Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Siyasi Gündem > Erdoğan: Kuzey Suriye'nin kalbi Halep

Erdoğan: Kuzey Suriye'nin kalbi Halep
Cumhurbaşkanı Erdoğan, uluslararası ittifakın Kobani'ye yoğunlaştığını ancak Halep'in de tehdit altında olduğunu söyledi. Erdoğan, Suriye’de 36. paralelin üstünün güvenli bölge ilân edilmesi gerektiğini ifade etti.

Fransa dönüşünde uçakta gazetecilerin sorularını yanıtlayan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, dikkatlerin Suriye'de IŞİD saldırısı altındaki Kürt kasabası Kobani üzerinde yoğunlaşmasını eleştirdi. Suriye'de asıl tehlike altında olan kentin Halep olduğunu belirtti. 

"Kobani’yi bir yana bırakın, Halep tehdit altında. Halep, Kuzey Suriye’nin kalbidir Halep. Ve ne yazık ki, orada koca bir tarih yok olmak üzere. PYD ancak 90 savaşçı peşmerge kabul etti. Dert burayı PYD’nin dışındaki bir güce kaptırmamak. Tek hedef bu... Suriye’de şu anda Halep de tehlikede. Halep’i düşünmüyorlar ittifak güçleri, Kobani’yi düşünüyor. Yani orada varsa yoksa Halep’tir. Sureyi’nin kuzeyi dediğin zaman Halep’i anlarsın ama bunlar Halep’i bir kenara koymuşlar, varsa yoksa Kobani diyorlar. Kobani’dekiler zaten hepsi geldiler ve biz de kabul ettik. Kapıyı da kapatmadık. Ama Halep’te şu anda geniş bir tarih yok oluyor. İnsanlar yarın orada aynı durumla karşı karşıya kalacak ve şu anda onlar orada son mücadelelerini veriyor."

Erdoğan'a göre, "36’ncı paralelin üstü" güvenli bölge ilan edilmeli. Buna neden olarak da, "Çünkü, topraklarımızda 1.6 milyon sığınmacı var. O bölgede onlar için farklı planlamalar yapılabilir. Hatta altyapısıyla, üstyapısıyla yerleşim birimleri bile inşa edilebilir" açıklamasını getirdi.

'Yeni Sykes-Picot anlaşmaları mı çiziliyor?'

Cumhurbaşkanı Erdoğan'a, Fransa Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nde yaptığı konuşma hatırlatıldı. Erdoğan, "Orada Sykes-Picot Anlaşması’nı kastederek, 'Ortadoğu’da yüz yıl önce çizilen sınırların dikişlerinin patladığını' söylediniz. Daha sonra dinleyicilerden gelen sorularda, Türkiye’nin dikişleri patlayan sınırların yerine çizilecek yeni sınırları kabul edip etmeyeceği” dile getirildi. Bu da tam 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra ABD Savunma Bakanlığı’ndaki strateji uzmanı Yarbay Ralp Peters’in çizdiği ve “Kan Sınırları” adını verdiği Ortadoğu’daki yeni sınırlar haritasıyla örtüşüyor. Bir Sykes-Picot Anlaşması miadını doldururken yeni Sykes-Picot anlaşmalarının ortaya çıkmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusuna şöyle yanıt verdi:

"Irak’ı üçe bölmeyi planladılar. Bir Kürdistan olacaktı, bir Sünni Araplardan ve Türkmenlerden oluşan devlet, bir de Şia devleti. Bu planlamayı kafalarında yaptılar. Ama ilk uygulamada gerçekleştiremediler. Sonra Maliki’nin başbakan olmasıyla ikinci girişim başladı. Maliki ordunun üst kademesini sadece Şii subaylardan oluşturdu. Ardından çoğunu cezaevlerinden saldırıverdiği sabıkalıların meydana getirdiği bir gerilla gücü kurma yoluna gitti. Şimdi yeni Irak Başbakanı (Haydar İbadi) Irak’ı yeniden birleştirmek konusunda umut veriyor. Bakalım gerçekleştirebilecek mi? Bu çabalarında baskın karakterli politikalar uygulamak yerine zamana yaymayı tercih ediyor olabilir. Mesela cumhurbaşkanı yardımcılıklarında yetki sınıflandırması yapmadı."

