Medyada 2. Cumhuriyet > Medya desteğini çekmeli

Medya desteğini çekmeli

Halkın seçimleriyle medyanın tercihleri arasındaki o büyük uçurumun yakın tarihine şöyle bir göz gezdirelim...
Yıl 1994, Hürriyet'le Sabah grupları İstanbul'un belediye başkanı olması için İlhan Kesici'yle Zülfü Livaneli arasında bölünmüşler. Her gün yaşanan anketler savaşında Recep Tayyip Erdoğan'ın adı geçmiyor bile...
Seçim sonuçları açıklandığında bu gazetelerin okurları olan bizler Refah Partisi'nin adını dahi bilmediğimiz adayının hayatımıza bir daha çıkmamak üzerine girdiğinden de habersiziz tabii ki...
Yine aynı zamanlara dönelim... Cengiz Çandar'ından Mehmet Altan'ına kadar 'İkinci Cumhuriyet' fırtınası esiyor. Asaf Savaş Akat'lar akademik altyapıyı hazırlıyorlar, Hürriyet 'Değişim Rüzgarı' adı altında dönemle dalga geçen ama döneme damgasını da vuran karikatür dizisine başlıyor...
Televizyonlar onlara ayrılmış durumda, adeta Türkiye yeni başbakanını buldu... Cem Boyner'in zaferini kutlayacağız... Bizler buna inandırıldık... Yakışıklı, şık bir adam tabuları deviriyor... 'Ne mutlu Türk'üm diyene, olmaz' diyor, 'Kürtçe' diyor, 'Türkiyelilik' kavramını öneriyor, 'Devlet don lastiği üretmez' diye mutlak özelleştirmenin bayraktarlığını yapıyor...
Hakikaten de 'değişim rüzgarı.'
Fakat o seçim gecesi geliyor... Sandıklar açılıyor... Yeni Demokrasi Hareketi bu adamların yüzüne fırlatılmış bir pastaya dönüşüyor. Yüzde 0.1 mi ne oy...
Peki ya 22 Temmuz öncesi? Basının 'duayenleri', başta Hasan Pulur, kendilerini CHP-MHP koalisyonuna hazırlamış... 'Solcular CHP'ye, sağcılar MHP'ye' derken formül bulunmuş... Deniz Baykal başbakan olacak...
Yine sandıklar açıldı, yüzde 47'yle AKP iktidarı geldi... Medya yine yanlış ata oynamıştı...
Peki bu daha ne kadar devam edecek ki? Gazeteler kime işaret etse, kimin arkasında dursa karşılığı olmadığı ortaya çıkıyor...
Hayatın her alanında böyle bu...
Yiğit Şardan'ı Galatasaray başkanı yapmak için sayfalar açılıyor, medyatik yönetim kurulu listeleri oluşturuluyor... Sonuç yine hüsran...
Şimdi yine benzer bir hüsran kapıda... mı?
Kemal Kılıçdaroğlu'na karşı müthiş bir destek kampanyası olduğunun farkındasınız herhalde... Sadece dinci ve yandaş basın Topbaş'ı kabul ediyor, ama merkez medyaya bakıldığında İstanbul'da Kılıçdaroğlu (zorlayarak da olsa), Ankara'da ise kesin ama kesin Murat Karayalçın kazanıyor.
Sahiden öyle mi?
Oysa bu politika en fazla CHP adaylarına zarar veriyor. 'Medya kimi desteklerse aksi olur' ilkesine inanırsak, CHP'li adayları da hüsran bekliyor sandıkta...
O halde yapılacak iş basit...
Kemal Kılıçdaroğlu'nu seçtirmek için biraz onunla uğraşmak gerekiyor... Rüzgarın aleyhine dönmesi... Desteğin çekilip yavaştan saldırılması... Hele bir de mağdur olursa, mağdur imajını halka kabul ettirirse kesin Başkan olur Kılıçdaroğlu.
Ona yapılacak en iyi iyilik budur.

