Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Ekonomik Gündem > Özatay: Hükümet Merkez'e baskı yaparak kendi topuğuna kurşun sıkıyor

Özatay: Hükümet Merkez'e baskı yaparak kendi topuğuna kurşun sıkıyor

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 27 Mayıs'ta Meclis grup toplantısında yaptığı konuşmada, daha önce bazı basın organlarında Merkez Bankası'nın faiz indirmesi gerektiği yönündeki mesajlarını biraz daha sertleştirerek tekrarladı. Yüksek faizin yüksek enflasyona neden olduğuna inanan Erdoğan, Merkez Bankası'ndan faizleri hızla aşağı çekmesini isterken, enflasyon hedefini yıllardır tutturamamakla eleştirdi. Erdoğan'ın açıklamaları sonrasında Merkez Bankası'nın bağımsızlığı ve faiz tartışması yeniden Türkiye gündeminin ilk sıralarına oturdu. Para politikasındaki çalışmaları ve tecrübesiyle bu tartışmalara önemli katkı sağlayacak isimlerden biri olan Prof. Dr. Fatih Özatay ile Erdoğan'ın açıklamalarını, para politikasının ve Türkiye ekonomisini değerlendirdik. Özatay'a göre Başbakan'ın faizler konusundaki çıkışı yine hükümetin kendisini olumsuz etkileyecek. 1987 yılında girdiği Merkez Bankası'ndan 2006'da başkan yardımcısıyken olarak ayrılan Özatay, TEPAV'da akademik çalışmalarına devam ediyor.

Başbakan, uzun bir aradan sonra ama bu kez daha sert bir tonla Merkez Bankası'ndan faizleri indirmesini istedi. Bunu isterken, her zaman savunduğu teorisini bir kez daha ortaya attı: Yüksek faiz enflasyonu artırır. Ne düşünüyorsunuz bu teori hakkında?

Faiz ve enflasyon ilişkisinin doğru orantılı olduğunu düşünmüyorum. Bunu gösteren bir çalışma da bilmiyorum. Fikrin nereden çıktığının biraz daha açıklanması gerekiyor sanırım.

Başbakan'ın bu açıklamaları kimilerine göre Merkez Bankası kararları üzerinde etkili oluyor. Siz para politikası kararlarında siyasi baskının izini görüyor musunuz?

Bunu da söylemek zor. Merkez Bankası sonuçta "Ben bağımsızım" diyor. Yapılan açıklamalardan etkilenip etkilenmediğini bilemiyorum. Herhalde yaptıklarına bakmak gerekiyor. Ocak ayında olağanüstü toplantıda* faiz artırdılar. Bir hafta önce normal toplantı vardı ama oradan faiz artırımı çıkmadı. Halbuki enflasyon zaten çok yüksekti ve artma eğilimindeydi. Kur da artıyordu. Enflasyon çerçevesinden bakınca faizin artırılmasını gerektiğini düşünüyordum ama yapılmadı. Bu yapılanlara bakınca; siyasi baskı etkili olabilir ama kesin olarak söylemek zor.

Hükümetin bu söylem ya da baskının zararı ne olur?

Merkez Bankası sonuçta kimin bankasıdır? Elbette hükümet adına para politikası uygulayan bir kurumdur. Bir hükümetin ekonomi programı açısından bakınca para, maliye ve finansal istikrar olmak üzere üç ana politikası vardır.

Para politikası ise sadece aldığınız kararlarla yürümüyor. Aldığınız kararların nasıl algılandığı ile yürüyor. Gerçekten ekonomi gerektirdiği için mi faizi artırdınız ya da düşürdünüz? Kararlarınız ile bu algıyı verebiliyorsanız, yapılanlar çok etkili oluyor. Bu algıyı veremiyor, örneğin "Siyasi baskı ile bu kararı veriyorlar" dedirtiyorsanız aldığınız kararların etkisi de zayıf oluyor. Hatta karar ters tepiyor ve negatif etkiler doğuruyor.

Merkez bankaları, ileriye dönük piyasalara rehberlik yapmaya çalışır. Çünkü merkez bankaları, şu anki faizleri yalnızca onların değiştirdiği faizler etkilemiyor. Aynı zamanda bunun nasıl algılandığı ve geleceğe yönelik verdiği mesajlar da etkiliyor.