İlk kez "DAİŞ" dedi

Erdoğan, Kobani'de YPG güçlerine destek için peşmergenin Türkiye'den Kobani'ye geçmesini de değerlendirdi. "90 peşmergeyi biz uçaklarımızla Türkiye’ye getirdik. PYD buna da direndi. 'Peşmergeler silahları bize versinler, Kuzey Irak’a dönsünler' diye tutturdular" sözleriyle PYD'ye eleştirisini sürdürdü. Erdoğan, IŞİD'den de ilk kez "DAİŞ" kısaltmasını kullanarak bahsetti. Erdoğan, İslâm’ın asla teröre müsaade etmeyeceğini belirterek, bu nedenle IŞİD ismini kullanmadığını söyledi. DAİŞ, IŞİD'in Arapça kısaltması. Çoğunlukla Kürtler gibi IŞİD karşıtlarının kullandığı bir ifade. IŞİD ise bu kısaltmadan rahatsız ve kendilerine "İslâm Devleti" denilmesini istiyor.

IŞİD petrolünü de Esad yönetiminin aldığını söyleyen Cumhurbaşkanı, "Yani, Musul petrolünü Esad’a peşkeş çekiyorlar" dedi.

"ABD’de herkesten farklı ses çıkıyor"

Erdoğan bir gazetecinin, "Çözüm sürecini kararlılıkla sürdüreceğinizi, hiçbir sapma olmayacağını söylemenize rağmen Kürt grupları süreci tehlikeye atabilecek girişimlerden vazgeçmiyorlar. Son örnek 1 Kasım’da sokağa çıkma çağrıları. Bir başka nokta: Kandil ile ABD’nin ilişkilerinin son dönemde güçleniyor izlenimi vermesi..." sorusuna da şu yanıtı verdi:

"Çözüm süreciyle ilgili plan devam ediyor. Kobani’yle ilgili görüşlerimizi ABD’ye biz net olarak ifade ettik. Müttefik bir ülkenin, bizim terörle bağlantılı olduğunu düşündüğümüz bir gruba silah vermesini doğru bulmayacağımızı da söyledik. Ama akabinde C-130’larla oraya silah indireceksin; bunların bir bölümü PYD’ye gidecek, bir bölümü de dedikleri gibi yanlışlıkla da olsa DAİŞ’e. Bu konularda, ABD’de her birimin sözcüsünden farklı bir ses çıkıyor. Beyaz Saray sözcüsü bir şey söylüyor, Pentagon sözcüsü başka bir şey, Dışişleri sözcüsü daha başka bir şey, Ulusal Güvenlik Kurulu sözcüsü başka bir şey..."

"Sabır da bir yere kadar"

Halkların Demorkatik Partisi'nin (HDP) 1 Kasım için yaptığı sokağa çıkma çağrılarını da eleştirdi. 

"Her şeyin bir sabır noktası var. Sabır da bir yere kadar. Biz bu süreci başlatalı 5 yıl oldu. Önce Açılım Süreci dedik, daha sonra Milli Birlik ve Kardeşlik; şimdi de Çözüm Süreci diyoruz. HDP sokağı çıkma çağrısı yapıyor. Şiddet için değil diyorlar. O zaman ne diye sokağa döküyorsun? Miting yap, sokağa çıkın deyince. 'Maskeni tak, sopanı al, molotofkokteylini al, belli dükkanları yak...' Bu, o demek. Güvenlik güçleri, vatandaş tedirgin. Onun için sabrın sınırı var diyorum. O sınır aşılırsa, olabilecekleri aklımın ucundan bile geçirmek istemem."

“Tüm ailemi dinlediler”

Erdoğan, son olarak "Kırmızı Kitap" diye anılan Milli Güvenlik Kurulu Belgesi'ne de giren Fethullah Gülen Cemaati ile mücadele için de değerlendirmeler yaptı. 

"Paralel yapı dediğimiz bu oluşum, Başbakanlığım dönemimde, çocuklarımdan kardeşlerime kadar benim tüm ailemi dinledi. Yetmedi, ofisimi dinledi. Böyle bir alçaklık olabilir mi? Bu yasa dışı işlerle ilgili olarak elbette hukuki süreç başlayacak. Ama bugün bile aramızda bazı arkadaşlar acıma refleksine kapılıyorlar. Paralel yapının etik, ahlaki değerlerimizi yok etmesine sessiz mi kalınacak? Hukuk çerçevesinde, gereken her şey peyderpey yapılacak."

