Medyada 2. Cumhuriyet > Hangi Yeni Rejim?

Hangi Yeni Rejim?

AKP yaratılıp iktidara getirildiğinden bugüne, Batı’ya dönük “ılımlı İslam”, Türkiye’ye dönük “AB’ye, demokrasiye açılım” sloganı çerçevesinde oluşmuş, kutsal AKP’yi destekleme ittifakında giderek kamuoyuna da yansıyan kırılmalar, tartışmalar var. ABD, AB medyası, düşünce kuruluşları siyasi odaklarının çevresinde yaşanan kafa karışıklığı bize tam ulaşmıyor. Bizde, yandaş yazarlar, 2. Cumhuriyetçiler, kimi sermaye örgütlerinin en son anayasa taslağı üzerinden görüş ayrılıkları olarak dikkat çekiyor.

Dış sorgulamalar elbette neoliberal politikalar için, Türkiye’de AKP iktidarına biçilmiş vizyon, rollerin devam ettirilip ettirilemeyeceğinin ekseninde odaklanıyor. Türkiye’den, ılımlı İslam projesiyle, kendilerinin yarattıkları ancak artık kendilerine dönmüş bir silah olan radikal İslamın yerini alacak bir gelişmede öncülük bekleniyor. AKP, Erdoğan hükümetinin icraatları, kimi çıkışları bu çerçevede sorgulanıyor; “AKP Ortadoğu, İslam dünyasına uzanan geniş bir halkada İslam dünyasını radikal yapılardan, neoliberal politikalara hizmet edecek çizgiye doğru çekme vizyonunu mu başaracak? Yoksa kendisini, Türkiye’yi de hızla kaydırıp, şeriatın egemen olduğu Ortadoğu ülkelerinin koşullarına mı çekecek?..

Aslını ararsak, Ortadoğu’nun en diktatoryal, şeriatçı yönetimleri ile uyum içindeki neoliberal politikaların güç odağı ülkelerin, ABD, AB siyaset merkezlerinin laik Türkiye Cumhuriyeti, Kemalist devrimlere karşı bir tür savaş ilanı yapmışken ılımlı İslam projesinin mimarları olarak bu türden bir sorgulama içinde olmaları uzaktan akılcı ve gerçekçi gibi görünmüyor. Yeni sorgulamanın dayandığı gerekçelerin azıcık açıklanmasına gereksinim var.

***

Atatürk devrimleri sayesinde şeriattan kopmuş, eksikli olsa da demokrasinin kuralları içinde ayakta durmaya çalışan laik Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusalcı, bağımsızlıkçı, şerita karşı duruşu, kolayca anlaşılacağı üzere Türkiye’ye biçilen yeni rollere uygun düşmüyordu. Siyaseten, toplumsal, ekonomik birikimler olarak, İslam dünyasına rol model oluşturacak birikimlerini laik Cumhuriyet, Atatürk devrimlerine borçlu olsa da, İslam dünyası ile kaynaşabilecek siyasal iktidar, İslam ülkesi algılamasının öne çıkması önemliydi.

Yeni dünya sömürü düzeni çarklarında yaratılmış kavram kargaşası, değerler erozyonunda, neoliberal merkez ülkelerin yerleşik insan hakları, demokrasi standartları, rejim modelleri çevre ülkeler için gerekli de değildi. Zaten merkez ülkeler bu standartlara aldırmaksızın, sömürge gözüyle baktıkları çevre ülkelerde rejim sorgulaması yapmıyor, kendilerine biat etmeleri koşulu ile askeri, sivil diktatörlüklerle ittifak yapmakta hiçbir sakınca görmüyorlardı. Ancak sistemin ekonomik, siyasal krizleri, iç dinamikleri, sömürge ülkeler için yeğlenen ırk-din ayrımcılığı çatışmalarının giderek daha boyutlu sorunlar yaratmasının önüne geçilememişti.

Kanlı petrolün önlenemez yükselişinin piyasalar düzeni içindeki getirisinin tersine döndüğü noktada, büyük dünya krizi ile öne çıkan veriler, değişen dünya dengeleri; çok daha çıplak yeni arayışları dayatıyor; sömürge olarak bakılan ülkelerin rejimleri, halklarının ekonomik, sosyal, siyasal koşulları, paylaşım dengeleri hâlâ hiç umursanmasa da, çıkarların askeri güçle kollanması giderek zorlaşıyor. Dahası ABD başta merkez ülkelerin halklarının sınırsız tüketme güçleri kalmayınca, sistemin ayakta kalması için yeni tüketim merkezlerine gereksinim artıyor.

***

Kaçınılmaz, İslam dünyası için çekici güç olarak düşünülmüş Türkiye’nin cazibe merkezi olup olamayacağı ya da giderek radikalleşen şeriatın batağındaki ülkeler halkasına mı katılacağı önem kazanıyor. Yani Türkiye için pazarlanan yeni rejimin sınırları, vitrini artık daha bir önemli; AKP’yi, Erdoğan’ı destekleyen, demokratikleşme adına Türkiye’de rejim değişikliğini öngören iç ve dış ittifak odaklarının, cephenin, şimdilerde sınırları çizmeye ilişkin çatışmaları var. Ilımlı İslam, İslamla barışık esnek laiklik, demokratik açılımlar olarak ırk ve din ayrımcılığı üzerinden cepheleşmeye, gettolaşmaya hoşgörülü bakış, rejim değişikliği sınırlarına ilişkin kaygılar gündemde.

Gerçek demokrasiden hangi ölçeklerde sapılabilir, sanal demokrasi adına özgürlük ayırımcılık sınırları ile oynanabilir? Demokrasinin olmazsa olmazları laiklik, güçler ayrılığı, hukuk düzeni sınırları, yeni rejim modelinde, nerelere oturtulacak? Tek ölçü sandık, referandum mu? Çoğunluk diktatörlüğü, sivil darbeye, laikliğin; dini kuralların toplumsal yaşam, siyasal örgütlenmeler, kamu alanlarında belirleyici olacağı boyutlarda kırılmasına izin verilebilir mi?

Yargı ile AKP iktidarı, muhalefet partilerinin, katı cumhuriyetçi taraflarla, İslamla barışık rejim ittifakçılarının güç çatışmasının anayasa taslağı üzerinden de yaşandığı kuyruklu yalan. Gerçek çatışma neoliberal politikaların bile olmazları arasındaki demokrasi kurallarının işlediği rejimin de tehdit altında olmasından.

Şükran Soner, Cumhuriyet

27.03.2010

Konu ile ilgili sayfalar...
7/3/2017 - 15 Temmuz’un ilk entelektüel sonucu ...
9/20/2016 - Garip ilişkiler...
8/16/2016 - Mehmet Altan: Türkiye, 'İkinci Cumhuriyet' kavramına mecburen geri dönecek...
8/12/2016 - Batı’nın “Yeni Türkiye” kuşkusu ...
4/25/2016 - Siyasal İslam ve İkinci Cumhuriyet ...
Bütün başlıklar için tıklayınız