Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > İrtica Eylem Planı > Hukuk hiçe sayılıyor

Hukuk hiçe sayılıyor

Millete ve hükümete komplo planında imzası bulunan Kurmay Albay Dursun Çiçek, ikinci kez tartışmalı şekilde tahliye edildi. Çiçek'in, cezaevine gönderilmesinin üzerinden 43 saat geçmeden tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmasına hukukçu ve aydınlardan tepki geldi.

9. Ağır Ceza Mahkemesi'nin Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 100. maddesine dayanarak verdiği tartışmalı kararın hukuka aykırı olduğu belirtiliyor. Söz konusu maddenin 'katalog suçlar'ı da tanımladığına dikkat çeken hukukçular, bu suçu işlediği iddia edilen kişilerin her halükârda tutuklanacağını vurguluyor. Dursun Çiçek'in 'terör örgütü üyesi olmak'tan tutuklandığının görmezden gelinmesinin hukuk skandalı olduğunun altını çiziyor. Eski Cumhuriyet savcısı Gültekin Avcı, kararın hukukî olarak açıklanamayacağını savunuyor. Eski Cumhuriyet Başsavcısı Reşat Petek, yargı üzerinden bir hesaplaşmanın görüldüğüne vurgu yaparken, Kayseri Baro Başkanı Ali Aydın, kararı hukuk adına talihsizlik olarak değerlendiriyor. Prof. Dr. Mehmet Altan ise Çi-çek'in serbest bırakılmasının Ergenekoncu zihniyetin gövde gösterisi olduğunu vurguluyor.

'Kaos Planı'nda imzası bulunan Kurmay Albay Dursun Çiçek, ikinci kez olağanüstü bir şekilde tahliye edildi. Çiçek, 'İrtica ile Mücadele Eylem Planı' belgesinin fotokopi olduğu gerekçesine sığınılarak 1 Temmuz 2009'da 18 saatlik tutukluluktan sonra serbest bırakılmıştı. Soruşturmanın özünü ilgilendiren belgenin fotokopi olduğu gerekçesi hukukçular tarafından eleştirildi. Çiçek, 4,5 ay sonra ıslak imzalı orijinal belge ortaya çıkınca tekrar tutuklandı. İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi, ıslak imzalı belgeyi delil olarak kabul etti, ancak bu kez de Ceza Muhakemesi Kanunu 100. maddeye dayanılarak 'delilleri karartma riski bulunmadığı, sabit ikametgah sahibi olması' nedeniyle serbest bırakıldı.

'Tutuklama nedenleri' başlıklı CMK 100. madde, 'Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa, şüpheli veya sanığın davranışları; delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma' hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa tutuklama olabileceğini söylüyor. Mahkeme, CMK 100'ün ilk bölümüne bakarak bu gerekçelerin olmadığına kanaat getiriyor. Ancak aynı maddenin devamında 'soykırım, işkence gibi insanlık suçları, anayasal düzene karşı suçlar, cinayet ve terör örgüt yöneticiliği ve terör örgütü üyesi olmak' suçları da 'katalog suçlar' olarak tanımlanıp bunlara ilişkin her zaman tutuklama yapılabileceği belirtiliyor. Bu suçların isnat edildiği şüphelilerin kaçacağı varsayılıyor. Ancak görünen o ki, nöbetçi mahkeme sadece Çiçek'in lehine yorumlanacak şekilde CMK 100. maddenin birinci bölümünü dikkate alıp, ikinci kısmı görmezden gelmiş oluyor.

DELİLLERİN TAMAMLANDIĞINA ASIL MAHKEME KARAR VERİR

Bu soruşturmada iddia edilen suç topluma karşı işlenmiş suç olsa da, bu aşamada toplumun korunması açısından şüphelinin serbest bırakılmaması gerekir. 'Terör örgütü üyeliği' gibi topluma karşı suç işlediği iddia edilen bir kişinin bu gerekçelerle tahliye edilmesi, toplumsal infiali de beraberinde getirme riski taşıyor. Hukuki uygulamaya göre, süren bir soruşturmada delillerin tamamen toplanıp toplanmadığını itirazı inceleyen mahkemenin vermemesi gerekiyor. Sanık asıl mahkemesinde sorgulanır ve bu aşamadan sonra mahkeme tahliye taleplerini inceler. İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi 'nöbetçi mahkeme' ve elinde sadece bu aşamaya kadar toplanmış deliller var.

Tam da ıslak imzalı orijinal belgenin savcılara ulaşması, ihbar mektubunda ismi geçenlerin tanık ya da şüpheli olarak dinlenmeleri devam ederken, soruşturmanın nereye kadar uzanacağı kamuoyunda tartışma konusu iken Çiçek'in dışarı çıkması delilleri karartma tehlikesi olabileceği riskini taşıyor. Çünkü, Çiçek hâlâ muvazzaf ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nda çalışmaya devam ediyor. Çiçek'le birlikte çalışanlar ve iddialar ilişkin tanık olabileceklere etki etmesi, şüpheli konumuna girebileceklerle de işbirliğine giderek delilleri karartma şüphesi uzak bir ihtimal değil. Hukuki bir tanımlama ile 'hayatın olağan akışına uygun' bir durum. İddia edildiği gibi suçlu birinin delilleri ortadan kaldırmak gibi bir gayreti her zaman olacaktır.

