Medyada 2. Cumhuriyet > Parantezi kapattık

Parantezi kapattık

Referandum sonuçlarını Taraf’a değerlendiren TESEV Demokratikleşme Direktörü Etyen Mahçupyan: Otoriter cumhuriyetin bir parantez olarak kapanmasına tanıklık edeceğiz
 

TESEV Demokratikleşme Programı Direktörü Etyen Mahçupyan, Anayasa değişikliğinin referandumda kabul edilmesinin ardından Türkiye’de yeni bir dönemin başladığını söyledi. “Türkiye’de otoriter zihniyetli cumhuriyet anlayışının bir parantez olarak kapanmasına tanık olacağız” diyen Mahçupyan, önümüzdeki dönem için ise “Demokrasinin esas alınacağı yeni rejim arayışlarının başladığı bir dönem olacak” ifadelerini kullandı.

Etyen Mahçupyan’a önce sandıktan çıkan o yüzdelerin anlamını sorduk:

» Anayasa değişikliği için yapılan referandumda yüzde 58 ‘Evet’ yüzde 42 ise ‘Hayır’ sonucu çıktı. Ortaya çıkan bu tablo nasıl okunmalı?

Eğer referandum paketinin sırf içeriği söz konusu olsaydı çıkan sonuç 58’e 42 değil, muhtemelen 65’e 35 olurdu. Oy veren Kürtlerin gösterdiği üzere Güneydoğu’dan yüzde 95 “Evet” çıktı. BDP’nin boykot kampanyasına baktığımız zaman da insanların yüzde 60’ının sandığa gitmediğini görüyoruz. Bütün bunları üst üste koyduğumuzda 65’e 35 oranı çıkardı.

Paketin içeriğine baktığımız zaman Türkiye halkı, çok net bir biçimde bu paket ne anlama geliyorsa onu onaylıyor. Paketin geleceğe yönelik ima ettiği şeyleri istiyor. Bunlar nedir diye baktığımızda esas olarak yargıyla ilgili iki maddedir. Bu iki maddenin Anayasa’da değişmesi çok anlamlı ve yeni bir Türkiye’yi işaret ediyor.

Şöyle bir eleştiri var; insanlar paketin içeriğini tam olarak bilmiyor. Evet, paketin içeriğini bilmiyorlardı ama anlamını biliyorlardı. Dolasıyla buna ‘Evet’ dediler.

Paketin anlamı da Türkiye’de yasamanın dolasıyla halkın giderek kendi kaderine daha çok sahip çıkması ve kendi istediği, seçtiği doğrultuda Türkiye’nin rahatlayarak, normalleşerek gitmesidir. Bunun ima ettiği birçok şey var. Kürt meselesinde biraz barışı ima ediyor, ekonomik açıdan bakıldığında daha eşitlikçi bir ortamı ima ediyor, Anadolu’nun kalkınmasını, onun önünün açılmasını ima ediyor. Yeni bir kentleşme ima ediyor. Eğitimde, sağlıkta Batı standartlarını ima ediyor... Ama somut olarak demokrasinin önündeki bir tıkaçın ortadan kaldırılması meselesiydi bu. Toplum genelde buna ‘Evet’ demiş oldu.

» Anayasa değişikliğine ‘Evet’ diyen yüzde 58’lik kesim toplumda neye denk geliyor?

Bu bir koalisyon. Bunun içinde tabii ki dindarlar var. Her türlü mağdur var, Aleviler dışında. Kürtler var, laik kesimin demokratları var. Böylesine güçlü bir koalisyon.

Dolasıyla bir laiklik-din çatışması da değil, bir Türk- Kürt çatışması da değil yaşanan. Aslında Alevilerin de tümünün ‘Hayır’ demediğini düşünürsek, bir Sünni-Alevi olayı da değil.

Bu sonuç, devlet- toplum ilişkisini bir anlamda yeniden düzenlemeye yöneliktir. Dolasıyla iki tarafta da bir tür koalisyon var. Şöyle söylemek gerekebilir belki: Daha belirsiz olmasına karşın yeni Türkiye’nin dünyaya daha fazla entegre olmasına ‘Evet’ diyenler koalisyonu ile bu tür bir ülkeden çok, daha içe kapanmacı, kendisine has devlet yapısını korumaya yönelik bir Türkiye için ‘Hayır’ koalisyonu... Her ikisi de bir koalisyon, tek bir kimliğe haspedilecek pozisyon değiller.

