Medyada 2. Cumhuriyet > Cumhuriyet'i tartışmak

CUMHURİYET'İ TARTIŞMAK

 

Yıllar önce Türkiye, Millet Meclisindeki bir kavgayla çalkalanıyordu: O zamanlar milletvekili olan Çetin Altan'ın dokunulmazlığını kaldırma kavgasıydı bu.

Gazete yazıları, haberler, fısıltılar hep bu konuyla ilgiliydi.

Çetin Altan'ın espri yüklü cevapları ve savunmaları, o zamana kadar alışılmadık bir ses oluşturuyor ve büyük ilgi görüyordu. Gazetedeki köşesinde yazdığı bir makaleden dolayı hakkında yedi buçuk yıl hapis cezası istenince: "Yahu!" demişti. "Bir gazete yazısı için bu kadar çok ceza olur mu? Önünde sonunda günlük gazete işte. Bugün okurlar, yarın balık sararlar."

O günden beri, gazetenin balık paketi işlevini de hatırlarım. Her yazıdan önce aklıma gelir. Bilgisayarın başında özene bezene yazdığınız yazı bir gün sonra geçersiz olacaktır.

Ama gene de, yazılarınızda işlenen düşüncelerin, bazı okurların belleklerinde yaşayacağını sezer gibi olursunuz. Bu da işin teselli mükafatıdır.

Ama kitaplaşan yazılar, bir döneme tanıklık etme işlevini de taşıyor.

Geriye doğru baktığınızda bazı önermeler ve saptamalar, sanki siz yazmamışcasına ilginizi çekiyor. Bugün böyle bir geriye bakış yapmayı ve eski yazılarımızdan birkaç cümle hatırlatmayı düşündüm.

2 Haziran 1992 tarihli "Asker-Sivil Kavgası mı?" başlıklı yazıda şöyle demişiz:

"Türkiye Cumhuriyeti askerlerin kurduğu bir devlet olarak ortaya çıktı. Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Ali Fuat Cebesoy, Kazım Karabekir, Fevzi Çakmak gibi Osmanlı subayları devlet kuruluşunun temel harcını oluşturdular."

Cumhuriyeti kuran Osmanlı subaylarının iki büyük korkusu vardı. Halifeye bağlı olarak yeni rejimi İslami esaslara oturtmaya çalışan dinci gruplar ve kuzeyde başgöstermiş olan Bolşevizm.

Cumhuriyet bu iki tehlikeye karşı korunmalıydı. Ama bu koruma görevini kim yapacaktı?

Fraklar ve silindir şapkalarla dolaşan eski subaylaran tercihi doğal olarak ordu lehine oldu.

Bu noktadan itibaren Türkiye'de sivillerle askerler arasında pek de yazılı olmayan bir görev bölüşümü baladı. Siviller ülkenin ekonomisinden eğitimine kadar her sorunuyla uğraşacaklar ama temel güvenlik sorunlarını silahlı kuvvetlere bırakacaklardı.

Uzun yıllar bu sistem işledi. Çünkü reisicumhur paşaydı, ondan sonra gelenler de paşaydı.

1946 ruhu ve 1950 rejim değişikliği ile birlikte ilk sancılar başgösterdi. Çünkü yönetim seçilmiş sivillerin eline geçmişti. Askerlerin kurduğu devlet artık askerlerin elinde değildi.

Bu yüzden askeri ideoloji tekrar "toplumdaki ilericiliği temsil etme" misyonuna döndü ve 1960'ta rejimi "korudu ve kolladı."

XXXXX

Burada temel soru Türkiye Cumhuriyetinin yapısıyla ilgilidir.

"Türk silahlı kuvvetleri Amerika, Fransa, İngiltere, Almanya örneklerinde görüldüğü gibi ülkeyi savunan bir mekanizma mıdır, yoksa cumhuriyet rejimini yaşatmak için gerekli bir "koruyucu ağabey" midir?

"2. Cumhuriyet" tezini ileri sürenlerle bir çok noktada anlaşıyoruz. Yalnız birinciden sonraki cumhuriyet anlamına gelen, daha doğrusu hiçbir içeriği olmayan bu deyim yerine, Türkiye Cumhuriyetinin yapısal olarak tartışılmasının daha doğru olacağını düşünüyoruz.

Zülfü Livaneli
Sabah - 13.08.1992

 

Konu ile ilgili sayfalar...
7/3/2017 - 15 Temmuz’un ilk entelektüel sonucu ...
9/20/2016 - Garip ilişkiler...
8/16/2016 - Mehmet Altan: Türkiye, 'İkinci Cumhuriyet' kavramına mecburen geri dönecek...
8/12/2016 - Batı’nın “Yeni Türkiye” kuşkusu ...
4/25/2016 - Siyasal İslam ve İkinci Cumhuriyet ...
Bütün başlıklar için tıklayınız