Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Siyasi Gündem > Öcalan: Yol ayrımındayız; darbelerle mi, demokrasiyle mi devam edeceğiz?

Öcalan: Yol ayrımındayız; darbelerle mi, demokrasiyle mi devam edeceğiz?
Diyarbakır'da yüz binlerce kişinin katıldığı Newroz kutlamasında mektubu okunan Öcalan, 'Gelinen noktada müzakere sistematiği için yasal bir çerçeve kaçınılmaz olmuştur' dedi

 

Abdullah Öcalan, İmralı'dan gönderdiği Nevruz mektubunda çözüm sürecinde hükümetin "ağırdan aldığını, tek taraflı davrandığını, yasal temelden kaçındığını ve uzatma tutumu sergilediğini" belirtti, ancak "bu duruma rağmen  iki tarafın da barış arayışından kararlılıkla çıktığını" vurguladı. "Kararlı bir barış önderliği sergilenmezse tarihsel sorunların bildiğini okuyarak çok kayıplı cevaplar üreteceğini" kaydeden Öcalan "yol ayrımı" vurgusu da yaptı. Öcalan,  "Önümüzde en yakıcı bir şekilde cevap bekleyen şey, birbirini tekrarlayan darbelerle mi, yoksa tam ve radikal bir demokrasiyle mi yola devam edeceğimiz sorusudur. Son Newroz'dan bugüne yaşadığımız güncel somut durum tam da çatallaşmaya başlayan bu yol ayrımını ifade etmektedir" dedi. "Sevgili Türkiye halkı" hitabını da kullanan Öcalan, sorunun "demokratik anayasal bir rejimle komplocu-darbeci mekanizmaları parçalayarak çözümleneceğini" söyledi. Öcalan'ın mektubundaki önemli vurgulardan biri, "Diyalog süreçleri önemli olmakla birlikte bir bağlayıcılık içermezler. Bundan dolayı da kalıcı bir barış için yeterli güvence oluşturamazlar. Gelinen noktada müzakere sistematiği için yasal bir çerçeve kaçınılmaz olmuştur" mesajı oldu. "Hükümeti ve devleti halkların gerçekliğine uygun bir ciddiyet geliştirmeye" çağıran Öcalan, mektubunu "Yaşasın Newroz! Yaşasın halkların kardeşliği" ifadeleriyle bitirdi.

Öcalan'ın mektubu, HDP İstanbul Milletvekili ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkan adayı Sırrı Süreyya Önder tarafından Diyarbakır'da Nevruz için toplanan binlerce kişiye okundu. Önder, mektubun Kürtçe ve Türkçe metinlerinin sonundaki "İmralı Cezaevi" ifadesini "İmralı zindanı" diye okudu.

Öcalan'ın mektubunda, bazı yorumlarda öne sürülenin aksine, çözüm ve diyalog sürecini devam ettirme kararlılığı öne çıktı.

Abdullah Öcalan'ın Diyarbakır Newroz Parkı'nda okunan mektubunun Türkçe ve Kürtçe tam metinleri şöyle:

Yüreği newroz ateşiyle barış ve özgürlük için tutuşan bütün dostlar merhaba!

Medeniyetlerin beşiği olan Mezopotamya'da görkemli Newroz ateşini bir uyanış ve yemokrasi şölenine dönüştüren halkımızı selamlıyorum.

Sizlerin şahsında ülkemin bütün gençlerine ve kadınlarına sevgilerimi gönderiyorum.

Yüreğinde barışa bir yer açan, sesimize kulak veren herkesi, tüm Türkiye'yi asırların dayanışma ruhuyla bir olmaya çağırıyorum.

Dünya medeniyetler tarihine beşiklik etmiş, kardeş Ortadoğu ve Asya halklarının da bayramını kutluyorum.

Hepinize yürek dolusu selamlarımı gönderiyorum. Merhaba!..

Bizler gencecik fidanları, canları, aşkları, emekleri kül eden savaş ateşini, yine böyle bir günde, geçtiğimiz Newrozda söndürmüş ve barış için büyük bir dirilişin meşalesini yakmıştık.

Sevgili Türkiye halkı!