» Referandumda ‘Hayır’ diyen ve kırmızıya boyanan bir sahil kesimi var. Bu harita bize neyi anlatıyor?

Son seçimlerde de kırmızıya boyanan bir sahil kesimi vardı. Ve bu kırmızıya boyanan bölüm giderek daralıyor aslında. Sahile baktığımız zaman laikliğin daha öne çıktığı kesimleri görüyoruz. Aslında bu, ancak 100 senelik bir perspektif içinde yorumlanacak bir olaydır. Yani Türkiye’yi bir cumhuriyet olarak kurmuş olan ve bunu yaparken de epeyce pozitivist bir şekilde devlet ile toplum arasına bir mesafe koymuş, ilericilik ile gericiliği ayrı ayrı tanımlamış ve dolasıyla da din üzerinden bir gericilik algılaması vardı cumhuriyette.

Bu bakış aynı zamanda laikliği öne çıkaran ve onu ilerici olarak gören bir bakıştı.

Bu nedenle laiklik aynı zamanda devlete yakınlığı da imal etti. Ve Türkiye’de sonunda cemaat haline dönüştü laikler.

» Yani kıyı şeridi bir cemaat mi?

Evet. Yani cemaatler gizli olabilirler, merkez-kaç güçlerle yönetiliyor olabilirler, siyasi olabilir, ekonomik olabilir. Ama sonuçta ileri bir durum karşısında aynı ortak kaygılarla hareket eden ve aynı ortak hareket üzerinden kendi iradesini ortaya koyarlar. Devlet laik kesimi bir şekilde koruyordu. Ama şimdi onu yalnız bıraktığı noktada bir sosyal alan içinde yeniden yapılanıyor. Maalesef kendisini demokrat ve çağdaş olarak tanımlayan bu kesim şu anda en tutucu kesimi oluşturuyor.

» Kırmızı haritayı oluşturanların endişesi nedir? Neyi kaybetmekten korkuyorlar?

Bu endişe çok basit olarak yarının dün olmayacağıdır. Bu çok net: Türkiye’de yarın dün gibi olmayacak. Ekonomik olarak olmayacak, sosyal olarak olmayacak, kültürel olarak olmayacak, siyasi olarak olmayacak. Dolayısıyla dünü beğenenler, dünün kendisine imtiyaz sağladığını düşünenler yarın o imtiyazları kaybedeceklerini biliyorlar. Bu yüzden bu tercih pragmatist ve aynı zamanda gerçekçi bir tercihtir bu kesim için.

Öte yandan da gerçekçiliği iki türlü tanımlamak lazım: Gerçekçilik aynı zamanda dünyaya uyumu da ima eder. Eğer dünyadan uzak bir yaşamı, bir hayatı tercih ediyorsanız bu tümüyle gerçekçi olmayacaktır. Laik kesimin sıkıntısı bence bu. Laik kesim ‘Hayır’ demek konusunda ne kadar gerçekçiyse seçtiği bu pozisyonun dünyaya uyumsuzluğu da o kadar gerçektir. İkisi arasında sıkıştığı için bence psikolojik bir tercih yapıyor. Ben laik kesimdeki genel bakışın siyasi olduğunu sanmıyorum. Ancak sosyo-psikolojinin içinden anlayabileceğimiz bir durum bu. Bugünkü imkânların kaybedilmesi durumu var, hayatın kendi elinden kaçması olayı var. Ve kendisini üstün gördüğü insanların şimdi onların üstüne çıkma ihtimali var. Bütün bunların arkasında bir yenilgi hissi var. Yenilgi hissine de hiç hazır olmayan bir laik kesim var.

Çünkü devlet tarafından onun daha iyi, daha ileri olduğu söylenmiş. Bu da şu anlama geliyor: Eninde sonunda ileri olmayanların yani dindarların laiklere benzetileceği varsayımı ile büyütülmüşüz. Ama şu anda görünen ilginç bir durum var. Dindar kesim hem skülerleşiyor hem laiklere benzemiyor. Bu alışık olmadığımız, hazır olmadığımız bir durum. Ve laik kesim buna da psikolojik olarak tepki duyuyor.