"MGK kararları, biliyorsunuz, tavsiye kararlardır. O kararlar hükümete gönderilir. Sonra hükümet de Bakanlar Kurulu kararına dönüştürüp MGK Genel Sekreterliği’ne yönlendirecek. MGK Genel Sekreterliği de Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ne işleyecek. Milli Güvenlik Siyaset Belgesi 5 yılda bir yenilenir. Son olarak 2010’de yenilendi. Yani süresi 2015’te dolacak. Ama biz yakın tehdit nedeniyle 2014’te bu değişikliğin yapılmasını istedik. Gerekirse, 2015’te yeni Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nde revizyonlar da yapılabilir."

"Böceklerin nereden alındığını bulduk"

"Paralel yapı denilen Gülen Cemaati'nin MGK’ya taşınmasının Türkiye tarihine silahsız darbe olarak geçen 28 Şubat’ı çağrıştırdığı" yönündeki sözlere ise Erdoğan'ın yanıtı şu oldu:

"28 Şubat, anti-demokratik çevrelerin demokratik yapılanmayı hedef aldığı bir girişimdi. Nitekim, meşru hükümeti zorla istifa ettirdiler. Şu anda ise böyle bir durum yok. Şimdiki hadise, paralel yapının demokratik yapılanmayı hedef alma girişimleriyle; bir başka deyişle legal görünümlü bir illegal yapıyla mücadele meselesidir. Bu kesimlerin, legal görünüm altında illegal bir yapılanma içinde olabileceklerini tahmin edemedik. Bu nedenledir ki yurt içi ve yurt dışındaki eğitim faaliyetlerine, hatta ticari faaliyetlerine her türlü meşru desteği verdik. 134 ülkede okul açtılar. Sanıyorlar ki, bunu kendileri başardı. Oysa gerek ben, gerekse bakanlarım gezilerimizde ilgili ülkelerin hükümetlerinden destek rica ederek o okulların açılmasını sağladık. 13 üniversite açtılar, hiç engel çıkarmadık. Ticari faaliyetlerine yardımcı olduk. Ama süreç içerisinde, bunların aslında ihanet içinde oldukları ortaya çıktı. Başbakanlık ofisine koydukları böceklerin nereden alındığını bulduk. Şimdi dinledikten sonra bunları nereye gönderdikleri araştırılıyor."

"Elini tutan mı var?"

Erdoğan, Karaman Ermenek'te, kömür ocağını su basması sonucu oluşan ve işçilerin yer altında mahsur kaldığı faciayla ilgili de işverenlere tepkisini sürdürdü. 301 işçinin öldüğü Soma’dan sonra her türlü tedbiri aldıklarını söyleyen Erdoğan, "Ama iş tedbir almakla bitmiyor, insan faktörü de önemli. Mesela işveren az kazanıyorum bahanesiyle işçinin yemesinden içmesinden kısar, yemeği vermem evden getir, ocakta ye derse, bu zulümdür" dedi.

Erdoğan, "Daha fazla bir şey yaparsanız, 'Bu sektör ölür' diyorlar. O zaman sen de kömürü bırak, başka sektöre geç. Elini tutan mı var? Kömür üretimini robotlaştırmak gerekiyor. Bakın, Avrasya Tüneli’nde bir robot var. Günde 10 metre deliyor. Ayrıca taşı, toprağı toplayıp gönderiyor. İş güvenliği konusunda, tedbirlerin yanı sıra, duyarlılığın da artması gerekiyor" diye konuştu.

aljazeera.com.tr, 02.11.2014

ABD’den farklı sesler

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kobani’yle ilgili görüşleri ABD yönetimine net olarak bildirdiklerini ve terörle bağlantılı bir gruba silah vermesini doğru bulmadıklarını söyleyerek, “Bu konularda, ABD’de her birimin sözcüsünden farklı bir ses çıkıyor. Beyaz Saray Sözcüsü bir şey söylüyor, Pentagon Sözcüsü başka bir şey, Dışişleri Sözcüsü daha başka bir şey, Ulusal Güvenlik Kurulu Sözcüsü başka bir şey” dedi. Paris’e yaptığı günübirlik çalışma ziyaretinden dönerken uçakta gazetecilerle söyleşen Erdoğan, asıl Halep’in tehlikede olduğunu vurgulayarak, şu değerlendirmeleri yaptı:

Fransa Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’ndeki konuşmada, ‘Ortadoğu’da 100 yıl önce çizilen sınırların dikişlerinin patladığını’ söylediniz. Yeni sınırlar, yeni Sykes-Picot anlaşmaları mı ortaya çıkıyor?
Ortadoğu, sonradan uydurulmuş bir coğrafi ifade. Aslında bir Yakındoğu var, bir de Uzakdoğu. Ortadoğu aslında bir petrol havzasının ifadesi. Bu çerçevede Irak’ı 3’e bölmeyi planladılar. Bir Kürdistan olacaktı, bir Sünni Araplar’dan ve Türkmenler’den oluşan devlet, bir de Şia devleti. Bu planlamayı kafalarında yaptılar. Ama ilk uygulamada gerçekleştiremediler. Sonra Maliki’nin başbakan olmasıyla ikinci girişim başladı. Maliki ordunun üst kademesini sadece Şii subaylardan oluşturdu. Ardından çoğunu cezaevlerinden saldırıverdiği sabıkalıların meydana getirdiği bir gerilla gücü kurma yoluna gitti. Şimdi yeni Irak Başbakanı (Haydar El İbadi) Irak’ı yeniden birleştirmek konusunda umut veriyor. Bakalım gerçekleştirebilecek mi? Bu çabalarını baskın karakterli politikalar uygulamak yerine zamana yaymayı tercih ediyor olabilir. Mesela cumhurbaşkanı yardımcılıklarında yetki sınıflandırması yapmadı.

ŞU ANDA HALEP TEHLİKEDE
Bu çerçevede Suriye’de halihazırdaki gidişatı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Haritanın diğer parçası olan Suriye’ye gelince... Ülkede terör cirit atıyor. Ilımlılar (Özgür Suriye Ordusu-ÖSO) vatan savunması derdine düştü. Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, ÖSO konusunda Türkiye ile aynı çizgide olduklarını söyledi. Irak için de bizim çizgimizi paylaşıyorlar. Yani, uçuşa yasak bölge ilan edilmesi, güvenli bölge oluşturulması ve ılımlı muhaliflere eğitim ve donatım desteği sağlanmasını öngören planımızı destekliyorlar. Son gelişmelerle ilgili olarak ne yazık ki çok ciddi dezenformasyon var. Mesela Kobani konusunda Irak’ta Kürt Bölgesel Yönetimi 2000 Peşmerge göndermekten söz etti. Sonra sayı 500’e indi. PYD bunu da kabul etmedi. 90’a kadar inildi. Bu 90 Peşmerge’ye ek olarak araçları kullanacak şoförler ve muavinleri eklenecek, sayı aşağı yukarı 150’ye çıkacaktı. 90 Peşmerge’yi biz uçaklarımızla Türkiye’ye getirdik. PYD buna da direndi. Peşmergeler silahları bize versinler, Kuzey Irak’a dönsünler diye tutturdular. Bu silahlarla DAİŞ’in denetimindeki Kobani’de savaşamayız diyorlar. Çünkü ağır silahlarla gerilla savaşı yapamayacaklarını söylüyorlar. Aslında dertleri orayı PYD’nin dışındaki bir güce kaptırmamak. Tek hedef bu. Suriye’de şu anda Halep de tehlikede. Halep’i düşünmüyorlar ittifak güçleri, Kobani’yi düşünüyor. Yani orada varsa yoksa Halep’tir. Sureyi’nin kuzeyi dediğin zaman Halep’i anlarsın, ama bunlar Halep’i bir kenara koymuşlar varsa yoksa Kobani diyorlar. Kobani’dekiler zaten hepsi geldiler ve biz de kabul ettik. Kapıyı da kapatmadık. Ama Halep’te şu anda geniş bir tarih yok oluyor. İnsanlar yarın orada aynı durumla karşı karşıya kalacak ve şu anda onlar orada son mücadelelerini veriyor. Ve Hollande baktım Halep’e yönelik çok hassas. Kobani halkı zaten Türkiye’ye sığınmış durumda. Dolayısıyla orada halihazırda sivil kalmadı. 1500-2000 kadar silahlı kişi var.

