Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Siyasi Gündem > 11 cumhurbaşkanı 11 kriz

 11 cumhurbaşkanı 11 kriz
Tayyip Erdoğan ve kamuoyunun önemlice bir kesimi kendisinin on ikinci cumhurbaşkanı olmasına kesin gözüyle bakıyor. Ama Seyfi Öngider’in Çankaya’nın Bütün Adamları’nı okuyunca “gün doğmadan neler doğar” demeden edemiyorsunuz...

Cumhurbaşkanının ilk kez halk tarafından seçileceği 10 Ağustos tarihine hızla yaklaşıyoruz. Bugüne kadar Çankaya Köşkü’ne çıkan on bir adamın on tanesi parlamento tarafından seçilirken, biri – 12 Eylül darbesi lideri Kenan Evren- 1982 anayasa referandumunun kuyruğuna takılarak “seçilmiş” sayıldı. Bu arada Evren’in yeni aldığı müebbet hapis cezası Yargıtay tarafından onaylanırsa cumhurbaşkanlığı da gayrimeşru bir hale dönüşecektir herhalde.

İlk üç cumhurbaşkanı Atatürk, İnönü ve Bayar’ın aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin “kurucu babaları” arasında yer aldığı söylenebilir. Bu kuşak ve siyasi liderler yıkılan imparatorluktan bir ulus devlet çıkarırken doğrusunu söylemek gerekirse en büyük pay orduya, askerlere aitti. Çokpartili rejimi içine sindiremeyen ordu 27 Mayıs 1960 darbesiyle, devlet içindeki vesayetçi konumunu pekiştirip yeni bir anayasa yaptırırken devletin zirvesine, cumhurbaşkanlığına da el koyacaktı. 1960-1989 arasında yaklaşık otuz yıl Çankaya’ya kendi komutanlarını âdeta nöbetçi olarak dikmişti: Cemal Gürsel, Cevdet Sunay, Fahri Korutürk ve Kenan Evren, Atatürk ve İnönü gibi askerdiler. Ama aynı zamanda Soğuk Savaş’ın da sona erdiği tarih olan 1989 sonrasında ise Turgut Özal’la birlikte siyasi liderler, hatta başbakanlar Çankaya Köşkü’ne çıkmaya başlayacaktı. Turgut Özal’ın ardından Demirel geldi ama ondan da sonra Ahmet Necdet Sezer yine bir kriz sonucunda geniş bir uzlaşmayla seçilecek ve Çankaya’ya çıkan ilk hukukçu olacaktı. Sezer’in 2007 ilkbaharında süresi dolduğunda 864 rakımlı tepeye çıkma fırsatı yine ve yeni bir başbakana, AKP lideri Tayyip Erdoğan’a geldiğinde yine ordunun muhtıra vermesine kadar gidecek bir büyük siyasi kriz patlak verecekti. Sonuçta kriz 22 Temmuz 2007’de yapılan seçimle aşıldı ama Çankaya’ya yerleşen de AKP’nin “1 numarası” Erdoğan değil “2 numarası” Abdullah Gül oldu.

Şimdi on ikinci cumhurbaşkanı olmak için önünde bir engel kalmadığına inanan Tayyip Erdoğan halk tarafından seçileceğine emin gibi gözüküyor ama eski seçim hikâyeleri ve dalavereleri hatırlandığında, “gün doğmadan neler doğar” dememek mümkün değil. Böyle bir öngörüde bulunmamızın nedeni Seyfi Öngider’in genişletilmiş dördüncü baskısı yapılan kitabı Çankaya’nın Bütün Adamları.

Cumhurbaşkanlarının nasıl seçildiklerinin yanı sıra neden hemen her seçimin bir tür krize dönüştüğünü, ordu ile parlamentonun, yargı ile hükümetin, iktidar ve muhalefet partilerinin çatışmalarını ele alan Seygi Öngider pek bilinmeyen bazı olguları da değerlendiriyor.