Tarih bize göstermiştir ki eğer kararlı bir barış önderliği sergilenmezse tarihsel sorunlar bildiğini okur ve genellikle çok kayıplı dönüşümlerle cevaplarını üretirler.

Önümüzde en yakıcı bir şekilde cevap bekleyen şey, birbirini tekrarlayan darbelerle mi yoksa tam ve radikal bir demokrasiyle mi yola devam edeceğimiz sorusudur.

Son Newrozdan bugüne yaşadığımız güncel somut durum tam da çatallaşmaya başlayan bu yol ayrımını ifade etmektedir. Ya son 200 yıllık kapitalist moderniteye dayalı komplocu-darbeci rejim kendini yeniden restore ederek sürdürecektir ya da tarihsel rotasına oturtulmuş Türk-Kürt ilişkileri en kapsamlı demokratik reformlardan geçerek demokratik anayasal bir rejimle komplocu-darbeci mekanizmaları parçalayarak çözümlenecektir. Bütün ara yollar ve geçici biçimler artık miyadını doldurmuştur.

Şu ana kadar yürütülen bir diyaloğ süreciydi ve önemliydi. Bu süreçte iki taraf da birbirlerinin iyi niyetini, gerçekçiliğini, yeterliliğini test etmiştir. Bu testten hükümetin ağırdan alma,tek taraflı yürütme, yasal temelden kaçınma ve uzatma tutumuna rağmen iki taraf da barış arayışından kararlılıkla çıkmıştır. Gelgelelim diyaloğ süreçleri önemli olmakla birlikte bir bağlayıcılık içermezler. Bundan dolayı da kalıcı bir barış için yeterli güvence oluşturamazlar. Gelinen noktada müzakere sistematiği için yasal bir çerçeve kaçınılmaz olmuştur.

Barış savaştan daha zordur ama her savaşın da mutlaka bir barışı vardır. Biz direnirken korkmadık, barışırken de korkmayacağız.

Bizim direnişimiz, kardeş halklara karşı değil, hegemonik karakterli, yok sayan, imha eden, inkar eden zulüm düzenine karşı olmuştur. Dolayısıyla barışımız da hükümetler ya da devletler için değil, bu toprakların binlerce yıllık kadim değerlerini özümseyen, dünya kültürel mirasının eşsiz hazırlayıcısı olan Anadolu, Kürdistan ve Mezopotamya halkları içindir. Hükümet ve devlet bu gerçekliğe uygun bir ciddiyet geliştirmekle yükümlüdür.

Bizim büyük barış yolculuğumuz Oslo'dan Paris'e, Gever'den Lice'ye, KCK operasyonlarından hasta tutsaklarımıza dönük zalim tutuma varana değin bir çok saldırıya maruz kalmıştır. İşte bütün bu kirli oyunları bozan, Uluslararası Gladyo hakimiyetini sarsan ve boşa çıkaracak olan da bu harekettir; yani sizlersiniz. Bütün bölgedeki vesayet düzenlerinin etkisizleştirilmesinde bizim yürüttüğümüz mücadelenin çok büyük bir payı vardır. Türlü biçimlere bürünerek karşımıza çıkan uluslarası komplolara karşı yeterli dikkati göstermek tarihsel sorumluluğumuzdur.

Öte yandan sorumlu bir dil ve üslup bir çok ırkçı psikolojik harp metodlarını boşa çıkaracağı gibi büyük barışımızın da temel karakteri olacaktır.

Bu barış, başta Rojava olmak üzere tüm bölgede ancak demokratik anayasal çözümlerle pekişecektir.

Kadınlar, biriktirdikleri büyük özgürlük ve eşitlik potansiyelinin yanında, demokratik toplumsal gelişmeye ekledikleri yeni etik ve estetik değerlerle bu barışın asıl taşıyıcısı olacaklardır.

Hareketimiz bir gençlik hareketi olarak başlamış ve hep genç kalmıştır. Bu barışa yönelik saldırılara ve provakasyonlara karşı, barışın yılmaz savunucuları da yine gençlik olacaktır.