Sinema yazarlığı ona kalırsa
Köşesinde yazdığı konularla yetinmeyip, 'bugün de sinema eleştirmenliğine soyunayım' diyen yazarlar kervanına en son Derya Sazak katıldı. Dünkü köşesinde 'Oscar tahminleri' üzerine kalem oynatmış. Sinema yazarını işten atan Milliyet bu cevherden faydalanmalı!
Yoksa aradığımız kan bu mu? Atilla Dorsay'ın kavuğu ona mı teslim edilmeli...
Sazak keşke bu ilk 'sinema deneyiminde' bu kadar çuvallamasaydı...
Yılların Sean Penn'i olmuş Sean Peen bir kere... Böylece Türk Basını'ndaki yaygın 'Johnny Deep' kullanımından sonra yeni bir yazılış biçimi ortaya çıkmış...
Ama daha vahimi Sazak'ın 'Slumdog Millionaire'in vizyona girdiğini zannetmesi... Adını da 'Varoş Milyoneri' diye çevirmiş...
Oysa film 27 Şubat'ta vizyona giriyor! Adı da 'Milyoner' kısaca.
Belli ki Sazak bu filmi de korsandan izlemiş... Hadi artık köşe yazarları bu korsan izleme işini abarttı, ama işin vahimi Sazak bize her pazartesi etik-ahlak dersleri veren bir kalem. Şimdi ona nasıl itibar edilir?
Hadi izlemedi, hakkında okudu, duydu diyelim... Vizyona girmemiş bir filmi vizyona girdi diye yazmak da 'yalan haber' değil midir? Okur temsilcisi bunu yaparsa, bu gazetenin itibarına gölge düşürmez mi...

Hakan Peker muhafazakar toplantıda!
Dünkü Hürriyet'te Ahmet Hakan yazdı Fehmi Koru'nun fasıl toplantısının detaylarını... Kimler katıldı, neler yaşandı ayrıntılı bir şekilde aktardı... Bu yılın büyük olayı Aydın Doğan'ın ziyaretiydi, malum... Çok da konuşulacaktır...
Oysa benim için haber değeri yok... Aydın Doğan, nezaket göstermiş, katılmış. Bu kadar. Zaten Ahmet Hakan'ın verdiği tam listede şaşırtıcı kimse yok...
İki kişi hariç...
Biri Sezen Cumhur Önal... Bu 'devlet sanatçımızın' nasıl çalıştığını bilmeyenler için söyleyeyim: Sabah uyanılır, telefonlar edilir, 'Bu gece hangi davet var' diye araştırılır ve davetiyesi olsa da olmasa da seçtiğine gider. Öğlen Teşvikiye Camii'nde iyi bir cenaze varsa, orada da olur...
O yüzden onu geçelim...
Ama ikinci isim Hakan Peker! Bildiğimiz popçu Hakan Peker...
Ya senin orada ne işin var? Ne alaka? Üstelik öğrendiğim kadarıyla ilk kez de katılmıyor...

Aklıma şu ihtimaller geliyor:
1. Türbanlı kızlara gecenin sonunda dans gösterisi yapmak...
2. Fehmi Koru'nun gözünün içine bakarak 'Bir efsaneydi senle beraber olmak' şarkısını söylemek...
3. Bedeninin kıvraklığını hala rüzgarın yönüne göre ayarladığını göstermek...
4. Fehmi Abisi sayesinde yandaş medyadan kendisine iş çıkarmak, rant elde etmek...
5. Ayda 105 bin TL'lık maaştan 'Bize de ne düşer' diye hesap etmek...

Oray Eğin, Akşam

23.02.09

 

Konu ile ilgili sayfalar...
7/3/2017 - 15 Temmuz’un ilk entelektüel sonucu ...
9/20/2016 - Garip ilişkiler...
8/16/2016 - Mehmet Altan: Türkiye, 'İkinci Cumhuriyet' kavramına mecburen geri dönecek...
8/12/2016 - Batı’nın “Yeni Türkiye” kuşkusu ...
4/25/2016 - Siyasal İslam ve İkinci Cumhuriyet ...
Bütün başlıklar için tıklayınız