O halde hükümetin para politikasını uygulayan Merkez Bankası'nın bu politikayı hakkıyla yönettiğine yönelik bir algı olması gerekiyor. Ancak Merkez Bankası'na tam saha pres yapılınca bu algıyı nasıl oluşturacak? Aldığı her kararın siyasi baskı altında olduğu izlenimi vereceksiniz. Örneğin Merkez Bankası faizin düşürülmesi gerektiğini düşünüyorsa ve bu yönde karar alıyorsa, birileri de çıkıp "siyasi baskı ile bu kararı aldılar" diyecektir. Sonunda hükümetin ekonomi politikası, para politikası başarısız olmak olacak. Bu kendi topuğuna kurşun sıkmaktır.

Hükümetin faiz söylemi ya da düşük faiz isteği yeni bir olgu değil. Örneğin sizin Merkez Bankası'nda olduğunuz dönemde de Başbakan'da Merkez Bankası'na benzer mesajlar veriliyordu.

Evet ama bu kadar değil. Başbakan son zamanlarda çok sert konuşuyor.

Değişen ne oldu sizce? Yalnızca üslup mu?

Ben öyle görüyorum. Başka iktidar dönemlerinde de faiz baskısı oluşmuştur. Bu konularda siyasilerin fazla görüş vermemesi lazım. Yine de elbette söyleyebilirler ama üslup çok önemli. Bizim dönemimizde bu kadar tartışma olduğunu hatırlamıyorum. Günlerdir faiz tartışmasını konuşuyoruz.

Merkez Bankası, 2010'dan itibaren Türk Usulü Para politikası olarak adlandırılan, geleneksel olmaya politikaları uygulamaya başladı. Bu politikaların Ocak'taki faiz artışı ile sonlandığını söyleyebiliriz. Neden böyle bir deneme yaptı sizce Merkez Bankası?

Aslında anlaşılır nedenleri vardı yaptıklarının. Küresel krizden sonra bütün akademik çevrelerinde ve merkez bankacılarında tartışılan şey "Tek başına fiyat istikrarına odaklanmak yetmiyor. Finansal istikrara da dikkat edilmesi gerekiyor" fikri oldu. "Mikro finansal ve makro finansal istikrara birlikte bakalım" denmeye başlandı. Çok sayıda çalışma yayınlandı. Henüz kristalize olmuş bir görüş yok, arayış var.

Biliniyor ki krizlerin yüzde 50'sinin temelinde hızlı kredi genişlemesi var ve bunu engellemek lazım. Türkiye de benzer bir durumdan mustaripti. Net sermaye girişi çok yüksekti ve bu kredileri hızla artırdı. Aynı zamanda sermaye girişi TL'yi değerlendirerek rekabet gücünü azaltıyordu.

Kredi genişlemesini tehlikeli buluyor; cari açıktaki yüzde 10'a ulaşmış rekor seviyeyi azaltmaya çalışıyor, para birimindeki baskıyı azaltmak istiyorsanız bir şeyler yapmalısınız. Merkez Bankası ekonomideki aşırı ısınmayı gördü ve teorik gelişmelerin de katkısı ile bu politikaları uygulamaya başladı.

Ancak tek başında faiz politikası bu sorunları çözmek için yeterli değildi. Gidişatın durdurulması için başka politika araçlarına da ihtiyaç vardı.

Bu arada Merkez Bankası için bu arayışları yeni değil. 2004 yılında ben de Merkez Bankası'ndayken sayın Ali Babacan ile benzer bir konuda görüşmüştük. BDDK-Merkez Bankası ve Hazine Babacan'ın başkanlığında bir toplantı yaptık. Elinizdeki araç olan faiz enflasyon ideal araçtı ve enflasyon yolunda gidiyordu. Büyüme açısından da sorun yoktu ama çok hızlı kredi artışı ve cari açık vardı. Bunun risk olduğunu gördük ama yapabileceklerinizin sınırlı olduğunu düşünüyorduk. Bu durumda BDDK'nın devreye girmesi gerektiğini fikrini ortaya koyduk. Dolayısıyla, makro ihtiyati arayışlar o zaman da vardı.