Atanan hakimler 'tahliye' diyor

 

Dursun Çiçek'in tutukluluğuna ilk itirazın incelendiği 1 Temmuz 2009'da İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti tam değildi. Bir üye hakim izinli olduğu için İstanbul Adalet komisyonu yeni atama yaptı. İstanbul Adalet Komisyonu Başkanı Mehmet Şefik Mutlu, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin ikinci heyetinde olan Faik Saban'ı atadı. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nin üyesi tutuklamanın devamı yönünde görüş bildirdi. Ancak, başkan ve yeni üye Saban tahliye isteyince Çiçek, oyçokluğuyla tahliye oldu. Aynı gelişme 13 Kasım 2009'da da yaşandı. Çiçek'in tutukluluğuna itirazı inceleyen İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi'nin yine bir üyesi eksikti. Bu kez komisyon, Hakim Oktay Kuban'ı atadı. Bu kez de aynı durum yaşandı ve atanan hakim tahliye yönünde oy verdi. Komisyonun hangi kriterlere göre görevlendirme yaptığı da tartışma konusu.

Siyasi bir mücadelenin kavgası veriliyor

Etyen Mahçupyan (Taraf): Daha önce yapılmış olanın bir tekrarı. Aslında sonuç o kadar da şaşırtıcı değil. Ama bu kamuoyuna rağmen cesurca yapılıyor. Yargıdaki bazı kesimlerin artık saklamaya ihtiyaç duymadan çatışmaya hazır olduklarını göstermesi dikkat çekiyor. Ortada çifte standart var gözükse de aslında çifte standarttan söz edilemez. Çünkü orta bir standart yok! Siyasi bir mücadelenin kavgası veriliyor. Bu olay bir hukuk içindeki ideolojik hizipleşmeyi bir daha gözler önüne sermiştir. Yargıdaki bir kesimin yapmış olduğu bu hukuksuzluğu bütün yargı camiasına da mal etmemek gerekir. Aksi zaten kabul edilmez.

Direnen bir sistemle karşı karşıyayız

Mehmet Altan (Star): Bu kararla birlikte Ergenekoncu zihniyetin gövde gösterisine şahit olduk. Bu kararı verenler ve kararın hukuka uygun olmadığını savunan hukukçular var. Sonuçta bunlar aynı fakültelerden mezun. Bu çelişkiler kararların siyasi bir takıntıyla verildiğini gösteriyor. Şemdinli davasında 39 yıl hapis cezası verilen personeller askerî mahkeme tarafından serbest bırakıldı. 27 Nisan bildirisini kamuoyunun gözünün içine baka baka 'ben yazdım' diyenler sorgulanmadı. Bu aşamadan sonra ortaya hukukun bir kesim için işlemediği, tıkandığına şahit oluyoruz. Dursun Çiçek için direnen bir sistemle karşı karşıyayız.

Yargı sistemimiz çok

kirlenmiş, siyasallaşmış

Ali Bayramoğlu (Yeni Şafak): Bu tartışma sadece Dursun Çiçek'le, yargının her hangi bir organıyla ya da mahkemeye ilgili değildir. Bunların hepsini aşan bir 'ıslak imza' belgesi var elimizde. Bu belge tek başına çok önemli bir delildir. Önemli bir sürecin belgesidir. Yargıda yapılan dinlemelerle birlikte bir şey daha göz önüne geldi. Çok kirlenmiş ve siyasallaşmış bir yargı sistemimiz var. Halbuki yargı, en güvenilir kurum olmak durumundadır. Derin devletin yargı ayağının ortaya çıkarılması adına yapılan bu çalışmalarda kafa göz yarılmasının kaçınılmaz olduğunu bilmek gerekir. Bunlara dikkat edilerek, daha iyi bir yere gideceğimiz umudunu hâlâ taşıyorum.

Bütün hukuki süreci

engelleme gayreti var

Mümtaz'er Türköne (Zaman): Tahliye gerekçesini doğru okumak lazım. Suçun niteliğini etkileyen bir durum yok ortada. Mahkemenin verdiği karar Dursun Çiçek'in işlediği suçu inkar eden bir tutuma girmiyor. Sadece, Çiçek'e karşı suçu karartmayacağına dair bir güven ifadesi olarak yorumlanabilir. Yalnız burada önemli bir mücadele de gözden kaçmamalı. Yargı üzerinde Ergenekon zihniyetinin bir etkileme çabasının mevcut olduğu görülüyor. Sadece Dursun Çiçek ya da 'ıslak imza'lı belge üzerinden bir savaş değil, bütün hukukî sürecin engellenmesi gayreti gösteriliyor.
 

