Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Ergenekon > Silah verir eroin alırdık

Silah verir eroin alırdık

Taraf’a konuşan ünlü uyuşturucu kaçakçısı Hüseyin Baybaşin, tutuklu bulunduğu Hollanda’dan önemli açıklamalar yaptı: Kısmetim-1 gemisi boş halde batırıldı. Şehmuz Daş konuşmasın diye öldürüldü. İki ton uyuşturucuyu devlet pazarladı

Hollanda’da tutuklu bulunan Hüseyin Baybaşin, bir döneme damgasını vuran Kısmetim-1 ve Lucky-S gemileri hakkında çarpıcı iddialarda bulundu. Dubai’den yola çıkan ve Kıbrıs yakınlarında yapılan bir operasyon sonucu batırılan Kısmetim-1 gemisinin içinde uyuşturucu madde bulunmadığını söyleyen Baybaşin, Lucky-S gemisinde yakalanan uyuşturucunun ise devlet görevlileri tarafından piyasaya sürüldüğünü ileri sürdü. Baybaşin, “Lucky-S gemisindeki uyuşturucu piyasaya sürüldü. Bundan Emin Arslan ve Necdet Menzir’in bilgisi vardı. Şeyhmuz Daş konuşmasın diye öldürüldü. Kısmetim-1 ise kamuoyunu yanıltmak için batırıldı” dedi.

Ergenekon sanığı emekli Tuğgeneral Veli Küçük’ün bir süre önce tutuklanan Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Emin Arslan’la ortak iş yaptığını iddia eden Baybaşin, İstanbul Cumhuriyet savcılarından Mehmet Berk’e sekiz sayfalık bir ihbar mektubu yolladı. Emin Arslan’ın avukatı Zuhal Dönmezer Çakıroğlu, Baybaşin’in iddialarını ciddiye almadıklarını belirterek, “Lucky-S ve Kısmetim-1 gemileri, Veli Küçük ile Arslan’ın ilgisinin olup olmadığını bilmiyorum. Bizim soruşturmamız dışı bir konu” dedi. Emin Arslan’ın tutuklanmasının ardından İstanbul Adliyesi’ne gelerek “Emin Arslan’a kefilim” diyen Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, Baybaşin’in iddiaları karşısında şunları söyledi: “Benim iki gün önce söylediğim bir lafı değiştirecek halim yok. Emin Aslan’ı 20 yıldır tanırım.”

Baybaşin, tutuklu bulunduğu Zootermeer Cezaevi’nden Taraf’a önemli açıklamalar yaptı. Hüseyin Baybaşin’in iddiaları şöyle:

Uyuşturucu piyasaya sürüldü
“Lucky-S gemisi uyuşturucu dolu halde yakalandı bunlar piyasaya satıldı. Böylece Türkiye ve dünya kamuoyuyla dalga geçildi. Gemideki uyuşturucunun her gramının nereye teslim edildiğini Mestan Şenel ve Emin Arslan bilir. Şeyhmuz Daş konuşmasın diye öldürüldü. Ben Necdet Menzir’i de olayın içinde biliyordum. Menzir yaptığı açıklamada ‘Ben pay almadım’ demiş. Ama olayı A’dan Z’ye iyi biliyor. Basında Lucky-S gemisinin içindeki uyuşturucunun suçlusu olduğum yazıldığı için durum hakkında araştırma yaptım. O operasyona katılan görevlilerden ve o uyuşturucunun sonradan tekrar yakalanmasında adı geçen kişilerden öğrendim. Uyuşturucuyu yakalatan bir şahıs ile de görüştüm. Hiçbir şüpheye yer kalmayacak kadar doğruluğuna inandım ve kamuoyuna açıkladım. Bu bilgi Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Merkez Komutanlığı ve MİT’in arşivlerinde de vardır. Lucky-S gemisinde yakalanmış olan uyuşturucunun iki tonluk kısmı sonradan Türkiye’de yakalandı. Yakalanan madde gemideki uyuşturucuyla aynıydı. Kısmetim-1 ve Lucky-S gemileri şov için kullanıldı. Afganistan’a para değil silah gider uyuşturucu gelirdi. Bu pislikleri vatanı PKK’dan kurtarmak bahanesiyle yapıyorlardı.