» Siz Türkiye’yi tek parti dönemi, darbeler dönemi ve yargı vesayeti dönemi olarak üç bölüme ayırıyorsunuz. Referandumdan sonra 30 yıl sürecek yeni bir dönemin başladığını söylüyorsunuz. Nedir bizi bekleyen yeni dönem?

Şu olacak: Türkiye’de otoriter zihniyetli cumhuriyet anlayışının bir parantez olarak kapanmasına tanık olacağız. Yani İkinci Cumhuriyet diye bir şeyden bahsedilirse, bu gerçek anlamda bahsettiğim 30 yılın sonuna doğru ortaya çıkacak bir tablo olacak.

Bu demokratik bir cumhuriyet olacak, demokrasinin esas alınacağı, yeni rejim arayışlarının başladığı bir dönem olacak. Mesela şu anda Kürt sorununda konuşulan konfederasyon meselesinin ben ancak bu dönemin sonunda gerçek anlamıyla ortaya çıkabileceğini düşünüyorum.

Bunun hukuki altyapısı var, kültürel altyapısı ve sosyal altyapısı var. Ve tabi eğitimin değişmesini, yargının değişmesini öne çıkarıyor. Bütün bunların bir zihniyet olarak değiştiği bir döneme tanıklık etmiş olacağız. Bunun iki nesil süreceğini biliyorum.

» Referandumda özellikle MHP’nin taban kaybettiğini görüyoruz. Nerede hata yaptı MHP?

MHP çok özel bir parti. Çünkü MHP’nin tabanı başka hiçbir partide yok. Bu gerçeği MHP’lilerin idrak edememesine şaşıyorum. MHP’nin tabanı en özgür olan tabandır. MHP’nin tabanı beğenelimbeğenmeyelim bir yaşanmışlıktan gelmiş milliyetçiliği toplumsal değerler üzerinden kurmuş bir tabandır. Böyle bir tabana söz geçirmek çok zordur. Çünkü kendi bakışları, kendi algıları, kendi siyasetleri var. Tabanının sesine en fazla kulak vermesi gereken partilerin başında bence MHP geliyor. MHP’nin şimdiki kadroları sanki bunu hiç önemsemediler. Kendilerini çok güçlü sandılar.

Ben bir taban kayması bekliyordum. Ama bu kadar büyük bir kayma benim için de sürpriz oldu. Yüzde birlik bir kaymanın olacağını ama parti disiplinin, aynı BDP’de olduğu gibi yüzde 60-70’ine hâkim olacağını sanıyordum. Görünen o ki; MHP, yüzde 50’den fazla bir taban kayması yaşadı. Bu önümüzdeki dönemde yeni bir milliyetçilik tartışmasını önümüze getirecek.

» Nasıl bir milliyetçilik?

Bir kere milliyetçiliğin devlet ideolojisinden, devlet siyasetinden uzaklaşmasını sağlayacak bu. Yeniden kültürel zemini, yeniden Anadoluluk üzerine milliyetçilik anlayışını gündeme getirecek.

» MHP’yi nasıl etkileyecek bu durum?

MHP, mevcut politikalarında ısrar ederse kesinlikle küçülmeye mahkûm olur. Toplumsal değişim böyle bir şeydir. Siyasi partiler eğer toplumdaki değişime ayak uyduramazlarsa, kendi tabanlarındaki dönüşümü algılayamazlarsa mutlaka alternatifleri ortaya çıkacaktır. MHP’nin önünde bir değişim çizgisi var şu anda. Ben MHP’nin içinde bir tartışmanın da başlayacağını bekliyorum. Buna uyarlar mı uymazlar mı bilmiyorum. Ama eğer uymazlarsa Büyük Birlik Partisi biraz dönüşerek bir büyüme potansiyeli gösterir.

» CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu yüzde 42’lik sonucu başarılı bulduğunu açıkladı. CHP açısından nasıl değerlendiriyorsunuz sonuçları? Nasıl bir dönem bekliyor Kılıçdaroğlu’nu?

Referandumun sonuçları bir yana bugün seçim olsa partilerin ne kadar oy alacağına ilişkin anketler var. Orada CHP’nin yeniden yüzde 23-24’lere doğru indiğini görüyoruz. Ama bunu söylemek mümkün, sırf referanduma bakarak CHP’nin kendi geleneksel ve burjuva tabanını konsolide ettiğini söylebiliriz. Çünkü bu tabanın CHP dışında gidebileceği bir yer yok.

