Medyada 2. Cumhuriyet > Arşivlerde unutulmuş bir fotoğrafın anlattığı

Arşivlerde unutulmuş bir fotoğrafın anlattığı


TÜRKİYE’de "numaralı cumhuriyetçiler" diye kullanılan bir aşağılama tanımlaması var.

Bir insanın fikri nedeniyle aşağılanmasını onaylamam da mümkün değil, anlamam da mümkün değil.

"Cumhuriyeti numaralama fikri" de zaten bize ait değil. Fransızların, her yeni Anayasal dönem için böyle bir tanımlama yaptıklarını biliyoruz.

Türkiye’de de bazı aydınlar "ikinci cumhuriyet" derken böyle bir tanımlamadan yola çıkıyorlar. Daha çok "sivil nitelikleri" öne çıkan bir Anayasa isteğinin sloganlaştırılmış bir ifadesi diyebiliriz. Dün www.tempo24.com.tr sitesinde Aydın Engin, arşivlerde unutulmuş bir fotoğraf yayımladı.

Fotoğraf 48 yıl önce, 29 Ekim 1961 tarihinde Ankara’da çekilmiş, Hayat Dergisi’nin 265. sayfasında yayımlanmış. Yani 27 Mayıs askeri müdahalesinin en civcivli günlerinde!

Fotoğraf, Hava Kuvvetleri’ne ait savaş uçaklarının gökyüzünde yazdıkları bir yazı ile ilgili. Resimaltında da şöyle yazıyor: "Üstte kahraman hava kuvvetlerimize mensup uçakların Türk göklerine yazdığı ’2. Türkiye Cumhuriyeti’ ibaresi görülmektedir. Bu heyecan verici tabloyu Hava Kuvvetleri Kumandanlığı’nın özel fotoğrafçıları çekmiştir."

Niyetim, 2. Cumhuriyet tartışmalarını yeniden alevlendirmek değil ama bu ilginç görüntüden herkesin haberinin olmasını istedim ki fikir tartışmalarına "hakaret" bulaştırılmasın!

Kızıp küsmeye gerek yok!

BAŞBAKAN’ın eski basın danışmanı, Recep Tayyip Erdoğan’ın aslında kimin ne yazdığıyla ilgilenmediğini, çoluk çocuğunun işe karıştırılmasından büyük rahatsızlık duyduğunu yazdı.

Başbakan’ın tavrının "uğradığı bir haksızlığa isyandan" kaynaklandığını belirtti.

Şu ya da bu nedenle kamuoyunun önüne çıkmış insanların çocuklarının, haber konusu yapılması elbette onaylanabilecek bir durum değil.

Ama bunun istisnalarının olması da kaçınılmaz. Özellikle siyasetçi çocukları için geçerli bir durumdur bu.

İstisnayı yaratan durum, siyasetçilerin çocuklarının anne ya da babalarının konumlarından yararlanmalarıdır.

Örnek vermek gerekirse:

Başbakan’ın oğlu, bir balıkçı teknesi fiyatına aldığı gemiyi, babası Başbakan olmasaydı da alabilir miydi? Alabilirdiyse mesele yok, alamazdıysa bu bir haberdir.

Başbakan’ın gelini, kayınpederinin yakın dostu ile bir kuyumculuk işine ortak mı oldu? Eğer, bu ortaklık herkesin yapabileceği bir durum ise mesele yok, ama o özel yakınlıktan kaynaklanıyorsa haberdir.

Gazetecinin işi de zaten bu meseleleri kurcalamak ve gerçeği okuyucularına duyurmaktır.

Yani küsmeye, kızmaya, gazeteciler yüzünden patronlarını cezalandırmaya gerek yok.

Bu durumda yapılması gereken, habere muhatap olan kişinin gerçeği tartışılamayacak biçimde ve bütün yönleriyle ortaya koymasıdır.

Kamuoyu vicdanı bunu her şeyden daha iyi değerlendirir.

Halkın oyuyla iktidara gelen siyasetçinin, halka duyması gereken saygı ve güven bu değerlendirmeyi sineye çekmeyi gerektirir.

İstiklal Marşı uluorta söylenir mi?

ESKİ TBMM Başkanı Bülent Arınç ile düşüncelerimiz hiç uyuşmuyor, bunu söylememe bile gerek yok.

Ancak geçen gün öyle bir şey söyledi ki bu kez aynı fikirde olduğumuzu söylemem gerekiyor.

Arınç, İstiklal Marşı’nın gerekli gereksiz her yerde çalınmasının doğru olmadığını söylüyor.

12 Eylül’ün herkesi tek tip insan haline getirme politikasının bir sonucu olarak İstiklal Marşı’nın her vesileyle çalınması hayatımıza girdi.

Hatta o dönemde İstiklal Marşı’nın, siyasi tutuklulara zorla söylettirildiği de bir gerçek.

Bir ulusun marşının, bir işkence haline dönüştürülmesi fikri o askeri dönemde kime aitti, merak etmemek de mümkün değil.

Sonra bu giderek yayıldı, şimdi neredeyse apartman yönetimlerinin toplantıları bile İstiklal Marşı ile başlıyor.

Maçlarda, kapalı salon toplantılarında, hatta panellerde bile "olay" İstiklal Marşı ile başlıyor.

Bunun bir tek sonucu var: Marş ve marşın anlamı ucuzlatılıyor.

Dinlendiği zaman herkese gurur ve heyecan vermesi gereken bir marş, işin suyu çıkarıldığı için zoraki bir göreve dönüşüyor, söylenmesi de zaten çok kolay olmadığı için tuhaf kılıklara bile giriyor.

Arınç’a bu kez kulak vermek gerek. Bu işi, İstiklal Marşı’nın anlamına ve değerine uygun bir şekilde yeniden düzenlemekte yarar var.
 

 

Mehmet Y.YILMAZ, Hürriyet

17.03.09

Konu ile ilgili sayfalar...
7/3/2017 - 15 Temmuz’un ilk entelektüel sonucu ...
9/20/2016 - Garip ilişkiler...
8/16/2016 - Mehmet Altan: Türkiye, 'İkinci Cumhuriyet' kavramına mecburen geri dönecek...
8/12/2016 - Batı’nın “Yeni Türkiye” kuşkusu ...
4/25/2016 - Siyasal İslam ve İkinci Cumhuriyet ...
Bütün başlıklar için tıklayınız