Cumhurbaşkanı seçiminin bir tür krize dönüşmemesi için doğrudan halk tarafından seçilmesi benimsendi ama görüldüğü kadarıyla ilk kez yapılacak bu seçim de bir tür krize dönüşmüş bulunuyor. Bunun iki nedeni var, hem uzun zamandır siyasal-toplumsal bir kutuplaşma giderek derinleşiyor, hem de AKP lideri Erdoğan “başkanlık sistemi”ne geçmeyi istiyor. Yedi yıl önce siyaseten henüz rüştünü ispatlamamış, sistem ve devlet tarafından yeterince meşru görülmeyen AKP’nin liderinin Çankaya’ya çıkması engellenirken bugün, AKP iktidarının on ikinci yılında liderinin yine 864 rakımlı tepeye çıkması engellenmeye çalışılıyor. Çünkü Erdoğan eğer Çankaya’ya çıkarsa fiilen bir başkanlık sistemi uygulayacağını ilan etmiş bulunuyor. Dolayısıyla başkanlık veya yarı-başkanlık sistemi gibi bir büyük siyasal değişiklik, daha doğrusu rejim değişikliği yapmak istiyor Erdoğan ama bunu da bir ulusal uzlaşma, bir konsensüs arayarak yapmayı denemiyor. Böyle bir anlayışı yok. “Demokrasi sandıktır” diyerek, “çoğunluğun desteğini alırsam istediğimi yaparım”a getiriyor.

Oysa demokrasi çoğunluğun iradesinden ibaret değildir; azınlığın da hakları vardır; taraflar arasında empati ve diyalogdur; uzlaşmadır; gerektiğinde mutabakat aramaktır… Bunların olmadığı yerde kriz ve çatışma olur. On ikinci cumhurbaşkanının seçimi öncesinde Türkiye’nin bu kadar gergin, bu kadar çalkantılı, bu kadar hassas olmasının nedeni budur.

Kitabın ilk baskısı yaklaşık sekiz yıl önce on cumhurbaşkanının seçilme hikâyelerini aktarırken, on birincinin seçiminin neden bir krize yol açtığına ışık tutmak için hazırlandığını söylüyordu Öngider. On birincinin, Abdullah Gül’ün de hikâyesinin eklendiği genişletilmiş yeni baskı on ikincinin seçiminin neden bu kadar tartışmalı olduğunu ve giderek nasıl bir krize dönüştüğünü anlamaya gerçekten yardımcı oluyor.

Kitaptan notlar
Atatürk, seçilmek için gerekli oyu kıl payı almıştı. Tevfik Rüştü Aras cuntası İnönü’yü Çankaya’ya değil ABD’ye göndermeye çalışıyordu. Bayar, DP lideri olarak seçilmekte zorlanmadı ama onun da rakipleri vardı. Gürsel’in karşısına çıkan aday tehdit edilince soluğu İsviçre’de almıştı. Sunay’ın seçilişi “Genelkurmay başkanlığından sonra cumhurbaşkanlığı makamı gelir” tekerlemesinin doğmasına yol açmıştı. Korutürk, gece saat birde yataktan kaldırılarak Ankara’ya davet edilmişti. Evren, TBMM’nin seçmediği tek cumhurbaşkanı oldu. Özal, “Alışırlar, alışırlar...” diyerek Çankaya’ya çıktı ama başkalarından önce kendisi oraya alışamadı. “Kendim için bir şey istiyorsam namerdim” diyen Demirel, Çankaya’ya çıkma fırsatını kaçırmadı. Sezer, TBMM’deki tüm partilerin desteğiyle seçilen ilk cumhurbaşkanıyken, Gül ise yine bir askeri muhtıranın ardından seçilen ve eşi türbanlı ilk cumhurbaşkanı oldu.

Radikal, 08.08.2014

 


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.