Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Ekonomik Gündem > Piketty neden popüler oldu?

Piketty neden popüler oldu?
Dünyada ekonomist Thomas Piketty fırtınası esiyor. Türkiye'nin önde gelen Marksist iktisatçıları bu popülerliğin ana nedenini 'ortama' bağlıyor.

 

Tüm dünyada Fransız ekonomist Thomas Piketty fırtınası esiyor. Yazdığı ‘21’inci Yüzyılda Sermaye’ adlı 685 sayfalık kitap , Karl Marx’ın yazdığı Kapital’in ‘yeni versiyonu’ olarak sunuluyor. Zira, Time dergisi Piketty’yi ‘Marx 2.0’ başlığıyla sundu. Türkiye ’de önce ekonomi yazarlarının gündeme getirdiği Piketty, bu denli sıcak gelişmelere rağmen dikkat çekici bir şekilde tartışılmaya başlandı. Kitabın satış grafiği ise rekor kırıyor. İlk kez bir iktisat kitabı bu kadar yoğun ilgi görüyor. Piketty’nin tüm bu popülerliğine karşın elbette eleştiriler de yok değil. Financial Times’ın editörü veri hesaplarında ‘Exel’ formülü hatası yaptığını açıkladı. Piketty bunu kısmen kabul etti ancak bu hatanın ulaştığı sonucu asla değiştirmeyeceğini vurguladı. 30 ülkenin vergi kayıtlarını tek tek inceleyerek 15 yıl süren titiz bir çalışmanın sonucu olarak yazdığı ‘21’inci Yüzyılda Sermaye’yi Türkiye’nin önde gelen Marksist iktisatçılarına sorduk. Neyi savunuyor? Marx’la bağlanıtısı ne? Neden bu kadar popüler oldu? İşte yanıtlar:

Dünyadaki ortam bu kitabı hazırladı
Prof. Dr. E. Ahmet Tonak İstanbul Bilgi Üniversitesi