Boş gemi batırıldı
Kısmetim-1 adlı gemi Mestan Şenel’in emrindeki grup tarafından kasıtlı olarak batırıldı ve gemi boştu. Bu geminin batırılmasıyla ilgili yargılanan kişiler mağdurdular. Kısmetim-1 adlı gemide uyuşturucu varmış gibi gösterildi. Bütün dikkatler bu gemiye çekildi. Daha Kısmetim-1 yakalanmadan yedi-sekiz ay önce emniyet ve istihbarat birimleri bu gemiyi konuşuyorlardı. Gemi Dubai Ajman limanındayken bir personelinde 12 kilogram eroin yakalandı. Bundan ötürü Kısmetim-1 limanda bir yıl bekletildi. ABD, İngiliz, Interpol ve Dubai görevlileri Kısmetim-1 gemisini didik didik aradı. Bir gram uyuşturucu yoktu gemide. Ancak o dönemde, Türkiye’ye gemilerle uyuşturucu geldiği, bunların Avrupa ve dünyaya satılmak üzere hazırlandığı konuşuluyordu. Yahya Demirel, Emin Arslan ve Mestan Şenel ile bu gemi konusunu çok kez konuştum. Ayrıca, bu gemi gibi o yıllarda onlarca uyuşturucu yüklü gemi ülkeye gelerek, pazarlandı. Aynı şekilde Azerbaycan üzerinden araçlar da uyuşturucu madde getiriyordu.”

Veli Küçük’le Arslan ilişkili
Liceli Hüseyin Baybaşin, Ergenekon sanığı ve JİTEM kurucularından emekli Tuğgeneral Veli Küçük’le, Mehmet Emin Arslan’ın birçok ortak iş yaptığını iddia etti. Emin Arslan’ın, Küçük için altı sahte pasaport ve kimlik hazırladığını iddia eden Baybaşin, “Veli Küçük ile şahsen tanışmıyorum. Kendisiyle müşterek tanıdıklarım vardı. Kocaeli ve Sapanca’da bazı suç gruplarını para karşılığında destekliyordu. 1991 yılında Emin Arslan, Veli Küçük’e verilmek üzere altı adet sahte yeşil pasaport ve aynı pasaportlar için kimlik ve silah ruhsatı ile birlikte silah götürüp Üsküdar’da bir oto galerisinde bırakmışlardı. Veli Küçük para yerine Mehmet Emin Arslan’a bir Mercedes araba teklif etmişti. Arslan, Küçük’ün onlara vermek istediği arabayı Vatan Caddesi’ndeki benim oto alım-satım yerime getirdiler. Arslan değerinden fazla para istiyordu. Beyaz bir Mercedes 200’ti. Mestan Şenel’de İstanbul Narkotik Şube Müdürü’ydü. Mesut adındaki şoförüyle aynı arabaya müşteri getirmişti.... Yaptığı çok kanunsuz işleri duydum ama devlet
millet için tek bir yaptığını duymadım” dedi.

Arslan’ın avukatı: Söyledikleri iddia, ilişkiyi ben bilmiyorum
“Köstebek” suçlamasıyla tutuklanan Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Emin Arslan’ın avukatı Zuhal Dönmezer Çakıroğlu, Hüseyim Baybaşin’in iddialarını ciddiye almadığını belirterek “Hüseyin Baybaşin’in söyledikleri iddiadan ibaret. Bunlar Arslan’ın yargılandığı soruşturmayla ilgisi yok. Ayrıca Lucky-S ve Veli Küçük’le Arslan’ın ilişkisinin olup olmadığını bilmiyorum” dedi.

Tuncay Güney: Eroin pazarlığını yüzbaşı yaptı
Kısmetim-1 gemisi, Ergenekon davasında da gündeme gelmişti. Ergenekon firarisi Tuncay Güney, 2001 yılında polise verdiği ifadede Kısmetim-1 gemisiyle ilgili şunları anlatmıştı: “Kendi edindiğim bilgiler ışığında söylüyorum. Ergenekon’un geliri bankalardan (usulsüz krediler), büyük işadamlarından (şantajla), mafya gruplarından, uyuşturucudan sağlanırdı. Kısmetim-1 gemisindeki eroinin sahibi, uyuşturucu kaçakçısı Nejat Daş ve Ergenekon örgütüydü. Bir senaryo hazırlandı. Gemi Akdeniz’in ortasında boş batırılacak ve eroin yurtdışına satılacaktı. O günlerde Daş polisin elindeydi. Üst düzey iki kamu görevlisi gemideki mala ortak olmak istiyordu. Pazarlıklara dahil edildiler. Ergenekon adına pazarlığı JİTEM’ci yüzbaşı yürütüyordu. Geminin delilleri yok etmek için kaçakçılar tarafından nasıl batırıldığı, İstanbul’dan götürülen gazeteciler tarafından kare kare görüntülendi. İki kamu görevlisinin ortak olduğu eroinin yerine ulaştırıldığını biliyorum. Ergenekon o yıllarda tamamen yeraltına inerek uyuşturucuya bulaştı. Doğu’dan gelen eroinin Türkiye üzerinden geçişini organize ediyordu.”

