benzer mahiyetteki çelişkiler, bir numaralı gündemimiz olacak gibi görünüyor.

Yani...

Erdoğan öfkelendikçe, uzlaşmaz göründükçe, posta koydukça...

Durumu fırsata çevirmek için fırsat kollayan Cumhurbaşkanı Gül, ne kadar demokrat, Erdoğan’dan ne kadar farklı, ne kadar anlayışlı olduğunu gösterecek.

Ve arıza da buradan çıkacak.

Tekrar ediyorum: Bu bir "niyet bildirisi" değil, bir saptamadır.
 

Ahmet Hakan, Hürriyet
27.09.2007

Konu ile ilgili sayfalar...
7/3/2017 - 15 Temmuz’un ilk entelektüel sonucu ...
9/20/2016 - Garip ilişkiler...
8/16/2016 - Mehmet Altan: Türkiye, 'İkinci Cumhuriyet' kavramına mecburen geri dönecek...
8/12/2016 - Batı’nın “Yeni Türkiye” kuşkusu ...
4/25/2016 - Siyasal İslam ve İkinci Cumhuriyet ...
Bütün başlıklar için tıklayınız