Başta Avrupa olmak üzere dünyanın dört bir yanına savrulmuş göçmen halkımız, dünyaya barışı ve onurlu özgür yaşamı haykıran sesimiz olacaklardır.

Umudun tükenmeye yüz tuttuğu her yerde eşsiz, emsalsiz iradeleriyle hayatını, sağlığını ve özgürlüğünü, gözünü kırpmadan veren bütün yoldaşlarımız,temel dayanağımız olacaklardır.

Irkçı, ayrımcı, üsttenci ve kan kokan nefret söylemlerine karşı, bin yıllık kardeşlik serüvenimizle Türkiye halkları en etkili cevap olacaklardır.

Bütün inançların, halkların, kültürlerin ve emeğin kendisini özgür hissedeceği bir özgür ve tam demokratik ülkeye olan inancımla ve en devrimci duygularımla hepinizi selamlıyorum.

Kendini çağına ve insanlığa karşı sorumlu sayan herkesi büyük barışımızın yapı taşı olmaya çağırıyorum.

Selam olsun halkların kardeşliği için sorumluluk üstlenenlere.

Yaşasın Newroz!

Yaşasın halkların kardeşliği!

Abdullah Öcalan

İmralı Cezaevi

İşte Abdullah Öcalan’ın mektubunun Kürtçe tam metni:

Temamên dostên ku dilê wan bi agirê Newrozê û aştî û azadiyê geş dibe, merheba!

Ez gelê xwe yê li Mezopotamyaya ku dergûşa şaristaniyan e, agirê Newroza bihişmet veguherand  şahiyek hişyarbûn û demokrasiyê silav dikim.

Di şexsê we de ez hezkirinên xwe dişînim ji temamên jin û ciwanên welatê xwe re.

Ez bangî her kesên ku di dilê xwe de ji aştiyê re ciyek veqetandiye, li dengê me guhdar kiriye dikim.
Temamên Tirkiyê, bi ruhê piştgiriya sedsalan bibin yek.

Ez cejna gelên bira yên Rojhilata Navîn û Asyayê ku dergûşî ji dîroka şaristaniya dinyayê re kirine jî pîroz dikim.

Ji we tevan re, silavên jidil û can dişînim. Merheba..!

Me agirê şer ê ku şaxên ciwan, can û evîn û ked, tev kiribû arî, dîsa di rojeke wiha de, di Newrozê de tefandibû û ji bona aştiyê meşaleya vejîneke mezin pêxistibû.

Gelê Tirkiyê, yê xoşewîst!

Dîrokê şanî me daye ku rêbertiyeke aştiyê ya bi biryardar neyê pêşandan, ew ê pirsgirêkên dîrokî bi ya xwe bikin û bi gelemperî ew ê bersivên tev bi xwîn û elem û mirin bidin me.
Pirsa herî şewat ya li ber me, ku li hêviya bersivê ye, gelo bila darbe her tim xwe dubare bikin, an jî bi demokrasiyeke tam û radîkal em bi riya xwe de bimeşin e.

Rewşa rojane ya şênber ku ji Newroza dawin û heta îro em dijîn, tam jî vê riya veqetînê ku dijwarttir dibe şanî me dide. Ya ew ê rejîma komploker û darbeker ya ku, pişta xwe daye modernîteya kapîtalîst, ya van 200 salên dawîn, ji nûvde xwe restore bike û dewam bike, yan jî têkiliyên Kurd û Tirkan ên ku li ser armanca xwe ya dîrokî hatine rûniştandin ew ên di reformên demokratîk ên berfireh de derbas bibin û bi rejîmeke qanûna bingehîna demokratîk makenîzmayên komploker û darbeker parçe bikin û çareseriyê bînin. Temamên riyên navber û demî êdî mîada xwe dagirtine.

A ku heta niha dewam dikir pêvajoyeke diyalogê bû û girîng bû. Di vê pêvajoyê de herdu aliyan jî neytên hev î qenc û rastîn û têrkerî test kirine. Vê testê daye xuyakirin ku ligel helwesta xwegirankirin, ji bingeha qanûnî revîn û dirêjkirina demê ya hikumetê, herdu alî jî di lêgerîna aştiyê de bi biryarin. Lê herwiha ligel ku pêvajoyên diyalogê girîngin jî girêdêriyekê şanî nadin. Ji ber vêna ji bonî aştiyeke mayînde ewlehiya têr û tije dernaxin holê. Nuxteya ku em hatinê, ji bonî sîstematîka muzakereyan çarçoveyeke qanûnî jênerev e.