Baybaşin’in mektup gönderdiği Avcı: Arslan’a ben kefilim
Emniyet’in iki numaralı ismi Emin Arslan’ın da tutuklandığı uyuşturucu operasyonu kapsamında ifade veren Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, Hüseyin Baybaşin’in iddiaları karşısında “Emin Aslan’ı 20 yıldır tanırım. İki gün önce söylediğim bir lafı değiştirecek halim yok” dedi. Arslan’ın tutuklanmasının ardından İstanbul Adliyesi’nde ifade veren ve adliye çıkışında “Ben ona kefilim” diyen Avcı, Baybaşin’in kendisine bir mektup yolladığını belirterek, şöyle devam etti: “Hüseyin Baybaşin’in kendisi ve ailesinin eroin kaçakçılığı konusunda mahkûmiyet kararları var. O dünya polisinin tanıdığı birisi. Ben böyle birisi hakkında açıklama yapmak istemem. Benim bilmediğim ve anlamadığım konular. Bana da bir mektup gönderdi, çeşitli iddialarda bulunmuş. Benim iki gün önce söylediğim bir lafı değiştirecek halim yok. Emin Aslan’ı 20 yıldır tanırım.”

Taraf’ın ulaştığı, Hüseyin Baybaşin’in Hanefi Avcı’ya gönderdiği mektupta şunlar yer alıyor: “Benim M.E. Arslan ve suç ortakları aleyhinde şikayet müracaatlarımın davaları devam ediyorken ve Beşiktaş Adliyesi’nde M.E. Arslan ve suç ortakları aleyhinde dava süreci başlamışken, sizin, Hanefi Avcı olarak ‘Ben M.E. Arslan’a kefilim’ diye basın açıklaması yapmanız yargıya müdahale değil midir?”
 

Taraf, 05.01.2010

“Ölüm Baba’nın emri”

Hollanda’da kaldığı cezaevinde konuşan Hüseyin Baybaşin: Demirel’in ölüm listesini gördüm ve ülkeyi terkettim...

Hollanda’da tutuklu bulunan Hüseyin Baybaşin, 1994’te dönemin Başbakanı Tansu Çiller’in “PKK’yı finans eden işadamlarını biliyoruz. Hesap soracağız” şeklindeki açıklamasının ardından başlayan Kürt işadamlarına yönelik seri cinayetlerle ilgili önemli açıklamalarda bulundu. İnfaz kararını Süleyman Demirel’in verdiğini öne süren Baybaşin, öldürülecek kişilerle ilgili listeyi gördükten durumu eski Askerî Yargıtay Başkanı İlhan Şenel’e aktardığını söyledi. Baybaşin, infaz listesinde ismi yer alan ancak daha sonra öldürülen Kürt işadamlarından Behçet Cantürk, Savaş Buldan ve Adnan Yıldırım’ı tedbir almaları yönünde uyardığını belirterek, “Behçet Cantürk’e ‘Türkiye’den çık yoksa seni öldürecekler’ dedim. Kendisi Süleyman Demirel’e güvendi ve Türkiye’den kaçmadı. Demirel’le ortaklığı vardı, Kıbrıs Yatırım Bankası’nda da ortaktılar. Behçet’le listede adı olanlara haber verdik, ölüm listesi hakkında birçok yetkiliyle konuştuk” dedi.

1998’de Hollanda’da yakalanan ve 2002’de müebbet hapis cezasına çarptırılarak Zootermeer Cezaevi’ne konan Hüseyin Baybaşin, Taraf’a çok önemli açıklamalarda bulundu. Önceki gün “Metris’te kontrgerilla eğitimi” gördüğünü itiraf eden Baybaşin, 1994 Kasım ayında dönemin Başbakanı Tansu Çiller’in “PKK’yı finans eden işadamlarını biliyoruz. Hesap soracağız” şeklindeki açıklamasının ardından başlayan Kürt işadamlarına yönelik cinayetlerin perde arkasını anlattı.