Türkiye ile Fransa birlikte uçuşa yasak bölge oluşturabilir mi?
Bakın, aslında tehdit altında olan benim, yani Türkiye. Nitekim geçenlerde, vatandaşlarımızın can güvenliği için bir köyü boşaltmak durumunda kaldık. Dedikleriniz, ancak BM Güvenlik Konseyi kararıyla, o olmazsa NATO kararıyla sağlanabilir. Bana göre, 36’ncı Paralel’in üstü güvenli bölge ilan edilmeli. Neden? Çünkü, topraklarımızda 1.6 milyon sığınmacı var. O bölgede onlar için farklı planlamalar yapılabilir. Hatta alt yapısıyla, üst yapısıyla yerleşim birimleri bile inşa edilebilir. Kobani’yi bir yana bırakın, Halep tehdit altında. Kuzey Suriye’nin kalbidir Halep. Ve ne yazık ki, orada koca bir tarih yok olmak üzere.

DAİŞ PETROLÜNÜ ESAD ALIYOR
Irak-Suriye üstünden bir sınır çizmeye çalışılıyor diyebilir miyiz?
Çok farklı, çok karmaşık hesaplar olabilir. Bakın, DAİŞ petrolünü kim alıyor? Esad yönetimi. Yani, Musul petrolünü Esad’a peşkeş çekiyorlar. Suriye’de Esad’a karşı direniş başladığında sadece ÖSO vardı. Sonra sonra terör örgütleri ortaya çıkmaya başladı. Şimdi bile ÖSO aşağı yukarı 120 bin silahlı adamı olduğunu söylüyor. Ama 2 sorunları var: Para, donatım ve dolayısıyla eğitim. Bunlar verilirse dengenin yeniden sağlanabileceğini ifade ediyorlar.

ABD’YE DESTEK VERDİK
Çözüm Süreci’ni kararlılıkla sürdüreceğinizi, hiçbir sapma olmayacağını söylüyorsunuz ama Kobani olayları süreci tehlikeye sokmuyor mu?
Çözüm Süreci’yle ilgili plan devam ediyor. Kobani’yle ilgili görüşlerimizi ABD’ye biz net olarak ifade ettik. Müttefik bir ülkenin, bizim terörle bağlantılı olduğunu düşündüğümüz bir gruba silah vermesini doğru bulmayacağımızı da söyledik. Ama akabinde C-130’larla oraya silah indireceksin, bunların bir bölümü PYD’ye gidecek, bir bölümü de dedikleri gibi yanlışlıkla da olsa DAİŞ’e. Bu konularda, ABD’de her birimin sözcüsünden farklı bir ses çıkıyor. Beyaz Saray Sözcüsü bir şey söylüyor, Pentagon Sözcüsü başka bir şey, Dışişleri Sözcüsü daha başka bir şey, Ulusal Güvenlik Kurulu Sözcüsü başka bir şey. Bazıları ABD’ye destek vermediğimizi iddia ediyor. Yalan. Gerekli desteği verdik. Ama biz bu desteği belirli kurallar çerçevesinde verir, NATO planlamasına göre yürürüz. Şunu da söyleyeyim, ABD’nin onlara verdiği silahların bedelinin çok üstündeki meblağları biz Türkiye’ye sığınan Kobanili Kürtler’in barınmaları, iaşeleri için harcıyoruz.

PARALEL YAPI TEHDİT
‘Tarihin en uzun MGK’sı’ diye nitelenen son MGK’da Paralel Yapı ile ilgili bir süreç belirlendi mi?
Toplantı sonrasında yapılan açıklamada var zaten bu husus. Ülkemizin güvenliğini tehdit eden ve kamu düzenini bozan iç ve dış legal görünüm altında illegal faaliyet yürüten paralel yapılanmalar ve illegal oluşumlar ile yürütülen mücadelenin kararlılıkla sürdürüleceği açıkça belirtiliyor. Paralel Yapı dediğimiz bu oluşum, Başbakanlığım dönemimde, çocuklarımdan kardeşlerime kadar benim tüm ailemi dinledi. Yetmedi, ofisimi dinledi. Böyle bir alçaklık olabilir mi? Bu yasadışı işlerle ilgili olarak elbette hukuki süreç başlayacak. Ama bugün bile aramızda bazı arkadaşlar acıma refleksine kapılıyorlar. Paralel Yapı’nın etik, ahlaki değerlerimizi yok etmesine sessiz mi kalınacak? Hukuk çerçevesinde gereken her şey peyderpey yapılacak.