Herkes 21. Yüzyılda Kapital’in kapitalizmin, piyasa ekonomisinin ürettiği muazzam gelir ve servet eşitsizliği üzerine olduğunu duymuş vaziyette. Kitabın bu konuya ilişkin olgusal tespitleri şimdiye kadar bu kapsamda ve bu kadar uzun süreyi içerecek bir biçimde kullanılmamış yepyeni bir veri setine dayandırılıyor. Piketty’ye göre kapitalizmin sicili ve geleceği hiç de parlak değil. Başından beri eşitsizlik üreten bu ekonomik düzen kendi haline bırakılırsa batana kadar da böyle devam edecek. Eşitsizliğin azaldığı dönemler ise ‘kazaen’ başımıza gelen dünya savaşları ve 1929 Büyük Depresyonu’nun tahribatı yüzünden yaşanmış.
Bu sonucun mekanizmasına ilişkin bazı ‘yasa’lar türetiyor Piketty. Kitabı okumayanlar, sermaye getirisinin (r) -ki genellikle %4-5 dolaylarında- ekonominin büyüme hızından (g) -bu da ortalama %1-2 seviyesinde- yüksek oluşuna değinmekle yetiniyor. Piketty, bu ilişkiye ‘Kapitalizmin Merkezi Çelişkisi’ diyor ve haliyle vurgulanmayı hak ediyor. Fakat, kitapta iki tane ‘yasa’ var ki genellikle gürültüye geliyor: ‘Kapitalizmin Birinci’ ve ‘İkinci Temel Yasa’ları. İlk ‘yasa’, sermaye stokunun toplam gelir içindeki payı ile sermaye getirisinin (kârlılık), sermayenin gelir içindeki payını belirlediğini söylüyor. İkincisi ise, çok tasarruf edip, yavaş büyüyen ekonomilerin, yaratılan gelire oranla giderek muazzam bir sermaye stoku biriktireceğini. Ve bizatihi bu durum da, o ekonomilerin toplumsal yapısını ve servet dağılımını ciddi bir biçimde etkiler diyor Piketty (s. 166). Tez bu.
Yine herkes Marx’ın Kapital’de geliştirdiği, üretim kertesine ilişkin sermaye kavramı ile Piketty’nin çok daha geniş bir biçimde, piyasada fiyatı ve getiri sağlama kapasitesi olan her şeyi (toprak, gayrimenkul, menkul vs.) dahil ettiği ‘sermaye’ kavramı arasında ciddi bir fark olduğunu duymuştur. Bir diğer fark da Marx’ın kapitalizmin yapısal çelişkilerine (hem emek-sermaye hem de acımasız rekabette dışa vuran sermaye-sermaye çatışmasına) dayanarak geliştirdiği kârlılığın uzun dönem düşme eğilimi şeklindeki kriz açıklamasını Piketty’nin reddetmesidir.
Piketty’nin açıkça kabullenemediği benzerlik ise kapitalizmin doğası gereği, servet ve gelir eşitsizliği yaratmakla kalmayıp, aynı zamanda muazzam bir yoksulluk ve işsizlik yaratacağını Marx’ın hem çok daha önceden görmesi hem de yetkin bir teori ile açıklamış olmasıdır. Kapital’in I. cildinin sonuna doğru, Kapitalist Birikimin Genel Yasası bölümünde, Marx bahsettiğimiz öngörüsünü sanki bugünü tasvir edercesine dillendirir.
Tabii, en başta kitabın konusunun, yani gelir ve servet eşitsizliğinin vahşi ahvali Piketty’ye gösterilen ilgiyi açıklıyor. Devekuşu misali kafasını gömenler dışında herkes durumun vahametini görüyordu; isyanlar, Arap olan ve olmayan ‘baharlar’ da cabası. Ortam bu kitaba hazırdı. Ayrıca, kitabın ele aldığı konuyu muazzam bir veri setine ve tarihi olgulara dayandırması da ciddiye alınmasını sağlayan bir başka faktör oldu. Piketty’nin akademik camiaya meydan okuyan tavrının da etkili olduğunu düşünüyorum. 21. Yüzyılda Kapital, sanki Keynes’in malum lafını şiar edinmiş bir manifesto gibi. Ne demişti Keynes? Popüler dilde söyleyecek olursak, “iktisat, iktisatçılara bırakılamayacak kadar önemlidir.” Sen, kalk ABD’nin en iddialı iktisat bölümlerinden birine sahip MIT’de genç yaşta profesör ol, sonra da ana akım iktisadın aşırı soyut, gereksiz matematik dünyasını eleştirerek memleketin Fransa’ya dön. Dönmekle kalma, Paris School of Economics diye bir okul kur ve elini kimsenin elini sürmediği vergi verileri ile kirlet. Ve de bunu kapitalizmin sistematik bir biçimde gelir ve servet eşitsizliği ürettiğini göstermek için yap. Hem de sadece iktisatçıların değil, her okumuş yazmış kişinin okuyabileceği popülerlikte bir best-seller kitap yazarak.

‘Hakkaniyetli’ bir kapitalizmi savunuyor
Prof. Dr. Erinç Yeldan Bilkent Üniversitesi