Aştî ji şer zortir e, lê aştiyeke her şerî heye. Dema ku me li ber xwe dida em neditirsiyan, dema ku em li hev bên jî em ê netirsin.
Berxwedana me ne li hember gelên bira bû, li hember pergala hegemonîk, înkarker, a ku tune dikir û zilimkar bû. Herwiha aştiya me jî ne ji bonî hikumet û dewletan e, ji bonî gelên ku nirxên vê axê yên kevn û hezar salî dahurandine û amadekarên bêhempa yên mîrata çandî yê dinyayê ew gelên Enedolê, Kurdistan û Mezopotamyayê ye. Hikumet û dewlet divê li gorî vê rastiyê tevbigerin û barê wan pêşxistina cidiyeteke li gori vê rastiyê ye.

Rêwîtiya me ya mezin a aştiyê ji Osloyê heta Parîsê, ji Geverê heta Licê, ji operasyonên KCKê heta helwesta zalimane ya li ser nexweşên girtî, rasti gelek êrîşan hatiye. Va, ya ku ew ê van lîstokên qirêj tev xerabike, serdestiya Gladyoya Navnetewî hilweşîne û vala derxe ev tevger e; yanî hûn in. Di bêtesîrkirinatemamênpergalên wêristî yên di herêmê de, para mezin a têkoşîna ku me daye heye.Li hember komployên navnetewî, ku bi hezar şêweyî derdikevin pêşiya me, divê em baldar bin, ev peywireke me ya dîrokî ye.


Herwiha uslûb û zimanekî xweş û rast, ligel ku ew ê rêbazên şerê psîkolojîk û nîjadperest vala derxe, ew e bibe karakterê bingehîn ê aştiya me ya mezin.

Ev aştî di serî de li Rojava,li temamê herêmê ancax ew ê bi çareseriyên demokratîk ên qanûnî bê xurtkirin.

Jin, ligel potansiyela azadî û wekheviya mezin, bi lêzêdekirina nirxên exlaqî û bedewî, yên nû, ku ew ê li pêşveçûna demokratîk a civakî zêde bikin, ew ê bibin barhilgirên esasî yên vê aştiyê.

Tevgera me wek tevgereke ciwan destpê kiriye û her tim ciwan maye. Li hember êrîş û provakasyonên li ser vê aştiyê, ew ê dîsa ciwan bibin parastvanên nebez û berxwedêr.

Gelê me yê ku di serî de Ewrûpa, koçberî çar aliyên dinyayê bûne, ew ê bibin dengê me yê ku ji dinyayê re aştiyê û jiyana bi rûmet û azad diqîre.

Temamên rêhevalên me, yên ku li her warên ku hêvî ber bi tunebûnê ve çûye, bi vina xwe ya bêhempa jiyana xwe, tenduristiya xwe û azadiya xwe, bêyî ku çavên xwe bişikînin dane, ew ê bibin sparteka me ya bingehîn.

Ligel gotinên nijadperestîn, dabeşkar û biçûkdîtin û xwîn û nefretê; bi serpêhatiya biratiya hezar salî ew ê gelên Tirkiyeyê bibin bersiva heri xurt.

Bi baweriya welatekî tam demokratîk ku ew ê lê temamê gel û baweriyan, çand û ked xwe azad bibînin, bi hestên xwe yên herî şoreşger we tevan silav dikim.

Bangî her kesên ku li hemberi dem û mirovahiyê xwe berpirsiyar dibînin dikim ku bibin kevirên avahiya aştiya me ya mezin.

Silav li yên ku ji bonî biratiya gelan dixebitin.
Silav li bargiranan.

Bijî Newroz!

Bijî biratiya gelan!

Abdullah Ocalan
Girtîgeha İmraliyê
21’ê Adarê 2014

t24.com.tr, 21.03.2014


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.