Medyada 2. Cumhuriyet > Dördüncü Cumhûriyet

Dördüncü Cumhûriyet  

1909’dan 2009’a tam yüz sene! Türkiye tam yüz senedir ‘İttihadcı zihniyeti’ dediğimiz zálim, tepeden inmeci, kana susamış ve ‘mümeyyiz vasfı’ cehálet olan başbelásının pençesinde kıvranıyor. Milleti güdülecek bir koyun sürüsü sayan kerámeti kendinden menkûl bir başbelásı.

Yüz sene bol keseden bir hesabla on nesil demekdir. Aslında daha bile fazlası. Bu kafa en az on nesle kan kusturmuşdur. Ben buna bilinçli olarak 15 yıllık Atatürk Devri’ni de katıyorum çünki Yüce Önder gerçi ‘Hákimiyet-i Milliyye’ ilkesine samîmiyetle inanıyor ve Savaş’ın en muhátaralı zamánında bile kumandayı ele almak için önce Meclis’den yetki istiyordu ama netîceten o da İttihadcılarla çalışmak zorundaydı. Hem de ‘ikinci garnitür’le! Zîrá ‘birinci garnitür’ dokuz yılda memleketin canına okuyup, devirmeselerdi Abdülhamid’in düzenli bir şekilde tasfiye ederek daha sonraki ‘Britanya Milletler Cámiásı’ gibi bir şekle sokacağı İmparatorluk’u batırdıkdan sonra ya hırsızlar gibi yurd dışına kaçmış ya Gaalibler tarafından ekarte edilmiş ya da eskiye içden bağlı olduğu için köşesine çekilmişdi. Yáni Mustafa Kemál Paşa’nın emrinde çalışanlar, bázı istisnálar bir yana, İttihadcıların da molozuydu.

İşte bizim bugün hálá ceremesini çekdiğimiz başbelásı, o molozun kendi içinden üretdiği yeni molozların bilmemkaçıncı göbek torunlarıdır. Harbiye, Mülkiye, Adliye, Siyásiye, İlmiye ve Kalemiye içinde varlıklarını ve menhus faaliyetlerini sürdürmekdedirler. Yáni askerler, kaymakam ve válîler, yargıç ve savcılar, politikacılar, öğretim üyeleri ve yazar/çizer takımı arasında. Bunlara diğer mesleklerden yandaşlarını ve ‘sömürgenlerini’, onlardan nemálananları da katarsanız durumun fecáatini daha vázıh farkedebilirsiniz. Şu sıralar biraz sinmiş olmaları tehlikenin atlatıldığı anlamına gelmez. Çok nárin ve nahif bünyeli oldukları için birbiri ardına ‘hastalanarak’ Silivri’den GATA’ya nakleden mütekaaid kumandanlarımız bunun bir delîlidir. Allahdan sivillerin máşallahı var. Onlar turp gibi. Hayátım boyunca, belki biraz da meslek gereği, öyle inanılmaz hádiselere şáhid oldum ki sonunda kabak meselá Vivet Kanetti’nin yáhut Orhan Pamuk’un başına patlarsa ona bile hayret etmem. Bunun üzerine ‘Bakın alçaklara! Meğer sinsi sinsi ne dolaplar döndürüyorlarmış!’ şeklinde ahkám kesen köşebazlar çıkacağına da kalıbımı basarım. Üstelik bunlar, Mustafa Balbay’ın ‘silinmiş de silinememiş Günlükler’ine ‘röportaj notlarıydı’ diye kulp takanlarla aynı şahıslar olacakdır.

Fakat kehánet bir yana, şu memleketi zerre kadar derd edinen herkesin şu suale bir cevab vermesi elzemdir:

Böylesine yozlaşmış ve iliklerine kadar tefessüh etmiş bir yapının ayakda kalması mümkin midir? Eğer eşsiz ‘özgür ağırlığı’ (jeo-stratejik konumu) olmasaydı da meselá 3.000 km. daha doğuda bir yerlerde olsaydı, o onyıllardır ülkeyi yönetdiklerini vehmeden ipsiz/sapsız ve dahî çapsızlarla bugün hálá ayakda duruyor olabilir miydi? Bu suallere ‘evet’ yanıtı verebiliyorsanız size söylenecek sözüm yok. Selámetle! Ama sizler de benim gibi ‘hayır’ diyorsanız o zaman Mehmet Altan ‘İkinci Cumhûriyet’ diye feryád ederken niye irkiliyorsunuz?

Bence Mehmet Altan’ın tek hatásı yanlış sayması. ‘İkinci’ değil ‘Dördüncü Cumhûriyet’ olacak.

Birincisi 20 Ocak 1921 - 27 Mayıs 1960

İkincisi 9 Temmuz 1961 - 12 Eylül 1980

Üçüncüsü 7 Kasım 1982 - ???

Bağlayacak olursak:

Enver’inden Evren’ine... Topunun duákárıyım...

Bed-duákárı!!!
 

Yağmur Atsız,Star

24.03.09

Konu ile ilgili sayfalar...
7/3/2017 - 15 Temmuz’un ilk entelektüel sonucu ...
9/20/2016 - Garip ilişkiler...
8/16/2016 - Mehmet Altan: Türkiye, 'İkinci Cumhuriyet' kavramına mecburen geri dönecek...
8/12/2016 - Batı’nın “Yeni Türkiye” kuşkusu ...
4/25/2016 - Siyasal İslam ve İkinci Cumhuriyet ...
Bütün başlıklar için tıklayınız