Piketty’nin kitabı net bir soruya yanıt arıyor: 21. yüzyılda gelir dağılımı nasıl şekillenecek? Ancak bu devasa entelektüel çabanın en ayırt edici özelliği küresel gelir eşitsizliği üzerine bir yandan gelir dağılımı, ulusal gelirin büyümesi ve sermaye birikimi süreçleri üzerine kuramsal düzeyde katkılar içerirken, diğer yandan da son derece kapsamlı ve titiz çalışmaya dayalı bir veri seti üretmiş olması. Piketty’nin tespitlerine göre, kâr oranlarının büyüme hızından yüksek olduğu dönemler (1910-1940 ve 1980 sonrası) eşitsizliğin derinleştiği; tersi olan dönemler ise (1950-1970’ler) eşitsizliği azaldığı yıllar. 21. yüzyılda yeniden kurgulanacak bir vergi sistemiyle sermayenin dizginlenebileceğini ve daha ‘hakkaniyetli’ bir kapitalizmin yaratılabileceği umudunu yaşatıyor.
Kitabın okuyucunun ilgisini çeken ‘tahrikkâr’ bir başlığı var. Marx’ın 19. yüzyılda kaleme aldığı ‘Kapital’ine iz düşerek, 19. yüzyılın klasik politik iktisat okulunu, 21. yüzyıla taşıyor. Bu yaklaşım, kuşkusuz sadece basit bir sözcük oyunuyla ya da kavram benzerliği ile sınırlı değil. Örneğin; Piketty’nin gelir dağılımı dinamikleri üzerine geliştirdiği kuramsal çerçeve aslında klasik ekonomi-politik okulunun geliştirdiği savlara dayanıyor.
Piketty’nin kitabının birden bu kadar popüler olmasının nedenleri sadece Marx’a atıf yapmasıyla sınırlı değil. Kanımca çok önemli bir başka olgu da içinde bulunduğumuz kriz boyunca tüm dünyada gelirin eşitsiz dağılımı üzerine bir farkındalık yaratılmış olması. Sadece ‘büyüme’ artık kabul görmemekte ve bölüşüm sorunları ön plana geçmiş durumda. Piketty bu sorunlara ‘sistem içinden’ ana akım iktisadının genel kabul gören kavramları ile yaklaşmakta ve Marx’taki sınıf kavgası yerine, daha kabul gören ‘gelir payları’ kavramını kullanmakta.

Occupy hareketinin İncil’i haline geldi
Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu Kemerburgaz Üniversitesi


Piketty dünyadaki gelir ve servet dağılımı adaletsizliğini vergi kayıtlarına dayanan bir veritabanından ortaya koyuyor. Emek-sermaye gelirlerini kıyaslayan fonksiyonel gelir dağılımı yerine, kişisel gelirlere yoğunlaşıyor. Özellikle şirket üst düzey yöneticileri namı diğer CEO,CFO,CIO’ların bilgi ve liyakate dayanmayan haksız kazançlar elde ettiklerinin altını çizdikten sonra gelir ve servete küresel düzeyde artan oranlı vergi uygulanmasını öneriyor.
Piketty’nin kitabının sosyal demokrat, reformist denebilecek çizgide anlamlı bir çalışma olduğunu düşünüyorum. Ne var ki Marx’ın Kapitali, Karl Polanyi’nin Büyük Dönüşümü, Keynes’in Genel Teorisi kalibresinde gelecek on yıllarda tartışılmaya devam edecek bir başyapıt olduğu kanısında değilim. Marx üretim süreci ve üretim ilişkilerinde yoğunlaşırken, Piketty analizini bölüşüm ilişkileriyle sınırlıyor. Marx kapitalizmin iç çelişkilerinin sonunu hazırlayacağını savunurken, Piketty kapitalizm içinde çarelerin tükenmeyeceğine inanıyor. Marx proleteryayı politik mücadeleye davet ederken, Piketty sınırlı vergi düzenlemeleri önermekle yetiniyor.
Piketty fenomenini, tuğla kalınlığında bir iktisat kitabının nasıl olup da best-seller kategorisine yükseldiğini açıklamak kolay değil. Sadece küresel finansal krizden sonra G-20 toplantılarında söz verildiği halde vergi cennetlerine, aşırı bankacı-yatırımcı ikramiyelerine, türev piyasalara düzenlemeler getirileceği sözlerinin tutulmamasının, krizin faturasının geniş halk kitlelerine çıkarılmasının infial doğurduğu söylenebilir. Hatırlanırsa Wall-Street’i İşgal (Occupy Wall Street) eylemleri de “top % 1’in” kazançları üzerine odaklanmıştı. Piketty’nin Kapital’i tam da bu hareketin İncil’i haline geldi. Yine de bunlar fırtınayı tam açıklayamıyor.

 

Radikal, 31.05.2014


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.