Bu çerçeveden bakında Merkez Bankası'nı çok iyi anlıyorum. Yüzde 40 kredi artışı, aşırı ısınmış ekonomiyi ve riskleri gördüler.

Ancak o zaman da bunu anlamak ile birlikte bunun yeterli olmayacağını defalarca yazdım. Çünkü asıl silahlar BDDK'daydı. Merkez Bankası 2010'da faiz indirimi ve zorunlu karşılık artışı yaptı. Politikalar iyice karıştı. BDDK, 2011 seçimler sonrasında devreye girdi. Yani çok geç kaldı. Kısacası şunu söylemek istiyorum: Doğru bir endişeden yola çıkıldı bu politikalar için. Ama ben olsam, BDDK yapmadan bu politikalara başlamazdım. İkincisi enflasyon aleyhine politika uygulamazdım. Öyle bir dönem oldu ki kredi artış hızı, enflasyondan daha önemli olarak gösterildi.

2010'da amaçlanan tüm bu hedeflerle birlikte Ama Merkez Bankası hem hükümet hem de kamuoyu nezdinde "bütün ekonomik sorunların çözüm mercii" imajını oturttu zihinlerde. Büyüme, enflasyon, cari açık, kredi artışı vs. Şimdi her ekonomik sorunda gözler Merkez Bankası'nda.

Süper bir üst kurum gibi davrandı ya da algılandı. Evet bu talihsizlikti. Kredi artışı, giren sermayenin kompozisyonu, kur hareketleri, büyüme gibi birçok veriden bahsetti Merkez Bankası. O zaman ortalık karıştı. Hangisinin ağırlığı daha fazla hangisi daha önemli algılanamaz oldu.

Para politikası her sorunu çözen mucizevi bir araç değil.

Sizce Türkiye'de para politikasına çok mu önem atfediliyor?

Bence öyle. Şunu anlamak gerekiyor: Bir sürdürülebilir büyüme oranı, bir de herhangi bir andaki büyüme oranı vardır. Biz bu ayrımı pek anlamıyoruz. Örneğin, bir arabanın hız sınırı 140 km ise ve siz 200 km hız ile gitmeye çalışıyorsanız motor ısınır ve hatta patlar. Arabanın bir potansiyeli var. Her şeyin bir potansiyel sınırı var.

Şimdi Türkiye'nin potansiyel büyüme oranı yüzde 4,5-5 arasında. Bunun üzerine çıktığınızda sorunlar doğuyor. Cari açık, enflasyon artıyor. Altına indiğinizde işsizlik yükseliyor. İşte merkez bankalarının görevi büyümeyi bu potansiyelin etrafında tutmaya çalışmaktır. Merkez bankacılarının potansiyel büyümeyi artırma görevi ya da yeteneği yoktur. Yüzde 5 büyüme oranından memnun değiliz elbette. Zengin ülkeler ile aramızdaki farkın kapanması için daha hızlı büyümemiz gerek. Ancak bu faizi indir-çıkar ya da zorunlu karşılıklar ile yapılabilecek bir şey değil. Eğitim, mülkiyet ve Ar-Ge ile ilgilisi var. Çok derin yapısal reformların yapılması gerekiyor.

Para politikası her sorunun çözümünde mucizevi bir araç olarak görüldü. Ama para politikası enflasyonla mücadele edebilir.

Merkez Bankası'nın Fed'in varlık alımlarının azaltılmasına geçtiği 2013 Mayıs'tan** itibaren aldığı kararlarda geç kaldığını düşünüyor musunuz? Daha geleneksel para politikalarına dönüş ya da faiz artırımında daha erken davranmalı mıydı?

Çok geç kalındı. BDDK da önlemleri bu yıl devreye sokarak çok geç kaldı. Bernanke'nin açıklamasından 6 ay sonra atıldı bu adımlar.. Bunun 1 yıl önce yapılması gerekiyordu. Faiz artışı kararlarında da bir sıkıntı var. Zor alınan bir karar gibi görünüyor. Mayıs ayındaki faiz indirim*** kararı da erken alındı. Faizlerin yüzde 10'dan daha yüksek olması gerekiyordu. Bu kabul edilmiyorsa en azından indirilmemesi gerekiyordu.

Faizlerin daha yüksek olması gerekiyor.

