Diktatoryal İcraatlar..
Meclis çoğunluğunu, yakalanmış büyük iktidar gücünü istediğini yapmak olarak yorumlamada, AKP iktidarları, Başbakan Erdoğan diktatoryal icraatlarında.. yollarından yürümekle övündükleri, Menderes - Özal dönemlerini mumla aratıyor.
Dün Taraf gazetesinin anlaşmasını yaptığını duyurduğu, 2000-2010 dönemine ait 11 bin gizli Amerikan belgesi, Wikileaks Türkiye belgeleri üzerinden bir değerlendirme yapan, gazeteciliğinde bağımsız, sol kökenli 2. Cumhuriyetçi bir arkadaşın, “Başbakan Erdoğan üslubu, çıkışlarıyla, siyaseten temelde ayrı düşmese de Amerikalıları, Avrupalıları yordu..” değerlendirmesi ilgi çekiciydi. Oybirliği ile karar alınan NATO çatısı altında, Erdoğan’ın gerekirse Libya’ya müdahale, ambargo, uçuş yasağına karşı çıkışının hoşgörülmeyeceğinin altını çiziyor.
İslam ülkelerindeki son toplumsal patlamalar, sokak eylemleri ile gündeme gelen iktidar değişikliklerinde, AKP hükümeti ile ABD-AB hükümetlerinin doğrudan ilişkileri, desteklerinde sık sık karşı karşıya kalınmış olunabileceği gerçeğini vurguluyor. AKP’nin iktidara gelirken bugüne kadar var olan ABD-AB stratejik işbirliği, sıcak ilişkileri özünde sürse de.. Batı dünyasından, AKP’nin kendi çıkarları adına, kendi başına çıkışlarına yönelik, iktidar gücünde frene basılma gereği duyulduğunu savunuyor..
***
AKP’nin referandumu, 12 Eylül’ü sonrası öne çıkan tartışmalar, elbette bağımsız yargıyı tümden kıracak içerikli iktidar operasyonları.. HSYK’yi ele geçirme, yandaş yargıçlar atanmasını sağlama, üst yargıyı ele geçirme, kalkması gerekirken DGM’lerin uzantısı özel yargıya, icraatlarına büyük destek.. AKP’yi referandumda “yetmez ama evet” sloganı ile destekleyenleri bile isyan ettiren hamleler oldu. 12 Eylül ile hesaplaşma, demokratikleşme adına AKP’ye destek verme tezleri çürüyünce, iktidarın “şeytani planları” ile kandırıldıklarını söyleyenler, daha önce destek verdikleri yargısal gelişmeleri artık kendi yaşamları için de geçerli olmak üzere, insan hakları, demokratik hukuk düzeni için gerçek tehdit olarak yorumluyor.
Ergenekon yargılamasına desteklerini çekmeseler de, Ergenekon yargılaması kapsamındaki insan hakları, hukuk ihlallerini “kurunun yanında yaş da yanar” tezi ile savunanların sayısı, yandaş, cemaat medyalarında bile giderek azalıyor. Yargısız infaz içerikli icraatlara karşı çıkışlar güçleniyor. Bardağı taşıran damla, gazetecilere yönelik son orepasyonlar.. “Gazetecilik faaliyetleri nedeniyle değil, içeriği şimdilik açıklanamayacak terör örgütü üyeliği suçundan tutuklandılar, yargılamanın sonunu bekleyin” içerikli Başbakan’dan başsavcıya uzanan, yandaş, cemaat korosu açıklamaları, kaygıları, tehdit algılamalarını katlıyor.. Erdoğan iktidarında, muhalefeti, basını susturma operasyonlarının, Menderes hükümeti icraatlarını aştığı yargısı pekişiyor.
***
Özal iktidarında, Çernobil radyasyon patlaması faciasında Türkiye şanslı ülkeydi. Radyasyonlu bulutları rüzgâr Türkiye’den daha uzakta, ağırlıklı AB ülkelerine yöneltmiş, yağmurlarla da birlikte toprak, doğa kirliliği, zararları katlanmıştı. Ancak iktidarların sorumlu davranışlarında tam tersi yaşandı. Batı dünyası duyurduğu için tersine rüzgârla Edirne’den gelen küçük bir bulut saklanamamış, hiç değilse asgari önlemleri alınmıştı. Karadeniz’den bir tek bize gelen bulut ise askerlerin uyarısı ile saptandığı halde Özal’ın emriyle halktan saklanmıştı. Karadeniz’de dik dağların bu radyasyon yüklü küçük bulutu yoğunlaştırması, çayın mayıs sürgünü günlerinde bol yağmurla, canlıların üzerine akıtmıştı.
Bizden saklanan gerçeği, Almanya’da piyasada satılan mayıs sürgünü çaylarımızda 60 bin bekerele ulaşan yüksek radyasyonun çıkması ile öğrendik. Özal, talimatla ATOM Enerji Kurumu’nu, üniversiteleri susturmuş, özel araştırmalara bile yasak konmuştu.. Benim gazeteci olarak içinde olduğum birkaç vatan haini aylar sonra toprak, bitki örtüsü örneklerini Berlin belediyesi ölçüm merkezinde analiz ettirince, minicik bir bulutla insanımıza nasıl da zarar verilebildiği gerçeği ortaya çıktı. Bölge halkı hiçbir önlem alınmadığı için küçücük bir bulutla çok zarar görmüştü. Cumhuriyet’te yayını yaparken, “Karadeniz’de kanser artışı olacak” demeyi vicdanımıza sığdıramadık, yüksek radyasyonlu çayı içtirmeme kampanyası açtık. Evren, Özal, Özemre uzun süre direndi, “az radyasyonlu çay sağlığa yararlıdır” diyerek, kirli çay stoklarının yarısını içirip, gerisini gömecek nokta bulmakta zorlandılar.
Şimdi depreme karşı yapılaşmada, önlem almada birinci Japonya’da yaşanan nükleer santral faciasından dünya yeni dersler çıkarırken işletilen kimi santralların bile kapısına kilit vurulurken Başbakan Erdoğan, Özal’ınkini mumla aratacak umursamazlık sergiliyor.. Japonya’nın çok daha hafif bir depremde çökecek yapıların altında on binler, yüz binlerin kalması gerçeğimiz ortada dururken nükleer santral projesinin aksamayacağını söylüyor.
Şükran Soner, Cumhuriyet
17.03.2011
|