Listeyi Demirel hazırlattı
Ölüm listesinin Süleyman Demirel’in emriyle hazırlatıldığını iddia eden Baybaşin, listeyi öğrendikten sonra birçok kişiye haber verdiğini ve ardından Türkiye’yi terk ettiğini söyledi. Ölüm listesinde Kürt işadamları ve politikacıların yanında Turgut Özal gibi devlet adamlarının da olduğunu belirten Baybaşin, “Kürt işadamları gibi Kürt politikacıları, yazarları kısaca Kürt kimliklerini boyunlarından çıkarmayan insanları imha etme kararını Süleyman Demirel vermiştir. Bu kararı kamuoyuna açıklayan Tansu Çiller’dir. Bu listeyi oluşturma kararı Çiller ve Mehmet Ağar’ın kendi başına yapabileceği işler değildir. Amaçları da ortalığı karıştırıp kendi suç örgütleri için rant ortamı oluşturmaktır. Çok kişiyi tanıyordum listeden. Benim de ismimin yer aldığı listede tanımadığım isimler de vardı. Savaş Buldan da Adnan Yıldırım da listeden haberdardı. Diğer öldürülenler hakkında da bilgilerim vardı” dedi.

“Cantürk’e bilgi verdim”
Ölüm listesini 1991’de öğrendiğini belirten Baybaşin, konuyu devlet görevlileri ve 1994’te Sapanca’da öldürülen Behçet Cantürk’le uzun uzun konuştuğunu söyledi. Cantürk’e “Türkiye’den çık yoksa seni öldürecekler” dediğini aktaran Baybaşin, şöyle devam etti: “Kendisi Süleyman Demirel’e güvendi ve Türkiye’den kaçmadı. Demirel’le ortaklığı vardı, Kıbrıs Yatırım Bankası’nda da ortaktılar. Behçet’le listede adı olanlara haber verdik, ölüm listesi hakkında birçok yetkiliyle konuştuk... Behçet Cantürk, Yahya Demirel ve Hacı Ali ile her gün görüşürdü. Ağar’a rüşvet verdiğini ben duymadım. Cantürk’ün Demirel ailesinde milyon doların üstünde parası vardı. Öldürülmesine Demirel izin vermeseydi, o aileye güvenmeyip kendisini korusaydı ölmezdi.”

“Demirel’i tehdit ettim”
Kendisine ve ailesine yapılan baskılar nedeniyle Demirel’le görüşerek konuştuğunu söyleyen Hüseyin Baybaşin, “İçişleri Bakanı İsmet Sezgin, Askerî Yargıtay Başkanı İlhan Şenel Paşa ve daha birçok yetkiliye de durumu bildirdim. Bu olayın ardından işyerlerim ve yakınlarıma saldırı ve baskılar arttı, saldırıya uğradım. Ben liste hakkında devlet yetkililerine bilgi verdim. Baktım tüm yollar Demirel’in kendisine bağlanmış, ben de kendi önlemlerimi aldım. Basın mensuplarıyla konuştum. Süleyman Demirel’in kendisine de ‘Ailemin herhangi bir bireyine zarar verilirse kendisinin, ailesinin ve yakınlarının çocuklarına kadar’ öldüreceğimi söyledim. ‘Ankara’yı yakacağımı, aileme silah alıp savaşarak öleceğimi’ söyledim” dedi.

“İlhan Şenel Paşa ile görüştüm”
Eski Askerî Yargıtay Başkanı İlhan Şenel’in makam aracıyla Ankara’dan İstanbul’a kendisiyle görüşmeye geldiğini anlatan Baybaşin, kendisine ait Silivri’deki çiftliğinde gittiklerini söyledi. Baybaşin, şöyle devam etti: “Şenel Paşa bana ölüm listesini, benim öldürüleceğimi devletin kararını izah etti. Kararın Demirel’den çıktığını durdurmanın mümkün olmadığını, ancak benim koruculuğu organize etmem durumunda kararın değişebileceğini söyledi. Sonra Ümit Bağbek adlı emniyet müdürüyle görüştük. Bağbek, ‘Paşam bana babalık yaptınız. Benim karşınızda boynum kıldan incedir ama bu karar beni aşıyor. Hüseyin’e ne yapması gerektiğini söyleyin. Bunu yapsa dahi kararı ben değiştiremem ama arkadaşlarla konuşurum. Hüseyin kendisine dikkat etsin. Ortalıkta dolaşmasın. Siz de Ankara’da görüşmeler yapın’ dedi. Paşa’da ‘Demirel canidir, devlet de zor durumda. Bunu kullanıyor. Seni de öldürür. Beni de öldürür’ dedi. Benim anladığım ölüm listesi devletin her kademesinde korku, baskı ve soygun malzemesi olarak kullanılıyordu. Mehmet Ağar, Tansu Çiller gibiler içindeydiler ama bağımsız değil, Demirel’le bağlıydılar. Bu bilgiler istihbarat ve güvenlik birimlerinin arşivlerinde vardır.”