 

HUKUKÇULAR NE DİYOR

Terör örgütleri, bu kararla güç kazanır

Gültekin Avcı (Eski Cumhuriyet Savcısı): Ceza muhakemesindeki tutuklama şartlarının hepsi oluşmuşken böyle bir tahliye kararı çok şaşırtıcı. Karar, çok ciddi bir hayal kırıklığıdır. Hukukî olarak açıklanamaz. Bu tahliye kararını veren adli mekanizma, tüm terör örgütlerine yol açan bir tavır gösteriyor. Bu mahkemenin aldığı karar baz alınırsa, diğer terör örgütlerine de artık teknik dinleme ve bu tür belgelerden hiçbir ceza verilmemesi gerekecek. Bu karar, terör faaliyetlerini yapanların ellerini kollarını sallaya sallaya gezebilecek bir ortama zemin hazırlıyor. Bir kişinin tutuklanması için bundan daha ağır sebepler olamaz. Tahliye kararını veren hakimler, HSYK tarafından yeni atanmış. Karardan bir gün önce de HSYK Başkan Vekili Kadir Özbek'in, 'Yargı savunmaya geçmiştir.' ifadesini kullanması da dikkat çekici.

Yargı üzerinden bir hesaplaşma var

Reşat Petek (Eski Cumhuriyet Başsavcısı): Dursun Çiçek'in ikinci kez serbest bırakılması, yargı üzerinden bir hesaplaşma yapıldığı kanaatini güçlendiriyor. Kamuoyunun takip ettiği gibi hukuku ve demokrasiyi ortadan kaldırmaya yönelik bir darbe planı ele geçirildi. Bu planın orijinal olduğuna dair Adli Tıp raporu ortaya konuldu. Bu delillerle suçlanan şahısın TCK 100. maddesine göre ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istemi göz önünde bulundurulduğunda davanın tutuklu olarak sürmesi gerekir. Yargının en üst noktasında HSYK başkan vekili hakimlere talimat veriyor. Yargının çok ciddi bir müdahale ile karşı karşıya olduğu izlenimi doğdu. Bağımsız hakimlere, ne adalet Bakanı, ne HSYK başkan vekili ne de Yargıtay Başkanı yeni bir talimat veremez. Ortada müebbet hapis istemiyle yargılanan bir şüpheli ve maddi deliller var. Tutuklama da bu gerekçe ile yapıldı.

Tahliye kararı, hukuk adına büyük talihsizlik

Kayseri Baro Başkanı Ali Aydın: Mahkemeler ciddi manada itibar kaybediyor. Kesinlikle hukuka uygun bir karar değildir. Hukuk adına çok büyük bir talihsizlik. Kaçma şüphesi bakımından kişinin tutuklanıp tutuklanmayacağına karar verilemez. Tutuklanmış mıdır? Hayır. Toplumda çok büyük bir infial uyandırmış mıdır? Evet. Dolayısıyla mahkemenin bunları nazara alarak karar vermesi gerekir. Kararını tartışmak istemiyorum ama mahkeme maalesef bu kararıyla tartışılır hale gelmiştir. Burada açık bir tutarsızlık var. İki gün içinde tutuklama hali kalkmaz. Manidar bir karar. Emsal gösterilebilir. Yeni deliller bulunduğu zaman tekrar tutuklama talebi çıkacak. Tutukla bırak, tutukla bırak. Ciddiyetsizlik oluşturacaktır. Mahkemelerin itibarıyla bu kadar oynanmamalıdır.

Suçu sabit, tahliye kararı düşündürücü

Anadolu Hukuk Derneği Başkanı Süleyman Gürkök: Dursun Çiçek, 'terör' suçlamasıyla tutuklandı. Burada isnat edilen suçun niteliği ve sabit olması çok önemlidir. İsnat edilen suç ıslak imza ile sabitleşmiştir. Serbest bırakma düşündürücüdür. Soruşturmada suçun bir kişi tarafından işlenmediği, eylem planının bir grup tarafından hazırlandığı, toplumun büyük bir kesimine karşı işlendiği iddia ediliyor. Yani bir çete oluşumundan bahsediliyor. Bir mahkemenin gözaltına aldığı kişiyi diğer bir mahkeme bırakıyor. Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) 'birlik' olarak adlandırılıyor. Bana göre 'birlik' adı verilen bu oluşum bence yargıda tam tersine klik, hizip oluşturuyor.

Darbeye teşebbüsten yargılanmalı

Ülfet Hukukçular Derneği Başkanı Abdüssamet Kahya: Dursun Çiçek'in 'terör örgütüne üye olmak' suçlaması yerine darbeye teşebbüsten yargılanması gerekirdi. Bunun cezası da müebbet hapistir. Altında imzası bulunan belge gerçekten vahimdir. Belgedeki ifadeler, hükümeti düşürme, ülkede kaos ve terör ortamı oluşturma planlarını içeriyor. Belgenin orijinalinin ortaya çıkmasına rağmen tutuksuz yargılanma kararı verilmesi hukuktaki kargaşayı ortaya çıkardı. Tahliye nedeni arasında bulunan belgeyi karartma ihtimalinin bulunmaması gerekçesi de doğru değil. Yargı kararının aksine Çiçek'in delilleri karartma ihtimali var. Ayrıca sadece Çiçek'in değil, herkesin sabit bir adresi var.

Zaman, 15.11.09


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.