LEGAL GÖRÜNÜMLÜ İLLEGAL YAPI
Konunun MGK’ya taşınmasının 28 Şubat’ı çağrıştırdığı yönündeki iddialara ne diyorsunuz?
28 Şubat, anti-demokratik çevrelerin demokratik yapılanmayı hedef aldığı bir girişimdi. Nitekim, meşru hükümeti zorla istifa ettirdiler. Şu anda ise böyle bir durum yok. Şimdiki hadise, Paralel Yapı’nın demokratik yapılanmayı hedef alma girişimleriyle; bir başka deyişle legal görünümlü bir illegal yapıyla mücadele meselesidir. MGK kararları, biliyorsunuz tavsiye kararlardır. O kararlar hükümete gönderilir. Sonra hükümet de Bakanlar Kurulu kararına dönüştürüp MGK Genel Sekreterliği’ne yönlendirecek. MGK Genel Sekreterliği de Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ne işleyecek. Milli Güvenlik Siyaset Belgesi, 5 yılda bir yenilenir. Son olarak 2010’de yenilendi. Yani süresi 2015’te dolacak. Ama biz yakın tehdit nedeniyle 2014’te bu değişikliğin yapılmasını istedik. Gerekirse, 2015’te yeni Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nde revizyonlar da yapılabilir. Daha önce de söyledim, bu kesimlerin, legal görünüm altında illegal bir yapılanma içinde olabileceklerini tahmin edemedik. Bu nedenledir ki yurtiçi ve yurtdışındaki eğitim faaliyetlerine, hatta ticari faaliyetlerine her türlü meşru desteği verdik. 134 ülkede okul açtılar. Sanıyorlar ki, bunu kendileri başardı. Oysa gerek ben, gerekse bakanlarım gezilerimizde ilgili ülkelerin hükümetlerinden destek rica ederek o okulların açılmasını sağladık. 13 üniversite açtılar, hiç engel çıkarmadık. Ticari faaliyetlerine yardımcı olduk. Ama süreç içerisinde, bunların aslında ihanet içinde oldukları ortaya çıktı. Başbakanlık ofisine koydukları ‘böcek’lerin nereden alındığını bulduk. Şimdi dinledikten sonra bunları nereye gönderdikleri araştırılıyor.

HDP’ye: Sabrın sınırı var
Son 1 haftada 4 şehit verdik. HDP’nin sokak çağrıları, Çözüm Süreci derken, bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Her şeyin bir sabır noktası var. Biz bu süreci başlatalı 5 yıl oldu. Önce ‘Açılım Süreci’ dedik, daha sonra ‘Milli Birlik ve Kardeşlik’; şimdi de ‘Çözüm Süreci’ diyoruz. HDP sokağa çıkma çağrısı yapıyor. ‘Şiddet için değil’ diyorlar. O zaman niye sokağa döküyorsun? Miting yap. Sokağa çıkın deyince, ‘Maskeni tak, sopanı al, molotofkokteylini al, belli dükkanları yak’… Bu, o demek. Güvenlik güçleri, vatandaş tedirgin. Onun için sabrın sınırı var diyorum. O sınır aşılırsa, olabilecekleri aklımın ucundan bile geçirmek istemem.

Maden işverenine: Başka sektöre geç
Kömür ocaklarında birkaç ay arayla 2 facia yaşadık. Önce Soma, sonra Ermenek… Yanlışlık nerede?
Soma’dan sonra her türlü tedbiri aldık. Ama iş tedbir almakla bitmiyor, insan faktörü de önemli. Mesela işveren az kazanıyorum bahanesiyle işçinin yemesinden içmesinden kısar, yemeği vermem evden getir, ocakta ye derse, bu zulümdür. Daha fazla bir şey yaparsanız, bu sektör ölür diyorlar. O zaman sen de kömürü bırak, başka sektöre geç. Elini tutan mı var? Kömür üretimini robotlaştırmak gerekiyor. Bakın, Avrasya Tüneli’nde bir robot var. Günde 10 metre deliyor. Ayrıca taşı, toprağı toplayıp gönderiyor. İş güvenliği konusunda, tedbirlerin yanı sıra duyarlılığın da artması gerekiyor.

Hürriyet, 02.11.2014


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.