Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Ekonomik Gündem > Dünya borç içinde yüzüyor

Türkiye az borçlu ülkeler liginde
Türkiye, uluslararası finansal danışmanlık şirketi McKinsey'nin hazırladığı küresel borçluluk listesinde en az borcu olan 10 ülke arasında yer aldı.

2014 itibarıyla Türkiye'nin borç/milli gelir oranı yüzde 104 seviyesinde.

Verilere göre, Türkiye'nin borç artışı diğer ülkelerden ayrışarak kamu borcu odaklı değil, özel sektör ve hanehalkı borcundaki artışla büyüyor.

Türkiye'nin kamu borcu 2007-2014 döneminde yüzde 4 azalırken, özel sektör borcu yüzde 22, hanehalkı borcu yüzde 10, finans sektörü borcu ise yüzde 11 arttı.

Türkiye dışında borcu düşük olan ülkeler arasında Arjantin, Nijerya, Suudi Arabistan, Rusya, Meksika ve Endonezya da bulunuyor.

Rapor Türkiye'nin borcunu azaltan ülkeler arasında yer aldığını söylese de dış borcun risk yaratabileceğini vurguluyor:

"Macaristan, Endonezya, Peru ve Türkiye'de devlet tahvillerinin yüzde 40'ından fazlası yabancı yatırımcıların elinde. Bu yatırımcıların ABD'de faiz artışı gibi bir dış gelişme sonucu yatırımlarını çekmesi durumunda riskler artabilir."

En borçlu ülke Japonya

McKinsey raporunda en borçlu ülke ise borç/milli gelir oranı yüzde 400 olan Japonya.

Japonya'yı İrlanda, Singapur ve Portekiz takip ediyor. Yunanistan'ın yedinci sırada yer aldığı listede, ABD yüzde 233'lük borç/milli gelir oranıyla 16'ncı sırada yer alıyor.

Avrupa'nın en büyük ekonomisi Almanya ise yüzde 188'lik borç oranıyla 28'inci sırada.

BBCTurkish.com, 05.02.2015

Dünya borç içinde yüzüyor
McKisney danışmanlık şirketi tarafından yapılan bir araştırmaya göre, küresel borçlanma mali krizden sonra sıçrama yaparak 199 trilyon dolara ulaştı. Araştırmaya göre, en fazla kaygı uyandıran ülke Çin.  

McKisney danışmanlık şirketinin kürsel borçlanmaya ilişkin araştırmasına göre, 2000 yılında küresel borçlar 87 trilyon dolarken, borç miktarı 2007 yılında küresel mali krizin başlamasından hemen sonra sıçrama yaparak 142 trilyon dolara yükseldi. Halihazırdaki borçların tutarı ise 199 trilyon dolar.

Araştırmayı hazırlayan uzmanlar, analizlerinde “2008 yılındaki mali krizden ve dünyanın İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra gördüğü en derin ve ağır resesyondan sonra ülkelerin borçlarını azaltacağı beklentisi doğdu. Fakat bu gerçekleşmedi” saptamasını yapıyor. Araştırmaya göre, hemen hemen bütün ülkelerin borcu artmış olması ekonomiler için risk doğurduğu gibi, ekonomik büyüme imkânlarını da kısıtlıyor.

Özel sektör borçları da incelendi

Mckinsey Küresel Enstitüsü (MGI) araştırma için 22 gelişmiş ekonomi ile 25 gelişmekte olan ekonomiyi inceledi. Araştırmada kamu borçlarının yanı sıra şirket borçları, hani borçları ve mali sektörün borçları da incelendi. Buna göre, 2014 yılının ikinci çeyreğinde 199 trilyon dolarlık borcun dörtte birinden biraz daha azı olan 58 trilyon dolarlık bölümünün devletlere ait olduğu tespit edildi.

Küresel milli gelire oranla bakıldığında 2007 ile 2014 yılları arasında borçlanmanın yüzde 17 dolayında arttığı görülüyor. Araştırmaya göre, ülkelerin borçlanma grafikleri de farklılık gösteriyor. İncelenen 27 ülkeden 14'ünde 2007-2014 yılları arasında borçların gayri safi yurtiçi hasılaya oranı yüzde 50'nin üzerinde artış gösterdi.

İrlanda'da bu oran yüzde 172'ye ulaşırken, Almanya'nın borç oranı bu yıllar içerisinde sadece yüzde 8 oranında farklılık gösterdi. Euro Bölgesi'nde İrlanda, Yunanistan ve Almanya dışındaki tüm ülkelerin 2019 yılına kadar borçlarının artması bekleniyor.

Çin kaygılandırıyor

Araştırmayı hazırlayan uzmanları en fazla kaygılandıran ülke ise Çin. Araştırmaya göre, Çin'in borçları geçen yedi yıl içinde dört kat artarak 28 trilyon dolara yükseldi. Emlak patlamasının yanı sıra gölge bankacılığın da borçların artmasında rol oynadığı belirtiliyor.

MGI Direktörü Richard Dobbs, borçlanmanın ekonomik büyüme yaratmak için önemli bir araç olduğunu belirtirken, yüksek borçlanmanın meydana getirdiği riskin altını şu sözlerle çizdi: “Asırlardır kontrolsüz artan borç yükü sürekli olarak mali krizlere ve beklenmedik piyasa tepkilerine neden oldu.”

Dobbs, bu nedenle borçları idare etmenin yeni yöntemleri bulunması gerektiğini ifade ederek, emlak kredilerinde teminat mekanizmalarını ve özel borçların yapılandırılmasındaki değişiklikleri buna örnek gösterdi.
 

dw.de, 05.02.2015


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.