Kılıçdaroğlu, aslında Baykal politikasını devam ettiriyor. Hiçbir şey yapmaya mecbur kalmadan yüzde 20-25 oyu kendisinde tutuyor. Bu oyu sürekli yeniden üretiyor. CHP bir süre daha böyle gidebilir ama kaçınılmaz olarak kaybedenlerin partisi olmaya da devam eder. Buradan hareketle dönüşebilir mi diye bakıldığında bu çok zor. Çünkü dönüşmek 20’lik bir tabanı kaybetme tehlikesini de ortaya çıkarabilir. Bu yüzde 20’lik taban 15’e inene kadar CHP bir değişim geçirmeden bugünkü haliyle kalacağını düşünüyorum. Bu da önümüzdeki 10 yıla yayılacaktır.

» BDP’nin yaptığı boykot çağrısı yüzde 50-55 oranında etkili oldu. Sizce BDP istediği karşılığı aldı mı?

Şu andaki boykot oranları BDP için bir güç gösterisi sağlamıyor. Ama çıkan oranlar da BDP’nin yok sayılamayacağını çok net bir biçimde ortaya koyuyor. Çünkü BDP, üst üste koyduğumuzda yüzde 60’a yakını elinde tutan bir parti. Kürt meselesinin tartışıldığı her platforma BDP’nin veya onun temsil ettiği grubun gözönünde bulundurulması gerektiğini gösteriyor. Ama öte yandan boykot kararının siyasi olarak doğru olmadığını düşünüyorum. Çünkü BDP ne yapsa yüzde 60’ı topluma gösterebilirdi. Ve şu hatayı yaptı bence: Anayasa görüşmeleri başladığı andan itibaren ikircikli davrandı. En baştan bunu sahiplenseydi ve “bizi AK Parti ilgilendirmez, biz başka bir Türkiye istiyoruz” diyebilseydi ve bütün Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nden yüzde 99 “Evet” çıksaydı işte o zaman Türkiye çok farklı bir gerçeklikle karşı karşıya kalacaktı. Ve BDP’yi görmezden gelen hiçbir siyaset, Kürt meselesinde onu görmezden gelemeyecekti. Ama şu anda BDP kendisini kanıtlamaya çalışan bir parti olarak kaldı maalesef.

» Bu sonuçların ardından AKP’yi nasıl bir dönem bekliyor?

Hükümet psikolojik olarak rahatladı. Kendi önünün açık olduğunu gördü. Bu sonucun ülke içinde bir koalisyona oturduğu açık. Yani AK Parti sadece dindarların değil, dindar olmayanların da, laik kesimin demokratlarının da partisi olma şansını yakalamış bir parti.

Ancak AK Parti’nin şu anda bu kadrosuyla bunu gerçekleştirme şansı yok. Yakın tarihte bir seçim var. Bu seçimde tek başına iktidar olup daha reformist bir bakanlar kurulu ortaya çıkartabilirse o farklı Türkiye’nin imgesini sunabilirse o zaman AK Parti’nin bir sonraki seçimi bile alma ihtimali olabileceğini düşünüyorum. AK Parti kendi tabanındaki çeşitliliği arttırabildiği ölçüde ve kendi tabanını şu anda o tabanda olmayanlara açabildiği anda tek başına iktidara yürüyebileceğini düşünüyorum.

AK Parti’nin tabanı bile partinin değişiminden daha hızlı. Bir süre sonra artık kendi tabanına bile cevap veremeyecek duruma düşebilir. Bunu öngörüp kendi değişimlerini hızlandırabilirlerse doğru bir çizgiye otururlar ama beceremezlerse oyları yeniden yüzde 40’ın altına düşer diye düşünüyorum. Ne yapacaklarını göreceğiz.

Taraf, 16.09.2010

Konu ile ilgili sayfalar...
7/3/2017 - 15 Temmuz’un ilk entelektüel sonucu ...
9/20/2016 - Garip ilişkiler...
8/16/2016 - Mehmet Altan: Türkiye, 'İkinci Cumhuriyet' kavramına mecburen geri dönecek...
8/12/2016 - Batı’nın “Yeni Türkiye” kuşkusu ...
4/25/2016 - Siyasal İslam ve İkinci Cumhuriyet ...
Bütün başlıklar için tıklayınız