“Villamı hediye ettim”
Hüseyin Baybaşin, Erdal Şenel’in eşine Edremit Altınoluk’ta bulunan villasını hediye ettiğini belirterek, villanın tapu kayıtlarına işaret etti. Baybaşin, “Koruculuğu kabul etmeyen amcamı uyduruk bir nedenle cezaevinde tutuyorlardı. Amcamı bıraktırmak için İlhan Şenel Paşa’nın eşine villa verdim. Edremit Altınoluk’ta benim adımdan paşanın eşine devredildi. 1991 veya 1992 yılında olsa gerek. İsteyen Edremit tapu kayıtlarında bilgi-kayıtlarına bakabilir” dedi.

“Kocadağ Ağar’ı suçladı”
Baybaşin, 1984 tarihinde ‘Babalar Operasyonu’ sırasında Ankara’da Behçet Cantürk ile ilişkili olarak sorgulanan Susurluk kazasında hayatını kaybeden Hüseyin Kocadağ’ın, Cantürk’ün yoldan alınmasını organize ettiğini iddia etti. Baybaşin, “Hüseyin Kocadağ, Behçet’in işinden evine giderken yoldan alınmasını organize ediyordu. Cinayetin ardından Hüseyin’le konuştum bu konuyu. ‘Behçet’i öldüreceklerini bilmiyordum. Ankara’ya götüreceklerdi ama öldürdüler’ dedi. Kocadağ bana telefonla anlattı. Ağar’ı suçladı inanmadım” dedi.

Cinayetlerin sırrı Ağar’da
Ölüm listesi hakkında Mehmet Ağar’la da görüştüğünü belirten Baybaşin, Kürtlerin öldürülmeye başlamasından sonra ilişkilerinin koptuğunu ifade etti. Ağar’ın elinde dönemi aydınlatacak belgelerin olduğunu söyleyen Baybaşin bildiklerini şöyle anlattı, “Mehmet Ağar’la ölüm listesini konuştuk. ‘Beni aşıyor Hüseyin, bunlar babanın emridir’ diyerek Demirel’i kast etti. Mehmet Ağar kanunsuz işlerde Demirel’in çobanlığını, Çiller’in fedailiğini yaptı. Ama Ağar’ın da Çiller’in de patronu Demirel’di. Bu suçların hepsi MİT arşivinde vardır. Ağar’ın elinde özel belge, ses ve görüntü kayıtları vardır. Siz de devletin ilgili kurumları da o bilgilere bakın ve değerlendirin.”

Ölüm Üçgeni Ergenekon’da
90’larda tek tek fail-i meçhul cinayetlerle öldürülen Kürt işadamları hakkındaki ölüm listesi iddiaları Ergenekon soruşturmasında da gündeme gelmişti. Ergenekon davasında mahkeme, Veli Küçük’ün Kocaeli İl Jandarma Komutanı olarak görev yaptığı 1993-1996 yılları arasında ‘Ölüm Üçgeni’ olarak adlandırılan Sapanca, Gebze, Hendek üçgeninde özellikle Kürt işadamlarını hedef alan fail-i meçhul cinayetlerle ilgili Kocaeli Savcılığı’ndan bilgi istenmesine karar vermişti.

Özal’ın Kürt raporu fitili ateşledi
1992’de Cumhurbaşkanı Turgut Özal, sorunun şiddetle çözülemeyeceğinden hareketle sözcüsü Kaya Toperi ve baş yaveri kurmay Albay Arslan Güner’e 10 sayfalık bir Kürt raporu hazırlattı. Raporda, “Karşılaştığımız sorunun basit bir terör olgusunun çok ötesinde olduğu aşikardır” deniyordu. Bu arada Özal, Çankaya Köşkü’nde DEP milletvekilleri Ahmet Türk, Sırrı Sakık ve Orhan Doğan’la görüştü. Özal, Toperi ve Güner’in hazırladığı rapordaki tesbitleri 13 Mart 1992 tarihli MGK’da gündeme getirdi ve genel af da dahil siyasi sosyal çözümlere değindi. Turgut Özal, ANAP milletvekili Adnan Kahveci’yi yeni bir rapor hazırlaması için görevlendirdi. Kahveci, Güneydoğu’da bir süre inceleme yaptıktan sonra “Kürt sorunu nasıl çözülmez” başlıklı bir rapor yazdı. Bu dönemlerde ülkede adeta bir kaos ortamı yaşandı.
 

Taraf, 04.01.2010


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.