Neden daha fazla olması gerektiğini düşünüyorsunuz?

Son 3 yılda enflasyon ortalama yüzde 8 düzeyinde seyrediyor. Merkez Bankası bu yıl için de diyor ki "Şimdi yüksek ama merak etmeyin yılsonunda yüzde 7,6'ya inecek". Şimdi haklı olsa bile eski ortalamaya dönüyor. Ama hedef hep yüzde 5. Bu dönemde enflasyon da hep yüzde 8 ise bir sorun var demektir. Bu faiz politikası ile bu hedef olmuyor.

Hadi diyelim ki faizin seviyesi tartışmalı. Peki yüzde 10 olan faizi neden düşürdünüz? İşte bunu anlatmak zor. Enflasyon artarken faiz indiriyorsunuz. Merkez Bankası şimdiki değil ilerdeki enflasyona göre karar alıyor ama o ilerideki enflasyon da zaten yüksek.

Başbakan'ın enflasyon konusunda Merkez Bankası'nı enflasyonu tutturamamakla eleştirdi. Bunu nasıl değerlendirdiniz?

Başbakan'ın bu eleştirisine katılıyorum. Hedefin 2006'dan beri tutmuyor ve bu konuda haklı. Sık sık yapılan enflasyon revizyonları konusunda da eleştiriyor. Her yıl Merkez Bankası enflasyon raporlarına hedefin orta vadede tutacağını yazıyor. Ama o orta vade, hiç gelmiyor. Başbakan bu konuda haklı. Ama bunu gerçekleştirmek için faizlerin düşürülmesi gerektiği görüşüne elbette katılmıyorum.

Başbakan'ın enflasyon konusundaki eleştirisi haklı.

Önümüzdeki yıllara ilişkin beklentinizi alarak bitirelim isterseniz. Küresel sermaye koşullarını düşünürseniz Türkiye büyüme açısından nasıl bir döneme gidiyor?

Sorun şu: Biz büyümede yıllardır zengin ülkelerle aramızdaki farkı kapatamıyoruz. Statükoyu değiştiremiyoruz. Bizim başaramadığımızı başaranların ortak özelliklerine baktığınızda, iyi eğitimli bir işgücü, yüksek teknolojili ihracatı ve yüksek tasarruf görülüyor. Bu çerçevede bizi Çin, Kore gibi ülkelerle karşılaştırırsanız özellikle eğitim ve tasarruf alanında büyük sorun çıkıyor. Türkiye'de eğitim seviyesi hem süre hem nitelik olarak çok düşük.

Şimdi tasarruf oranı çok düşük kaldığından, potansiyel büyümemiz olan yüzde 4-4,5 büyümenin bile sürdürülmesi için dışarıdan fon girmesi gerekiyor. ABD önümüzdeki dönemde faizleri yükseltmeye başlayacak. Orada yükselmesi bizde de yükselecek anlamına geliyor. Borçlanma imkanlarında önümüzdeki 2-3 yılda sorun çıkabilir. Bu büyümeyi aşağı çekecek. Zorlu geçecek bir döneme giriyoruz ve hazırlık olmamız gerekiyor.

*Merkez Bankası, 21 Ocak tarihindeki olağan toplantısında faizleri sabit bıraktı. Kararın ardından dolar kuru 2,39'a yükselince Banka, 27 Ocak'ta olağanüstü toplantıya gideceğini duyurdu. 28 Ocak'ta ise politika faizi 5 puan artışla %10'a çıkarıldı. **Dönemin Fed Başbakanı Ben Bernanke, 22 Mayıs'ta yaptığı bir konuşmada, tahvil alımları ile uygulana genişlemeci politikalardan, tahvil alımlarının miktarını azaltarak çıkmaya başlayabilecekleri mesajını vermişti. Bu mesaj birçok gelişmekte olan ülkeye yönelik risk iştahını azaltmış ve portföy çıkışları yaşanmıştı. Türkiye de kur ve faiz artışı ile en olumsuz etkilenen ülkelerden biri oldu. ***Merkez Bankası Mayıs ayındaki faiz kararında politika faizini 0,5 puan düşürerek yüzde 9,5'e indirdi.

wsj.com.tr, 04.06.2014


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.